ÖYKÜ

Sedat Alkaç  





 

Yalan Da Olsa

                                                                     “Bence aile filmleri yasaklanmalı..”


Evden çıktığımda tedirgindim biraz. Hatta galiba korkuyordum. Kendimi sakinleştirmek için "Sadece on beş km." deyip duruyordum yüksek sesle, "Eğitimli bir maymun bile başarabilir bunu."

Direksiyonun başına geçtim ve macera başladı. Birkaç kez yanlış yola girmeme ve başka sürücülerden epey küfür yememe rağmen yine de -kazasız belasız- buldum davetli olduğum evi.

Kapıyı genç bir kız açtı, sevgiyle sarıldı bana. Araç kullanmanın stresiyle terlediğim için -biraz da hoş kokulu bu genç kızın kim olduğunu hemen hatırlayamamam yüzünden tabii- ihtiyatla sarıldım ben. (Ama duygulandığımı itiraf etmeliyim, lavanta kokusu annemi hatırlatıyor bana.)

Koridora girdiğimde tanıdık bazı yüzler gördüm, birçoğuyla beraber büyümüştüm -aynı evin içinde. Daha genç olanları hayal meyal hatırlıyordum, beraber büyüdüğüm insanların çocukları filan olmalıydılar. Çok sıcak karşılandım, kapıdaki genç kız gibi -nihayet hatırlamıştım kim olduğunu- sevgiyle sarıldılar bana.

Sadece özel günlerde kullanıldığına emin olduğum salona geçtik. Bana ilgiyle bakıyor, bir şeyler söylememi bekliyorlardı. Onlara hiç yardımcı olmadım. Ayak parmaklarıma bakıp somurttum sadece. (Çorap giymeyi akıl edememem ne büyük aptallıktı!) Altı yedi yaşlarında kıvırcık saçlı bir çocuk da aynı dikkatle bakıyordu ayaklarıma.

"Tanıdın mı?" diye sordu bir ses çocuğa, "Bu senin amcan!" Çocuk utandı ve annesi olduğunu düşündüğüm şişmanca bir kadının arkasına saklandı. Tanımıyordu beni, çünkü neredeyse tüm yaşamı boyunca uzaktaydım.

Tedirgin edici sessizlik. Kendimi bir roman kahramanı gibi hissettiğim zamanlarda -çok seneler geçti üzerinden- severdim bu gerginlikleri, hatta bana biçilen rolü bile isteye oynamayıp uzattığım anlar çok olmuştur. Ama şimdi üzerimdeki ilginin bir an önce dağılmasını, sıradan, günlük saçmalıkların sohbetimizi baskının daha az hissedildiği konulara yönlendirmesini bekliyordum sıkıntıyla.

"Çorap yok ayağında" dedi altı yedi yaşlarında kıvırcık saçlı bir çocuk. Şişmanca bir kadın kafasına parmağıyla vurunca da ağlamaya başladı. Çocuk ağlamaya başlayınca başka biri onu kucağına aldı ve odanın dışına çıkardı.

Yeniden sessizlik. Ayaklarım çıplaktı, herkes bana bakıyordu ve allahın belası gerginlik devam ediyordu. Amerikan filmlerinde söylendiği gibi: Daha iyi zamanlarım olmuştu.

Çay ve kek ikramı yapıldı, çayın nasıl demlendiği ve kekin hangi tarifle pişirildiği üzerinde uzun uzun konuşuldu. (Baskı biraz azaldı.)

Sonra tuhaf bir şey oldu, tanımadığım biri ayağa kalktı bir anda, elinde salladığı flash diski herkesin gördüğünden emin olduktan sonra televizyona taktı. Pür dikkat ekrana bakmaya başladı herkes.

Düşük kalitede bir videoydu. Bir tepe görüntüsü belirdi önce, sonra kamera amatörce zoom çıktı ve büyüdüğüm ev yerleşti kadraja. Elinden tuttuğu bir-bir buçuk yaşlarında bir çocukla yürüyen kadın belirdi bir anda -aynı evde büyüdüğüm insanlardan biriydi- kameraya bakıp gülümsüyordu. Evin önüne kadar yürüdüler ve onları bekleyen insanların arasına oturdular.

Her şey çok tanıdık geliyordu: Gördüğüm yüzler, sesler, gülüşmeler, kahkahalar... Ama hiçbirini tanımıyordum aslında, çocukluğun yitirilmiş cennetiydi gördüğüm şey ve zaten öyle olması gerekiyordu. (Kestik!)

Evin içinde gezinmeye başladı kamera, her şey o kadar tanıdık ve o kadar uzaktı ki midem bulanmaya başladı, kusmamak için zor tutuyordum kendimi. Sonra yirmi yaşında bir genci gördüm, biri kamerayı yüzüne doğru tuttu ve o anda apışıp kaldım ben.

