ÖYKÜ

Tahir Şilkan  






 
BİR ÖMÜR BOYUNCA


Sahaf sözcüğünü severdim, Stefan Zweig'ın 'Sahaf Mendel' isimli uzun öyküsünü okuduktan sonra daha çok sevdim. Sahafları kıskandığımı anladım bir de...Çok uzun yıllar önce basılmış, baskısı tükenmiş, bir daha basılmamış, basılmayacak kitaplara sahip olmayı kıskanıyordum, sanırım. Yoksa, bazıları yazarınca imzalanmış kitapları sahafın satmasında imrenilecek ne olurdu ki.
.
***

Ankara Ulus'ta babasıyla birlikte sahaflık yapan okul arkadaşım Murat dışında, sahaf bir arkadaşla tanışmam yıllar sonradır. O gün belleğimde silinmeden kalmış. İzmir'de yaşayan bir okul arkadaşımın arkadaşıydı, bizden sekiz on yaş genç biriydi, Orhan Veli özel ilgi alanıydı, bu konuda yazdığı ortak kitapları beğenerek okumuştum. Şiirimizin en erotik şiirlerinden birinin kim için yazıldığını o kitaptan öğrenmiştim...

"... .. Ke(n)disi" kitabından. Şiiri hemen anımsayacaksınız. "Sere Serpe uzanıp yatıvermiş, sere serpe/ Entarisi sıyrılmış, hafiften/ Kolunu kaldırmış, koltuğu görünüyor/Bir eliyle de göğsünü tutuyor/ İçinde kötülüğü yok biliyorum/ benim de yok ama/ Olmaz ki/ Böyle de yatılmaz ki..."

***

Yıllar önce İstanbul'un deniz kıyısındaki uzak ilçelerinden birinde düzenlenen bir etkinlikte konuşma yapmam istendiğinde; dernek yönetimi özgeçmişimi de istemişti. Çok da uzun olmayan özgeçmişimin son cümlesini unutmadım. "Karşılaştırmalı edebiyat yazıları yazmak, edebiyat üzerine yoğunlaşmak istiyor." Etkinlikten sonra, bir buçuk saat süren bir otobüs yolculuğu yapmış, İzmir'den konuk gelen arkadaşımla buluşmaya gitmiştim. Beyoğlu'nda İstiklal Caddesi'ne paralel sokaklardan birindeki o sahaf dükkanına ilk kez o gün gitmiştim.

***

Yoğunlaşmış edebiyat okumaları yapmak istiyordum; o zamana kadar buna engel oluşturan ders kitaplarını, bu kez eksiksiz okuyup H. Fakültesinden mezun olmayı başarmıştım. Artık edebiyat kitaplarını her elime aldığımda, yüreğime saplanan o cümleden kurtulmuştum. "O kitabı okuyacağına ders kitabını oku". Çok mutluydum, istediğim kitabı okumamı engelleyecek bir durum yoktu, artık. Zamanım çoktu; her yerde okuyordum: Otobüste, metroda, uçağın kalkmasını beklerken, uçakta, takside, evin her yerinde, işyerimde... Okuyordum.

***

Sistemli bir okuma yapıyorum; bir yazarı okumayı başlayınca o yazarın tüm yazdığı kitapları okuyorum. Edebiyat yazılarımı bir dergide yayınlamaya başlayınca; okuduğum yazarlardan biriydi, R.H.Karay...

Gurbet Hikayeleri ile Memleket Hikayeleri'ni çok önce okumuştum. Yirmiyi aşkın romanını art arda okudum. Cağaloğlu'ndaki yayınevinden çok uzun yıllar önce tek baskı yapmış romanlarını da alıp okuduktan sonra, 'Minelbab İlelmihrap' (Baştan Sona) ile 'Bir Ömür Boyunca' isimli anı kitaplarını okumak istedim. Sanki o kitapları okumasam Refik Halit Karay yazısını yazamayacaktım. 'Minelbab İlelmihrap' kitabının baskısı vardı, satın aldım ve okudum. Ancak, 'Bir Ömür Boyunca' kitabının baskısı yoktu. Kitapçılarda ve sahaflarda günlerce aramama karşın kitabı bulamamıştım. Son olarak, kitabı basan İletişim Yayınları'nın Sultanahmet'teki merkez binasına gitmiştim. Yayınevi yetkilisi, "Bir Ömür Boyunca'yı yeniden basmayacağız...Kitaptan elimizde yalnız bir adet var... Yayınevleri, basımını yaptıkları kitaptan en az bir adedini arşivlerinde bulundurmak zorundadır...O nedenle bu kitabı size satamayız..." demişti. Sultanahmet'ten Beyazıt'a, sonra da Kapalıçarşı'nın içinden geçerek Eminönü'ne yürümüştüm.

Kitap, yazar dostlarımda da yoktu. Sahaf arkadaşımdan rica etmiş, kitabı bulmasını istemiştim.

***

Günler sonraydı Taksim Gezi Parkı'nın deniz manzaralı çay bahçesinde akşam saatleriydi. Cep telefonum çaldı...Sahaf arkadaşım kitabı bulduğunu, Tünel'in karşısındaki sokaktaki kitapçıda benim için ayırdıklarını haber verince, çay bahçesinden alelacele taksiye atlayıp Şişhane'ye gittim. Beyoğlu Belediye Başkanlığı'nın önünde taksiden inip merdivenleri hızla tırmandım.

Serin bir sonbahar akşamıydı. Üstümdeki siyah paltonun ağırlığı, şişmanlığım, elimdeki çantam...Nefes nefese kalmıştım. Tünel meydanından sokağa girdim. Beyoğlu'ndaki bar, restoran, kafeterya vb.. İşletmelerin arttığını, sokaklara masaların konulduğunu az çok biliyordum ama bu kadar yaygınlaştığından haberli olmadığımı şaşırarak fark etmiştim. Kitapçıyı bulmuştum ama geç kalmıştım. Kitapçının kepenkleri kapanmıştı...

Kapanmıştı ama sanki tam kapanmamıştı...Otuz kırk santimlik bir açıklık bırakılmış biçimde kepenkler indirilmişti...


içindekiler    üst    geri    ileri   




 35