"Toprağa veriyoruz Şiirleri. Girişi yasaklananlara serbest."
(*)




GOYA (**)

Ben Goya'yım!
Çorak bir tarlaya kuzgunlar gibi süzülen düşman
yuvalarından oydu gözlerimi.
Ben acıyım!

Ben iniltisiyim
savaşın. 41 karlarında yanmış
şehirlerim ben.

Ben açlığım!

Ben kırılmış boynuyum
çıplak alana çanlar gibi sallanarak asılmış
bir ihtiyar kadının...
Ben Goya'yım!

Ey gazap üzümleri!
Top sesleriyle yürüdüm Batı'ya,
çağrısız konuğun külleriyim ben!

O unutulmaz göğe tabut çivileri gibi
sert yıldızlar çaktım!
Ben Goya'yım!

1959

 ͠    ͠    ͠    ͠


İLK BUZ  (***)

Soğuktan donuyor gencecik kız telefon kulübesinde,
sokuyor küçük paltosuna çok üşüdüğü
gözyaşına ve
ruja bulaşmış yüzünü.

Hohluyor ufacık avuçlarına nefesini.
Parmakları -- buz tanecikleri. Kulaklarında - küçücük
                                                                                      küpeleri.

O geri gidecek, yalnız, yapayalnız,
küçük sokak boyunca, her taraf buz.

İlk buz. İlk defa oluşuyor bu.
Telefon konuşmalarının ilk buzu.

Yanaklarda parıldıyor donmuş iz -
İnsan dargınlığından gelen ilk buz.

1959

 ͠    ͠    ͠    ͠


BİR KADIN DÖVÜYORLAR (***)

Bir kadını dövüyorlar. Parlıyor beyazlık.
Sıcak ve karanlık arabanın içi.
Ve bacaklar vuruyor tavana
beyaz projektörler gibi.

Bir kadını dövüyorlar. Böyle dövülür köle kısmı.
O ise süzülen allığı ile
kurcalayarak kapı kolunu tıpkı bir şalter gibi
fırlayıp atıyor kendini
                         şosenin üzerine!

Ve gıcırdıyordu frenler
Koşmaktaydılar ona doğru, hırpalarcasına
Çekip çıkardılar ve pata küte dövdüler
Sürterek yüzünü otlara ve ısırganlara...

Ayaktakımı, nasıl da vuruyor en ince ayrıntısıyla
Modaya düşkün, Child-Harold, iri mi iri!
Battı soluyan kaburgalarına
ayakkabılarının ucu, dar ve sivri bir ütü gibi.

Ey, işgalcinin esrikliği,
'köylü kibarlığı...
Ay otunu ezerek,
dövüyorlar kadını.

Bir kadını dövüyorlar. Yüzyıllardır hep böyle,
gençliği dövüyorlar, bir düğünün tehlike çanları
çalıyor şenlikli bir şekilde,
dövüyorlar kadını.

Yanaklarda yanan ateşten şamar
yoksa mangaldan mı?
Görgüsüzlük, günlük yaşam -- hem ne kadar! --
dövüyorlar kadını.

Ama temizdir onun yüksek ışığı,
gözüpek ve tanrısal'dır
Dinler -- yok
                imler -- yok.
Aslolan
          kadın'dır.
... O, göl gibi duruyordu işte
su gibi durgundu gözleri
ve ait değildi erkeğine
tıpkı yıldızlar ve patikalar gibi.

Ve gökyüzüne vurmaktaydı
vuruşu gibi karanlık bir cama yağmurun
ve süzülerek
                  soğutmaktaydı
ateşli alnını onun.

 ͠    ͠    ͠    ͠


LEYLAK (***)

Leylak, Paris'e benzer,
pencereleri eşek arılarıyla yanan.
Senin üşüyen köşklerin
gümüş salkımını oynatan.

Çatık kaşlarla uğuldayarak,
mutluluk ve hüzünden korku salarak,
Paris'i
            bal arıları gibi,
                                topluyorum
gözlerimin altındaki torbalara.

 ͠    ͠    ͠    ͠


ESKİDEN MAYAKOVSKİ'NİN YAZILARINI
DAKTİLO EDEN  E.YANİTSKAYA'YA NOT
(***)

Mayakovski'nin size bir borcu varmış.
Kapatıyorum.
Bağışlayın -- yetmedi onun yaşamı.

Benim yaşamımı belirliyor
bitmeyen bir borcu ödemek
Lermontov için, Lorca için.

Korkunç ve uzundur bizim borcumuz
kan-kırmızı bir ödeme ile.
Teşekkür ederim, baba, dedelerim.
Sen çağın tekerleği, dönmene devam et...
Fakat benim için acaba kim ödeme yapacak,
her şey için ödemiş olacak, her şey için.

1963

 ͠    ͠    ͠    ͠


GECE (***)

Ne çok yıldız!
Tıpkı mikroplar gibi
                        havada...

1963

 ͠    ͠    ͠    ͠


DÜŞ (***)

Tekrar karşılaştık biz.
Ve bir kamyon taşımaktaydı beni ve seni.
Aşka düştük -- hem de kaçıncı kez.
Tanımakta güçlük çekiyordun sen beni.

Sen getirmiştin beni eve.
Seviyordun, esirgemeyerek sevgini.
Yıllarımız geçip gitti seninle.
Tanımakta güçlük çekiyordun yine de beni.

1972

 ͠    ͠    ͠    ͠


İNSAN ORGANİZMASINDA (***)

İnsan organizmasında
yüzde doksan su var,
Paganini'de belki
yüzde doksan aşk!

