ÖYKÜ

Şeyda Gökoğlu  





 

UMUT YORGUNLUĞU SEVER


"Ne çok söyleyecek sözün varmış!" dedi.

Evden çıkıp, her zamanki sokağın köşesinde buluştuğumuz andan beri ona geleceğe ait düşüncelerimi, alacağım evi, yarım bıraktığım okuluma nasıl geri döneceğimi anlattım. Gece çok güzel rüyalar görmüştüm. Tüm umutlarımın gerçekleşeceğine yorarak, güne sevinçle başlamıştım. İçi içine sığmayan çocuklar gibiydim. Küçükken bakkaldan ekmek alıp getirdiğimde annemin beni kucakladığı zamanlardaki kadar mutluydum.

Aynı atölyede çalışan ustamla aynı mahallede oturuyorduk. Her sabah buluşup işe beraber giderdik . Yol boyunca, ona hep hayal dedikleri umutlarımdan bahsederdim. O da sessizce beni dinler pek yorum yapmazdı. O gün sanırım ya sabrını taşırdım ya da canı bir şeylere sıkkındı. Onun da bir şeyler söylemesi için "Senin yok mu?" dedim. Cevap vermedi, sessizce az önce bindiğimiz vapurdan dalgın dalgın denize baktı. Biliyorum, onun da söyleyeceği çok şey vardı. En azından hayat tecrübesi dedikleri yaşanmışlıkları vardı. Bir süre sessiz kaldık. Konuşmazsa onu kendi haline bırakıp, atölyeye kadar konuşmayacaktım. Sessizliği bozan o oldu.

"Biliyor musun?"

"Neyi?"

Yine gözleri dalgın dalgın denize bakarak gözlerini bana çevirmeden,

"Kullanılmamış günü severim. Heyecan vardır, umutlar vardır, yeni başlangıçlar, biten sonlar vardır yeni günde. Günün renkleri, kuşların sesleri, denizin derinliği ufkun görkemi bile başka bir güzeldir. Toprak mis gibi kokar, fırından çıkmış taze ekmek gibidir. Gün de tazedir, mis gibidir. Yarılanmaya başladı mı yavaş yavaş bir bir yorgunluk çöker, uçmaktan yorulmuş kuşlar gibi girer akşama. Gün demi acımış çay gibi olur. Çünkü kerahat saati gelir bir sessizlik sarar evreni."

Sustu. Adeta meditasyonda gibiydi.

"Daha sabah, hele bir günü yaşayalım! İnsan yorgun günü düşünerek başlamamalı yeni güne. Senin de dediğin gibi sabah, birçokları için umuttur. Çocuklar sevinçle okullarına, parklara, oyunlarına koşar. Yeni günde çocuk gibidir ustam. Sabah sabah simitler çıtır çıtırdır. Alırız şimdi kendimize birer simit, yanına bir de taze demlenmiş çay, değil mi ustam?"

Bana döndü gülerek,

"Bardağın dolu tarafı diyorsun yani çocuk."

Yolculuğumuz sona ermiş vapur iskeleye yanaşmış, güne telaşla başlayan insanlar, rampanın yanaşmasını beklemeden birer ikişer vapurdan atlayıp acele acele çıkışa doğru seyirttiler.

Atölyeye giden yokuşu tırmanmaya başladık. Köşeden kucağında iki ekmekle bir çocuk çıktı. Bağcıkları olmayan eprilmiş spor ayakkabıları her an ayağından çıkacakmış gibi duruyordu. Gözleri pırıl pırıl parlıyor, yüzü tebessüm içindeydi. Biraz sonra annesinin hazırladığı kahvaltı sofrasında çıtır ekmeğiyle, zeytin ve peynirin tadını çıkararak çayını yudumlamanın mutluluğu yansımıştı yüzüne. Belki de ona bir şeyler alacaklardı bu gün! Arkasından baktım. Yüreğim, beynimin dilime döktüğü dualarla çocuğa sarıldı. "Hep mutlu ol sen çocuk!"

"Gördün değil mi?" dedi ustam.

"Neyi?"

"Çocuğu."

"Evet!"

"Ömrü billah o ekmeğin peşinden koşacak, hep kolunun altına iki ekmeği alabilmek için. Tırmanacak, terleyecek, yorulacak ve o yüzünde gördüğün mutluluk kaybolup gidecek."

"Nereden biliyorsun ki? Belki de o çocuk bu yaşta kollarında taşıdığı ekmekle yaşama daha sıkı sarılacak, sağlam adımlar atacak ve çok mutlu biri olacak. Yanında çalışan gençlere de destek olacak."

Ustam yüzüme ters ters baktı,

"Hadi canım sende, hep boş hayaller peşindesin."

"Neden boş hayal olsun ki!"

"Birazdan giyince tulumları, anlarsın ne dediğimi."

"Senin dediğin şarkıydı be ustam. İşçisin sen işçi kal giy dedi tulumları."

"Aynen öyle!"

Akşam dönüşte yokuştan inerken yorgunluktan adımlarımı zor atıyordum. Ustam "Uçmaktan yorulmuş kuşlar gibi akşam" demişti ama martılar hala büyük bir coşkuyla uçuyorlardı.

"Yorgunluk nedir ki geçer, dönmek yok umutlarından, hepsi gerçekleşecek. Umut yorgunluğu sever. " dedim kendime. Birden ara sokakta bir evin önünde kollarında ekmek olan çocuğu gördüm. Yanında arkası dönük bir adam onun başını okşuyordu. Çocuk hayran hayran adamın yüzüne bakarken yanlarında duran bir kadın da teşekkür eder gibi başını bir aşağı bir yukarı sallıyordu. Çocuğun mutlu olmasına sevindim. Arkası dönük olan adamı tanıdım birden, ustamdı. Adımlarımı hızlandırdım, beni görmemeliydi. "Benim biraz işlerim var. Erken çıkıyoruz iskelede buluşuruz." demişti ustam. İskeleye doğru yürüdüm.

Akşamın kerahat vakti geldiğinde, her şey sükut eder. Vapurlar ağır ağır yol alır yorgun insanlarıyla ve bir vapur düdüğüyle yorgun günün ebruli akşamıdır gelen.



dizin    üst    geri    ileri     




 35 

 süje