POETİK METİN

Sabahattin Umutlu  






 
DÜNYA KAPISINDAN BOYUN EĞMEDEN GEÇENLER


tarihi insanlar yapmaz. tarih biziz.
julia kristeva

herkesin birbirine benzediği yerde hiç kimse yoktur.
michel foucault


dans eden bir yıldız doğurabilmek için insanın içinde
 milyonlarca
kaos yaşaması gerekmektedir.

 nietzsche


ego sen faşist misin..


şöylelemesine bi hesapla söylersek dört buçuk beş milyar yaşında bi yaşlı gezegen dünya. evren mi onu hiç sorma. belki de içinde milyonlarca galaksi bulunan ve o galaksilerden birinde yer alan küçük bir gezegendeyiz. fırlatıldığı ve kısa da olsa üzerinde yaşadığı. kendini ve kendi dışındaki canlıları keşfettiği.ve her yaptığı keşifte kendini aklı sayesinde diğer canlılardan farklı olduğunu sandığı. ve bu farklılığını ayrıcalığını diğer canlıların yaşamına kast ederek de olsa kanıtlamaya çalıştığı. ne türden bir türcülükse bu. nefes aldığı tüm canlılarla birlikte var olmaya çalıştığı gezegeni ve üzerinde yaşayan tüm canlıları kendi emrine amade etme isteği tahakkümü istenci arzusu. ve tüm bilinçaltının üstünün sınırlarına sıkışıp kalan ego : sen faşist misin..

zordur bazen konuşmak yazmak. dile gelmek. her dile gelişinde sözcüklerin ölümüne tanık olmak. kuru gürültüye gitmesi sözcüklerin. susuş kumkumasına gelmesi cümlelerin. imkansızlığı anlamsızlığı konuşmanın yazmanın konuşup yazamamanın.

ne dersin kaosun diliyle mi konuşsak. kaos başladığı yer belki de yaşlı sandığımız o gezegenin dahi olmadığı yer. bilginin belki ama bilmenin iktidara dönüşmediği o yer. yıldızların altında an be an keşfedilen çırılçıplak hakikatin. görüldüğü görülmese de hayalinin kurulduğu o yer. evrendeki tüm canlıların birbirini kesip biçmediği doğa ve evren karşısında öncelik sıralamasında aklın kestirme yollarının keşfedilmediği. bir canlının başka bir canlıya kendini aklını uygarlığını teknolojisini dayatmadığı dünyayı dar etmediği o yer : kaos. armonisi ritmi evrenin.

ve bir canlının kendi türünden başkasına yaşam hakkı tanımadığı sınırlar çektiği yerde dünyada konuşmak susmak yaşamak. kendi yarattığı evrende yer ile gök arasına sıkışmak nefessiz kalmak kuşatılmak. kurumların iktidarların gündelik hayatın faşizmi arasında sendeleyip durmak. düşmek düşememek . tam düşecekken kurumların "albenisine" "ayartıcılığına" boyun eğmek. kapılmak.

şu üç günlük dünyada şu kısacık ömürde dünya kapısından boyun eğmeden geçmek de var. "değmez ki bu yangın yeri avuç açmaya değmez."




"esas duruş mülkün temelidir"

dünya kapısından boyun eğmeden geçenlerden biriydi tayfun. namı diğer doktor tayfun.

doktordu ama doktorluğu hipokrat yemininden ibaret biri değil. doktorların giydiği beyaz önlüğü de üniforma olarak gören ve reddeden bizim mahallenin çocuklarındandı. çünkü o özgürlüğün hiç bir renginin bir üniformaya hapsedilmeyeceğine inanıyordu. beyaz üniforma ne kadar tahakkümün simgesiyse ve o yüzden reddedilmeliyse bir simge olduğu sürece tüm bayraklardan önce yakılması gereken anarşinin bayrağı kara bayrak da öyle. ki anarşist bulunduğu konumdan, hatta anarşistliğinden rahatsız olan kişidir ona göre ve ekler : (kara bayrakları yakmamız boşuna değildir)

dünyayı hayatı yaşayanlara dar eden iktidarların karşısında bir makam bir mevki kapma telaşında olmayan tahakkümsüz bir dünyanın kapılarını aralayan özgürlük etiğinin oluşması için çabalayan ki türkiye'nin ilk anarşist dergisi "kara"da yer alan bir anarşist : tayfun gönül. ilk vicdani redcisi bu ülkenin. ilk savaş karşıtı derneğin kurucularından (izmir savaş karşıtları derneği ve yayın organı anti militarist yayın bakaya).



