"İçinde doğduğumuz dünya bu. İçinde yaşamak, çalışmak, bir şeyi başlatmak,
bir şeyi sona erdirmek ve sonunda kavgamız bitmeden çekip gitmek zorunda
olduğumuz dünyamız bu. İstemimiz dışında bir gerçek. Biz istesek de,
istemesek de çalışmamızı, kavgamızı, sevgimizi, yaratışımızı etkiliyor,
ona damgasını vuruyor. Sevdamıza acı katıyor, coşkularımızı karartıyor,
çabamızı hırslandırıyor. Bütün iyi, bütün güzel, bütün doğru şeylere
giden yol, kaçınılmaz şekilde bir bunalımdan geçiyor.
Çevresine gören gözlerle bakan, gördüklerini önce algılayıp sonra
özümleyen ve gerçeği değiştirmede "bilgi" olarak kullanan insan, önce bu
bunalım içinde buluyor kendini. Çelişkilerin tam doygun hale gelmiş
biçimlerinden başka bir şey olmayan bu bunalımlar, durgunlaşmış, yaratma
gücünü yitirmiş uyumlardan daha göze batıcı oluyor. Toplumun en uyanık
güçleri, bu bunalımın bilincine doğru bir biçimde varan katlardan
çıkıyor.
"İnsanın dünyada bulunuşunun bir anlatımı" olan sanat ile onu yaratan
sanatçının bu bunalımın ortasında yaşadığını, orada yeşerdiğini düşünmek
doğal bir şey olmaktadır bu durumda. Sanatçı, belli bir ülkede, belli bir
dönemde dile getirdiği gerçeklik karşısında edilgen bir yansıtıcı da
olmadığına göre, eserlerinin özünde yatan dünya görüşü, onun, kendi
dışında bir gerçek olan bu dünyayı anlayış ve çelişkilerden etkileniş
tarzından, onlara karşı takındığı tutumdan çıkmaktadır. Yani sanatçı,
gerçeklik karşısında edilgen olmadığı gibi ondan bağımsız da
olamamaktadır.
(...)
Eline kalemi alan insan rahat değildir. Bir şeylerin ağırlığını
duymaktadır üzerinde. Yaşamın tadını, bir bahar gününün tazeliğini,
denizin serinliğini, sevgileri, dostlukları bozan, dalında çürüyen bir
yemiş durumuna getiren ilişkilerin ağırlığı bir yandan onu yaratmaya
iterken öte yandan engellemeye, yolundan saptırmaya çalışmaktadır.
Sanatçı, böylelikle, yaşama, var olma savaşı ile birlikte, bir de yaratma
savaşı vermektedir. Onun güçlülüğü, büyüklüğü, iki cephede birden savaş
vermek zorunda kalan birinin güçlüğüdür. Yaşadığı toplumun insanı olarak
kazandığı sağlam bilinç onu, yitip gitmekten, bu karmaşık makinenin bir
dişlisi olmaktan kurtarmaktadır. Yaşama savaşını yitirmiş nice büyük
sanatçı gösterilebilir tarihte. Ama yaratma savaşını yitirmiş de bugüne
kalmış bir tane bile, asla.
Ne var ki, toplumsal bilinç, herkeste aynı güçte ve biçimde
yansımamaktadır. Yirminci yüzyıl yaşamının karmaşıklığı, insanî
ilişkilerin, toplumsal ilişkilerin ilk bakışta ayrılmayacak iç içeliği,
yaşanılan çevrelerin çeşitliği, büyük plânda ortak fakat ayrıntılarda
değişen bir bilinç yaratmaktadır. [Babasının dünyasının boğuculuğunu, gayrıinsanîliğini
kavramış, yabancılaşmayı, çağdaş birçok yazardan daha canlı ve keskin
çizgileriyle verebilmiş olan Kafka'nın, çağında ve ülkesindeki işçi
hareketlerinin özel yanlarını anlayamaması, bunların geleceğini
görememesi, bundandır. Fakat bu, ne onun büyük sanatçı olmasını önlemiş
ne de büyük sapmalara sürüklemiştir onu. Yapılacak en doğru şey, onu
kendi olanakları içinde yapabileceğinin en uç noktasına kadar gitmiş bir
sanatçı olarak değerlendirmekti. ve sonunda öyle oldu.]
