ÖYKÜ

Sedat Alkaç  







Açık Açık


Karımı seviyorum. Yani eski karımı.

Beni terk etmemesi, yuvamızın dağılmaması için elimden geleni yaptım ama bir türlü ikna edemedim. Hâkim, “Sizi bir terapiste göndereyim” dediğinde kabul eder diye çok umutlanmıştım ama "Hayır, istemiyorum" dedi. Ben de mahkemede sorun çıkarmayacağıma söz verdiğim için mecburen katıldım ona. Aynı gün eşyalarını toplayıp evi de şehri de terk etti.

Bir başıma kaldım. Günlerce evden çıkmadım, yemek yemedim, uyumadım, elimde içki şişesi ağlaya ağlaya dolaştım odalarda. Odalar buz gibiydi, sessizdi ve hayaletlerle doluydu.

Her gece mesaj attım, aradım, ağladım, zırladım, tekrar bir araya gelmek için her şeyi denedim ama Nuh dedi peygamber demedi. Artık ikimiz için de yeni bir sayfa açıldığını, ayağa kalkıp yürümeye başlamam gerektiğini filan söyledi her konuştuğumuzda.

Onsuz nasıl yürüyecektim ki! O benim ilk ve tek aşkımdı, her şeyi onunla yaşamış, her zorluğu onunla birlikte göğüslemiştim. Şimdi ilk kez yalnızdım ve bu üstesinden gelebileceğim bir durum değildi. Birkaç ay boyunca her gece sarhoş olup aradım onu -ya da yazdım.

Bir süre sonra telefonlarımı açmamaya, mesajlarıma cevap vermemeye başladı. Bu durum beni çok üzüyordu, öfkelendiriyordu hatta, ama elimden de bir şey gelmiyordu. Bu süreçte işten atıldım, mesai saatinde alkol almakla suçlayıp kovdular beni. (Sarhoş bile değildim.) Ailem de bütün desteğini çekti üzerimden. Zaten evliliğimizi hiç onaylamamışlar, karımı asla kabullenememişlerdi. Şimdi de benim üzerime geliyorlardı: Yapma demişler, etme demişler, dinlememişim falan filan. (Herkes vicdanını susturmanın, kendini dışarıda tutmanın bir yolunu buluyor.)

Bir ara biraz toparladım, neredeyse kendime geldim. Dedim ki kendi kendime: Ben bunu bir süre aramayayım, sormayayım, hem biraz acım hafifler, ateş küllenir, hem de belki o biraz özler beni, hatasının farkına varır. İçmeyi bırakıp iş bile baktım o ara, birkaç firmayla görüştüm. (Hâlâ geri dönmelerini bekliyorum.)

Maalesef sadece iki hafta dayanabildim. Bu süre içinde bir kez bile aramadı beni, öldüm mü kaldım mı diye bir mesaj bile atmadı.

Baktım böyle de sonuç alamıyorum atladım hızlı trene, Eskişehir’e gittim. Madem öyle diyordum içimden, konuşalım her şeyi. "Açık açık." Böyle kafamda kura kura gittim o yolu. Evinin önündeki büfeden iki ekstra aldım, oracıkta yuvarladım biraları ve dayandım kapısına.

Çok şaşırdı beni görünce, hatta içeri almak istemedi. Ama dönüp gitmedim, ona da dedim aynı şeyi, "açık açık" konuşalım her şeyi.

Oturma odasına geçtik, oturduk. Hiç konuşmuyor, acıyormuş gibi bakıyordu bana. “Sen” dedim, “Beni neden terk ettin? Bak yaşayan ölüyüm şimdi ben, yuvamı kaybettim, işimi kaybettim, ailemi kaybettim, doğmamış çocuklarımı kaybettim. Değdi mi şimdi?” dedim, “Beni bu kör kuyulara atmana değdi mi? Senin için ölürdüm ben be!” dedim, “Bir sözünle dünyayı ateşe verirdim.”(Söyleyeceğim daha çok şey vardı, bir bir söyledim.) “Ailemi karşıma almadım mı senin?” için dedim, “Eşle dostla bağımı koparmadım mı, hayatımı uğruna adamadım mı?”

Öyle içli konuştum ki kendi söylediklerim gözlerimi yaşarttı, ağlamaya başladım. Bir yandan da iyi ki ağlıyorum şu anda diyordum içimden, beni bu halde görmesi iyi oldu, belki üzülür de döner hatasından.

Ağlamam bitince sustum ve bir şeyler söylemesini bekledim. Neden bilmem titriyordu, o da birazdan ağlamaya başlayacak ve sonunda gözyaşları içinde sarılıp barışacağız diye ümitlenmeye başladım.