çünkü biliyordu esas duruşun mülkün temeli olduğunu. esas duruşa geçmeyen ilk isyanını ilk anarşik eylemini orta 2 de gerçekleştiren parasız yatılı itaatsiz çocuklardandı. kurumsallaşmış zorunlu zorunsuz eğitime yargılı yargısız infazlara karşı olduğu kadar ücretli ücretsiz köleliğe ve kurumların bedenlerimiz üzerindeki tüm kölelik biçimlerine de karşıydı. "adaletin bittiği yerde anarşi başlar" düsturuyla yola çıkan karaşın çocuklardan : tayfun.

bir röportajında söylediklerinden “… sosyalizme eleştirel bakmaya başladım. ve dünyayı değiştirmenin bilimsel bir yolunun olamayacağı kanaatine vardım. fakat devrimci olmama yol açan sebepler aynen ortada duruyordu. bireysel inisiyatiflere dayanan ahlâki yeni bir devrimciliği hem yaşamımda hem de düşünsel olarak tasarla¬maya giriştim. ve tarihi olarak bu olanağı anarşist gelenek içinde buldum. kafanızda ne canlanır bilmiyorum ama kendimi anarşist olarak tanımlıyorum.”

ne kadar kuşatılmış olsa da etrafı bir yerden kuşatmanın yarılacağına günün güne gecenin geceye suyun suya insanın insana kavuşabileceği ekolojik dengenin korunup gözetildiği savaşsız sömürüsüz tahakkümsüz bir dünyayı bugünden yaşamanın yaşatmanın adı anarşi....

doktorun giydiği beyaz önlük bir üniforma olur da militarizmin simgesi savaş makinesi ordunun simgesi haki elbise neden üniforma olmasındı... 1990 yılında sokak dergisi'nde yer alan bir söyleşinde neden vicdani retçi olduğunu bakın nasıl açıklıyor :

"var olan dünyadan çok, olması gereken üzerine düşündüm. bir takım değer yargılarım var. özgürlük gibi, adalet gibi, eşitlik gibi. militarist aygıtın bir parçası olmak bunun ahlaki sorumluluğunu üstlenmek istemiyorum."




kaosun tüm renkleri ve bir alet çantası olarak anarşi
ya da anarşizm değil anarşizmler !


anarşinin kaosun renkleri üzerine düşünürken de var olması gerekenlerin ütopyaların peşindeydi hep tayfun gönül. 2012 yılı temmuz sonunda kaybettik tayfun’ u. 54 yıllık ömrüne anarşinin bu ülkede serpilip gelişmesi adına bir çok teorik metin ve deneyim bırakarak ayrıldı aramızdan. bunların arasında kaos yayınlarınca ilk olarak 1994 yılında yayımlanan anarşizm nedir? kitapçığı, yine 2008 yılında kaos yayınlarından çıkan gediz akdeniz’le yaptıkları nehir söyleşiden oluşan düzenden "kaosa zuhur" son olarak ise aynı yayınevinden tüm yazılarından bir derleme olarak geçtiğimiz aylarda yayımlanan "vicdani anarşizm" (kasım 2014 ) kitabı bulunmaktadır.

tüm kitaplarında dünyadaki anarşist deneyimler ve bu ülkedeki karşılıkları üzerine kafa yoran tayfun gönül, deleuze’un deyimiyle bir "alet çantası" olarak gördü anarşist teoriyi. ne batı ne doğu tipi bir anarşist tarzın teorinin mutlaklaştırılması yerine yaşananların çıplak durumların yakıcı sorunların yani "insanların canı tahakkümün hangi somut görüngüsünden daha çok yanıyorsa anarşizmin baskın rengi de o olacaktır" burada milan kundera’ya da bir gönderme yok mudur "nerenizden kanıyorsanız orası sizin kimliğiniz olur".

çünkü ona göre sorulması gereken soru "ne olmalı" sorusuna karşılık gelen programatik sorular değil "ne olacaktır"ı sorgulayan ucu açık sorulardır. kara ,a-politika ,efendisizler ve son olarak üç sayı yayımlanabilen anarşist adlı yayınlarda sürdürür arayışlarını mücadelesini tayfun. çünkü "anarşizm ancak kendini reddettiğinde anarşist olur!" " (yaşar çabuklu).

ne sendikalist hareket, ne anti militarizm, ne tek başına kadın hareketi ve cinsiyetçiliğe karşı gelişen hareketler (lgbti), ne de ekolojik hareket kendi başlarına anarşist hareketin belirleyicisi olabilirler. tüm pratikler arasında bir anarşik armoni ve geçişlilik söz konusudur.

