ÖYKÜ

Hürriyet Bağcı   







FADİK


Fadik yirmi yaşında, ne denilebilir ki; güzel mi güzel, alımlı mı alımlı değil. Önden iki dişi yok. Diğer dişleri iri iri ve sanki tek tek monte edilmiş, öne fırlamış üst ve alt çenesinden. Üstelik ön dişlerinin birinin yerinde kocaman, yarım santim çapında bir delik var. Bu delik neyin nesi, nerden peydah olmuş, ne işe yarar, nasıl merak ediyorum. Ve sormak istiyorum, ama ayıp olur diye soramıyorum.

Fadik vardı su baskınına uğramış evlerin önünde. Hiçbir yerden eksik kalmaz. Ona sordum ne oldu diye, ‘evleri lağım suyu bastı’ dedi.

Bizim mahallede ilk kez oluyor böyle bir şey. Şimdiye kadar televizyonda izliyorduk. Kendimi televizyona çıkmış gibi hissettim. Böyle olunca insan müdahale edebileceğini unutuyor. Üç ev sular içinde, yarısına kadar sulara gömülmüş, içindekiler de. Filizin evi dört katlı bir evin önceden bakkal olan en alt katıydı. Bakkalı kapatınca hemen orayı bir oda bir mutfak eve dönüştürüp kiraya vermişti ‘Soylu’ bakkal Muharrem Soylu. Filiz altı aylık hamile, bu pazar taşınmışlar oradan. Boş evin içi görünüyor perdesiz camdan, lağım suyuyla dolu, bakıp bakıp seviniyoruz, iyi ki Filiz taşınmış diye. İnsan her durumda sevinecek bir şey buluyor.

Bir üst kattaki kiracının minicik kızı, iki yaşlarında, üst kat merdivenlerinin sulara gömülmemiş basamağından asfalta uzanan tahtadan geçmeye çalışıyor. Ayağında annesinin topuklu ayakkabıları. Benim elimde boş süt şişeleri. Herkes, hepimiz bakıyoruz, üç-dört metre ötemizdeki çocuğa. Düşersin, git falan diyoruz. Allah allah çocuk bizi duymuyor mu, yoksa o suların üstüne konmuş tahta köprü çok mu cazip. İkinci adımını atınca sulara gömülüyor. Boyunun iki misli lağım sularına. Bir adam koştu, çocuk çırpınıyor, kafası bir görünüyor bir kayboluyor. Adam iki üç hamleden sonra yakalayıp çekip çıkarmayı başardı küçük kızı. Hepimiz çığlıklar atıyoruz, annesi duymuyor, evde hâlâ, bir şeyden haberi yok. Adam salladı biraz çocuğu, çocuk neden sonra nefes alabildi. Benim elimde hâlâ boş süt şişeleri. Çocuk kurtuldu, biraz geç kalınsaydı gri lağım sularında kaybolacaktı. Adam düşer düşmez atıldı kurtarmaya ve düştüğü yerde aradı elleriyle, yoksa bulana kadar ölürdü. Sevindik kurtuldu diye, güldük, şaşırdık.; Bu çocuğun orda ne işi vardı, ayaklarında annesinin topuklu ayakkabıları. Hep beraber bağırdık annesine, anne çıktı bir hışımla, ilk sözü “eğer seni yaşatırsam” oldu. Hepimiz şaşkın şaşkın birbirimize baktık, kime dedi, lağım suyu havuzuna düşen küçük kızına mı? Zaten zor kurtulmuştu az önce ölümden. Ya da sözünü dinlemedi, ince tahta köprüden geçmeye kalkıştı diye miydi? Yoksa kurtarıcıya mı demişti, niye kurtardın o çocuğu, ben zaten ondan kurtulmaya çalışıyorum mu diyordu, size ne siz ne karışıyorsunuz mu diyordu? Kimsiniz nesiniz defolun mu diyordu, çocuğunu kurtaran adama ve buna sevinen bize? Yoksa bana mı demişti, gerçi bizim sokağın başı burası ama kadını ilk defa görüyorum yeni taşınmışlar herhalde, olur ya bana demiştir, ellerimde süt şişeleri öylece izliyorum olan biteni, film izler gibi. Neyse kadın sandığımızdan çok çok normalmiş, benim tam dibimde dikilen büyük kızına diyormuş bu lafları. O da dört-beş yaşlarında. Bu çıtı pıtı, kaşlarını yanaklarını kırmızıya boyamış güzel kız beş-altı yaşlarında da olabilir. Gayet soğukkanlı bir şekilde yüzüme bakıyor, sana mı diyor annen diyorum? Evet diyor, parmağı ağzında, hiçbir korku emaresi yok yüzünde, gözlerinde. Gözleri çok güzel, kaşları kırmızı boyalı, neden kaşlarını da boyadı acaba? ‘Niye kardeşine bakmadın?’ diye soruyorum, cevap vermiyor, kardeşine bakacak kadar büyük olmadığını ve onun da lağım suyu havuzunun üzerindeki tahta köprünün cazibesine kapılarak oradan biraz önce geçtiğini anlıyorum, gözlerinde ışıltılar var, ama yine de soruyorum : ‘Sen oradan mı geçtin?’ parmağı ağzında başını sallıyor.

