SUNU

Rasih Güran   







SANATIN YARARLILIĞI


"Toplumculuğun temeli, eninde sonunda sosyal adalet, insanlık, kardeşlik, doğruluk vb. gibi insanlığın yarattığı, geliştirdiği ve boyuna geliştirmeye çalıştığı değerlere dayanır. Toplumcu politika bu değerlerin gerçekleşmesi için yapılan mücadeleden başka bir şey değildir. Politika, her şeyden önce bir eylem olduğundan, sık sık bu soyut değerlerin dışına çıkmak, onları "kuramsal" bularak harcamak zorunda kalır. Sanat ise, bu değerlerden kolay kolay vazgeçemez. Çünkü sanat, o zaman varlığının temeli olan iki öğeden birini, evrenseli yitirmiş olur.

Sanatın görevi, (...) özelin içinde evrenseli, evrenselin içinde özeli, soyutun içinde somutu, geçicinin içinde ölümsüzü görmektir. (...) Bu bakımdan sanat, "günlük politika" içinde kalmaz, kalamaz. Dahası, "en kritik zamanlar"da "en son kıyılacak değerleri" savaşa sürmez; tersine, bunları her zaman göz önünde tutar, yaşatır. "Kritik zamanlar"da en keskin şekilde ortaya çıkan evrensel ve özel, ölümsüz ve geçici çatışması sanatın konusunu oluşturan tragedyanın ta kendisidir.

Sanat bu açıdan ele alındığı zaman yalnız "kritik dönemler"de değil (...), her zaman toplum için yararlı olmuş ve olacaktır. Başka türlü sanat düşünülemez. Ancak sanatın yararlılığı onu bir "sıra eri" durumuna sokmayı, "gütmeyi" gerektirmez. Sanat bu duruma sokulursa görevini yapamaz, "kritik zamanlar"da mücadelenin coşkunluğu içinde dayandıkları insansal temelleri tüm unutacak kadar ileri giden, dahası zaman zaman tarih ve bilim adına rahatça ve kolayca suç işleyen "günlük politikacıları" uyaramaz. Sanatçılar bu yüzden elbette ki sık sık politikacılarla çatışacaktır. Bundan kaçınılamaz.

(...)

[Ama]  Sanat en "kritik zamanlar"da bile toplumdaki uyarıcı görevinden vazgeçmez. Sanattan "son değerleri" harcanması istenemez. Evrensel değerlerini, belli bir doğru anlayışı yitiren sanat, sanat olmaktan çıkar. İnsanlığın geleceğinden vazgeçmeden sanattan vazgeçilmez. Onun için sanatın özgürlüğü sonuna kadar savunulmak zorundadır.

(...)

Sanat özgürlüğü anlayışı sanatçının hiçbir zaman toplumdan uzak, toplumdaki akımlara yabancı kalması demek değildir. Böyle bir özgürlük anlayışı tam tersini gerektirir; sanatçı toplumun içinde, onunla kaynaşmış olarak yaşayacak ve onunla birlikte mücadele edecektir.. Çünkü sanatçı ancak böyle davranırsa özelin içindeki evrenseli, bu iki öğenin diyalektik çatışmasını ve birliğini yaşayan gerçek insanı, somut olarak görebilir ve gösterebilir.

(...)

Öte yandan çağımızın gerçek, yaşayan insanını, bütün çelişmeleri ve sorunları ile ele alan "Varoluşçu edebiyat" ya da "başkaldırma edebiyatı" diyebileceğimiz sanat yapılarında bugünün insanını kolayca bulur. Yazar da okuyucuyu içinde bulunduğu durumdan alır ve - okuyucunun bıkmış olduğu kolay ve ömrünü yitirmiş yorumlardan olabildiği kadar kaçınarak - birbirine karşıt olumlu ve olumsuz duygulardan geçirir.; böylece okuyucuyu duygulandırır, ona kalıpları attırır, onu alıcı (receptive) duruma getirir. Bugünün koşulları içinde bu da küçümsenmeyecek bir iş; rahata, kolaya, düşünmemeye alıştırılmış okuyucuyu tedirgin etmek, kişiliğini yeniden kazandırmak, kendi düşüncesine güvenini sağlamak, kısacası okuyucuyu düşündürmek... Düşünen insan bugünkü ortamda bilerek seçen insandır. Ancak böyle bir insana güvenilebilir.

(...)

Onun için "sanat"ın daha geniş insan yığınlarını sarsma ve düşündürme anlamında "yararlı" olduğu, - biraz garip ama - bir "propaganda" olduğu bile söylenebilir. Ama günlük politikaya, saltıklara (aksolutes) dar bir görüşe değil, eninde sonunda somut insanlara, insan düşüncesine güveni sağlayan bir "propaganda"; "kritik zamanlar"da bile insansal değerleri harcamayan bir "propaganda"...

Kaynak : Sanatın Yararlılığı  / Rasih Güran / Yeni Dergi / Eylül 1965 / 12. Sayı _______________________

Rasih Güran : Çevirmen, yazar. (D. 1912, İstanbul - Ö.1972, Ankara). Nâzım Hikmet'in yakın arkadaş olan Güran,  ressam Nazmi Ziya’nın da yeğenidir. Ağırlıklı olarak çevirmenlik yaptı ve dünya edebiyatından Türkçeye önemli eserler kazandırdı. Uzun yıllar TKP (Türkiye Komünist Partisi) içinde görev yaptı. Stalin dönemine ilişkin "yayılan söylentiler, iddialar" karşısında çelişkili duygular yaşadı. "“Bize ya önceden yalan söylüyorlardı ya da şimdi yalan söyleniyor.” diyerek bu düşüncesini dile getirdi.

Nurhak Dağları'nda
Sinan Cemgil ve arkadaşlarının katlinden çok etkilendi. 1972 yılının başında kanser sanısıyla hastaneye yatırılması üzerine öleceğini umarak sevindi. Ancak kanser olmadığı anlaşıldı. Bu haberi alan Rasih Güran, yatmakta olduğu Hacettepe Hastanesi’nin üçüncü katından atlayarak yaşamına son verdi. İntiharı üzerine arkadaşı yazar, siyasetçi Rasih Nuri İleri, "Rasih Güran, dostların gayet iyi bildiği etkiler karşısında, kalbinde Sinan Cemgil'in acısı, pencereden atlayıp intihar etmiştir." açıklamasını yaptı.


dizin    üst    geri    ileri  

 



  1  

 SÜJE  /  Sunu  /  yirmi beş ocak iki bin on yedi   / 20