"bu gıcırdayan sözcükler uyanan şairden gelir"



ŞİİR SANATI (*)

Şairim ben; ama şiiri
Kendisi olarak umursamam bile.
Gece ırmağının taşıdığı yıldız
Çirkinleşir göğe tırmanmak isterse.

Zaman damla damla eriyip gitmede
Karnım tok sütüne masalların
Ben gerçek ve elle tutulan bir dünyayla beslenmekteyim
Göğün köpükleridir yükselen üstünde o dünyanın

Girip yıkanasın diyedir kaynak
Orada ürpertici ya da sakin sular
Birbirlerine karışıp sarmaşırlar
Sevimli, akıllı şeyler konuşarak

Birtakım şairler- ırak olsunlar benden-
Tepeden tırnağa çamur içinde
Yalandan bir sarhoşluğun imgelerini kusarak
Yolculuk etmedeler birinci mevki bir esrimede

Meyhaneler de ırak olsun benden
Ben akla giderim ve daha öteye
Hiçbir şey ruhumu alçaltamaz
Dalkavukluğa, ikiyüzlülüğe.

Sev, ye, uyu, iç: kendine
Ölçü olarak evreni almalısın.
Bizi yoksul ve tutsak kılanlara
Bir zerresini bağışlamam yaşama hakkımın.

Hiçbir uzlaşmaya yanaşmadan
Mutlu olma hakkımı haykırırım
Kızarır yanaklarım tutkudan
Tutuşur ateşler içinde kanım.

Hiç kimse beni susmaya zorlayamaz
Bilimdir bana omuz veren çünkü.
Çağ beni koruyor, onun oğluyum ben
Beni düşünüyor sürerken sabanını köylü.

İşçinin içine doğan şey benim
Mekanik iki hareket arasında
Şu hırpani kılıklı delikanlı
Beni bekliyor sinema kapılarında.

Ve benim yakıcı dizelerimi
Vurmaya kalkıştığında alçaklar
Yola çıkar kardeş tanklar
Gümbürdeyerek şiirlerimi

İnsan çocuk daha, bunu biliyorum
Ama büyümek istiyor, işte bu onun deliliği,
Anne-babası sevgi ve akıl
Ona göz kulak olsalar bari.

Çeviren : Ataol Behramoğlu




 ͠    ͠    ͠    ͠



KENTİN KENAR MAHALLELERİNDE (**)


Kenar mahallelerinde yaşadığım kentte,
akışı içinde alacakaranlığın
çoğalır yarasalar ufacık ufacık,
isten kara yumakların yarasaları,
sanki uçsuz bucaksız kuş gübresi
ağır bir halı gibi yayılır ortalığa.

Çağdır bu, ruhumuzda yayılan.
Ağır soluğu altında rüzgârın
çuval parçaları, geniş ve katı
Ve dalga dalga inen yağmur,
temizpak eder olukların çinkolarını.
Ama acılar boşuna çekip koparır
Taştan etleri yüreklerimizden.

Kanın da yıkaması boşuna. Biz halkız,
yeni halk, bir başka kalabalık.
Haykırılır sunmak için başka sözcükler,
uzar saçlarımız başka biçimde.
Ne tanrıdır bizi yaratan, ne akıl,
Ama başka nedenler var bizi yaratan:

Bu aşağılık topluluğun fırınında bizi
eriten tek gerçek, madde:
Kömür, yağ, çelik,
- ve aynı biçimde –
sağlam tutsun diye bütün kardeşlerimizi
üstünde uçsuz bucaksız toprağımızın.
Böylece devralıyoruz nöbeti
keşişlerden, askerden, soylulardan
ve kavrayarak tüm yasaları işte.
İnsanı düşlerden eden
-bir kemanın, ah, derin sesi!-
şakır durur içimizde aralıksız.

Dünyanın doğuşundan bu yana
şiddetin böylesi görülmedi,
Gene de görülesi bir şenlik
yakıcı atılışlara yol açan :
Açlık, kolera, savaşlar ve sorgu yargıçları
büyük salgın halindeydi bir vakitler.