Öyle olmadı maalesef, “Sen” dedi, “Ruh hastası bir manyaksın, beni aldattın, üstelik defalarca. Takıntı derecesindeki kıskançlığın yüzünden beni kimseyle görüştürmeyip neredeyse eve kapattın, her gece içip kafanda kurduğun saçmalıklar yüzünden kavga çıkardın. Aileni arkana alıp yıllarca baskı kurdun üzerimde. Beni nefes bile alamaz hale getirdin. Benim düğünüm seninle boşandığım gündü, manyak herif! Artık defolup git hayatımdan!”

Yıkıldım tabii, büyük bir hayal kırıklığı içindeydim ama kendimi tutmayı başardım. “Ben seni aldatmadım” dedim, “Bir iki kerelik bir şeydi o. Erkeğin elinin kiri bunlar, yıkarsın geçer. Aileme de laf söyletmem” dedim, “İnsanın ailesi her şeyidir, haddini bil! (Böyle tane tane anlattım her şeyi.) “Seven erkek kıskanır” dedim, “Sen beni domuz eti yiyenlerden mi sandın” dedim. Eş dost dedik diye evimize girip çıkan insanların mutlu yuvamızı bozmasından endişe etmemin gayet normal olduğunu söyledim.

Öyle titreye titreye bakıyordu bana, içimden bir ses kalk sarıl şuna, kucakla götür istasyona dedi ama sonra "dur" dedim, dur. Senin de bir gururun var.

Sakinleşmesi için bekledim biraz. Sonra yüzüne böyle açık açık bakıp, “Artık kararını ver” dedim, “Benimle misin değil misin, bu durum ikimiz için de iyi değil. Sen de mutsuzsun ben de. Gel "açık açık" konuşalım her şeyi, şu güzel yuvamızı bozup düşmanlarımızı sevindirmeyelim. Yüzümüze gülüp arkamızdan konuşanların ellerine koz vermeyelim.”

Neden bilmem yine bağırıp çağırmaya başladı. (Söylediklerini burada yazmayayım şimdi, ağza alınacak şeyler değildi.) Sakin ol dedim içimden, elbet hatasını anlayacak.

“Ben” dedim, “Şimdi çıkıyorum. 22.00 treni için iki bilet aldım. Bak iyi düşün, bunun dönüşü yok, istasyonda bekleyeceğim seni.” “Gel” dedim, “Boş koltuk olmasın yanımda, karı koca evimize dönelim o trenle.” Ama yine çıldırdı. (Boşandıktan sonra bir şeyler olmuş buna.) Bağıra çağıra üzerime yürüdü, kolumdan tutup evden dışarı itti ve kapıyı suratıma kapadı.

“Öyle olsun” dedim, “Bunu da sineye çekmesini bilirim ben, yuvan dağılmış, mutsuzluğuna yoruyorum.” Seni yine de seviyorum ve yaptığın terbiyesizliği öfkene veriyorum deyip ayrıldım oradan. İstasyonda saatlerce bekledim ama gelmedi. Belki de hazır değildi, bilemiyorum. Biraz daha düşünmeye ihtiyacı vardı belki de. İki ekstra daha içip bindim trene, eve döndüm. (Boş koltuk can yakıyor dostlar.) Ev dediysem de... Bomboş odalar, hayaletler, sessizlik ve kırık içki şişeleri...

Merak eden dostlara söylüyorum: Bu yazdıklarımın üzerinden dört gün geçti. Şimdi biraz daha iyiyim sanki. Düşünüyorum. Diyorum ki bu kez en az ‘üç hafta’ hiç arayıp sormayayım ben bunu, bir mesaj bile atmayayım. Belki hatasını anlar, belki özler de o arar beni. Böyleyken böyle der, seni yanlış tanımışım ben, bana ne kadar değer verdiğini anlayamamışım der, gel her şeyi açık açık konuşalım der.

Der, der de ben yelkenleri hemen indirmem tabii, biraz da o acı çeksin, sevmek, özlemek neymiş anlasın. Öyle en küçük kavgada boşanma davası açmak neymiş görsün. Burnunu sürtsün ki bir daha aynı hatayı tekrarlamasın.

Bunları yazdım, çünkü biliyorum ki benim gibi iyi niyetli çaresiz insanlar hâlâ var. Onların sesi olabildiysem ne mutlu bana. Süje’ye de bu vesileyle teşekkürlerimi iletmek isterim. İlk altı denememde yayımlamayı kabul etmediler ama ısrarımı görünce kıramadılar beni! (Az ekstra içmedim ofislerinin önünde!)

Allah hiç kimseyi yuvasız bırakmasın dostlar. Çok zor, çok.


içindekiler    üst    geri    ileri   





 23