Geçtiğimiz
günlerde Yunus Yaşar’ın 45. Sanat yılını kutladık. Yunus Yaşar
“Şair”dir. Şiirle geçen bir 45 yıl. Şairleri az çok tanıdığım
için diyorum bunu. Sabah şiirle açarlar gözlerini, akşam şiirle
kapatırlar, kapatabilirlerse tabi. Bu nedenle 45 yılı düşündüğünde
azımsanacak gibi değil.
Türkülerin öykülerini bilirseniz o türkü üzerinizde daha bir etkili olur,
daha bir seversiniz; biliyorsunuz her türkünün bir öyküsü vardır. Bu
öyküde genellikle acı vardır. Bu acı insan yüreğini yaktığı için türkü
yapmaya, “türkü yakmak” da denir. Bunları neden anlatıyorum: Yunus Yaşar
şiirlerinin genellikle bir öyküsü var. O şiirini yaşanmış, olaylar,
olgular üzerine yazıyor. Nesnel koşullar çıkış noktası.
Örneğin bir gazeteci arkadaşıyla yolculuk yaparken yolun kenarında
tarlada ekin biçen bir kadına röportaj için yaklaştıkları bir sırada
kadının sancısı gelir ve doğumuna tanık olurlar. Kadın yalnızdır, kadının
eşi mahpustur. Ve bu tanıklığın şiiri "Doğma bebek, sakın doğma
çocuğum / baban açık düşünmekten sanık"diye başlıyor.
Bir
çocuğa büyüyünce ne olmak istersin? Sorusuna aldığı yanıtlar şiirdir.
Şair dostlarıyla ilişkilerini şiirle ifade eder. Mesleği işçidir. Siyasal
duyarlılığı onu sendikacı yapar. 12 Eylül’de idamla yargılanır, işkence
görür. Bu yaşanmışlığın öyküsünü şiirle tarihe not düşer.
"İstanbul’da
Selimiye’deyim’ bir yanım sanık / sorgulamada/bir yanım gülyüzlü yurdumda
gezgin / çıkınımda bir damla ağıt / bir dilim ağrı/ bir çıngı sevda"…
diye devam
eder.
İşkencelerden sonraki duygularının şiirde yansıması şöyledir: "Acılar
ekmeğim,umut katığım / Silahın buysa vız gelir bana/kelepçe, karakol cop,
dayak, zindan// içerde yatmak da az gelir bana/umurumda değil gülemez
isem / halk için mertçe ölmez isem / hakkını çakaldan almaz isem /
yaşadığım her gün güz gelir bana ".... diye devam eder.
Anadolu kadınını yazar şiirlerinde, o şiirlerde anası vardır, sevdiği
kızlar vardır, işçi kadınlar vardır."bağrı yanık analar/ilmek ilmek
tezgahlarda / acı dokur / hüzün dokur / yoklukları dokur / Anadolu, ürkek
ceylan bacılar / Yarınlara tümü umut yollarda / itilmeğe ezilmeğe /
horlanmağa yürürler"…der.
Sivas katliamını “Aşkları da yakarlarsa bir gün” kaygısıyla dile getirir
bir kitap dolusu şiirle mesela.
Yunus Yaşar’ın kendi yaşamını tanıyınca daha bir seversiniz, şiirlerinin
neden böyle acı, neden isyanın bayrağıdır, anlarsınız. Örneğin işkence
gördüğü bir karakolun yerinde çocuk seslerini, kuş seslerini hayal eder
bir şiirinde. Yıllar sonra bu dileği gerçek olur: Karakol yerinden
taşınır ve o raya belediye park yapar çocuk salıncaklarının olduğu; orası
bugünkü Antalya Aydın Kanza Parkıdır.
Yunus’u tanısanız siz de seversiniz, hem kendini hem şiirlerini: O
küçükken babası ölür. Evine, annesine katkı olsun diye öğretmeninden rica
edip yaptırdığı boyacı sandığı ile hayata atılır. Namazdan çıkacakları
kapıda beklerken caminin yanı başında bir türbede kadınların çaput
bağladıklarını görür ve öğretmenine nedenini sorar. Öğretmeni eline bir
kitap verip bunu oku gel cevabı burada der. Kitap Yunus Emre’nin
mezarının Konya Karamanda Yunus Emre Camii’nin yanındaki türbede olduğu
yazar. Ve Yunusun şiirlerini bir solukta okur. Çok etkilenir ve bir şiir
yazar Yunus’a, daha ilkokuldadır: “Gurbet elden Karaman’a / Geldim
Yunus Yunus diye / Güller açmış mezarına / vardım Yunus Yunus diye / Deli
gönül seyran eder / Kalpte mevla aşkı tüter / Dost bağrında güller biter
/ Tüter Yunus Yunus diye / Bahar gelir öter bülbül / Bir sel gibi çağlar
gönül / Diyarında lale, sümbül / Açar Yunus Yunus diye / Senin adın dile
destan / Sana da biçmiş bir kaftan / Bülbül sesi gelir arştan / Öter
Yunus Yunus diye” O gün bu gün şiir yazar Yunus Yaşar.
Yaşadığı
kent Antalya’yı çok sever ve şiirler yazar:
"Boyalı ve kokulu kadınların /
Esrik gülüşleriydi geceye yansıyan.. / Ayaklarını Akdeniz'e / sırtını
Beydağları’na dayamış / Sere serpe uyuyordu Antalya.. /
Kaleiçi’nin nazenin bir köşesine /
gerip tuvalimi / Eritilmiş
balmumuyla eskizlerini çizdim.. /
- gece mi gözlerinden / gözlerin mi /
geceden karanlıktı.. / uzun zaman
önce yitirdiklerimiz döküldü sokaklara /
sokaklar ki çok isim değiştirmiş /
çok eprimiş"..diye
Sonra
hep acıyı yazacak değil ya sevigili eşi Hasibe Hanıma “seni sevmek
benim görevim,” diye bir kitap dolusu şiir yazar örneğin.
"gel
birlikte düşünelim / ha demişken gün bize/düğün bize / dernek bize /
halay bize dönmüşken / birleşmeli yeminli / gürül gürül varmalı / kurmalı
yarınları/" diye devam eden şiiriyle de ışık tutar geleceğe. Ve
şiirlerini kendi desenleriyle süsler hep ve şiirli resim sergileri açar.