KİTAP TANITIM

Halil Erdem  







MUSA ÖZ’ÜN
ACI SARISI
ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ



Teşbihte hata olmaz. Bazı şairler kendi şiir kozasını oluşturlar ve o kozanın içinde şiirle bir ömür geçirirler. Musa Öz ilk şiirlerini yirmi yaşında yazmaya başlamış. 1959 doğumlu şair bugün 60’ını geçti. Kırk yıldır şiir yazıyor. Dile kolay. Yazın alanında başka bir türe de yönelmemiş. Şiirsel düşünmek, şiirsel bir bakış açısıyla yaşamak insanı nasıl güzelleştirir tahmin edersiniz. Ama Musa öz insan olarak da Kudretten güzel bir insandır. Bir de buna şiirin katkı sunduğu iç güzelliği eklerseniz karşınızda pamuk gibi bir insan görürsünüz. Sanatçıların egolarının çok yüksek olduğunu bilirsiniz. O ego birçok çatışmanın içine sürükler sanatçıyı, ama Musa Öz’ü bu çatışmaların içinde göremezsiniz. Çok naif bir kişiliği vardır.“Bizim de dağlarımız vardır Che Guevara” diyen Şair Metin Demirtaş’ın el verdiği tek şairdir Musa Öz. Ama şiirlerinde Metin Demirtaş’a benzerlik ya da etkilendiğine dair şiirlerinde en küçük bir belirti bulamayacağınızı da söylemek isterim.

2020’’nin son aylarında "Acı Sarısı" adlı şiir kitabı çıktı. Kitap dört bölümden oluşuyor. İlk bölüm “Acı Sarısı” 2008- 2018 yılları arasında yazılan ve yayımlanan şiirlerden oluşuyor. İkinci bölüm 1995- 2007 yılları arasında yazdığı şiirlerden oluşan“Ela Şiirler”. Üçüncü bölümde 1981-1995 yıllarında yazdığı “Hareli Yazlar” seçkisini oluşturuyor. Dördüncü Bölüm ise “Yüreğimin Kuşu Dikenlere Konar"  1978-1981 yıllarında yazdığı şiir seçkisinden oluşmuş.

Musa Öz’ün kırk yıl önce çıktığı şiir yolculuğu yeraltında akan sessiz bir ırmağa benzer. Sesi pek duyulmasa da varlığını, akışındaki süreğenliğini hep hissedersiniz.

Musa Öz’ün şiirleri çığlık atmayan, nefesi zorlanmayan kendisi gibi sakin bir ruhun nefesidir. Şiiri kendisiyle barışık bir şair var karşımızda. Kılı kırk yaran, hesabını kitabını yaptığı sözcüklerin harika bir mühendisliği var.

Şairin oluşturduğu dilin bir aidiyeti var. Musa Öz bir Akdeniz şairi. Önce Akdenizli sonra Antalyalı. Daha bir alan tanımına girecek olursak Toroslarda gezinen Yörük toplumunun gün ışığına çıkmamış çok sayıda sözcüğünü şiirde ustaca kullanmış. Şiirlerinde Akdeniz’in, en önemlisi Torosların doğasına tutkun bir şair. Bilirsiniz doğanın kendisi de bir şiirdir. Musa Öz şiirlerini yazarken sanki kulağıyla dinlemiş; tüm benliği ile doğanın sesine kulak verip doğşarmış ve bizim farkına varamadığımız o dili bize çevirmiş gibi. Doğanın insanla içiçe geçmişliğinin şiirini başka bir şairde en azından kendi adıma rastlamadığımı söylemeliyim.“Bir bakmışsın beni unutmuş kırlangıçlar / yaz bahara doymadan /.../ kelebek anısı ömür dediğin / kırlar eğitti beni alfabem kuşlar” diyen bir şair, Öz.

Yoruldun da bir gün bir mektubu gül tutundun/……/ rüzgar bir güzel konumlanır saçlarında/ “kamaşır durur çalılıklar/ …../ ikindi güneşi yorgun deli ve aylak/Sabahları bir demet kenger bir sözcük/ otlar soyunur çeviririm taş yongasını" diyen şairin doğayla nasıl bir lirik ilişki içinde olduğunu görüyorsunuz.

