POETİK METİN

Sabahattin Umutlu  







gökkuşağının karası ve hatıra ormanındaki salıncak
 

evrim deniz erol 'a
alper sapan'a
ve güneşin çocuklarına
 

"ve sonradan olanları dile getirebilecek bir sözcük yoktu.
ve kimse bilmiyor nereye…ve kimse bilmiyor nereye…"

- vofgang borchert -

yani ki onu oyuncakları olduğuna inandırmıştım
- .................... -

“aldırma. yaşam bu. çıkar yol başlangıçta da yoktu ki.”
- ece ayhan -

"çocuk görür görünmeyeni "
- sabahattin kudret aksal -



gözle görülemeyen gerçek ve hatıra ormanındaki salıncak

öyleyse ece ayhan'dan başlayalım. hani o oyuncakları olduğuna inandırılan çocuklardan…

şu kaotik dünyanın gürültüsüne. gelmişine geçmişine. kadim çarpışmalar tarihine. vurulup da düşenlere. hayallerine. ve bir o kadar da yolculuğa. bir yolculuk hayaline. gözümüzün önünde uzak uzak gerçeklere. gerçeklerde kaybolana. kaybolanın hayaline. kayıp yitik hayallere o görünmez olanına. bir hakikat arayışı bir hakikat arzusuna.gökyüzünün karasına.o gökyüzü altındaki bir hatıra ormanına. tel örgüsü koruması sınırları olmayana. o sınırsız ormanın hür ve hür ağaçlarına kuşlarına bir selamla başlayalım.

burası bizim ülkemiz değil bizi öldürmek isteyenlerin ülkesi demişti tezer özlü ve çektiği acılara dayanamayıp terk etmek durumunda kalmıştı ülkesini. ülke: içine doğduğun coğrafya. kendi tercih etmediğin ve fakat sonra oraya ait hissettiğin kendini ve ya terk etmek zorunda kaldığın etrafı tel örgülerle çevrili kara parçası.zaman zaman nefes aldığın ve nefessiz kaldığın. tarihiyle kültürüyle yüzleşmeye çalıştığın. çarpışıp çatıştığın..

gerçeğin gerçekliğin gerçekliğinin sınırlarına çarpıp çarpıp durmuşluğun. hapsolmuşluğun. reddedişin özgürlüğün hayallerin. bir sınırsızlık hayalinin. çocukluğunu. gençliğini geçirdiğin o yer... yirmialtıkırkbeşdoğuotuzaltıkırkikikuzey...

meridyenler. paraleller. içinde bir çemberin içine düştüğün fasit daire...

yoldaşlık etiğidir. gökkuşağının renkleri arasındaki geçitlerde gizlenir. görünür görünmesine de..

sadece görebilenlere görünür.

hatıradır. karadır. egonun oyuncağı olmak ile kobaneli çocuklara oyuncak götürmek ve hatıra ormanına bir ağaç dikmek için yollara düşen alper'in çantasındaki oyuncak olmak arasındaki o ince çizgide görünür.

işte o hatıra ormanındaki o yalnız salıncakta şiir..

daha hiç doğmamışların. doğarken ölmüşlerin. bir de o günü o salıncaktaki şiiri görmeye ömrü yetmeyen çocukların. demiş ya sabahattin kudret aksal : çocuk görür görünmeyeni.

şiir: şiir de...şiirde kalmazsa şiir..

peki edebiyat sanat şiir nerede durmalı. muaf mıdır tüm bunlardan o şiiri yazanlar.

iktidarların elinde bir oyuncağa dönen edebiyatın sanatın şiirin değil, kobaneli çocuklara oyuncak götürürken vurulup düşen çocukların çantasında bir oyuncak olmayı tercih etmekle başlanabilir belki işe.

kendi egosunun esiri iktidarın ideolojisini itaatkar ölüsevici pornografik kültürünü meşrulaştırmakla mükellef bir sanatın yerine hayallerini yitirmeyenlerin özgür bir dünya için direnenlerin yanında durmakla olabilir mi...

kadim tarih. savaşların. kıyımların. sürgünlerin toplama kamplarının her türden tutsaklığın tarihi olarak da okunup yazılabilir. ve fakat bir de görünmeyen yazılmayan dile gelmeyen yazılsa da görülmeyen es geçilen bir direniş tarihi olarak da..

eşya üzerindeki hakimiyetin malın mülkün mülkiyetin her türden sınırların ve sınırlamaların olmadığı bir tarih. yok mudur...

egonun göz hizasından uzak karşılıksız hayallerin karşılıklı yardımlaşma ve dayanışmanın...