Geleceğin galibi, şu horlamada,
ne daha çok acı çekti bizden
ne de aşağılanmış alnını gördü
yıldızlı gök kubbe altında.
Biz aforoz altında ezildiydik o vakit
Ve bir şeyler anlattıydı bize toprak.

Sadıktı eskiden hayvan. Oysa
tok şimdi makinenin karnı.
Gölün üstündeki en alt buz tabakası
nazik köyler batar gider,
çatlar kentlerimizin duvarlarındaki alçı,
buz yuvarlanır ve gökyüzü gümbürder.

Kim evcilleştirecek onu? Köylü mü
evcilleştirecek çoban köpeğini?
Onun da beşiği oldu bizim beşik,
bölüşmüştük biz de onun hayatını.
Ne kadar tatlı! Haykırın var gücünüzle!
Bize yabancı değil onun adı.

Siz diz çekmeye hazırsınız,
yalvarmaya alçakgönüllü dualarla ona.
Oysa hepinizindir, o bilmez,
o, sizin yaşlı hizmetkârınız.
Kimi istediyse aramızdan
bir güzel besledi onu.

Biz, madenin çocukları,
inançlıyız ve omuz omuza.
Yüceltin yüreğimizi! Verir o
ışığa doğru yüceltene kendini.
Ama şimdi anlamak gerekir
ve bölüşmek yoksulluğumuzu.

Fabrikanın üstüne yüceltelim yüreğimizi,
isle kapkara bu yürek ve yangın.
Hiç kimse görmez onu, eğer görmediyse o
bir maden köpüğü uçuşunun bağlandığını güneşe,
hiç kimse duymaz onu, eğer duymadıysa o
toprağın altında saklı gürültüleri.

Ayağa kalkın! Daha yukarıya! Titretiyor
duvarları, parçalanmış ülkelerde o!
Azgın fırtına soluğumuz bu bizim,
duvarları tekmeler, çiğner geçer.
Yüceltelim yüreğimizi! Kanatlansın yüreğimiz!
Sıyrılsın gitsin gökyüzüne dumanı!

Bekleyelim, aydınlansın içimizde
her şeyin sonunda çözüme varacağı
bir düzenin yaratıcı yetisi :
Ölümsüzlük, doğurgan güçler,
bakışlarımız altında eriyip giden
karanlık anaforlu içgüdüler.

Kenar mahallerinde kentlerin
duyulur şairin kardeşçe türküsü.
Şuraya bak, ey, şuraya bak,
yağlı, ağır is nasıl ufalanır,
kuş gübresi gibi nasıl yayılır ortalığa.
Artık hiçbir şey durduramaz onu.

Bu gıcırdayan sözcükler uyanan şairden gelir.
Ama vurur garip damgasını da
her zerresine düşler mühendisinin,
ve bağlanır gelecek çağlara.
Sizin de çabalarınız da tutacağınız yol misali,
Uyumu sağlayan onun içindedir.

Çevirenler : A.Kadir - Eray Canberk

 

 ͠    ͠    ͠    ͠



FLORA(*)

Şimdi iki milyarlar zincirlemek için beni
Benden bir çoban köpeği yapmak niçin kendilerine
Fakat iyilik, şefkat ve nicelik duyguları
Göç ettiler onların dünyasından Güney'e.
Artık ışık içinde göremiyorum bu dünyayı
Göremiyorum, deney tüpüne bakan bir doktor rahatlığıyla
Diz çöküyorum, haykırıyorum yenilgimi
Sevgilim, bir an önce gelmezsen yardımıma

Köylü nasıl toprağa muhtaçsa
Yağmura, güneşe nasıl muhtaçsa, muhtacım sana
Bitki nasıl ışığa muhtaçsa
Ve klorofile, fışkırmak için topraktan,
Muhtacım sana, çalışan kalabalık nasıl işe, ekmeğe,
Özgürlüğe muhtaçsa
Ve nasıl avuntuya muhtaçlarsa kuşatıldıklarında
Çünkü gelecek doğmadı daha acılarından.

Bir köye nasıl okul, elektrik
Su, taştan evler nasıl gerekliyse
Çocuk nasıl gereksenirse oyuncaklara
Isıtan bir sevgiye;
İşçi için bilincin
Ve gözüpekliğin anlamı neyse
Yoksul için onurun;
Ve bulanık çocuklarına bu toplumun
Bir hayat çizgisi nasıl gerekliyse
Ve nasıl gerekliyse hepimize
Akıl, uyanıklık, yol gösteren bir ışık
Flora! Yüreğimde yerin işte öyle.