Ayrıca -- bir istisna olarak
kalabalık eziyorsa sizi,
insanın tutumunda
yüzde doksan iyilik..

Yüzde doksan müzik
külfet olsa bile,
içimdeki çerçöpe rağmen,
yüzde doksan sen.

1972

 ͠    ͠    ͠    ͠


YENİ BAŞTAN (***)

Yavan saygılara eriştiniz mi,
el mi değdi tetiğe --
herhangi bir an, geç değil,
yeni baştan başlayınız her şeye!

Saatiniz 'on iki'yi vurdu,
yeni dönemler de var ama.
Sizin treniniz ezildi. Deneyin
uçmayı uçakla!

Siz deniz kıyısına çıkıyorsunuz canınız çektiğinde,
sırtınız üşüyor ve dümdüz, sanki,
kürekle kesilivermiş
ve bir geçmiş kıyıya atılmış gibi.

Yanlış alfabeler öğrendiniz.
Sizi cezbetmekteydi her yanlış çalgı,
onları zorlayamazsınız başka olmaya --
arayın başkalarını!

Böylece paramparça ederdi Puşkin
ançar ağaçlarının zehirsiz olduğunu işittiği zaman
o büyük dörtlüğünü,
ve başlardı yeni baştan!

Ünsüzlükten başlayınız, parasızlıktan bir de.
Öç alır gibi sevinsin ve kıskansın
senin eski ve burada olmayan aşkın --
başlayın yenisine.

Bir öncekisiyse arkadaş olacak.
Bozulmayın.
O sizinle özdeş.
Delilik vedâ etmek ona
fakat
siz olmuş bitmiş sevdayı kovalamayın
insanca davranın ona--
atı kurşunlar gibi vurup öldürün onu.
Hayatta kalamaz. Gerek yok yalana.

1973

 ͠    ͠    ͠    ͠


ROMANS (***)

Bu ânı aklında tut. Ve genç yaban gülünü.
Ve omzundaki izi, ondan kalan.
Senin şairin ve sevgilin benim sonsuza dek.
Ve -- hepsi bundan ibaret.

Bu dünyayı aklında tut, tutabildiğin kadar,
ama binlerce yıl sonra, belki de daha fazla
Sen çığlıklar atıyorsun, yaban gülü dikenlerini
batırdığında sana
Ve -- hepsi bundan ibaret.

1975

 ͠    ͠    ͠    ͠


ŞAİR OLMAMAK DA VAR (***)

Şair olmamak da var
ne ki, insan dayanamaz, anla,
kapılarla sıkışan
ışık demetinin çığlığına.

1976

 


(*)    "Doğmamış İki Şiire Ağıt"tan...  [ Çev. (***) ]
(**)   Çeviren: Ülkü Tamer
(***)
Çevirenler: Gertrude Durusoy, Mirbatır Husanov, Ahmet Necdet


 




 

Andrey Andreyeviç Voznesenski

12 Mayıs 1933 yılında Moskova'da doğan Voznesenski, Sovyet şair ve yazar edebiyatçıları kuşağının son temsilcilerindendir. Çocukluk dönemi ve ilk gençliği İkinci Dünya Savaşı yıllarında geçti. 1952-1957 yılları arasında Moskova Mimarlık Enstitüsü’nde okumuş olsa da yaşamı boyunca hiç mimarlık yapmadı. İlk yazdığı şiirlerden bazılarını ünlü Sovyet yazarı Boris Pasternak’a gönderdi, onun övgülerinden aldığı cesaretle bütünüyle şiire yöneldi. Pasternak'la yakın diyalog kurdu. Fütüristik şiirin ekseninde dolaşan Voznesenski, Semen Kirsanov ve Mayakovski'nin söylemlerinden etkilendi.

İlk kitapları arka arkaya 1958 ve 1959 yıllarında yayımlandı ve ilgiyle karşılandı. Boris Pasternak tarafından çokça övüldü. Bu dönemlerinde stadyumlarda, büyük kitleler önünde, şiir okumaları yaptı.

1960 ve 1961 yılında Avrupa ve ABD’yi ziyaret etti. Kruşçev döneminde, bazı "tutucu" yazar ve sanatçılarla politik ve yazınsal ayrışmalar yaşadı ve çeşitli ağır eleştirilere ve saldıralara maruz kaldı. 1963 yılında Kruşçev tarafından "sürgüne yollanmakla tehdit edildi"ği ileri sürüldü. Bu sıkıntılı süreçte Voznesenski bir kalp rahatsızlığı ve astıma yol açan şiddetli bir sinir krizi geçirdi. Saldırı kampanyası, 1963’ün Haziran ayında son buldu. Yaşamının son yirmi yılını inzivada geçirdi. Nadir olarak, kendisi için düzenlenen "özel günler"de göründü. 2010 yılının Haziran ayında, doğduğu Moskova'da, yaşamını yitirdi.

___________

Özgeçmiş Bilgisi : Çeşitli kaynaklardan derleme.
 


Şiirler Kaynakçası :

(**) Telefon Kulübesi / Andrey Andreyeviç Voznesenski / Çevirenler: Gertrude Durusoy - Mirbatır Husanov - Ahmet Necdet / Broy Yayınları, Birinci Basım, 1997


Bilgilendirme : 'Nitelik Kuşağı' sayfasındaki alıntılar, tanıtım amaçlı ve kaynak gösterilerek kullanılmış olup, ürünlerin tüm kullanım hakları © yasal temsilcilerine aittir.

dizin    üst    geri   






 39 

 SÜJE  /  otuz ikinci sayı