"gerçeğin mayası gözle görülemez" diyordu küçük prens. saint exupery'nin prensi. prens ki gözle görünmez sonsuzlaşan yolculuğu exupery'nin.

nedir mi bu hikayede bahsedilen.. ancak çırılçıplak bir gözle görülebilmesi hakikatin...

büyülü gerçekçi bir gözle ispanyol devriminden ve diktatör franko'nun faşizminden bahseden "panın labirenti" filmindeki prensesin sözleri gibi tıpkı : 'prenses, dünyada yaşadıklarına dair bazı izler bırakmış. bunlar, sadece bakacağı yeri bilen gözlere görünürmüş.'

ve bir kez daha görüyoruz ki görünmezlik görülmezlik görünülmezlik sökmüyor çocuklara. tıpkı o masaldaki çocuğun sözleri gibi: anne bak kral çıplak!


çocuğun çocukluğun gözü aklın iktidarların gözünden gözlüğünden uzak çırılçıplaklığın sahiciliğin gözü olarak da görülebilmeli. çocuk görür görünmeyeni derken sabahattin kudret belki de- bir çok gözle görülemeyen büyüklerin gözüyle -iktidarların bakışıyla kirlenmemiş o saf bakıştan o çocukluk hallerinden söz ediyordu.

şiir de uzun süren bir çocukluk hali değil midir....

etrafında tel örgüler olmayan içinde tek tip ağaçların olmadığı her türden bitkinin hayvanın nefes aldığı o çınar ağacındaki salıncak değil midir..

gök kuşağının tüm renkleri olarak yoldaşlık etiği adına yolunda ölünen uğruna can verilen ya da çocukların dallarına salıncaklar kurabilmesi umuduyla ölümün bile göze alındığı hatıra ormanındaki o çınar ağacının ve adını dahi bilmediğimiz her türden ağacın hayvanların bitkilerin de yurdu olabilmesinin hayali..

ve ece ayhan'dan bir şiirle sürdürelim öyleyse. içinde avcıların gazalların olduğu. bir zamanlar yine adı türkiye olan bir ülkenin tarihiyle yüzleşmeyle..

görmedik!

1. avcılar gazalları öldürür anadolu balkanlarında. gazal kaçar yaralanmışsa, avcı kovalar.

2. çilli gazal bir tebeşire sığınsın sözgelimi ya da bir dünya dergâhına. avcı da dalar.

3. iki yeniyetme kara tahtayı siliyorlardır ya da çamaşırlarını çiteliyorlardır.

4. “buraya giren bir gazal gördünüz mü?” der şahmârdân.

5. sınıftaki ya da avludaki gazallar; tarihten 1971 yaz ayları çengelköyü’ne geliyoruz; “hayır” derler, “görmedik!”



bir hafıza oluşturma bir etik duruş adına direndiği için iktidarın kolluk kuvvetlerince avlanmaktadır gazallar. sadece tarih ve yer değişmiştir o kadar . 12 mart sonrası malum faşizm günleridir. 6.filoyu protesto eden gençler bazı amerikan askerlerini denize atarlar. sonrası polisin operasyonları. düşerler gençlerin peşine. her yerde aramaktadırlar. esnafa sorarlar : gördünüz mü. görmedik . derler. işte devrimci gençleri ihbar etmemenin ele vermemenin etiği...


yani ki onu oyuncakları olduğuna inandırmıştım

yokluğu yoksulluğun malın mülkün mülkiyetin ve dahi iktidarların tarihi oyunların oyuncağın tarihi olarak da okunup yazılabilmeli.. bazen var olan bir oyuncağı paylaşmakta değil erdem yok olan ve fakat hayallerde yaşatılan hayali bir oyuncağı paylaşmanın paylaşabilmenin yarımyapıldak yolda kalan hayali...hayalini..

