Önce birayı şişeden plastik bir bardağa boşalttı. Bu sırada köpek,
gözlerini adama dikmişti, kuyruğundaki sallanma sabırsızlığının
göstergesiydi. Adamın bir şeyler mırıldandığını işitemesem de
görebiliyordum: Belki bir şarkı belki de köpeği sabra davet eden birkaç
yatıştırıcı sözcük. Termometre sıcaklığın sıfırın altında altı derece
olduğunu işaret ediyordu. Kocatepe’deki camiinin altına bir süre önce
yapılmış otoparkın üstündeki küçük terastaydılar. Hemen altlarından
Kızılırmak sokağın kalabalığı akıyordu. Gerçi akşam çökmek üzereydi, hava
da epey soğuktu; yarım saate kalmaz sokak da, teras da boşalacaktı. Yine
de hali hazırdaki kalabalığa aldırdıkları yoktu; ne köpeğin ne adamın.
Adam plastik bardağı ağzına götürüp yarısına yakınını içti. Ağzını koluna
silip, bardağı köpeğe doğru uzattı. Köpek beklenmedik bir hevesle burnuna
kadar girdi bardağa. Gelip geçenlerin kınama dolu bakışlarına aldırmadan,
az önce yaptıklarını yinelediler. Derken adam elindeki bardağı bir ağacın
dibine bırakıp koşmaya başladı, köpek oyun çağrısını daha adam
hareketlenmeden almıştı, ok gibi fırladı ardından. Köpek adamdan
hızlıydı, adamı paltosunun eteğinden yakalıyor, biraz çekiştiriyor
ardından oyunun tekrarı için bırakıyordu. Paltosunun etekleri serbest
kalan adam, bu kez ters istikamete koşuyor; arada bir dönüp arkasına
bakıp köpeğin tanıdığı toleransın yeterli olduğunu gösterir bir ses
çıkarıyor ve ardından hızlanıyordu. Sonra yoruldular. Şişe ve plastik
bardak piyasaya çıktı yeniden. Bardak birkaç kez doldu boşaldı, bu esnada
adam terastan geçen birkaç genç kıza bir şeyler söyleyip, kızların
belirgin bir tedirginlikle uzaklaşmalarını izleyip artlarından kahkahalar
attı. Tüm bu süre boyunca köpek bir an için bile olsa yanından
ayrılmamıştı. Boşalan şişenin yenisi, gerideki bir ağacın dibine
bırakılmış siyah bir torbadan çıkıyordu. Sigara ihtiyacı sokaktan geçen
ve adamın gözüne kestirdiği gençten birkaç kişiden sağlanıyordu. Ara sıra
terasın duvarına sırtı sokağa gelecek şekilde oturuyor ve köpekle uzun
bir sohbete başlıyordu.
Adamın oturduğu yerden fırlayıp dans etmeye başladığını gören insanların
yüzlerinde beliren gülümseyişlerin biraz alay ama çokça kıskançlık
içerdiğini düşünmek mümkündü. Dansa eşlik etmekten geri kalmayan köpek
ise gülümseyişleri daha saf bir hale sokuyordu. Yine de kimse durup bu
gösteriyi izlemeye cesaret edemiyor, yürüyüşleri boyunca gözleriyle takip
etmekle yetiniyorlardı. Adamın dans ederken oldukça estetik göründüğünü
söylememek ise haksızlık olurdu. Dansın ortasında, terasın hemen
bitiminde heybetlice sokağı güzellemekte olan çınarın gövdesine kollarını
dolayıp, ağaca kocaman bir öpücük verdiğini görenler görmeyenlere
gösterdiler büyük bir hevesle. Adam onlara aldırmadan dansına geri döndü.
Dakikalarca dans ettiler. Koşuyor, dönüyor, kalçalarını sallıyor,
zıplıyorlardı. Nihayetinde dansın bitmeye yüz tuttuğunu gösterir bir
olduğu yerde dönme başladı. Adam defalarca döndü. Kollarını yana açarak
döndü. Döndü, döndü. Durduğunda yüzü, penceresinden - görünmemeye
çalışarak – onu izlediğim binaya dönüktü. Dengesini bulana dek hafifçe
sallandı. Bu sırada köpek adamın etrafında zıplayarak havlıyordu. Köpeğin
başını okşadı ilkin, ardından kolları yana açık, beline kadar eğilip
selam verdiğini gördüm. İçtenlikle alkışladım ben de, selamı almamak
olmazdı…