- Ne çok senlerden var, bunu bir bilseydin, nasıl mutsuz
olurdun, nasıl...
Siyah sözün kemiğine yapışık turkuaz gölgenin himayesinde yazdığın
mektubun ucuna ilişiyor korkulu sesin; gitmeyecek ve kalacak seninle
nur yüzlü bunalımın. Çünkü sen daha uyanmadan uyanıyor içinde
haset. Çünkü günlük yaşamına çoktan karışmış sana yol gösteriyor
altın tâcın mülkiyet. Birazdan camında göz olacak yastığındaki salyalı
kurgu ve ona tapınacaksın. Birazdan canında yara kanatacak bir anı ve
ondan haz alacaksın. Birazdan adına ödül koyulan bir cesetle fotoğraf
vereceksin hayata tembellikle gerinerek. Birazdan azalacaksın. Sonra,
yine azalacaksın. Çok sonra, yine yine azalacaksın. Yok olma üstünlüğüne
erişemeyeceksin ama hiçbir zaman. Sadece ‘az’ kalacaksın. Ve sana
birçok ölü şiirler doğuracak birçok ölü ilham perilerin.
Tam bir
antolojik vaka! Kalkıp kendini
kutsayacaksın binbir alıntıyla uluorta : Bakın, bakın!
Ben bir turistik yelkovanım, akrepten daha uzun,
saniyeden daha kalın! Tik-Tak! Tak-Tik! Ödüllerim salkım saçak!
.. / ..
Şimdi var sansın kendini kendin, çağ sansın!
Ama ne yaparsan yap, çürütemezsin zamanı! Akıl ve imge ve bilgi boş
bırakmaz sana meydanı!
Hani ki
O Güzel Günlerin müjdesini taşıyan
O güzelim Haber Güvercinlerini tek tek vurduğun harflerin
- işte o çok övündüğün kaypak harflerin
kuru gürültüsünde boğulacaksın sonunda, b a t a ç ı k a !
Ve şiir senden bihaber, imgelerle döşeli uçsuz bucaksız kendi
yolunda, dudaklarında masmavi bir ıslık, kim bilir kaç asırlık
yoldaşlarıyla, yine yürüyor olacak tüm zarafetiyle, kol kola.