bir oyuncak hayaliyle büyür ne de olsa her çocuk. bazıları oyuncaksızdır ve kendi yapar oyuncağını ve kendi kurar oyununu. bazılarına ise hazır oyuncaklar sunulur. kediler köpekler atlar ve bir çok oyuncak hayvanlarla başlarız oyuna. ve tek tek seslendirerek rengarenk bir orkestra kurarız farkında olmadan. ve kendi hayalimizden oyunlar. o oyunlarda yaşar orada nefes alırız biraz da.. oysa kötü karakterli oyuncuları da olur bazı oyunların. eli silahlı adamlar. hatta tankı topu kelepçesi copu füzesi toması akrebi olanlar.. bir savaş oyunudur sürer hayallerde. oysa o çocuklar için hala bir oyundur. ta ki gezide kendileriyle aynı yaşta bir çocuğun berkin elvan’ın gaz fişeğiyle vurulmasına dek.

bazı çocuklar vardır ki sağ çıkamazlar girdikleri oyunlardan. oyuncakları olduğuna inandırmakta zorlanılan çocuklardır ki rüyalarına girer eli silahlı adamlar. rüyalarına girdikleri yetmezmiş gibi bir de güpesinde gündüzün karşılarına çıkarlar. bir de onlara sorsanız çocukları korumakmış tüm çabaları. sınır koyarlar çocukların hayallerine daha önceden çizilmiş sınırları korumak adına.vatan memleket devlet derler adına. kurşun sıkarlar çocuklara. çocuklar durur mu..taş...

direnişe doğar bazı çocuklar. ve her gördüklerinde eli silahlı adamları taşlarına gider elleri. ne kadar gerçek ise silah taş da o kadar gerçeklik.

ve bazen değişir değişmesine de tarihin dekoru. elleri yüzleri değişse de eli silahlı adamların ve taş atan çocukların değişmez adı oyunun. işte burada sormak istiyorum bu coğrafyadan gelmiş geçmiş bir düşünür sosyolog ibn-i haldun’a : o gün bugündür ve her daim coğrafya bir kader midir hala patron...

orada o coğrafyada filistinli çocukların burada bu coğrafyada direnişin ortasına doğan kürt çocuklarının taş atarken öldürülmesi bir kader midir..

yoksa şık psikoloji biliminin steril teorilerine göre "öğrenilmiş çaresizlik"in sonucu mudur... yoksa o karnavalesk ütopya gezideki gibi deneyimlenmiş direnme davranışı olarak mı görülmelidir...

bir sınır değil midir coğrafya. içinde devletlerin iktidarların halkların medeniyetlerin kültürlerin yaşayıp öldüğü geçip gittiği geçip giderken nefes alıp verdiği. kapılarında kapıkulları beklese de akışkan geçişken değil midir coğrafyanın sınırları..

geziden kobane’ye bir yol açan sınırsız bir dünyanın hayallerini yaşayan ve yaşatanlar için bu yolda kendi bedenlerinin sınırlarını aşarak sınırsızlaşan bedenler için yani suphi nejat ağırnaslı yani kader ortakaya ve sınıraşırı bir hayalin peşinde suphi nejat'ın bıraktığı yerden peter pan'ın ülkesine giderken suruç'ta öldürülenler için bir kader bir sınır mıdır coğrafya...


ve yüzleşmenin tarihinden bir cümleyle söylersek 1915' te henüz on üç yaşında ermeni soykırımından kaçarken gözlerinin önünde annesinin açlıktan öldüğünü gören ve gittiği amerika'da kimliğini gizleyerek yaşamını sürdürmek durumunda kalan- ki manug adoyan’dır asıl adı- ve gözlerinin gördüklerinin etkisinden kurtulamayarak intihar eden bu toprakların çocuğu van’ın bir köyünde dilkaya’da (horkom) doğan ermeni ressam arshile gorky için...

