BİYOGRAFİ

Müslüm Kabadayı   







KISA ÖMÜRLER ŞEHRİNİN    
ÖZVERİ ÇINARI :

MİKAİL ERDİL

1962’de Kırşehir Kaman’da doğan Mikail Erdil, yaşamının her deminde arkadaş canlısı, özveri anıtı olabilmiş şair-yazarlarımızdan biridir. Paylaşımcılığı kadar serüvenciliği de yaşamına yön vermiştir.

Dokuz Eylül Üniversitesi Matematik Bölümü öğrencisiyken Ahmet Cemal, Kemal Sülker, Raif Özben, Kıvılcım Vafi, Mehmet Mümtaz Tuzcu, M. Orhan Doğantuğ, Hüseyin Kaytan, Semra Karadağ, Şadiye Sarkan, Feyza Hepçilingirler, Nurettin Öztürk, Üzeyir İbiş, Alpaslan D. Apaydın, Feriha Özkurt, Sedat Şanver, Mehmet Onay, Mehmet Yetiş, Müslüm Kaya, Cevat Akkanat ve Haldun Dinçer’e ulaşarak derlediği şiir, öykü, deneme, makale ve eleştiri türündeki yazılardan oluşan Bireşim dergisini, Haziran 1984’te yayınlamıştır. Üç sayı çıkan Bireşim, “Aydın sorumluluğuyla takınılmış bir tavır” ifadesiyle Nisan 1985’te yayınına son verir.

İzmir’deki dergicilik deneyimini Ankara’da bir araya geldiği Mustafa Yavaş, Kıvılcım Vafi, Müslüm Kabadayı, Hürriyet Bağcı ve Mehmet Bıçak’ın katılımıyla “Yaşamın Tüm Birimlerinde Yoğunluk Sanat Kitabı” çalışmasına aktarır. “birşeylere başlamak... yakınmasız... ve sürdürebilmek bir şeyleri... ama gevezeliklerden uzak... ama yalın... ama ve ama, yoğun bir dille üretebilmek yaşamı... ve dinamik olmak her harfte, her sayıda, her renkte, her çizgide, her seste, her imde...” diyerek “ortak kitaplar dizisi bir” ibaresiyle Mayıs 1986’da ilk sayısı yayınlanır bu kitabın. Mikail Erdil, “Folklorik” yazısıyla dikkat çeker. “Ortak Kitap Dizisi İki”de “Sırık”, “Üç”te de “Ölümle Yaşam Arasını Yaşatan Makine” adlı yazıları yer alır.

Nitelik Sanat Bilim Felsefe Aylık Dergisi’ni aynı ekiple çıkarır Ankara’da. Bu dergi, aynı adla 1983-1984’te çıkarılan küçük boy “seçki”nin dergiye dönüştürülmesidir bir bakıma. İlk sayısı 15 Kasım 1987’de çıkar ve 2. sayısıyla kapanır. Bu dergide “Hapishane Edebiyatı”, “Yıkıntı Edebiyatı”, “Sokakların Meydanların Şairi Mayakovski”, “Genç Şair Ölülerinden Bir Kesit ‘Bulgar Şiiri’”, “Paul Eluard’ın Portresi”, “Vulgar Yazıcılık” vd. yazılara yer verilir. Ürünleri yayınlananlar arasında BertoltBrecht, Wolfgang Borchert, RoperCaillois, Louis Salomon gibi ‘çeviri’ isimlerin yanı sıra, Vecihi Timuroğlu, Mustafa Arslantunalı, Kenan Sarıalioğlu, Hakan Şenocak, Kıvılcım Vafi, Mikail Erdil, Müslüm Kabadayı yer alır.

Bu üç yayın çalışmasında emeği en çok geçen Mikail Erdil, inşaatlarda çalışarak, “vosvos” minibüsle çamaşır ve en sonunda da minibüsü satarak özveri anıtı olduğunu göstermiştir. Buca Eğitim Fakültesi’nde öğrenciyken tanıştığı yazar arkadaşı Ayşegül Peldek’le1993’te evlenir. 1994’te Sivas’a Matematik Öğretmeni olarak atanır.1995-1998 arasında eşiyle Zonguldak’ta çalışır. Burada oğulları Ekim dünyaya gelir. 1998-2000 yıllarında da İzmir’de öğretmenlik yapar. 2000’de kalp krizine bağlı beyin kanamasından İzmir’de yaşama gözlerini yumar.


SANATI

Mikail Erdil’in şiir, öykü ve anlatılarından çok azı yayınlanmıştır. Bireşim Dergisi’nde yayınlanan “Badem Ağacı” öyküsüyle edebiyat dünyasına girer. 1986’da Ankara’da 3 sayı yayınlanan “Yaşamın Tüm Birimlerinde Yoğunluk Sanat Kitabı”nda yer alan öykü ve anlatılarında 12 Eylül faşizminin zoruna karşı yaşamın direngenliğini örmeye çalışan insanlar işlenmiştir. O, 1. sayısındaki “Folklorik” başlıklı metinde yaşamın diyalektiğine büker çubuğu: “Biz hep aynı ninniyle uyurduk. / Aynı gürültü uyandırdı bizi.” Metnin düğüm noktalarında bu iki cümle/dize tekrar eder. Şiirsel bir dille anlatılan tema-konunun ipuçları farklı yerlerde şu sözlerle verilir: “Yaşam bir meyhanedir. / İnsan yalnız edemez. / Sevmek bilmektir, özgürlük bilmektir. Herkes kendi yerelliğinde mutludur. / Bir gün bir iyi zaman gelir sorar size sizi. Öttürürsünüz yerelliğinizi. / Zaman sonsuz boyutlu bir değişkendir. / Her maddenin deviniminde bir iç güzelliği vardır. / Her eylem kendi diyalektiğini zorlar.” Bu cümle/dizelerde yer alan imgesellik, Mikail Erdil’in diğer anlatılarında da görülür.