90'lı yılarda savaşın ortasında izmir ‘de bir grup arkadaşıyla "savaş karşıtları derneği'ni kurduklarında tüm anarşist pratiğin mücadelenin anti militarizmle sınırlı olamayacağını biliyordu tayfun.



sayfalara sığmayan "efendisiz" bir hayat…

kafasında sürekli bir projeyle dolaşan ve sürekli bir ütopya peşinde olan tayfun 90'lı yıllarda bergama köylülerinin siyanürlü altına karşı verdikleri mücadelede aktif rol oynamaktaydı. ki bu süreçte "kara toprak" adlı bir gazetenin de yayımlamasına önayak olmuştu. gediz akdeniz ile yaptıkları nehir söyleşi kitabı "düzenden kaosa zuhur"  da bergama köylülerinin ayaklanması üzerinde önemle durulur ve “düzensiz duyarlı insan davranışları" na örnek gösterilir.

bulunduğu yerden hayatın örgütlenişini önemseyen tayfun sürekli bir anarşist projenin örgütlenme çabasının içinde olmuştu. ki anarşist teoriyi bir yaşam biçimi olarak gören tayfun popülist bir kaygıdan değil de yatay ilişkiler yoluyla daha çok insana ulaşmak amacıyla kısa ömürlü de olsa haftalık anarşist gazeteyi "efendisizler"i çıkartmıştı. ve apolitika dergisi. tasarımıyla birikim dergisini andıran daha çok teorik ve fakat asık suratlı olmayan teorik metinlere yazılara ağırlık veren ve toplam 7 sayı çıkabilen bi dergi.

birikim deyince tayfun’un daha önce apolitika’da yayımlanan ve yazılarından derlenen "vicdani anarşizm" kitabında da yer alan bir otonomlar nasıl oluşacak adlı yazısında pratik anlamda sosyalizmle uzaktan yakından bir ilgisi olmayan ve fakat sosyalizmle ilgili her türlü ahkam kesen logosunda "aylık sosyalist dergi" ibaresi bulunan tüm zamanların liberal dergisi birikim için şunlar söylenir. "bunlar birikim yazarları yıllardır her şeyi tartışıyorlar herhalde bir on on beş yıl daha tartışırlar. ancak somut bir örgütlenme ve mücadele çağrısı yaptıkları görülmemiştir. her halde bunu yapacak yeterli 'birikim'e henüz sahip değiller." yazının yayımlandığı tarihin 1994 olduğunu düşünürsek ve aradan on on beş değil yirmi bir yıl geçmişse de birikim aynı birikimdir ve sürekli bir sayfa faaliyeti peşinde sürüklenip durmaktadır birikim. ve bir kez daha haklı çıkmıştır tayfun.

"vicdani anarşizm" kitabından devam edersek. aynı kitapta faşizmin devletin tankı topu tüfeği gaz fişeği copu hapishanesi işkencesinden öte tabandan gelen bir "halk hareketi olduğu tezini öne sürüyor tayfun "faşizm her şeyden önce bir halk hareketidir, sivil bir harekettir, onun muazzam tehlikesi de buradan kaynaklanır. despotizmin klasik formlarında despot ya da despotik aygıt toplumun ve halkın tepesinde ama ondan ayrı bir ur gibi tahakkümünü sürdürür" sözleriyle "faşizm ve sivil toplumculuğun eleştirisi'ni sürdürür. (apolitika 1.sayıdaki yazısından)

yine aynı dergi ve aynı sayıda başka bir yazıda sürdürür eleştirisini. bu kez bir çağrı yapar "islami faşizme karşı otonomlar oluşturalım" yıl 1994. ve ardan yirmi bir yıl geçmiştir. dönüp geriye baktığımızda tayfun‘un ne kadar haklı çıktığını görüyoruz yine. ki o dönemin liberallerini de deşifre etmiştir tayfun gönül. sivil toplumculuk üzerinden kürşat bumin‘i. ve solu elinde bulunan "düşünsel iktidarın entelektüel üstünlüğün"den her daim rahatsız olan şimdilerde iktidarın eli eteği kulu kölesi olan "omurgasız aydın" alev alatlı. "sivil toplumculuk islamın siyasalaşması sürecinde "sol"u uyuşturarak böylesi bir iktidar değişikliği için yumuşak bir zemin yaratmaktadır. (tayfun gönül)


uzun söze gerek var mı. bu yazıların çoğu yirmi yıl kadar önce bu ülkede yazılmıştır. oradaki o yazılarda tayfun gönül’ün meramı ve işaret ettiği durum bu gün can alıcı haliyle ayan beyan ortadadır.