Annesi onu yaşatmayacak ama pek umrunda değil gibi. Neyse ki kadın tahta köprüden zor bela, tekrar suya düşürme tehlikesi geçirerek kendisine uzatılan çocuğu aldı. Büyük kızına onu yaşatmayacağı tehditleri savurarak evine girdi. Çocuğun içi dışı lağım suyu, nasıl yıkayacak? Havuz haline gelmiş olan, yan evin bahçesi hafif hafif dalgalanırken, durgun gri sulara biz şaşkınlıkla bakarken belediyeden ekip geldi. Hortumu bahçeye daldırıp motoru çalıştırdılar. Yokuş aşağı asfalta suları saldılar. Mikropluymuş şuymuş buymuş hiç düşünmeden. Bahçe boşalsın da. Bu kadarına şükür, suları boşaltıyorlar işte. Koskocaman hortumdan sular bir akıyor ki, çağlıyor adeta. Şenlikli bir görünüm, bütün mahalle seyrediyor. Çocuklar sevinçle dans ediyor hortumun çevresinde, suyun üstünden atlıyor. Ben artık pes deyip bakkala doğru yoluma devam ediyorum. Süt alıp döneceğim.

Dönüşte Fadik kendi evinin önünde hâlâ dikiliyor, oğlu evin camında. Çocukta bir garip büyük adam suratı var. Böyle desem Fadik üzülür. Sizin evde bir şey var mı? diyorum, yok diyor. ‘Allaha şükür yok abla.’ Bana her zamanki gibi heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatıyor, her zamanki tavrıyla, tarzıyla. Her söylediğini heyecanlı bir şekilde söylüyor, olur olmaz yerde nefeslerle kesiliyor sözleri. Gözlerini aça aça ‘Terzi İsmail’in eşyaları da su içinde kalmış abla, satacağı mallar. Kardeşi kucaklamış kucaklamış kanepeye koymuş ama sonra kanepeye kadar yükselmiş sular. Bluzler, etekler hep ıslanmış, kız kardeşi ağlıyor, ben de ağladım’. Bir yandan da gözlerini siliyor. Fadiğin güzel yüreği gözlerinden görünüyor. Bu korkunç ağızlı kadın öyle güzel geliyor ki bana.

Fadik yirmi yaşında, kendi halini bırakmış İsmail’e, kız kardeşine ağlıyor. Oğlu; yüzü adam yüzü, gövdesi iki yaşında olmasına rağmen bir yaşında bebek gibi eğilip bükülen, ayakta durup doğru dürüst yürüyemeyen oğlu camda, bizi izliyor. Fadik yemenisiyle gözyaşlarını silip sokağın başına bakıyor. Ben bir ona, bir oğluna bakıyorum. Oğlan bir çıkış arıyor. Boylu boyunca cama dayanmış, bir o cama bir öteki cama geçiyor, açmaya çalışıyor, bir çıkış arıyor. Bulamıyor. Fadik uzaklara bakmaya devam ediyor.

Elimdeki dolu süt şişeleriyle eve doğru yürüyorum.
 

 1 Mayıs 2002
 

dizin    üst    geri    ileri  

 



 10 

 SÜJE  /  Hürriyet Bağcı   /  yirmi sekiz temmuz iki bin on beş     11