Çocuklar asla unutmazlar kendilerini sevenleri ve sevdiklerini.
Çocukluğumun geçtiği küçücük bir kasaba.Etrafı maviliklerle çevrili.
Denizin değil, yeşilliğin hakim olduğu hülyalı mavilikler. Yetmiş iki
milletin yaşadığı….
Daima turşu suyu içen, sıcacık ve tedirgin bakan kocaman gözleri, uzun
boyuyla, belinden asla çıkarmadığı kırmızı kuşağıyla benim maviliğim
çingene Dayı Gamo.
Hep yolunu gözler, geldiği zaman neredeyse kasabanın bütün çocukları
etrafında dünya oluşturur ve bize hikaye anlatmasını beklerdik.
Önce sırtında taşıdığı torbasından turşu suyunu çıkarır, yavaş yavaş
yudumlar ve başlardı anlatmaya..
Soğukmuş çok, soğukmuş. Yollarda göç eden çok insan varmış. Neden
göçtüklerini, nereye gittiklerini bilmeyen… Korku, şiddet, hastalık diz
boyuymuş..
İşte onların içinde yeteneğini babasından, güzelliğini anasından almış
henüz on yedisindeki Roza...
Sevgilisi varmış Roza’nın, buluşma yerleri olan güzelce bir bahçe…
Heybesinde taşıdığı çatlamış narın suyunu dudaklarına sürmüş sevgili
Roza’sının ve oracıkta öpüşmüşler, bir daha birbirlerini
göremeyeceklerini bilmeden. Savaş varmış, çok kötüymüş savaş zaten…
Ali sevmezmiş savaşı ve köyünden sık sık kaçar, gezer dolaşır yine köyüne
dönermiş. Bırakmamış peşini savaş, onu zorla götürmüşler… Bir yolunu
bulup kaçmış ama ne kaçış. Offff of..
Kaçış yollarındayken, bir gün yolda çatışmaya rastlamış. Bir askerin el
bombası attığını ve tam ağacın arkasına kaçtığı anda yüzüne gelen sıcak
bir sıvının ellerine ulaştığını görünce vurulduğunu ve artık öleceğini
düşünmüş. Bir de bakmış ki ne görsün.. Narsuyu…
Meğer askerin biri siperde heybesinden çıkardığı narı karşı tarafa el
bombası diye atmış ama o anda vurmuşlar onu, oracıkta ölmüş gencecik.
Ölmediğini anlayan Ali, kendine uğur saymış narı. Sonradan, çok sonradan
köyüne gidip hep nar ağaçları ekmiş sıra sıra.. ‘Gözüm gibi bakardım
onlara’ dediği anda gözleri cam gibi parlar ve hep çok uzaklara bakardı…
Roza, kardeşini aramak için köy köy, kasaba kasaba gezermiş. Gezerken başına gelenleri ‘Şimdi anlatmayacağım.’ derdi, Dayı Gamo.
Elinde gergefi, insan yüzlerini işler ve bu konudaki becerisini eksiksiz
sunarmış Roza. Sevilir, yatacak yer, yiyecek bulur ama mutsuz bir şekilde
tekrar yollara düşermiş.Tek amacı varmış, gergef işleyerek kardeşini
bulmak..
‘Bir gün‘ dedi, Dayı Gamo, gözleri nemlendi ve bir noktaya takılı kaldı
öylece... Biz heyecanla
hikayenin devamını beklerken turşu suyundan bir yudum daha aldı ve sanki,
sanki acısını iyice bastırırdı yüreğine.
Roza, sevgilisinin nar sulu dudaklarını öptüğü hülyasındayken, kendinden
geçmiş halde Ali’nin nar bahçesinde bulur kendini…
Etrafında dünya oluşturan biz, hikayenin sonunu beklerken, bardağındaki
son turşu suyunu
İçti ve gitti Dayı Gamo. Bir daha kendisini hiç göremedim.
Şimdi şimdi anlıyorum nemlenen gözlerindeki anlamını.
Her seferinde yuvalarına dönen yaşlarını akıtsaydın, çözülecektin.