Çoktan ölmüş
Ama parmak izleri direniyor odasında
Perdesinde, balkonunda, rüzgârında
Bir hayalet gibi geziniyor yokluğu
Tanırdım onu diz kapaklarından, karın boşluğundan
Aynı minibüsleri paylaşırdık uyduruk şarkıları
Bir fidan boy atsa elleri ayakları seğirirdi
Uzaklarda dönüyormuş gibi yansıtırdı dünyayı gözbebekleri
Kimseden alacaklı gibi hissetmedi
Çoğu zaman donmuş parmakları ceplerinde
Elektrik verilmiş caddelerden geçerdi
Çığlıklarla dolu iki boyutlu ormandan
‘Üşüyor musun,’ diye biterdi gülümseyerek yönelttiği soruları
Kan rengi akşamlarda
Özlüyorum şimdi ağır gözlüğünü bıkkınlıkla
Gerçekte bir şiirden alınma yüzünden
Hiç beklenmedik bir anda sehpaya fırlatışını