ÖYKÜ

Korkut Kabapalamut  







SAVUNMA


Neyle suçlandığımı bilmiyorum. Dolayısıyla kusursuz bir savunma yapmamı beklemeyin. Socrates’in Savunması ayarında bir konuşma olmayacak. Orası kesin. Yine de, biraz hatırım varsa söyleyeceklerimi dikkatle dinlemenizi rica ediyorum. Filozof değilsem de, en azından kendi hayatı üzerine uzun uzun, hevesle düşünmüş, ağzının içine baktırır, sohbeti hoş biriyim. Kimi özgün yaklaşımlar geliştirebildim insan yaşantısının anlamıyla ne’liği konusunda. Gerçi şimdiye kadar yazıya geçirmedim. O yüzden bunların ne olduğunu şu an ben de tam olarak bilemiyorum. Belki konuştukça ortaya çıkar, beraber öğrenmiş, yararlanmış oluruz.

Dediğim gibi, suçumun ne olduğunu bilmiyorum. Dosyada gizlilik kararı olsa gerek. Bana söylenmedi. Ama sizin gibi aklı başında, kerli ferli adamlar beni karşısına aldığına, sanık sandalyesine oturttuğuna, o kadar iş güç arasında ben fakire bunca zaman ayırdığına göre yapmışımdır muhakkak bir hayvanlık, siz centilmenleri kızdıracak herhangi bir şey. Kaşlarınız çatık. Somurtuyorsunuz. Benden hoşlanır görünmüyorsunuz, belki de o korkunç kararı çoktan verdiniz, yargılanmam sıkıcı bir formaliteden ibaret, bürokrasi ve her zamanki kırtasiyecilik. Gözlerinizi neden kaçırıyorsunuz?

Şans iste. Kader. Tamamen farklı konumlarda bulunabilirdik halbuki. Ben hâkim-savcı, sizse acınası birer sanık olabilirdiniz yani. Halinize şükredin. Ama böyle diye, masum insanlar olduğunuzu düşündüğümü sanmayın. Elbet benim konumumda bulunmanızı gerektiren haltlar yemişsinizdir siz de zamanında. Bana Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler’i oynamayın. Kim bilir kaç masumun kanına girdiniz sıkıcı kariyerleriniz boyunca. Yalapşap incelediğiniz dosyalar üzerinden insancıklara ne abartılı cezalar yağdırdınız. Sizin gibi tiplerden de ancak bu beklenirdi. Meymenetsiz herifler. Tanrı layığınızı versin. İşlediğiniz günahların kefareti olabilecek ağırlıkta bir cezayı, şeytanların şahı düşünebilir mi acaba? Onda bile o derece zengin bir hayal gücü ve kötülük yoktur muhtemelen. Hak ettiğiniz yaptırımı, bence bir tek kendiniz bilebilirsiniz. O yüzden sizi vicdanınızla baş başa bırakıyorum.

Mahkemem bugün olmasaydı keşke. Hiç konuşasım, kendimi ifade ve müdafaa edesim yok şu an. İsterseniz bu aşamada biraz ara verelim. Ben biraz dolaşıp geleyim. Öğle yemeği yiyeyim iskeledeki balıkçıda. Belki bir süreliğine de son kez denize, göğe bakarım şaşkınlıkla. Sizin, hakkımda ne karar vereceğiniz belli değil. Beni karanlık zindanlarda çürütmeyeceğiniz, ipe çekmeyeceğiniz, kurşuna dizdirmeyeceğiniz ne malum? Kara kara da giyinmişsiniz. Kalemleriniz incecik, ahşap, kolay kırılabilir cinsten. Aklıma kötü düşünceler üşüşüyor. Beraat ihtimalim zayıf. Kapının önüne de iri yarı, silahlı bir asker kondurmuşsunuz. Salondaki tek sanık benim. Belli ki parlak bir gelecek beklemiyor beni.