En çok da baharla güze tutkun mevsimlerden. “Bahar belirdi mi yeni bir dil çalıyor kuşlar” “Kum çiçeklerine eski bir yağmur yağar” “Çayırların düğümlerini çözüp sererim önüme” “Kokularını görürüm sürtünür morca otlara” derken bahar ile ilgi başarılı metaforlar oluşturuyor. Zaman vurgusunda yöre dilindeki “dalgündüz” “Dalöğlen” yörede kullanılan bir sözcük de olsa dizelerinde dilde başarılı renkler oluşturuyor. Zaman vurgusu yaptığı ikindiye ve güze de tutkun şair. Hele güze öyle bir tutkun ki neredeyse birkaç şiirde bir güze gider, güzden gelir. Güzü niteler. Güz ile bir alışverişi vardır. Çok sayıda dizelerden bir kaçını sıralarsak:

Çok hamaratsın güz kadını” , “Arıkuşları öter güzü hatırlarım, / Güz denince üzümü / Şu gönülsüz düşen acı sarısı yapraklar / Yırtık şalvarıdır güzün, kızlar dokunsa ne”, “Benim de güz kadar hırkam olsaydı”, “Aylardan gün dönümü sütlerin koyulaştığı” , “Yaz idare eder de güz yaşlıca” ,“Belası beni buluyor bu güz aylarının” diyen şair güzün bereketine, rengine, hüznüne lirik bir aşkla bağlıdır.

Şairin en çok kullandığı mekânsal imgenin de “gökyüzü” olduğunu görüyoruz.

O masayı öpüştüğümüz gölgeyi eklerim gökyüzüne” diyor. “İki gökyüzü biriktir sevdanı tazelemeye” “Annemin örtüsüdür akşamüzerleri gökyüzü.” Diyerek kadının karanlıkta çatısı, örtüsü olarak görür, gökyüzünü. Gökyüzüne o kadar tutkuyla bağlıdır ki “Çocuk yaşta âşık oldum gökyüzüne,” der.“Bir atmaca gökyüzünü çeker alır,” “İnce patikalardan o gökyüzü” derken şairin gökyüzüne bakıp hülyalara daldığını ve o mekânı yeryüzündeki patikalara benzettiğini söylemek mümkün. Bazen de “Gökyüzü açık maviden hüzne döner" Diğer mekânlardan dağlar, yaylalar baştadır. Patikalar, çardaklar, avlular, Antalya’nın bilinen birçok mekânı şiirlerinde ustaca kullanılır, yer verilir. Saat kulesi, İnce Minare, Yivli Minare, bunlardan bazıları.

Musa Öz yörenin bitki örtüsünü, otunu, çiçeğini bir köylü, bir çoban kadar tanıyor ve şiirlerinde yalınlığa katkı sağlıyor. Poyraz armudu, koyun kekiği, kül otu, yonca, alıç ağaçları, ahlatlar, dikenli kerpiç gülü gibi bir çoklarını ilk kez duyacağınız bitki atları yer alır.

Şairin ait olduğu bir coğrafya ve o coğrafyaya ait bir dil var. Bu dil ile çok başarılı doğa betimlemeleri, çağrışımlar imgesel bir ağırlığa dönüşür, şiirinin niteliğini arttırır. “Islak mı bu sabah ay”, “Akıp duran gelincik kanı”, “Gökyüzü sütlenir, çiy bulutu der annem”, “Çocuk yaşta âşık oldum deli bir gökyüzüne, ondandır soluğumdaki çiy” dizelerinde şair doğaya olan tutkusundan mı söz eder, yoksa gözlerini göğe benzettiği bir sevgili midir? Bu öyle bir ustalıkla yazılmış ki ben anlayamadım cahilliğimi bağışlayın.

Bir de Şair kuş imgesine farklı bir boyut kazandırır. “Arı kuşları deyince güzü hatırlarım ”diyor. Arıkuşları dediği güzün göç eden kırlangıçlardır. Arı yetiştiricilerinin illallah ettiği bir kuştur. Arıları yer. O yüzden arıkuşu denir yörede. “Nasıl kaldırmalı bu kuşların uçuşlarını / bir ayrılık gibi uçuyorlar her zaman” diyerek kuşlar şaire ayrılığı anımsatır. Çok iyi bir kuşyemi olan burçak tarlasına kuşların yağmasını bile “Üveyikler burçak örtünür iştahla” diyerek bu yağmayı sempatik bir anlatıma dönüştürür. Bazen de kuşun konması kırgınlıktır. “Bir kuş konar hem kırgınlık hem sevinç, o gönülsüzlüğe hem deli” diyor.

Şairi yaşama ne kadar bağlı olduğunu ve doya doya yaşam denen şeyi hazmettiğini şu dizelerle gösteriyor: “Bre Koçum, dedenin özlerdik kokulu armutlarını / Kına yanaklı çukurca elmalarını / Kamaşırdı dişlerimiz tüm şehvetiyle

Acı Sarı kitabında tarihlerle dörde böldüğü şiir dosyalarında şiirinin giderek olgunlaştığı, kendine özgü şiir dilini daha baştan hissettirdiği ve giderek şiirinde ustalaşıp yetkinleştiğini görüyoruz Musa Öz’ün. Bu şiir yolculuğunun burada bitmemesi dileğiyle…


içindekiler    üst    geri    ileri   




 45