Adını ilk kez duyduğum, oldukça sıra dışı bir kadınla tanıştım.
Alice Gerstenberg!
1885 yılı Chicago, Illinois doğumlu Amerikalı bir oyun yazarı.
1915 yılında kaleme aldığı, Overtones (İmalar) adlı oyun metni, olağan
üstü yenilikçi ve deneysel.
Yazıldığı dönemi de ele alırsak, oldukça fütüristik olduğu bile
söylenebilir.
Çağdaşı olduğu, psikanalizin babası olarak adlandırılan Sigmund Freud'un,
araştırmalarından çok fazla etkilendiği ve onun ortaya koyduğu kavramlara
ilgi duyduğu açıkça belli oluyor. Yazar, ilk defa Freud tarafından,
yapısal psişe modellemesiyle tanımlanan (Id, ego and super-ego)
kavramlarından yola çıkarak oluşturduğu, içimizdeki ilkel kişilikler ile
toplumsal ilişkilerde sergilediğimiz kişilikler arasındaki uçuruma atıfta
bulunuyor.
Tabii bu sıra dışı kadınla tanışmamıza aracı olan (en az benim kadar
Gerstenberg'in metnine ilgi duyan) değerli yönetmen İlknur Güneş'i
de kutlamak gerek. Zira o, bu oyunu beğenmemiş olsa, esinlenmemiş olsa,
yeniden yazmamış olsa, bir de üstüne yönetmemiş olsa, bizim bu oyundan ve
yazarından belki de hiç haberimiz olmayacaktı.
Ünlü Fransız yönetmen ve senarist René Clair'in de söylediği gibi “İyi
bir senaryodan kötü bir film yapılabilir, ama kötü bir senaryodan iyi bir
film asla yapılamaz.” Bu nedenledir ki bu metin, gerçekten iyi bir
düşsel tasarım örneği.
Özgün metine yaptığım bu övgünün, sahnede heyecanla izlediğim 'Personas
Kuartet' adlı oyununun, kusursuz ahengini gölgelemesini istemiyorum. En
nihayetinde, sahne performansından geçmişe doğru, başlangıç noktasına
ulaşmamı sağlayan yolculuk, dört dörtlük işleyen mekanizmanın
başarısıdır.
Gelelim, bu övgüye neden olan olay örgüsüne. Sanırım bu noktada en güzel
açıklama, tiyatro topluluğu tarafından yazılan tanıtım yazısı olsa gerek.
Noktasına dokunmadan paylaşıyorum: 'Modern dünyada bireylerin kendilerini, hayatı ve düzeni
sorgulamaları, oyunda kadın bakış açısıyla anlatılmaktadır. Farklı
statüden ve farklı bakış açılarına sahip iki kadının tüm kadın ve
erkekleri temsil eden sohbeti, çağımız insanın içine sıkışıp kaldığı
toplumsal roller, statüler, ekonomik, ahlaki ve psikolojik kavramlar
üzerinedir. İki kadın da sahnede sürekli kendilerini ifade etmeye
kanıtlamaya ve sadece iyi yönlerini ortaya çıkarmaya çalışırlar.
Bireylerin çağımızda iletişimsizliği, duygularını ifade edememeleri,
kendilerini iyileştirme çabaları, yakınlaşma korkuları ve sadece
gösterdikleri ya da onlardan beklenen bireyler gibi olmaya çalışmaları
anlatılmaktadır. Kadınların yanı başında bulunan idleri (ilkel benlik)
ise onların gerçekten ne hissettiklerini, ne düşündüklerini ve gerçek
davranışlarını oynamakta ve modern insanın arketiplerini (toplumsal
kalıplar içinde hareket etme) ve personalarını (olmadıkları biri gibi
davranma) açığa çıkarmaktadır.'
İki kadın ve iki ilkel benliğin, sahne üzerindeki geçişleri, eş zamanlı
tepkileri o kadar muazzam ki zamanın nasıl geçtiğini anlamak gerçekten
zor. Oyunda yer alan oyuncuların da uyumu, 'Uyumsuz Tiyatro'
topluluğun adına nispet yaparcasına mükemmel.
Yeniden yazdığı ve yönettiği oyuna, bir yönetmen estetiği kazandıran
Güneş'in bir araya getirdiği; Ebru Kaymakçı, Eylem Abalıoğlu,
Gamze Şeber ve Zeynep Bartın'ın, oyuncu estetiğini de
ekleyerek ortaya çıkardığı bütünsellik, sahnelerimizde sıklıkla
karşılaşamayacağımız türden bir izleme zevkini de ortaya çıkarıyor.
Utku Demirkaya'nın koreografisine, Yusuf Unay'ın şık kostüm tasarımı ve
Ayşe Sedef Ayter'in nitelikli ışık tasarımı eşlik ederken, Ertan Özkan'ın
müzik düzenlemesi de sanatsal çerçeveyi tamamlıyor.
Hep aynı tarz oyunları izlemekten sıkılanlar için, heyecan verici bir
altenatif sahneleme.