Çeviren : Ataol Behramoğlu

 

 ͠    ͠    ͠    ͠



ANNE (*)

Bütün bir hafta, aralıksız
Annemin görüntüsü geçti gözlerimden
Kolunda ağır çamaşır sepeti
Çatı katına tırmanırken

Ve ben yaramaz, delişmen çocuk
Bağırır, tepinirdim yerimde
Bıraksın da koca sepeti
Çatıya beni taşısın diye

O, söylenmeden, bana bakmadan
Çıkar, sererdi çamaşırları
Göz kamaştıran aklıkta çamaşırlar
Sallanır, döner, hışırdarlardı.

Ağlamak için çok geç şimdi;
Annemi uçuşan kır saçlarıyla
Görüyorum gökyüzü sonsuzluğunda
Göğün suyuna katarken çivitini…

Çeviren : Ataol Behramoğlu


 ͠    ͠    ͠    ͠



TERTEMİZ YÜREK (***)


Ne anam var, ne babam.
Ne yurdum var, ne tanrım.
Ne beşiğim var, ne kefenim.
Ne sevgilim, ne aşkım, ne evim barkım.

Tam üç gün var açım,
komadım ağzıma bir lokma.
Veririm ömrümün yirmi yılını,
gücümü kuvvetimi, varımı yoğumu.

Kim alacak onları? Hiç kimse.
Şeytan isteyecek onları benden.
Bu tertemiz yüreği, bu iyi kalbi
Ne diye çalıp öldürmemeli?

Alacaklar gelip bir gün beni,
koyacaklar kutsal, karanlık toprağa.
Gelecek bir ot uzanacak alacak
şu güzelim yüreğimden gücümü.

Çevirenler : A. Kadir - Asım Bezirci

 

 ͠    ͠    ͠    ͠



YORGUN İNSAN (***)

Tarlalarda birkaç ağırbaşlı köylü
yollanıyor evine doğru suskunca.
Uzanmışız yan yana: Irmakla ben,
uyuyor incecik otlar yüreğimin altında.

Sessiz büyük bir dinginliği yuvarlıyor ırmak,
çiy kesiliyor dertlerle yükler, içimdeki;
ne erkek, ne çocuk, ne Macar, ne kardeş,
burda uzanmış yatan yalnızca yorgun biri.

Bir iç rahatlığı dağıtıyor akşam,
ben bir dilimim bu sıcacık ekmekten,
gök de dinleniyor şimdi, durgun Maroş ırmağına
ve alnıma yıldızlar konarken.

Çevirenler : Kemal Özer – Edit Tasnadi

 

 ͠    ͠    ͠    ͠



YEDİNCİ ADAM (***)

Şu dünyada düşeceksen yollara,
İyisi mi yedi kez doğmaya bak
Bir kez, yangın çıkan bir evde doğ,
Bir kez, buzdan soğuk sellerde,
Bir kez, azgın deliler arasında,
Bir kez, olgun bir buğday tarlasında,
Bir kez de kimsesiz bir manastırda,
Bir ağızdan ağlayan altı bebek, yetmez:
Sen kendin yedinci olmaya bak.

Canını kurtarmak için dövüşeceksen,
Karşısında yedi kişi görmeli düşmanın,
Biri, pazar günü dinlenen bir işçi olmalı,
Biri, pazartesi sabahı işe başlayan,
Biri, para düşünmeden bir şey öğreten,
Biri, boğularak yüzme öğrenen,
Biri, koca bir ormanın tohumu olan,
Biri de yiğit atalarının koruduğu bir torun,
Ama onların bu hünerleri de yetmez,
Sen kendin yedinci olmaya bak.

Bir kadın mı bulacaksın kendine,
Yedi erkek birden düşmeli o kadının peşine,
Biri, güzel sözlere kanan,
Biri, başının çaresine bakan,
Biri, kendini hayalci sanan,
Biri, eteğinin altından kadını okşayan,
Biri, hiçbir numarayı yutmayan,
Biri, kadının düşürdüğü mendile basan;
Sinek gibi vızıldasınlar kadının çevresinde,
Sen kendin yedinci olmaya bak.

