Karşıyakanın üç gülü
Yürek dalıma gömülü
Karşıyakanın üç gülü
Tüm kançiçekleriyle
Göz pınarıma gömülü"(*)
Çeviri ve sözlük çalışmalarından dolayı Fransa tarafından “Legion
d’honneur” nişanıyla ödüllendirilen Tahsin Saraç, 1 Ocak 1930 Muş
doğumludur. 1986 yılında Asya-Afrika Yazarlar Birliği’nin Lotus ödülünü
kazanan Tahsin Saraç, genç denilecek bir yaşta 1989 yılında yaşamını
yitirmişti.
Tahsin Saraç şiirlerinde yalın, kendine özgü bir dille ve başarılı bir
kurguyla şiirler yazmıştır. İnsanları ayrımsız seven bir dünya görüşü ile
şiirlerinde toplum sorunları, insancıl bir temayla işlemiştir.
Şiirleriyle 1970 yılı TRT Kurumu Şiir ödülünü kazanmıştır.
*
"Gök gök olalı tanık, yer yer olalı
Vurmuş alıcı kuş hep güvercin yürekleri
Ve tam başaklanacakken sevi: bir karayel
Gök gök olalı tanık, yer yer olalı
Dokunmuş hep aynı kan, aynı açlık, aynı kıyım
Çağlar gergefinde; ne mekik değişmiş, ne el.”
Tahsin Saraç’ın kendini, çocukluğunu anlattığı satırlar, ‘Kısa Türkiye
Tarihi’ gibidir; ‘Gök Gök Olalı’ başlıklı
şiirde özetlenen,bir gerçek tarih...
“Kıyım, kırım kıtlık öyküleri dinlemek, ya da bunlara tanık olmakla geçti
çocukluğum” diyor, Tahsin Saraç.
Birinci Dünya Savaşı’nda, Çarlık Rusya istilasına uğramış Muş. “Herkes
her şeyini bırakıp Allah’ın en kışında göçmüş komşu illere. Diyarbakır’a,
Urfa’ya, Mardin’e. Kedi köpek eti yenmiş yollarda; bebeler donmuş ana
kollarında” diye, anlatıyor.
Muş’un nüfusunun dörtte üçü Ermeni, dörtte biri Müslüman o zaman, kırk
bin kişi gül gibi yaşayıp giderlermiş; birbirlerinin inançlarına saygılı
ve birbirleriyle iş ortaklığı yaparak kardeşçe yaşıyormuş. Sonra 'yabancı
parmağıyla' Ermeni Komitacılığının başladığını, karşılıklı öldürmelerin yaşandığını anlattıktan sonra devam ediyor:
“Sonunda iş tam bir soykırıma dönüşmüş, kırk bin nüfus beş bine inmiş.
kent örene dönmüş, Onca Ermeni’den üç ev kalmıştı, onlar da ad ve din
değiştirip Müslümanlaşarak …”
*
Tahsin Saraç çocukluğunda tanık olduğu kan ve kıyımın Ermenilerle sınırlı
olmadığını anlatıyor. 1926 Şeyh Sait isyanı…diyor. Muş’un isyana
katılmamış olmasına karşın, bir çok kimsenin aileleriyle birlikte
toplanıp Antep’e, Antalya’ya, Afyon’a sürüldüğünü, birçoğunun suçsuz yere
sorgusuz sualsiz öldürüldüğünü, kesilen kellelerin sivri sopaların ucunda
halka korku salmak için dolaştırıldığını anlatıyor.
Sonra diyor, Tahsin Saraç: “1935… Ağrı İsyanı… Ardından yine bölgede
jandarma zulmü; Elleri bağlı kişileri kaçmaya kalktı diyerek baba -oğul
süngülemeler; 'Hükümet çağırıyor” 'diyerek evlerden götürülen koca ya da
babalarını sormaya giden kadınların önüne çuvaldaki kesik başları
tekmeleyip atarak 'hangisi, al kendin bul' demeler…”
Tahsin Saraç çocukluğunun bu bölümünü Muğlalı Paşa’nın kurşuna dizdirdiği
otuz üç yurttaş üzerine anlatılanlarla tamamlar…Tahsin Saraç,
çocukluğunda duyduğu, tanık olduğu olaylardan yola çıkarak ”Otuz Üç
Menekşe” şiirini yazmıştır.
