Koca adam, asi şair, çılgın çocuk; bunca ömrün dörtte üçü yalnız gezen
romantik! Yetti artık beni dinle. Yüreğinde hiç susmayan ve de
karıncalanıp duran iç sesin bu, kulak ver. Çarpıntısı tene sığmaz yıllar
içre mayaladın bu düşü. Hadi korkma çık içinden, çık ve yürü zamanların
dışına. O şiirsel atlarını rüzgâra sür; bozkırlara, çayırlara, harımlara,
yaylaklara, derelere, sazlıklara, dağlara. Ve indiğin, karıştığın,
alıştığın, eriştiğin, değiştiğin kentlere.. Varlığınla düne bağlan ki
kendini tamamla. 'Yaz' diyorum anlasana, neyin varsa dök ortaya; eksik
kalmasın yaşamak..
Su içtiğin toprağını hep sevdin. Derinlere kök salarak çınar gibi
yeşerdin. Bu ülkenin ekmeğine, insanına, bayrağına borcun var. Gölgeni
saç, alınteri döken canlar dinlensin. Ey 'umudun süvarisi' , sevdası
bilinensin! Gerçekleri yazdıkça sen; tehditlerle, baskılarla, zulümlerle
sınandın. Kötülüğe baş eğmedin, direndin. Sen çağının tanığısın, yazmak
senin kaderin!..
Nice yılları devirip yaşadın; gördün, düşündün. Gizemli derviş gibisin.
Heybende ilginç anılar biriktirdin. İşte bunları yaz şimdi. Eserin müthiş
olacak. 'İş'in bitmedi senin, ağırdan alıp gevşeme: "Cehalet değer
tanımaz, yorulup usandım" deme! Sen tutkulu bir yazarsın; engelleri,
savaşımcı kaleminle elbette aşacaksın.. Sanatın temel hedefi yarındır
zaten. Serüvenlerin içinden doludizgin sür atını, o hedefe varacaksın!...
Geçmiş zaman tünelinde yüzü yanmış ve dudakları çatlamış ela gözlü bir
çocuk seni bekliyor. Orda öyle güneşli dalıp çıkıyor bir göle!..O çocuk
sen misin yoksa? Gülüşünde çiçek açmış sana el sallıyor bak.. O'na sarıl
ve kokla, geçmişinin aynasında benliğini bulacaksın; yaşadın ki
yazacaksın!.. Tut elinden, bağrına bas; dal çimdiği sulara!...
Denizlere kum taşıyan ırmakların çocuğu o. Bırak şimdi: 'Aynı suda iki
kez yıkanılmaz' demeyi.. Söze nerden başlamalı? Neyi, kime ve de niçin
anlatmalı kaygısını güt yeter! Hadi durma dal mazinin sularına; inci,
mercan, sünger avla. Söküleni dikmek için iğneye geçir ipliği. Denemezsen
bilemezsin neler yitirdiğini?!.. Biliyorsun koca şair, çok düşünür az
yazarsın. Öz yazarsın ama artık bekleme. Yani yeter erteleme. Şu sanat
arenasına erce dalmışsın bir kere, istesen de çıkamazsın. Kurgulayıp
durma öyle, 'kılı kırk yarmak' seninki.. Anlat başından geçeni,
saklayacak neyin var ki?!..
"Anı yazmak ölümün elinden bir şeyler kurtarmaktır" diyen Andre Gide'i
düşün. Çabuk düşün, eyleme geç; söylemine renk getiren soluğunu yenile.
Yaşadığın şu hayatta kurtaracak şeylerin var senin de!...
Gençliğinde ölümü hiç iplemezdin. Şimdileri: "Ölmek kaderde var, bize
ürküntü vermiyor / Lâkin vatandan ayrılışın ıstırabı zor" diyen Yahya
Kemal gibi ' Eylül Sonu' hüzünleri sarıyor içini. Tedirginliği bırak,
diren ve ayağa kalk. Enginlere aç yelkeni püfür püfür rüzgâr alsın;
yaşamaktan ne anladın, aşkı nasıl duyumsadın, neler görüp de yaşadığın
söyle...
Bir bakıma yıllanmış şarap gibisin.. Aç erenler sofrasına yüreğini,
içilsin! Saklama artık demini, hiç yitmeyen içtenliğine sarıl! Korkma
kendinden öyle, geçmiş zaman içindeki düşlem yüklü o çocuğu 'yaz'
işte!..Varlığını dostlar ile bölüştükçe çoğalırsın sevgide!.. 'Yolun sonu
görünüyor' hadi yont şu kalemini! Güzel Türkçe aşkına yaz. Anlatını yalın
söyle, süsleme. Yaşamayı diri tutmak, umutları yeşertmek bu; hadi o hiç
dinmeyen ormanların uğultusu sonsuz sevdana sarıl!...
Kalk eyy şair deli öfkene sarıl. Gür suları, denize akan ırmaksın. Setler
aşıp yatağına sığmazsın. Körkuyularda bırakma, tut elinden şu çocuğu, gün
görmeden yitip giden garip çocuklar gülsün. Söylenceleri büyüsün,
kervanlara karışarak yolu Mısır illerine düşen Yakup oğlu Yusuf gibi
dillerde!....