Yazmak geliyorsa elinden,
Yedi kişi birden yazmalı şiirini,
Biri, mermerden bir köy kuran,
Biri, uykusundayken doğan,
Biri, göğün haritasını çizen,
Biri, adı sözcüklerle anılan,
Biri, ruhunu yetkinleştiren,
Biri, diri fareleri kesip biçen,
İkisi yiğit, dördü akıllı;
Sen kendin yedinci olmaya bak.

Ve her şey yazıldığı gibi olursa,
Yedi kişi için öleceksin,
Bir, beşiği sallanıp emzirilen,
Bir, diri genç bir memeyi kavrayan,
Bir, boş tabakları fırlatıp atan,
Bir, kazansın diye yoksula omuz veren,
Bir, yıkılıncaya kadar çalışan,
Bir sadece durup aya bakan kişi için.
Dünya mezar taşın olacak;
Sen kendin yedinci olmaya bak.

Çeviren : Özdemir İnce
 

 

 ͠    ͠    ͠    ͠



HAYKIRAN BEN DEĞİLİM (***)

Haykıran ben değilim, yer gümbürdüyor,
Dikkat et, dikkat, çünkü çıldırdı şeytan,
Uzan kaynakların duru dibine,
Yapış pencere camına,
Gizlen elmasların ışıltısı ardına,
Taşlar altında böcekler arasına,
Gizle kendini sıcak ekmek içinde,
Sen yoksul, sen.
Yeni sağanaklarla süzül toprağa -
Boşuna yıkanıyorsun kendi içinde,
Yalnız başka suda yıkayabilirsin yüzünü,
Bir çim yapracığında minik bir uç ol
Daha büyük olacaksın bu dünya ekseninden.
Hey, makineler, kuşlar, yapraklar, yıldızlar!
Kısır anamız çocuk için yakarıyor.
Dostum, değerli, sevgili dostum,
İster korkunç, ister olağanüstü,
Haykıran ben değilim, yer gümbürdüyor.

Çeviren : Vural Yıldırım
 


 

Atilla József

11 Nisan 1905'te Budapeşte'de doğdu. Annesi çamaşırcı, babası sabun yapım yerinde işçiydi. Babasının ABD'ye göç etmesinden sonra evin geçimini sağlamak için bir yandan eğitimini sürdürdü bir yandan da değişik iş kollarında çalıştı. 1924'te Szeged Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ne girdi; şiirleri siyasal açıdan sakıncalı görülerek okuldan uzaklaştırınca Viyana Üniversitesi'nde ve Paris'te Sorbonne Üniversitesi'nde öğrenimini sürdürdü. Bir yıl kadar Paris'te yaşadı. Macaristan'a dönüşünde Komünist Partisi'ne üye oldu. Bir süre sonra 'Freudçulukla Marksçılığı bağdaştırmak' istediği için parti yönetimiyle ters düştü ve partiden ayrıldı. Bazı arkadaşlarıyla "Szep Szo" (Kanıt) dergisini çıkardı. 1937'de Thomas Mann'la dostluk kurdu. Aynı yıl ruhsal bunalıma girdi. Önce hastaneye, sonra da Balatonszárszó'da yaşayan kız kardeşlerinden birinin yanına yerleştirildi. 3 Aralık 1937'de evden kaçtı ve trenin altına atlayarak yaşamına son verdi. Şiirleri birçok dile çevrildi.


(*)   Dünya Şiirleri Antolojisi - 2 / A. Behramoğlu - Ö. İnce /  Pozitif Yayınları, 2013
(**)  Dünya Halk ve Demokrasi Şiirleri - 2 / A. Kadir /  1979
(***) Çeşitli Kaynaklardan alınmıştır.


Bilgilendirme : 'Nitelik Kuşağı' sayfasındaki alıntılar, tanıtım amaçlı ve kaynak gösterilerek kullanılmış olup, ürünlerin tüm kullanım hakları © yasal temsilcilerine aittir.



dizin    üst    geri    KAPAK    

 



 54 

 süje