…
"Bu dağ ne kıyımlar görmüştür, bu dağ
Bu yöre ne açlıklar, kavgalar, kanlar
Ve bu su ne canlar almıştır, bu su
Ne gelinler yutmuş, ne taylar, ne boğalar…
Ama bu kan var ya, otuzüç damla kan
Varan şu otuzüç sıcak pınardan
…
Bir kızılda alabora oldu gök
Gün söktü
Ve otuzüç menekşe günle boyun büktü”
Saraç, çok başarılı bir öğrencidir. Ortaokulu üç yıl üst üste
iftihara geçerek birincilikle bitirir. İkinci paylaşım savaşı sürdüğü
için savaşın olumsuz etkileri onun ailesini de etkiler. Fransızca
öğretmenini sevdiği için öğretmen olmak ister ve öğretmen okuluna gider;
sonra Gazi Eğitim Enstitüsü Fransızca bölümünü de birincilikle bitirir.
Dönem birincileri, burs verilerek Fransa’ya gönderildiği halde Tahsin
Saraç, “solcu” olduğu için, Paris yerine Hakkari’ye gönderilir. Beş günde
katır sırtında gittiği Hakkari’nin Muş’tan da geri olduğunu söyleyen
Tahsin Saraç, yaşamının en güzel öğretmenliğini Hakkari’de yaptığını
söyler.
Yeniden dil sınavlarına girerek başarılı olacak, bu kez
Fransa’ya gönderilecektir. Paris’te içinde bir Anadolu taşıyarak
dolaştığını, sol çevrelerdeki sanat ve kültür etkinliklerini izleyip,
tiyatro ve müzelere gittiğini ancak hakkındaki uydurma MİT raporunda
yazıldığı gibi gizli komünist hücrelerinde çalışmadığını söyleyecektir.
Tahsin Saraç Fransa’da dil öğrendiğini, ancak öğrendiği dili; Fransızcanın
yarattığı kültüre hizmet etmek ve kendi halkının kültürünü
yadsımak için değil tersine onu yüceltmek için kullandığını ifade etmiştir.:
“…Fransızcanın ve bunun gibi dillerin kurduğu kültür emperyalizmine karşı
savaşmak, kendi anadilim Türkçeyi zenginleştirip boyutlandırmak, bu
kültürü yaratan ilkeleri öğrenip onları kendi ulusal kültürümü evrensel
düzeyde değerlendirmek yolunda kullandım. Bu nedenledir ki; daha çok
Türkçeden Fransızcaya çeviri yaptım ve Türk yazar ve sanatçılarını Batıya
tanıtmaya çalıştım.”
‘Günümüzde Fransız Şiiri’ başlıklı çalışmasıyla Türk Dil Kurumu çeviri
ödülü kazanan Saraç, Gazi Eğitim Enstitüsü dışında Eğitim
Fakültesi ve Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde dersler vermiştir. Çeviri
dergilerinin yazı kurullarında görev almıştır.
*
Örgütlü mücadele içerisinde yer alarak Türkiye Öğretmenler Sendikası’nın
(TÖS) kuruculuğu ve Yönetim Kurulu üyeliği yapmıştır. Talim Terbiye
Kurulu üyeliği de yapan Saraç, 12 Mart Faşizminin azgınca
saldırısıyla karşılaşmıştır. Gözaltına alınmış, ölümden dönmüştür. Oğlu
ve kardeşi de gözaltına alınarak ağır işkenceler altında kendisini
suçlayacak ifade vermeye zorlanmıştır.
Görevini sürdürme olanağı kalmadığı için genç yaşta emekli olmuştur.
Emekliliğinden sonra, “devleti ve hükümetleri kendisine düşman, yalnız
halkı kendisine dost bir yazar” olarak çalışmış şiirler yazmış, çeviriler
yapmıştır.
Yaşamı ile ilgili kendi değerlendirmesi çarpıcıdır: ”Suçlamalar,
korkutmalar, yasaklar denizini bir balina gibi yarıp çıktım ben; her
çağda, her ülkede ve özellikle ülkemizde halkının mutluluğu için çalışan,
ruhunu köle pazarına çıkarmamış bütün ilericiler gibi yaşadım…”
İlkokul 3. sınıf kitaplarında da yer verilen “Ana Öğüdü” şiiriyle bitirelim.
"Çiçekleri ezme yavrum
Çiçekler bir yüreğe benzer
Çiçek ezen, insan ezer.
Sakın sen kuş vurma yavrum
En engin bir kardeşlikte
Uçar kuşlar gökyüzünde.
Tüfekle oynama yavrum
Şakacığı bile çirkin
Bir canlıyı öldürmenin.
Gel bir çiçek ol sen yavrum
Kendi ülkenin renginde
Şu yeryüzü demetinde."