Bilmem ki bir anda. Hiçbir şey anlamadım. Kurşun sesleri vardı. Çok.
Annem koşuyordu. Kucağındaydım. Sonra düşmüşüm. İçi parçalandı annemin.
Öyle çok üzüldü ki keşke hiç doğmasaydım dedim. Geçti anne, geçti demek
için onu teselli etmek için dirilmeyi ne çok isterdim. Sanki kalbi
sökülüyormuş gibi kütür kütür ağlıyordu. Anne, demek istedim. Anne!
Büyümeye niyetli her bebek gibi çok güzel bakmış olmalıyım ki annemin
yüzüne; umut var demiş olmalıyım ki öldüm sanki yüzünün kaleleri bir bir
düştü annemin. Güneşli gülüşleri sudaki halkalar gibi çekilip yok oldu.
Yüzü birdenbire kerpiç çatlar gibi kuraklıktan toprağa kesti. Öldüğümü o
zaman iyice anladım. İyice öldüğümü. Bi akarsu da akmaktan vazgeçip
benimle geldi, bak. “Durmam” dedi, buralarda daha yeni yerleşmişti
yatağına oysa tarihi bir nehirden çatallanıp koparak… “Senin dedi, senin
yüzün suyu hürmetine geziyordum buralarda… Daha baharlar gelecek, kütür
kütür akacaktım.’ Sonra sessizliği ipliklere bölen inşaat işçilerinin
seslerini duydum. Garip geldi. Demek burada da bir düzen… Burada
bekleniyor ister istemez yolu bir gün mutlaka düşecek herkes ve burada
kurşunlar çıkacak benim gibi bebeklerin gövdesinden ve savaşı ilk
başlatan sonsuza kadar tekrar tekrar vurulacak. Hayatın tersine buradaki
kurgu. Azala azala bite bite hiç’ ten bile daha az kala kala cezasını
çekecek kundak kokusunu çalan. Ya sen?
Ben uzun bir gece geçirdim annemle doğarken. Odasında yalnızdık.
Büyükannemle büyükbabam yan odada uyuyorlardı. Bizden hiç haberleri
olmadı. Annemin çok canı acıdı. Sonra beni bir kenara bıraktı.
Yorgunluktan bayılmış. Sızmışım ben de başında eriyip biten bir mum gibi.
Kordonundan sabaha kadar kanamışım. Ben önce o da benimle geliyor sandım.
Çünkü kordonun bir ucu da ondaydı. Sonra bi baktım yalnızım. Ölen bi tek
benmişim. Babamı tanısaydım her şey daha farklı olurdu belki.
Büyükannemi, dedemi… Annem niçin genişletmeye çalıştı ki yalnızlığını tek
başına benimle, bir göz oda, taşacağı belliydi birinin bu tarafa. Babama
kızamıyorum bile. Böyle bildim çünkü babalar hep böyle yaparmış gibi.
Öğrenmek çok kalıcı bir iz bıraktı; öldüm.
Annem bir bebekle tanıştı ve o artık yok.
Terazinin bozulmuş dengesi, iki kefesi gibiyiz. Ben burada kaldım annem
orda… Askıda. Minicik halimle ben ondan daha ağırım. Ölenler çünkü hemen
yaşlanırlar. Yaşlıdırlar, yaşayan en yaşlıdan bile. Madem tecrübe işi
yaşlanmak ve en büyük tecrübe ölmek.
Cezalar veriyorlar anneme şimdi sürekli. On sekiz yaş için yirmi beş yıl,
upuzun bir gece...
Oysa ben şahidim çaresizliğine. Tek şahidi burada kaldı. Beraberdik. Ne
yapacağımızı bilmiyorduk. Korktuk. Ben mesela hiç bilmezdim doğmanın
bunca suç olduğunu… O da. Doğurmanın.