Büyükçe bir kaya parçasının
altında beş adam. Dördü oturmuş biri de ayakta onları izliyor. Göründüğü
kadarıyla oldukça ıssız bir köşede ne yapıyor bu adamlar sorusu aklınıza
takılabilir. Doğrusu benim aklıma ilk, biraz da bizdeki sur dipleri,
köprü altlarında kumar oynayanlar geldi. Değil. Burası Guantanamo
Eyaleti'ndeki Baracoa kentindeki Park National de Alejandro de Humboldt.
Tüplü dalış yapılabilen Baracoa’da bir kaya parçasının dibindeki bu
insanlar, satranç oynuyor. Ulusal park dünyanın sayılı parklarından biri.
Çok büyük bir canlı türüne sahip. Kendine özgü sazlardan, kamışlardan
yapılmış evleri, daha doğrusu kulübeleri var. Parkın sadece ziyaret
amaçlı mı, yerleşime bir açık alan mı olduğunu soruyorum Barka’ya.
‘’Park National de Alejandro de Humboldt, Guantanamo Eyaleti'ndeki
Baracoa kentindedir. Burayı keşfetmiş olması nedeniyle Alman bilimci
Aleksandervon Humboldt'un adıyla anılmaktadır. Muhteşem bir ulusal park.
Düşünebilyor musunuz; dünyadaki canlı yaşamın yüzde ikisi bu ulusal
parkta! Yeteri kadar zamanı olup ta Küba'yı gezmek isteyenlerin mutlaka
görmesi gereken bir orman; palmiyeler ormanı; kuş cenneti... Bu alanda
yaşayanlar var. Evleri, doğal bitki örtüsü varlığından yararlanarak
yapılmış; ağaç, palmiye yaprakları... Şaşırmayın
ama, mayonuzu da
yanınızda götürün bu parka. Çünkü yapacağınız doğa yürüyüşünde, Toa
Nehri'ne denk geleceksiniz; burada yüzme keyfini ıskalamayın...
İsterseniz, bu park dönüşünde de Baracoa'da tüplü dalış yapabilirsiniz.
Subtropikal okyanusu dalarak keşfetme zevkinden yoksun bırakmayın
kendinizi.‘’
[ Semih Özcan ] John Lennon’un
Havana’da bir heykeli var, fotoğraf da çektirdiğin. Özellikle 68’le
birlikte başlayan protest müzik, Latin Amerika’da ve Küba’da ne ölçüde
yaygın? Lennon örneğin, heykeli dikildiğine göre, nasıl bir etkiye sahip?
Bir ara hemen her mahallede bir müzik evi olduğunu söylemiş hatta
bunlarla bir gece birlikte olduğunu söylemiştin? Bu konuyu yeniden açar
mısın?
[ Ertuğrul Barka ] Havana'da
Vadedo'da ki John LenonParkı'nı görmenizi öneririm. Havana kenti üç
bölümdür: Havana Vieja (Eski Havana), Vadedo ve Miramar. Vadedo'daki John
Lenon Parkı'nda, parka adını veren İngiliz müzisyen, Beatles gurubunun
üyesi Jon Lenon'un parkta banka oturmuş şekilde bir heykeli vardır. Bu
parkta sabah sporlarını yapan Kübalı yaşlıları da görebilirsiniz. Küba
halkı ve yöneticileri, barış yanlısı ve savunucuları olmaları nedeniyle
bu parka John Lenon'un heykelini koyarak, parka adını vermişlerdir. Çok
keyifli bir bölgededir.
Ama şöyle bir düşünceniz de olmasın, Küba halkı Beatles veya durmadan
John Lenon dinliyor. Hayır; özellikle salsa türü müzikleri seviyor ve
danslarını yapıyorlar. Buena Vista adıyla her kent ve bölgede müzik
gurupları var. Benim kaldığım Havana Vadedo bölgesindeki evde bu gurupta
da çalmış ve şimdilerde Roberto Fonseca ile çalışan kontrbasçı Omara
Gonzales ile kaldım. ABD'den cazcı arkadaşlarıyla birkaç gün yaptıkları
çalışmaları dinledim. Pek bir âlem ortamdı doğrusu. Bu arada Tropicana
Night Club'a mutlaka gidilmeli ve izlenmelidir. Tek kelimeyle muhteşem
gösteri şöleni!
Barka’nın fotoğraf koleksiyonuna baktığımda Peru ve Bolivya’nın farklı
konumları hemen ilgimi çekiyor. Diğer ülkelerdeki hareketlilik, canlılık,
örneğin müzik tutkunları, sokaklarda dans edenler görülmüyor. Yalnızca
kendi kabuğuna çekilmiş tarımla geçinen içe kapanık insanlardı gördüğüm.
Bunun nedenini soruyorum. ‘’Küba'yı anlamak için Lâtin Amerika'yı
ve Lâtin Amerika'yı da anlayabilmek için Küba'yı gezmek gerekir’’
sözünü yineliyor Barka. ‘’ Neden derseniz, Küba ve Lâtin
Amerika bir bütün olarak sömürgecilerin aynı vahşi
sömürgen saldırılarına ve
acımasız vahşetlerine maruz kalmışlardır. Küba, Fidel ve arkadaşlarının
mücadelesiyle 500 yıla yakın süren bu vahşeti, sömürüyü iktidardan
düşürmüştür. Karayiplerin bu adasında sosyalizm yolunda ilerlenirken,
Lâtin Amerika'da hâlâ emperyalizme karşı mücadele verilmektedir. Acımasız
sömürü bu kıtada olanca acımasızlığıyla sürmektedir. Emek ve doğanın
nasıl sömürüldüğünü çok açık seçik görebiliyorsunuz Lâtin Amerika'da.
