ÖYKÜ

Melek Ekim Yıldız     







Sokakta: Bir Adam, Bir Köpek ve Biraz Dans...


Önce birayı şişeden plastik bir bardağa boşalttı. Bu sırada köpek, gözlerini adama dikmişti, kuyruğundaki sallanma sabırsızlığının göstergesiydi. Adamın bir şeyler mırıldandığını işitemesem de görebiliyordum: Belki bir şarkı belki de köpeği sabra davet eden birkaç yatıştırıcı sözcük. Termometre sıcaklığın sıfırın altında altı derece olduğunu işaret ediyordu. Kocatepe’deki camiinin altına bir süre önce yapılmış otoparkın üstündeki küçük terastaydılar. Hemen altlarından Kızılırmak sokağın kalabalığı akıyordu. Gerçi akşam çökmek üzereydi, hava da epey soğuktu; yarım saate kalmaz sokak da, teras da boşalacaktı. Yine de hali hazırdaki kalabalığa aldırdıkları yoktu; ne köpeğin ne adamın. Adam plastik bardağı ağzına götürüp yarısına yakınını içti. Ağzını koluna silip, bardağı köpeğe doğru uzattı. Köpek beklenmedik bir hevesle burnuna kadar girdi bardağa. Gelip geçenlerin kınama dolu bakışlarına aldırmadan, az önce yaptıklarını yinelediler. Derken adam elindeki bardağı bir ağacın dibine bırakıp koşmaya başladı, köpek oyun çağrısını daha adam hareketlenmeden almıştı, ok gibi fırladı ardından. Köpek adamdan hızlıydı, adamı paltosunun eteğinden yakalıyor, biraz çekiştiriyor ardından oyunun tekrarı için bırakıyordu. Paltosunun etekleri serbest kalan adam, bu kez ters istikamete koşuyor; arada bir dönüp arkasına bakıp köpeğin tanıdığı toleransın yeterli olduğunu gösterir bir ses çıkarıyor ve ardından hızlanıyordu. Sonra yoruldular. Şişe ve plastik bardak piyasaya çıktı yeniden. Bardak birkaç kez doldu boşaldı, bu esnada adam terastan geçen birkaç genç kıza bir şeyler söyleyip, kızların belirgin bir tedirginlikle uzaklaşmalarını izleyip artlarından kahkahalar attı. Tüm bu süre boyunca köpek bir an için bile olsa yanından ayrılmamıştı. Boşalan şişenin yenisi, gerideki bir ağacın dibine bırakılmış siyah bir torbadan çıkıyordu. Sigara ihtiyacı sokaktan geçen ve adamın gözüne kestirdiği gençten birkaç kişiden sağlanıyordu. Ara sıra terasın duvarına sırtı sokağa gelecek şekilde oturuyor ve köpekle uzun bir sohbete başlıyordu.

Adamın oturduğu yerden fırlayıp dans etmeye başladığını gören insanların yüzlerinde beliren gülümseyişlerin biraz alay ama çokça kıskançlık içerdiğini düşünmek mümkündü. Dansa eşlik etmekten geri kalmayan köpek ise gülümseyişleri daha saf bir hale sokuyordu. Yine de kimse durup bu gösteriyi izlemeye cesaret edemiyor, yürüyüşleri boyunca gözleriyle takip etmekle yetiniyorlardı. Adamın dans ederken oldukça estetik göründüğünü söylememek ise haksızlık olurdu. Dansın ortasında, terasın hemen bitiminde heybetlice sokağı güzellemekte olan çınarın gövdesine kollarını dolayıp, ağaca kocaman bir öpücük verdiğini görenler görmeyenlere gösterdiler büyük bir hevesle. Adam onlara aldırmadan dansına geri döndü.

Dakikalarca dans ettiler. Koşuyor, dönüyor, kalçalarını sallıyor, zıplıyorlardı. Nihayetinde dansın bitmeye yüz tuttuğunu gösterir bir olduğu yerde dönme başladı. Adam defalarca döndü. Kollarını yana açarak döndü. Döndü, döndü. Durduğunda yüzü, penceresinden - görünmemeye çalışarak – onu izlediğim binaya dönüktü. Dengesini bulana dek hafifçe sallandı. Bu sırada köpek adamın etrafında zıplayarak havlıyordu. Köpeğin başını okşadı ilkin, ardından kolları yana açık, beline kadar eğilip selam verdiğini gördüm. İçtenlikle alkışladım ben de, selamı almamak olmazdı…



dizin    üst    geri    ileri  




  4  

 SÜJE  /  Melek Ekim Yıldız  /  yirmi altı ocak iki bin on altı     14