Öte yandan, bilincimizi yapan dış gerçek, tek düzeli bir ilişkiler bütünü
olarak görüldüğü zaman, özellikle sanat alanında katı ve sert yargılara
varıldığı da çok görülmüştür. Her şey gibi sanatın da yüzyıllar ötesinden
gelen devamlı bir bütünleniş olduğu düşünülmeden koskoca bir devrin
yadsındığı; buna karşılık, sınıflar arası çatışmanın yalnızca politik bir
çatışma olduğu yanlış görüşünden hareketle, sanat değeri olmadığı halde
bazı şeyleri herkesin anlayacağı biçimde, bağıra bağıra söyleyen "sanat
eserlerinin" baş tacı edildiği olmuştur. Bu da bir yabancılaşmadır
aslında. Kökü, yine içinde yaşadığımız bunalımlarda, çelişkilerde olan
bir yabancılaşma. Bunu aşmak, kendimizi aşmaktır. Bunalımlar içindeki
insanın yenilmeyeceğine, yitmeyeceğine, bir çıkış yolu bulacağına
inanmaktır.
Bunalım içindeki insan ondan çıkış yolunu, hiç kuşkusuz, bulur bir gün.
Yanılanlar, bu bunalımı, onun yaratıcı gücünü yok sayanlar olacaktır."
Kaynak : Yaratıcı Bir Güç Olarak Bunalım / Mehmet H. Doğan / Yeni Dergi / 1969 / 47. Sayı
_______________________
Mehmet
H. Doğan : (1931 - 2008,) Asıl
adı Mehmet Zeki Tokyay olan denemeci, eleştirmen ve çevirmen
Mehmet H.Doğan, ilk ve orta öğrenimini Adana’da gördü. 1951’de Harp
Okulu’nu, 1953’te Uçuş Okulu’nu bitirdi. 1951-1957 arasında Hava
Kuvvetlerinde pilot olarak, 1960-1970 arası İngilizce öğretmeni olarak
görev yaptı. 1970’te kendi isteği ile askeriyeden ayrıldıktan sonra Ege
Üniversitesi’ne İngilizce Okutmanı olarak atandı. Edebiyata genç yaşta
(1945-46) şiir ve öyküyle başladı. 1960’tan sonra deneme-eleştiri türü
yazılar, 1980’den sonra ise büyük bir bölümü yalnızca şiir üzerine olan
yazılar yazdı. 1992-2000 arası 'Adam Sanat Şiir Yıllıkları’nı, 2002-2005
yılları arasında da 'Kitap-lık' dergisi için 'YKY Şiir Yıllıkları’nı
hazırladı. Anılarını Şimdi Uzaklardasın (1998) ve Alçak Uçuş
(2003) adlı kitaplarda topladı. Batı yazınından onlarca eseri de dilimize
kazandıran Mehmet H. Doğan 17 Şubat 2008 günü İzmir’de yaşamını
yitirdi.
Y A P I T L A R I
İkinci Yeni Antolojisi (Turgay Gönenç’le Papirüs Degisi ile birlikte
1969)
Tekrarın Tekrarı (1972)
Birikime Dayanmak (1979)
Şiirin Yalnızlığı (1986)
Çağının Tanığı Olmak (1993)
Yazıdan Bakmak (1993)
Şiir Yıllığı: Şiirimizde Geçen Yıl (1993-2001 Adam Sanat dergisiyle
birlikte 9 cilt)
Hece Taşları (İyi Şeyler Yayıncılık 1997)
Şiir ve Eleştiri (YKY 1998)
Şiir, Bugün (YKY 2001)
Yüzyılın Türk Şiiri (1900-2000) (YKY 2001)
Yazının Bir Çağı: Seçme Yazılar (1966-1998) (YKY 2006)
Şimdi Uzaklardasın (1998)
Alçak Uçuş (2003)
YKY Şiir Yıllığı (2002-2004 Kitap-lık dergisiyle birlikte 3 cilt)
Türk Şiirinden Son Okumalar (İkaros Yayınları 2008)
İkinci Yeni Şiir Antoloji-Dosya (İkaros Yayınları 2008)