“Sırık” başlıklı anlatısının giriş bölümündeki “Siz! Özgürlük istiyorsunuz!’... Her şeyin ederi beş kuruş. Alın size düşleriniz kadar şapka. Giyin gezin sokaklarda. Gönüllü er yazdılar sizi de yarın çıkacak savaşa.” cümleleri buna örnektir. Matematik eğitimi almış bir şair-yazar olarak, doğa ve toplumdaki “denge”nin kurulma ve bozulma noktalarını dille de iyi kurduğu görülmektedir Mikail Erdil’in.

“Ölümle Yaşam Arasını Yaşatan Bir Makine” başlıklı anlatısında “nesnelliğe teslim olan”ın sorgulandığı ilginç bir kurgu ve biçem söz konusudur. “Nesne okuyun nesne!” gibi o dönemde “nesnellik”le ilgili siyasi anlamda yapılan tartışmalara gönderme yapan ifadelerin ustaca kullanıldığı bu anlatıda cinsellik de çarpıcı biçimde işlenir. Görünen ile gizlenen durum, kişilik ve gerçeklik konusundaki betimleme şu bölümde ustaca yapılır: “Demek ki bu makineye göre ilk mesele, Habil vurunca Kabil’i, başlar. Asıl derdi öç olmak olan insan, bu makineye gel. Asıl derdi öyleyken sevgiden dem vuran hümanist, bu makineye gel. Tüm özlemlerini, bilinçaltındaki bataklıkta kurutmuş olan mahluk, bu makineye gel. Sizler; çocuk düşmanları, sadistler, sağlı sollu tensel tinsel sapmalar, bu makineye gelin. Uzayın derin karanlığına ilk ışık bu makineden.”

“Yazı” şiirinde geçen “Yıkımlarla da gelse / aydınlık olmalı sözlerin / Yıkımların tohumuyla büyüyen çocuk” dizeleri, diyalektiğin temel yasasını imlemektedir. Şairin öykü ve anlatılarında işlediği sömürü-baskı düzenindeki çelişki- zorluklara karşı direnen insanla mücadele kaçkınlarına dair vurucu imgesel anlatım, bu şiirde gerçek-düş gerilimi üzerinden dizelere dökülür. Dizelere dökülmekle kalmaz, “yazma eylemi”nin yalnızlığa karşı savaş çağrısı olduğuna işaret eder.

Mikail Erdil’in sanatı, her koşulda eylemsel bilinç geliştiren ve yüreğinden paylaşımcı sevgi atan insanı betimler.


NAMESTE

Bağımsızlığı nesnelerin
sesimizi boğan gürültü sonra
aslolan insandır oysa
intiharı biriktirir varoluşlarında bir çocuk
yitirir kendi sesini ve kendi içinde
              bir töz. Ölümdür sakladığı oysa.
Hiçlik.Şakasız bir oyuncaktır elindeki.
Ülke, ülküdür. Çocuklarımızın düşü. Aslolan
insandır. Yalnızca şimdilik düşkün.
              Ülke yoktur. İl yoktur.
Zaman dışı sorgulaması şiirin, yakalamak
               için zamanı.Tarihi. En geniş düşümüz
               bizim, ülkemiz. Adanmışlığımız ülkemize
               mistik bir erimedir zamana. Kendimizde ve
zaman ilinde büyütemediğimiz.
Sana söylenmeliydi tüm sözler. Bunu biliyordun.
               Bilgidir bu. Bilgim ve egemenliğimle geldim sana.
Tükenişimle.Tükendik yüreğimiz kadar.
Yıkımlar tinidir tanrının. Uygarlık kalır. Yeniden
               bulur insan kendini. Etini ve canını.
Büyük gerçeklerini zamanın. İnsana indiriyoruz zamanı.
               Ellerine, bu ilktir.
Duydun ilk çığlığı. İlk çığlığını duydular. Anlatamadın.
               Anlatamadılar sana. Sonra biz geldik sonsuz bilginin
içine. Uzaklıklar ve sen değil, sen ve uzaklıklar vardı.


Mikail Erdil

_____________________________

(1) Yaşamın Tüm Birimlerinde Yoğunluk Sanat Kitabı (Ortak Kitaplar Dizisi Bir),   Büro 86 Yayını, I. Baskı, Mayıs 1986, s.36-48

(2) Adı Geçen Ortak Kitap Üç, Ankara, Ekim 1986, s.34-35

 

dizin    üst    geri    ileri  

 



 19 

 SÜJE  /  Müslüm Kabadayı  /  yirmi beş kasım iki bin on beş     13