"düzensiz duyarlı insan davranışları" olarak gezi..

bir yol. bir ihtimal peki. 54 yıllık ömrü hayatı örgütlemekle geçen tayfun gönül belki de yaşasaydı bu ülkede bir direnişin birin bine eşitlendiği kimsenin kimseye kendini dayatmadığı ötekileştirmediği bir direnişin "gezinin" hararetli savunucularından biri olurdu. kim bilir. tüm handikabına rağmen yer yer ulusalcı bir karakter izlemesi vs..tüm kimliklerin eşitlik içinde yer aldığı tüm tekilliklerin tüm öznelliklerin kedine yer açabildiği anti otoriter o karnavalesk durum gezi kısmen de olsa bir anarşist olarak tayfun’un da bazı projelerinin ütopyalarının gerçekleştiği yerdi diyebiliriz. "düzensiz duyarlı insan davranışları" olarak gezi.. ki gediz akdeniz ile yaptıkları nehir söyleşi kitabı "düzenden kaosa zuhur"da gezinin fenomenlerinden çırılçıplak bir ifadeyle söylersek tam anlamıyla bir tarih yazan değil tarih yapan "çarşı grubundan" övgüyle söz edilir ve “düzensiz duyarlı insan davranışları"na örnek gösterilir .

ki bu arada eklemeliyiz. önemlidir. bir kimliğin bir sınıfın bir dinin kendi iktidarını meşrulaştırma alanı olarak faşizm ortada dururken "islami bir anarşizm olanaklı mı" sorusunu da sormuştur tayfun. ve cevabı şuydu."açıkçası sunni islamın içinden anarşist bir akımın çıkması bize pek mümkün görünmüyor."

gediz akdeniz ile yaptıkları nehir söyleşi kitabı "düzenden kaosa zuhur" da bu konu daha derinlemesine tartışılır. yıl 2008 dir. şöyle bir tez ileri sürülür. "egemen islam bitmiştir. heterodoksi belki de islam’da başlamış yapıbozumdur. öteki yol anlamına gelen heterodokside ki melamilik, hurufilik,bektaşilik, mevlevilik, bedreddinilikte anarşist bir akımın çıkma imkanı var mıdır sorusu da tartışılmıştır.

militarist tarzda örgütlendiğini düşündüğü doktorluğu ve tıp alanını sürekli sorgulayan tayfun gönül alternatif bir tıp arayışı içindeydi ."düzenden kaosa zuhur" kitabında gediz akdeniz kalem aldıkları "tıp etiğinde yeni bir paradigma arayışı karmaşıklık-ölümle barışmak" adlı ortak bir metinleri de bulunmaktadır.

bir arkadaşının tanıklığından : "birkaç kez geçirdiği kalp krizi gündelik yaşamını ciddi ölçüde sınırlamaya başlamıştı. antalya’nın boğucu havasından bedreddînî bir ruhla izmir karaburun’a çekildi! elbette sözün gelişi böyle, geri çekilmek bir yana, tayfun daha da ileri atılarak bir ‘kır projesi’ne girişti. bozköy’ün kapanmış ilkokulunu lojmanıyla birlikte kiralayıp dersliğin birini mantar çiftliğine birini de keçi ağılına çevirdi. her projesi gibi bu proje de kimimizde heyecana, kimimizde galeyana kimimizde de feverana yol açtı. izmir ve istanbul’dan yardıma gidenler olduysa da arzulanan cemaat oluşamadı. sonunda, mantarlar kaderine, keçiler de köy sürüsüne terk edildi. şu sebeple ki; tayfun, geçimini sağladığı hediyelik işlerinden bir süre önce uzaklaşmıştı. böylece hem maişet sıkıntısı ve üstüne bir de sağlık sorunları başlamıştı. kalp, akciğer, böbrek yetmezliği, kilo artışı gibi problemler gündelik yaşamını tamamen etkiliyordu. bu şartlarda tayfun hiç istemediği halde özel polikliniklerde doktorluk yapmak zorunda kaldı. kurucaşile, hakkari, gölcük ve istanbul’un muhtelif semtleri; nerede iş çıksa oraya göçüp duruyordu."



"bazı durumların dili yoktur.
bazı durumların dili daha başka durumlardır"
bazı durumların şiiri anarşi…


her daim özgürlükçü bir etiğin oluşturmanın peşinde olan tayfun gönül’ün şu sözleriyle bitirelim: "biz anarşistler birimiz bile özgür değilsek hiçbirimizin özgür olmadığını düşünüyoruz. bu yüzden de tahakkümün bütünüyle gayrı meşru olduğu bir dünya için uğraş vereceğiz.  biz azız; savaş histerisini, bayrak fetişizmini, hangi kılık altında olursa olsun milliyetçiliği, “alçaklığın son sığınağı” olan "vatanseverliği" engellemeye gücümüz yetmez belki ama suç ortağı olmayarak, vicdanımızın, inançlarımızın işaret ettiği yerden dik durarak, çocuklarımıza, torunlarımıza anlatacak anlamlı öyküler oluşturarak bir etkimiz olabilir."
 


TAYFUN GÖNÜL'ÜN KİTAPLARI


           
      Vicdani Anarşizm                  Düzenden Kaosa Zuhur             Anarşizm Nedir?
 



dizin    üst    geri    ileri  

 



  5  

 SÜJE  /  Sabahattin Umutlu  /  yirmi altı ocak iki bin on beş     8