ve yine aynı zulümden payını alarak çankırı iline sürgüne gönderilen ve toplama kampında arkadaşlarına yapılan işkenceleri gören gördüklerinin etkisiyle çıldıran ömrünün son yirmi yılını susarak geçirmek durumda kalan ve yine paris’te sürgünde ölen ezgileriyle içimizi delip geçen hüznün değil de kara hüznün müzisyeni yine bu toprakların çocuğu kütahya doğumlu komitas için...


peki ya şiir... auscwitz’ ten sonra şiir…

ikinci dünya savaşı sırasında toplama kamplarındaki gerçeğe hayatın düşüncenin kendisini aşan gerçekliğe dikkat çekmek için auscwitz’ ten sonra şiir yazmak “barbarlık" demişti bir kez adorno. oysa o cümleyi hem şiir hem felsefe hem de tüm disiplinler için söylemiş olamaz mıydı adorno…

şimdi her durumda yaşadığımız her yerde hayatın kağıdı aştığı ve dibe vurduğumuz her durumda halepçe’de sivas’ta roboski’de gezi’de son olarak kobane ve suruç’taki katliamlar için adorno’nun bu sözünü anımsayıp rehavete kapılarak daha ne kadar avutabiliriz kendimizi..

tarihi edebiyatın tarihinden ki bu günlerde kültür endüstrisinin bir alt kolu olarak anılan edebiyatın tarihinden de eski olan kadim tarihi şiirin...

sınırların sınırlamaların ülkelerin bayrakların ve her türden kuşatılmışlığın tarihi olarak mı okunup yazılmalı yoksa isyan içre bir zamanlar tarihi olarak mı...

şiirin ile isyanın tarihi elbet gözle görülebilen bir tarih de olamayabilir. ki öyledir de.

en iyisi mi biz onun için şiir ile iktidarların çarpışması sırasında öldürülen -yakılan asılan kurşuna dizilen şairlerin tekil tarihlerine. fani'ye pir sultan'a nesimi 'ye ve sivas 'a bakalım.

ve ya suruç'a dönüp bakalım bakabilirsek. bakıp görebilirsek. o yanık ülkeye. o yanık hayale.yanık yıkık hayallere…o hayali yeşertmek için yola çıkan çocuklara. gökkuşağının her rengine gizlenmiş güneşin çocuklarına…

bir inşaat işçisi olan yirmi üç yaşındaki uğur özkan’ın : "bunca zaman sermaye için çalıştım. bir haftada kobane için çalışayım, olmuştu son sözleri…

gezi direnişinde gözünü suruç'ta sevgilisi büşra mete'yi kaybeden ve fakat hayallerini hiç yitirmeyen çağdaş küçükbattal’ın gözlerine bakalım...

kobane yolunda yazdığı içimizi burkan şu son mesajını nasıl unutabiliriz aydan ezgi şalcı’nın: “bizler güneşin çocuklarıyız. ölüme gülümseyerek gidenleriz. ne döndürebilir ki bizi. ne korkutabilir ki? gelin yarını ilmek ilmek biz örelim".

ve alper sapan.. tıpkı ali ismail gibi daha on dokuz yaşındaydı. hayvan hakları aktivisti. vicdani retçi ve anarşistti. 24 mayıs 2014 te vicdani reddini açıklarken şunları söylemişti "merhaba ben alper sapan.on dokuz yaşında bir anarşistim. kimse için ölmeyecek, öldürmeyeceğim".

ve gök kuşağının karası : evrim deniz erol. o da on dokuz yaşındaydı henüz. yaşadığı yer : ütopya. lgbt aktivisti. feminist mücadelede yer aldı. 28 haziran 2015 'te facebook profiline şunları yazmıştı: "gök kuşağının karasıyız. homofobiye karşı elele".

öyleyse ve gittiyse bu çocuklar yarım bırakarak hayallerini savaşsız sömürüsüz çocuklarının oyuncakları olduğuna inandığı daha özgür bir dünya uğruna göz göre göre katledildiyseler...

kahrolsun hayat

yaşasın şiir !





dizin    üst    geri    ileri  

 



  2  

 SÜJE  /  Sabahattin Umutlu   /  yirmi sekiz temmuz iki bin on beş     11