Kameraya bakan gözleri ışıl ışıl parlıyordu ve beni utandıracak kadar büyük bir takıntıyla saçlarıyla -Roberto Baggio saçı- oynuyordu. Çok zayıftı, üzerinde bir kot pantolon ve cüssesine göre eğreti duran kalın bir penye vardı. Sadece benim görebildiğim bir zavallılık akıyordu paçalarından. Bıyık zannettiği o karanlık, tel tel dökülüyordu. İyi bir çocuktu elbette ama bu yeterli değildi. (Yıl 1994 ise hiçbir şey yeterli değildir.)

Ahmet Kaya sevdiği belliydi, Yalan Da Olsa adlı şarkısını keyifle mırıldanıyor, dünyanın aslında güzel bir yer olduğuna ve hayal ettiğimiz her şeyi gerçekleştirme potansiyeline sahip olduğumuza inanıyordu. (Gençler aptaldır.)

İzlediğim şeylere daha fazla dayanamadım ve tuvaletin yerini sordum. Günlerdir yemediğim her şeyi kustum, yüzümü yıkadım, önce çıplak ayaklarıma (Tanrım ne ahmaklık!) sonra aynada kendime baktım.

Berbat görünüyordum. Artık genç değildim. Başımdan birtakım talihsizlikler geçmişti. Hala hatırlayamadığım bir cinayete bulaştığım için -çok sarhoştum o gece- yardım ve yataklık suçundan yirmi yıl hüküm giymiş yedi yılda çıkmıştım. Ben içerdeyken annem ve babam ölmüştü ve karım -dul karım diyorum ben ona- beni terk etmişti. Çıktığımda babamın mütevazı mirasını elime tutuşturmuşlar ve en güzel seçeneğin altıma bir araba çekmek olduğuna karar vermişlerdi. Bugüne kadar yanlış bir hayat sürmüştüm ama bunu "hep beraber" düzeltebilirdik. Daha çok görüşmeliydik, bazı sorunlarımız vardı elbette ama konuşarak ve bir arada olarak bunların üstesinden gelebilirdik.

Salona döndüğümde gösteri bitmişti ama aynı ikiyüzlü ilgiyle karşılandım. Herkes bana bakıyordu.

Ne söylememi bekliyorlardı!

Sakinleşmek için sustum bir süre ve derin bir nefes aldım: "Bence aile filmleri yasaklanmalı. Toplanıp yakılmalı hepsi ve itiraz edenlerin üzerlerine eğitimli kurt köpekleri salınmalı. İnsan haklarını önemsemediğim sonucu çıkarılmasın lütfen ama bence ısrar ederlerse kurşuna bile -bir kereliğine tabii- dizilebilirler. Annem ve babam bana çocukluğum boyunca iyi biri olmamı öğütlediler. Çocukken bu ayrımı yapmak kolay, ya iyisindir ya da kötüsündür. Her iki sonuç da senin inisiyatifin dışında olduğu için pek kafa yormazsın bu saçmalıklara. (Öğretmenini çıldırtan bir arka sıra serserisi düşün okuyucu!) Ama büyüdükçe işler karışıyor ve aldığımız temel eğitim yetmez oluyor. Şimdi karşıma geçip her şeyi bilenlerin küstahlığıyla beni sorgulamayı, yönlendirmeyi, içinde boğulduğunuz çukura çekmeye çalışmayı bırakın artık. Çorap giymeyi unutmuş olabilirim, basit bir dalgınlık bu, bundan şu saçma sapan hayatlarınız için saçma sapan sonuçlar çıkarmayın lütfen. Bunu ancak çocuklar yapabilir. Aile filmlerinizi de alın... Hiç kimse sizin zavallı hayatınızla, şu vıcık vıcık nostaljinizle ilgilenmiyor. Bu saçmalıkları sadece siz önemsiyorsunuz. Uzak durun benden, çünkü gerçekten midem bulanıyor. (Az önce kustum, daha fazla kaldıramadığım için.) Lütfen beni rahat bırakın artık..." Demedim.

"İyi hissetmiyorum" dedim. (Bana uzaydan gelmişim gibi bakıyorlardı.) "Gitsem iyi olacak."

Altı yedi yaşlarındaki kıvırcık saçlı çocuk dışında herkesle öpüştüm ve nihayet sokağa çıkabildim.

Araba bana bakıyordu, ben ona bakıyordum. Ne istediğimi bilmiyordum elbette ama artık neyi istemediğimi biliyordum. Araçtan uzaklaşmaya başladım. Yürüdükçe üzerimde yarattığı baskıdan kurtulduğumu hissediyordum. Bir süre sonra görünmez oldu artık ve ben daha iyi hissediyordum.

Bir taksi çevirdim, adresi söyledim ve sigara yaktım. Yalan da olsa, mutluydum.


içindekiler    üst    geri    ileri   




 22