ÖYKÜ

Melek Ekim Yıldız   







KENDİNDE DİYALOG


Gideyim, dedim. Gidemezsin, dedim. Kızdım böyle dememe biraz. Pekâlâ da giderim, dedim cümledeki sözcüklerden birinin üstüne basa basa söyledim bunu. Güldüm, biraz alay vardı gülüşümde. Buna daha da kızdım. Gülünecek ne var dedim. Ne yok ki diye cevap verdim soruya, her şey acı bir gülüşü hak ediyor. Hangi her şey diye sordum, meraklanmıştım. Her şey işte, dedim tüm bu olan biten. Biten bir şey yok diye itiraz ettim hemen ama itirazıma pek de inanıyor gibi değildim, biten bir şey olabilirdi ama bunu yüksek sesle söylemeye hazır değildim. Hazır olmamam gerçeği değiştirmez dedim, canımı yakmak istiyor gibi bir halim vardı. Canımı yakmak istiyor olmamın bir anlamı yok, olan bir şeyi isteyemem, zaten oluyor dedim. Gözlerimi kapattım, sesimden uzaklaşırım diye, uzaklaşamadım. Biraz sussam ne güzel olur dedim. Susmak kabul etmektir, susamam dedim. Kabul etsem ölür müyüm, diye üstüne gittim konunun. Belki ölürüm dedim. Bekli ölecek olmam beni korkutamaz dedim. Korkuyordum oysa. Efelenme, dedim hiç gereği yok. Efelenmek istiyordum, acıya efelenmeden onu buyur etmek kanıma dokunuyor dedim. Şiddetle saldırıyor karşı gelince, biraz boyun eğ, dedim. Boyun eğersem olduğu şeyden acı mı vazgeçer yoksa ben mi dedim. Biraz düşündüm bunu, işin içinden çıkamadım. Çıkamayınca gözlerimi açıp önümde akıp giden yola baktım.

Yol beni çağırıyor gideyim, dedim. Gidemezsin, dedim. Niye gidemezmişim dedim, öfkemi saklamama gerek olmadığına seviniyordum bir yandan. Yol öfke kaldırmaz, dedim; yol sükûnetle yürümeyi becerebileni buyur eder yanına, dedim. Haklı olabilirim, diye düşündüm. Kalmaya dayanırım, dedim. İnanmazlıkla baktım bu dediğime. Yazık sana, dedim sesimde zorlama bir şefkatle. Bana yazıklanma, diye bağırdım. Burnumdan soluyordum. Yazıklanma hiçbir şeye, dedim. Yazıklanmak mucizeyi karalamak demek, yapma bunu, dedim. Mucizeye ihtiyacım yok, masallara inanmam, dedim. Güldüm yine, yalan söylemeyi öğrenemedim diye kendime çıkıştım. Henüz vakit var, dedim. Daha ölmedim, öğrenebilirim.

Mucizeye inanıyorsun da iksire neden inanmıyorsun, diye sordum. Korkuyorum çünkü dedim. Mucize bir çıngıraklı yılan. Belgeselde izlemiştim, dedim. Çıngıraklı yılanın kuyruğundan çıkardığı çıngırak sesi onun avı üzerinde büyüleyici bir etki bırakıyormuş. Bu etkiyle av kıpırdayamaz hale geliyormuş, yılan da bu durumda bulunan avını ısırıp zehirleyerek öldürdükten sonra yutmaya başlıyormuş. Düşündüm. Yutuluyorum, dedim. Saçmalama hala buradasın, diye karşı çıktım. Gideyim o zaman hala vakit varken, dedim. Gidemezsin diye üsteledim yine. Yılan çoktan karşında. Tam karşında. Diyecek bir şey bulamadım. Hayret ilk defa, dedim. İlk defa diyecek bir şey yok. Sözcükler de terk etti beni, dedim. Onları gereğinden çok önemsedim çünkü dedim. Çok sevilen gider, dedim. Haklıydım, başımı salladım.

Yine de, dedim ne olursa olsun gideyim. Gidemezsin dedim, gidersem akışa ihanet ederim. İhanet etmeyi hiç sevmem, diye kendini beğenmişlik yaptım bir de.

Gideyim, dedim.

Gidemezsin, dedim.

Hiç değilse bir iki yıllığına öleyim, dedim. Buna verecek bir cevabım yoktu. Dediğimle kaldım.
 

dizin    üst    geri    ileri  

 



  9  

 SÜJE  /  Melek Ekim Yıldız  /  yirmi yedi temmuz iki bin on altı  / 17