Çevreyi oluşturan üç beş katlı apartmanlardan birinden içeri girdi. Ona
verilen adrese göre, bu apartmanın üçüncü katındaki on iki numaralı
daireden boş olan dairenin anahtarını isteyecek ve uygun görürse
kiralayacaktı. İçeri girince sağına soluna bakındı. Belki kiralık daireyi
beğenirse bu binada yaşayacak ve bu binadaki insanlara komşu olacaktı.
Ayakkabılar, ayakkabılar… Kimisi birbirine âşık çiftler gibi yan yana,
kimisi büyük kavgalar yaşayan çiftler gibi birbirlerine karışmış, kimisi
ayrılıktan, kırgınlıktan bir teki bir yere bir teki başka bir yere
savrulmuştu. Kimisi yeni alınmış gibi pırıl pırıl, kimisi taşıdığı
bedenin ağırlığıyla ezilmiş, kimisi fukara kimisi zengin. Taşıdıkları
insanları görmeye gerek var mıydı?
Hızlıca yukarıya çıktı. On iki numaralı dairenin önünde durdu. Kapının
önünde dört beş çift ayakkabı vardı. Ayağıyla birkaç tanesini sağa sola
itti. Kendisi için yer açtı. İttiği ayakkabılardan bir çifti sanki kaçmak
için bir hareket bekliyormuşçasına koşarak uzaklaştı. Diğer ittiği
ayakkabı çifti bir başka ayakkabı çiftinin üzerine düştü. Üzerine düşülen
ayakkabı bağırmaya başladı :
- Önüne baksana, gelip üzerime çörekleniyorsun. Sen benim alanımı işgal
edemezsin. Git kendine başka yer bul.
İteklenen ayakkabı çifti kendini savunmak istedi :
- Ben istemedim ki böyle olmasını. Beni buraya gönderdiler.
- Ne demek beni buraya gönderdiler. Kim gönderdi seni? Gönderdilerse hani
belgelerin? Göster bana. Bak belge falan da gösteremiyorsun, sen tekin
değilsin. Kim bilir ne haltlar karıştırdın ki seni buraya sürdüler.
- Ben sürgün değilim. Benimle böyle konuşamazsın! Ön yargılı olmamaya
davet ediyorum ve bağırmana gerek yok. Üstelik nereden biliyorsun sürgün
olduğumu, belki de sen buralarda bir haltlar karıştırıyorsun ve benim
varlığım seni rahatsız ettiği için kavga çıkarıyorsun.
- Ukalaya bak. Çık benim alanımdannnnn!...
İki ayakkabı çiftinin gürültüsü diğer dairelerin önündeki ayakkabı
çiftlerine ulaştı. Kimileri sessiz kalıp yerlerinden ayrılmadılar.
İçlerinden iri kıyım ve yapılı olanlar ile yüksek ökçeliler hemen olaya
müdahale etmek için koştular. Kimileri de merakla ne olup bittiğini
öğrenmek için merdivenleri tırmandı. Meraklı grubun başındaki ayakkabı
çifti pırıl pırıl parlayanlardan biriydi. Hiçbir yerine ne toz ne çamur
bulaşmış ne de boyası bozulmuştu. Arkasındakilere yavaşça :
- Fazla yaklaşmayalım. Sonra bizi de dahil ederler. Bunların ne yapacağı
belli olmaz. Çok yaşamak istiyorsan ayakkabı âleminde toza çamura
bulaşmayacak, uzak duracaksın.
Diğerleri sessizce onayladılar ve kavgayı görebilecekleri merdivenlere
yerleştiler.
Az önce heyecanla yukarı çıkan bıçkın ayakkabı çifti kavga eden ayakkabı
çiftini ayırmak için aralarına girdi :
- Durun gardaşlar. Susun bakalım önce. Sorun nedir?
Kavgayı başlatan ayakkabı çifti :
- Bu benim yerimi izinsiz gasp ediyor. Sonra da ben gasp etmiyorum beni
buraya gönderdiler diyor. Dağdan gelip bağdakini kovmak olmaz. Çeksin
gitsin.
- Ben gasp falan etmedim. Gerçekten ben istemedim burada olmayı…
Bıçkın, yaraya merhem olacağına yarayı kaşıyordu. O nedenle kavga
sönmüyor tekrar alevleniyor, ortalık daha da karışıyordu. Mesele kayıkçı
kavgasına dönüşmüştü. O sırada gürültüden korkan küçük ayakkabı çiftleri
ağlamaya başladılar. Yeni adım attıkları dünya onları korkutmaya
başlamıştı. Nedensiz nedenler kafalarını karıştırıyordu. Kat yöneticileri
de olaya el koymak için üçüncü kata geldiler. Kavganın olduğu yere
baktılar, kavga eden ayakkabı çiftlerini baştan aşağı süzerek çözüm
bulmak için bir kenara çekildiler. Üst kat yöneticileri aidatlara zam
yapılması gerektiğini söyledi. Diğerleri bunu yönetim kararıyla
belirlenmesi gerektiğini ve acilen toplanmalarının uygun olacağını
savundu. Ne gün toplanmaları gerektiğine bir türlü karar veremediler. Her
birinin belli günlerde önemli işleri vardı. Daha sonra gün belirlemek
üzere dağıldılar.
Ortalık yatışacak gibi değildi. Yüksek ökçeler, ökçelerini yere vurarak
bağırdı :
- Susun artık. Kafam şişti.
Kavgayı başlatan ona da cevap verdi :
- Sen sus, bilip bilmediğin işlere karışma.
Yüksek ökçeler daha fazla dayanamayıp davul tokmağı gibi ökçeleriyle
kavgayı başlatanın üzerine çullandı. Ortalık toz dumana, küçük ayakkabı
çiftlerinin ağlamaları çığlığa dönüştü. Birkaç dairenin içerisinden
eğitimli oldukları belli olan birkaç ayakkabı çifti dışarıya seslendi :
- Ne yapıyorsunuz? Kurallara uymayı öğrenseniz bunlar başınıza
gelmeyecek. Lütfen herkes ayakkabılıktaki yerine geçsin!
Tabii ki hiç biri bu sözleri dikkate almadı. Bu kadar gürültü patırtı
bodrum kata kadar ulaştı. Bodrum kattaki çizmeler ne olup bittiğine
bakmak için yukarıya çıktılar. Yöneticileri de göremediler. Eğer kavgayı
bitirmezlerse görevlerini yapmayacaklarını söylediler. Bir anda ortalık
sakinleşti. Bu fırsattan yararlanarak temizlik için çıktıkları katları
kontrollerine geçirdiler. Bütün katlarda kendilerince bir düzen kurdular.
Adam kapının ziline basmaktan vaz geçti. İnerken ayakkabılara, çizmelere
birer tekme savurdu.