Yani şimdi size nasıl anlatayım? Acaba neresinden başlayayım? Hiçbir fikrim yok. Sabah her zamanki saatte uyandım. Yataktan hemen çıkamadım. On dakika kadar oyalandım. Gördüğüm rahatsızlık verici düşleri anımsamaya çalıştım. Kolay olmadı. Belli belirsiz, birbirinden kopuk şeylerdi tümü de. Detaya girersem sıkılırsınız. Kalktım. İncecik, güzel bir tost hazırladım kendime. Bol sucuklu, salçalı. Yanında buzlu çay içtim. Kapım çalındı. Söylenerek açtım. Uzun boylu, sarışın, suratsız mı suratsız postacı. İyi günler efendim. Tebligatınız vardı da. Bir imza rica edeyim. Kabul etmesem olmaz mı acaba bir kereliğine? Hayır olmaz, sıkıntı yaratmayın. Ben bunu her halükârda teslim ederim. Gerekirse kaba kuvvet kullanırım. Peki peki, söyleyin bakayım, nereden geliyor bu cenabet şey? Gereksiz ve Akla Ziyan İşler Bakanlığı Ön Ofisi’nden olmasın sakın? Dalga mı geçiyorsunuz beyefendi? Daha sırada bir yığın saygıdeğer alıcım var. Lütfen görevliyi nahak yere meşgul etmeyin. Ağır bir para cezası var bunun. Tamam tamam, ver bakalım şu rezil zarfı da kaybol, Tanrı cezanı versin, daha da kapıma dayanayım deme, cenazene üçten fazla insan katılmasın. Tabutun musalla taşından yere düşsün. Kargalar gözlerini didik didik oysun. Her şeye rağmen yine de iyi günler be adam! Sen de neticede bir emir kulu değil misin? Hadi sana kolay gelsin. Ama alacağın da olsun.

Sözlerim aynen zabta geçti mi? Tamam. Benim açımdan önemli bu. Sakın ola savunmamı çarpıtmayın. Virgülüne bile dokunmayın. Aksi halde hakkımı helal etmem, mahkemeyi birbirine katarım, ellerinizi kırarım. Dahice hazırlanmış bir ifade bu. Yıllardır kafamda kurguluyordum. Ne sandınız? İşi şansa bırakacak değilim. Bakarsınız, yılın savunması seçilir. Katiller bile buradan alıntı yapar. En umutsuz sanık, sayemde beraat kararı alır. Sonunda kimin güleceği bilinemez ki. Ayrıca nihai sözü siz söylemeyeceksiniz. Sizler de kim oluyorsunuz! Bunun kat kat üst mahkemeleri var daha. Onaması var, kesinleşmesi var, bakanlık havalesi var, tebligatı var, damga pulu var, var oğlu var. Biraz mütevazı olun siz iyisi mi.

Yani daha ne söylememi bekliyorsunuz benden anlamadım ki. Benim neyimi beğenmiyorsunuz acaba? Bir bilsem, ona göre hareket edeceğim, belki hoşunuza gitmeye çalışacağım. Örneğin,benim sizlerden farkım ya da eksiğim ne? Bu sorulara vereceğiniz kandırıcı bir cevap yok mu? Peki peki, itiraf ediyorum o zaman. Ben yaptım. Zorluk çıkarmayacağım, işi gece yarılarına dek uzatmak niyetinde değilim. Sizin de çoluğunuz çocuğunuz vardır mutlaka. Sevimli torunlarınız. Evde erzak, mühimmat, sürpriz yumurta falan bekliyorlardır sabırsızlıkla. Benim de var tabii ama boş verin artık, o kadarını da düşünmeyin. Sizin vazifeniz beni çabucak yargılayıp cezamı kesmek. Bu bile yeterince zor, ikircikli iş. Fazlasını ummak kabalık, safdillik olur. Kırın kalemlerinizi gitsin.


 



  9  

 

dizin    üst    geri    ileri