RÖPORTAJ

Güven Tanış  







KAR AYDINLIĞI
ROMANI ÜZERİNE
HALİL ERDEM İLE
KISA BİR BAKIŞ


G. T.    Sanatın farklı alanlarında ürettiğiniz eserleriniz var. 1990 yıllarında şiirle yazın dünyasına girdiniz. Arkasından resim sergileri, folklor araştırmaları, halk edebiyatı üzerine bir araştırma-inceleme derken 2006’dan bu yana biri çocuk romanı olmak üzere dördüncü roman Kar Aydınlığı bu Martta çıktı. Kar Aydınlığı bir anı roman. Kimin anılarından yola çıktınız?

H. E. Söze girerken şunu söylemek isterim. Bir roman ne kadar, yaşanmışlıklara, anılara, hatta belgelere bağlı kalınarak yazılsa da roman kendi dilini, kendi soyut gerçekliğini yaratır. Hatta yazarını da soyutlayarak toplumsal kültürün bir parçası olur. Kar Aydınlığı, Dersim’e atandığım 1987 yılının son ayından, 1993 Eylül’üne kadar geçen politik bir döneme de tanıklık eden bir romandır.

G. T. Kar Aydınlığı’nın başkarakteri Birinci Özne ve onun yaşadıkları, ölüm ve aşk ikilisiyle ağırlık kazanıyor, neden aşk ve ölüm ön plana çıkıyor?

H. E. Bir şair olarak da ilgimi çeken iki kavramdır aşk ve ölüm. Yaşamın iki gerçekliğidir bu kavramlar. Müzikte de böyledir: Önce ağır bir gurbet girişi yapılır. Akabinde ezgiler hemen coşkuya dönüşür.

G. T. Alevi toplumu olan Dersim’e bu kitap bir güzelleme gibi?

H. E. Gibi değil öyledir. Lise yıllarımda yaşanan Kahraman Maraş katliamında, gazetelerde çıkan katliam resimlerini, yazılarını kesip bir albüm oluşturmuştum. Bir toplumun salt inançları uğruna katledilmesi içimi çok acıtmıştı. O dönemde çok okuyor, edebiyat ve felsefe söyleşilerine dinleyici olarak katılıyordum. Dersim’e atanmam o insanları daha yakından tanımama neden oldu. Bu ön yargıları o zamanlarda kırdım.

G. T. Anlatımınız bir kamera objektifinin gördüğü teknikle anlatılmış; objektif olabildiniz mi? Çünkü söz konusu olan Dersim. Dersim ile ilgili çok kitap yazıldı. Çoğu da kendi insanları tarafından yazıldı. Ama onlar ne kadar gerçeği yazsalar da ön yargıların önüne geçmekte zorlanmışlardır.

H. E. Haklısın, ama ben batılı Sünni bir Yörük çocuğu olarak gördüklerimi, yaşadıklarımı ne bir fazla ne bir eksik anlattığımı sanıyorum. 25 yıl içimde taşıdım. Kitabı üç dört yıl önce yazmaya başladım. Yöre insanını yanlış tanıyanlar doğrusunu bilmeliler. Roman, öykü, şiir nereyi yazarsa yazsın sonuçta yazılan ele alınan insandır. Amaç insan vicdanını yükseltmek, insan aklının olgunlaşmasını sağlamaktır.

G. T. O dönem bölgede bir takım faaliyetlerde bulunan, bu gün de aranan Yeşil ile karşılaşmanızı anlatıyorsunuz. Yeşil sizi neden hedef aldı?

H. E. 90 yılında taşrada çalışırken ilk şiir kitabımın yayımlanması çok dikkat çekti. Üç arkadaşımla resim, fotoğraf ve şiirden oluşan ilk karma sergiyi Ovacık gibi bir yerde açmamız kitabın üstüne tuz biber oldu. Başka şeyler bahane edilerek üstüme çok geldiler. Yörede yazılmayı gerektiren insani değerlerin yanında üstüme çullanan sözünü ettiğim unsurlar asıl yazma nedenimdir. Çünkü onlar bulanık suda balık avlayan ve bölgede suların her zaman bulanık kalmasını isteyen karanlık güçlerdir.

G. T. Birinci öznenin yaşadığı bir aşk var ve bunu iç ses karakteri yalanlıyor;  Birinci Öznenin duygularıyla alay ediyor, hikâyenin ortasında neden böyle bir kurguya gittin?

H. E. Dağ başında yalnız, korku ve umutlarıyla yaşayan bir gencin iç dünyasını vermekti amacım, buna bağlı olarak da yöre insanının, daha doğrusu kadınının modernizmin ilkelliğini pratikte nasıl aştıklarını, aşklarını ölümüne nasıl yaşadıklarını göstermek istedim.

G. T. Peki, sözün sonunda kısaca Kar Aydınlığı ile birlikte yayıma giren Goca Meryem adlı romanından söz edelim mi? Bu ne zaman şekillendi.

H. E. Aslında Goca Meryem, Dirmil Ömürcüsü romanı gibi doğduğum coğrafyanın belleğidir bir bakıma. Çocukluğumdan beri onlarca insandan dinlediğim ve yarım yüzyıldır içimde taşıdığım bir öyküdür. Kar Aydınlığı yayıncı beklerken yazıldı.

Goca Meryem romanı halk Çanakkale, Kurtuluş Savaşı gibi büyük savaşlarda can verip tutsak olarak vatan toprağını kurtarmaya çalışırken, cepheye hiç gitmeyen toprak ağaları ve çocukları kata külle ile halkın elindeki toprağa nasıl el koyduğunu, bu yetmez gibi halka nasıl zulüm ettikleri anlatılıyor. Goca Meryem romanında bu zulme karşı kadınların öncülüğünde kanlı bir başkaldırı ve sonrasında yapılan toprak reformu anlatılır. Bu yönüyle bu öykü, ülkemizde yaşanmış benzeri olmayan bir öyküdür. Kaynak kişilerin anlatımına bağlı olarak gerçek kahraman ve yer adlarıyla yazılmış küçük bir anı romandır Goca Meryem.

G. T. Söyleşi için teşekkür ederim. Romanlarına başarılar dilerim

H. E. Ben teşekkür ederim.
 

dizin    üst    geri    ileri  

 



 34 

 SÜJE  /  Güven Tanış  / yirmi yedi mart iki bin on dört     3