ÖYKÜ

Semra Sarıtepe  







Suyun Rengi Çoktur
                                                                                                        Dayı Gamo’ ya


Çocuklar asla unutmazlar kendilerini sevenleri ve sevdiklerini. Çocukluğumun geçtiği küçücük bir kasaba.Etrafı maviliklerle çevrili. Denizin değil, yeşilliğin hakim olduğu hülyalı mavilikler. Yetmiş iki milletin yaşadığı….

Daima turşu suyu içen, sıcacık ve tedirgin bakan kocaman gözleri, uzun boyuyla, belinden asla çıkarmadığı kırmızı kuşağıyla benim maviliğim çingene Dayı Gamo.

Hep yolunu gözler, geldiği zaman neredeyse kasabanın bütün çocukları etrafında dünya oluşturur ve bize hikaye anlatmasını beklerdik.

Önce sırtında taşıdığı torbasından turşu suyunu çıkarır, yavaş yavaş yudumlar ve başlardı anlatmaya..

Soğukmuş çok, soğukmuş. Yollarda göç eden çok insan varmış. Neden göçtüklerini, nereye gittiklerini bilmeyen… Korku, şiddet, hastalık diz boyuymuş..

İşte onların içinde yeteneğini babasından, güzelliğini anasından almış henüz on yedisindeki Roza...

Sevgilisi varmış Roza’nın, buluşma yerleri olan güzelce bir bahçe… Heybesinde taşıdığı çatlamış narın suyunu dudaklarına sürmüş sevgili Roza’sının ve oracıkta öpüşmüşler, bir daha birbirlerini göremeyeceklerini bilmeden. Savaş varmış, çok kötüymüş savaş zaten…

Turşu suyunu yudumlar ve gerisini ‘sonra anlatırım ‘ der, çeker giderdi…. Sabırla beklerdim gelmesini.

Ali sevmezmiş savaşı ve köyünden sık sık kaçar, gezer dolaşır yine köyüne dönermiş. Bırakmamış peşini savaş, onu zorla götürmüşler… Bir yolunu bulup kaçmış ama ne kaçış. Offff of..

Kaçış yollarındayken, bir gün yolda çatışmaya rastlamış. Bir askerin el bombası attığını ve tam ağacın arkasına kaçtığı anda yüzüne gelen sıcak bir sıvının ellerine ulaştığını görünce vurulduğunu ve artık öleceğini düşünmüş. Bir de bakmış ki ne görsün.. Narsuyu…

Meğer askerin biri siperde heybesinden çıkardığı narı karşı tarafa el bombası diye atmış ama o anda vurmuşlar onu, oracıkta ölmüş gencecik.

Ölmediğini anlayan Ali, kendine uğur saymış narı. Sonradan, çok sonradan köyüne gidip hep nar ağaçları ekmiş sıra sıra.. ‘Gözüm gibi bakardım onlara’ dediği anda gözleri cam gibi parlar ve hep çok uzaklara bakardı…

Roza, kardeşini aramak için köy köy, kasaba kasaba gezermiş. Gezerken başına gelenleri ‘Şimdi anlatmayacağım.’ derdi, Dayı Gamo.

Elinde gergefi, insan yüzlerini işler ve bu konudaki becerisini eksiksiz sunarmış Roza. Sevilir, yatacak yer, yiyecek bulur ama mutsuz bir şekilde tekrar yollara düşermiş.Tek amacı varmış, gergef işleyerek kardeşini bulmak..

‘Bir gün‘ dedi, Dayı Gamo, gözleri nemlendi ve bir noktaya takılı kaldı öylece... Biz heyecanla hikayenin devamını beklerken turşu suyundan bir yudum daha aldı ve sanki, sanki acısını iyice bastırırdı yüreğine.

Roza, sevgilisinin nar sulu dudaklarını öptüğü hülyasındayken, kendinden geçmiş halde Ali’nin nar bahçesinde bulur kendini…

Etrafında dünya oluşturan biz, hikayenin sonunu beklerken, bardağındaki son turşu suyunu İçti ve gitti Dayı Gamo. Bir daha kendisini hiç göremedim.

Şimdi şimdi anlıyorum nemlenen gözlerindeki anlamını.

Her seferinde yuvalarına dönen yaşlarını akıtsaydın, çözülecektin.

dizin    üst    geri    ileri  


 



 20 

 SÜJE  /  otuz ikinci sayı