ANLATI

Abdulah Şanal  







EKSİK KALMASIN YAŞAMAK


Koca adam, asi şair, çılgın çocuk; bunca ömrün dörtte üçü yalnız gezen romantik! Yetti artık beni dinle. Yüreğinde hiç susmayan ve de karıncalanıp duran iç sesin bu, kulak ver. Çarpıntısı tene sığmaz yıllar içre mayaladın bu düşü. Hadi korkma çık içinden, çık ve yürü zamanların dışına. O şiirsel atlarını rüzgâra sür; bozkırlara, çayırlara, harımlara, yaylaklara, derelere, sazlıklara, dağlara. Ve indiğin, karıştığın, alıştığın, eriştiğin, değiştiğin kentlere.. Varlığınla düne bağlan ki kendini tamamla. 'Yaz' diyorum anlasana, neyin varsa dök ortaya; eksik kalmasın yaşamak..

Su içtiğin toprağını hep sevdin. Derinlere kök salarak çınar gibi yeşerdin. Bu ülkenin ekmeğine, insanına, bayrağına borcun var. Gölgeni saç, alınteri döken canlar dinlensin. Ey 'umudun süvarisi' , sevdası bilinensin! Gerçekleri yazdıkça sen; tehditlerle, baskılarla, zulümlerle sınandın. Kötülüğe baş eğmedin, direndin. Sen çağının tanığısın, yazmak senin kaderin!..

Nice yılları devirip yaşadın; gördün, düşündün. Gizemli derviş gibisin. Heybende ilginç anılar biriktirdin. İşte bunları yaz şimdi. Eserin müthiş olacak. 'İş'in bitmedi senin, ağırdan alıp gevşeme: "Cehalet değer tanımaz, yorulup usandım" deme! Sen tutkulu bir yazarsın; engelleri, savaşımcı kaleminle elbette aşacaksın.. Sanatın temel hedefi yarındır zaten. Serüvenlerin içinden doludizgin sür atını, o hedefe varacaksın!...

Geçmiş zaman tünelinde yüzü yanmış ve dudakları çatlamış ela gözlü bir çocuk seni bekliyor. Orda öyle güneşli dalıp çıkıyor bir göle!..O çocuk sen misin yoksa? Gülüşünde çiçek açmış sana el sallıyor bak.. O'na sarıl ve kokla, geçmişinin aynasında benliğini bulacaksın; yaşadın ki yazacaksın!.. Tut elinden, bağrına bas; dal çimdiği sulara!...

Denizlere kum taşıyan ırmakların çocuğu o. Bırak şimdi: 'Aynı suda iki kez yıkanılmaz' demeyi.. Söze nerden başlamalı? Neyi, kime ve de niçin anlatmalı kaygısını güt yeter! Hadi durma dal mazinin sularına; inci, mercan, sünger avla. Söküleni dikmek için iğneye geçir ipliği. Denemezsen bilemezsin neler yitirdiğini?!.. Biliyorsun koca şair, çok düşünür az yazarsın. Öz yazarsın ama artık bekleme. Yani yeter erteleme. Şu sanat arenasına erce dalmışsın bir kere, istesen de çıkamazsın. Kurgulayıp durma öyle, 'kılı kırk yarmak' seninki.. Anlat başından geçeni, saklayacak neyin var ki?!..

"Anı yazmak ölümün elinden bir şeyler kurtarmaktır" diyen Andre Gide'i düşün. Çabuk düşün, eyleme geç; söylemine renk getiren soluğunu yenile. Yaşadığın şu hayatta kurtaracak şeylerin var senin de!...

Gençliğinde ölümü hiç iplemezdin. Şimdileri: "Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor / Lâkin vatandan ayrılışın ıstırabı zor" diyen Yahya Kemal gibi ' Eylül Sonu' hüzünleri sarıyor içini. Tedirginliği bırak, diren ve ayağa kalk. Enginlere aç yelkeni püfür püfür rüzgâr alsın; yaşamaktan ne anladın, aşkı nasıl duyumsadın, neler görüp de yaşadığın söyle...

Bir bakıma yıllanmış şarap gibisin.. Aç erenler sofrasına yüreğini, içilsin! Saklama artık demini, hiç yitmeyen içtenliğine sarıl! Korkma kendinden öyle, geçmiş zaman içindeki düşlem yüklü o çocuğu 'yaz' işte!..Varlığını dostlar ile bölüştükçe çoğalırsın sevgide!.. 'Yolun sonu görünüyor' hadi yont şu kalemini! Güzel Türkçe aşkına yaz. Anlatını yalın söyle, süsleme. Yaşamayı diri tutmak, umutları yeşertmek bu; hadi o hiç dinmeyen ormanların uğultusu sonsuz sevdana sarıl!...

Kalk eyy şair deli öfkene sarıl. Gür suları, denize akan ırmaksın. Setler aşıp yatağına sığmazsın. Körkuyularda bırakma, tut elinden şu çocuğu, gün görmeden yitip giden garip çocuklar gülsün. Söylenceleri büyüsün, kervanlara karışarak yolu Mısır illerine düşen Yakup oğlu Yusuf gibi dillerde!....


dizin    üst    geri    ileri  

 

 



 34 

 SÜJE  /  otuz birinci sayı