Peru ve Bolivya dünyanın en yoksul ülkeleri. Oysa madenlerini çıkaran ve
alıp götürenler inanılmaz zenginlikler içindeler. Bolivya'nın Potosi
kentindeki gümüş madeninden çıkartılan gümüşlerle, Potosi'den Madrid'e
gümüşten bir köprünün rahatça yapılabileceği yazılmıştır!
Kıtanın tüm suları ticarileştirilmiş. Amerikalı şirkete para
kazandırmadan bir damla su içebilme şansınız yok! Bolivya Devrimi'ne "Su
Devrimi" denmesi boşuna değil.
Hayvancılık ve olumsuz arazi yapısına rağmen tarımla geçimlerini
sağlıyorlar dersem yanlış söylemiş olmam. Turizm de var tabii...
Küba'daki gibi ev pansiyonlarda değil de hostellarda kalınca, yerel
halkla sıkı fıkı bir ilişki içinde olamadık. Ev pansiyonculuğu yok
denecek kadar az.
Gelenek ve görenekler de çok farklı. Örneğin, portre fotoğrafı çekmek
sorun olabiliyor. Dinsel inançları gereği, şeytanın kendilerine azap
çektireceğini, günaha gireceklerini düşünüyorlar...’’
Barka’nın dediğine göre Bolivya’da yirmi beş mısır cinsi var. Ancak
bu verimli üretime karşın halkı çok yoksul. Çünkü bu üretim olduğu gibi
sömürenlerin cebine akıyor.
Neruda’nın evine yaptığı ziyareti anımsatıyorum..Nazım’la Neruda
arasındaki yakın dostluğu da. Peki Tanıyor mu Latin Amerika Nazım’ı?
‘’Şairimizi Lâtin Amerikalı sosyalistler, komünistler, devrimciler
tanıyorlar elbette. Şili'de de birçok yoldaş ile Nazım muhabbetimiz oldu
tabii...’’
[ Semih Özcan ] Kafama
takıldı. Bir ara konuşmamızın başında Küba’da gönüllü çalışma kamplarında
da çalıştığını söylemiştin. O konuyu biraz açar mısın? Bir de ben şu an
Küba’ya gidecek olsam, bana bir rota çizer misin?
[ Ertuğrul Barka ] ICAP'ın
(İnstituto Cubano de Amistadcon Los Pueblos = Küba Halklarla Dayanışma
Örgütü) örgütlülüğünde katıldığım CIJAM (Campamento İnternacional Jullio
Antonio Mella = Julio Antonio MellaUluslar arası Kampı)'nda çeşitli
zamanlarda farklı farklı çalışmalarda bulundum. Semt polikliniği, toplu
konut inşaatları; muz ve narenciye bahçelerinde; salarda çalıştım. Bu
çalışmalar elbette simgesel ve birkaç saatlik çalışmalar oluyor.
Kübalılarla ilişkiler kurmanızı ve onları tanımanızı sağlıyor. 9 Kasım
1989'da Berlin Duvarı yıkıldıktan ve SSCB dağıldıktan sonra, Küba,
sosyalist ülkelere şeker satamaz olunca, "özel dönem" dedikleri bir
sürece giriyor. İnsanlar büyük açılık yaşıyorlar. Bu sorunun çözümü için,
dünyanın Küba severleri, sosyalistleri, komüncüleri, demokratları yardıma
çağırılıyorlar. Monokültür tarım yapılan, sadece şeker kamışı üretimine
dayalı üretimin çeşitlendirilmesi ve Küba'nın kendini besler ve iş
yapabilir hâle getirilmesi bu sayede çok yoğun çalışma ve özverilerle
sağlanıyor. Ardından da turizme açılıyor Küba. Kendilerini kemoterapi
gören bir hastaya benzetiyorlar. Başarılı olmuşlar mı? Evet; kesinlikle!
Bu kamplarda şimdi devrimi tanıtan, devrimin rotasını izleyen turistik
faaliyetler yürütülüyor. 15 Gün için 190 euroya kalıyorsunuz ve üç öğün
yemek, yatak, müzeler, geziler bu fiyat içinde...
Küba'ya ne zaman gidilmeli? Bu soruya, ilk kez gidiyorsanız, 1 Mayıs'a
denk getirin ve Havana veya Santiago de Cuba'daki törenlere katılın
derim. Zamanınız elveriyorsa, Doğu'ya doğru, Trinidad, Santiago de Cuba,
Cienfuegos, Guantanamo'yu da gezin, görün.
Latin Amerika’nın genelinde özellikle de Bolivya ve Küba’da çevrenizi
gönüllü rehber gençler sarıyor. Bunlar tam gün çalışmalarına karşın para
da almıyorlar. Ancak siz ısrar ederseniz, zorla sembolik bir ücret
verebiliyorsunuz. Küba’da bir genç Barka çiftinin günlerce rehberliğini
yapıyor. Barka yirmi dolar uzatıyor. Genç önce parayı alıyor ancak daha
sonra omzundaki Che dövmesini görünce anında iade ediyor parayı. Ve tüm
ısrarlara karşın kesinlikle almıyor. ‘Ben’ diyor ‘sizden asla para almam.
Alamam.’
Che’ye böylesine bağlı Küba gençliği. Onu ve onu sevenleri
karşılıksız seviyorlar.