KİTAP İNCELEME - ELEŞTİRİ

Tahir Şilkan  





 

"YEŞİLÇAM DEDİKLERİ TÜRKİYE"


Yeşilçam Dedikleri Türkiye, Vedat Türkali'nin üçüncü romanıdır. Roman, "Grevdeki bir ilaç fabrikasının kapısında, gece yarısı karanlığında yaşamını yitiren ilaç işçisi Hasan Ateş'in anısına" ithaf edilmiştir.

2016 yılında yaşamını yitiren Vedat Türkali (1919 -2016, gerçek adı Abdülkadir Pirhasan) bir söyleşisinde, en beğendiği romanının, Yeşilçam Dedikleri Türkiye olduğunu söylemiştir. Romanın, Vedat Türkali'nin senaryosunu yazdığı ülkemizin ilk işçi filmi Karanlıkta Uyananlar (1964 Yılı Yapımı, Yönetmen: Ertem Göreç) filmde anlatılan hikaye ile bağlantısı vardır.

*

Yeşilçam Dedikleri Türkiye'nin akıcı bir dili, kolay okunan bir kurgusu vardır. Roman, romen rakamlarıyla üç ana bölüme ayrılmıştır. Üçüncü bölüme "İlaç Dosyası" adı verilmiştir.  Olayları, yönetmen Refik, düzeltmen-senaryo yazarı Gündüz ve Eczacı Zühtü karakterlerinin düşünceleri, eylemleri biçiminde bir kurgu ile tüm olayları ve karakterlerin iç dünyalarını bilen yazar anlatmaktadır. Anlatımda iç konuşmalar geniş yer tutar. Yazar pek çok olayı, romanın temel karakteri olan üç karakterin iç konuşmalarında anlatır. Karşılıklı konuşmalar romanın akıcılığını artırmaktadır.

Romanın temel karakterleri; Yönetmen Refik, Refik'in babası eczacı Zühtü Bey, Senarist Gündüz, Şahin Doğu, Pervin, Saffet Duran, Seniye, Fuat ve Emine ve sendikacı Fahrettin olarak sayılabilir.

Yeşilçam Dedikleri Türkiye romanının örgesi sağlam kurulmamıştır. Anlatıcı yazar, 1958 'den 1979'a kadar yaşanan bütün politik gelişmelerden haberli ve bilgili olarak olayları anlatır. Örneğin; Vedat Türkali, Şahin Doğu karakterini, yani senarist, oyuncu yönetmen, yapımcılığının yanı sıra yazar olan Yılmaz Güney'i anlatırken nesnel değildir. Yeşilçam Dedikleri Türkiye'de Şahin Doğu'dan romanın başlarında şöyle söz eder: "...sinemacı olmak istiyormuş, İktisat'taymış şimdi. İkinci sınıftaymış. Bırakacakmış. Öyküler yazıyormuş. Temel anlatıyor bunları... İktisat Fakültesinde öğrenciymiş şimdi... " Yılmaz Güney İktisat Fakültesi'ndeki öğrenimini gerçekten de yarım bırakarak sinemaya girmiştir. Nesnel olarak yıl 1958'dir. Yazar şimdi diyerek zamanı somutlaştırmıştır. Sonra Şahin Doğu'nun (Yılmaz Güney'in) bir görevliyi vurup tutuklandığını öğrendiğimizde romanın son bölümüdür. Yılmaz Güney'in, Endişe filminin çekimleri için bulunduğu Adana'nın Yumurtalık ilçesinde, Hakim Sefa Mutlu'yu vurduğu iddiasıyla tutuklandığı tarih 1974 yılının Eylül ayıdır.

Romanın sonlarında, Fuat'ın eczanenin bombalanması sonucu ağır biçimde yaralanması sonrasında, "İlk günler, dünya bitmişti sanki. Acının tepesi bu işte! Günler sonra anlıyor insan...Türkiye'de olup bitenler içinde o kadar küçük ki..." dedikten sonra" Maraş olaylarını düşün..." diye yazan yazar, olayları birkaç yıl içinde olmuş gibi anlatır. (Maraş olayları; 1978 yılı Aralık ayının son günlerinde, sinemanın bombalandığı yalanıyla başlayan, Sol görüşlülere ve Alevilere yönelik katliam boyutundaki saldırılardır).

*

Vedat Türkali, Yeşilçam dedikleri Türkiye romanında; olayların bir kısmını rastlantılara bağlı olarak anlatır. Bu olayların niçin olduğu sorusunu yanıtlamaktan kaçınan bir anlatım vardır, romanda. Gündüz'ün neden yurt dışına gittiğini anlatmaz Vedat Türkali. Sinema şirketi kurulmuş, sinemanın o güne kadar ki en önemli filmi çekilecektir, hem de senaryosunu kendi yazmıştır ama Gündüz yurt dışına gitmiştir. Aylar sonra dönecektir. Romanda olaylar gösterilmek yerine anlatılmıştır. Bu yüzden nesne çok azdır. Kullanılan nesneler işlevli kullanılmıştır. Nesneler ile roman kurgusu arasında anlamlı bağlar kurulmuştur ama Vedat Türkali, olayların göstermek yerine anlatmayı, üzerinden zaman geçtikten sonra anımsama yoluyla anlatmayı seçmiştir.

*

Yeşilçam Dedikleri Türkiye romanı, 1960'lardan itibaren Türk sinemasını, ilişkileri, oyuncu, senarist ve yönetmenleri ile sinema dünyasını anlatır.

Vedat Türkali, romanında, sinema dünyasını anlatırken nesnel değildir. Sinemaya üç filmde yönetmenlik ve çok görkemli senaryolarla önemli hizmetlerde bulunmuş olan Vedat Türkali, romanında, gerçek anlamda, kendisiyle pek çok benzerlikleri bulunan Gündüz karakteri özelinde anlattığı Türk sinemasında daha önce yapılanları önemsemez görünür.

Lütfi Akad, Metin Erksan, Halid Refiğ, Atıf Yılmaz, öncesinde Muhsin Ertuğrul gibi büyük yönetmenlerin film yaptığı sinemamızda onların emeğini azımsayan bir yaklaşımın nesnel olmadığını düşünüyorum.

Lütfi Akad, Işıkla Karanlık Arasında ismiyle yayınlanan anılarında, Muhsin Ertuğrul ile tanışmalarını anlatırken şöyle der. "...Saygıyla uzattığı eli sıkıyorum, gençliğimin dünyasını zenginleştiren büyük ustanın." Lütfi Akad'ın, Muhsin Ertuğrul'un "neler yapıyorsunuz?" sorusuna verdiği yanıt çarpıcıdır. "Efendim, ustasızlığın yıllardır acısını çekiyoruz. "Muhsin Ertuğrul'un yanıtı da aynı ölçüde çarpıcıdır: "Ah, evet. Biz de o acıları çektik."

Sinema dünyasında üniversitelerde haklarında; doktora, doçentlik, profesörlük tezleri yazılan ustaların varlığını görmezden gelen bir anlatım, nesnellikten uzaktır.

Sinemaya, oyuncu, senarist, yapımcı ve yönetmen olarak unutulmaz filmlerle hizmet etmiş Yılmaz Güney'i Şahin Doğu olarak anlatırken de bu öznelliğini göstermekten kaçınmaz, Vedat Türkali.

Röportaj ve söyleşilerinde Yılmaz Güney'e olan sevgisinden söz etse de, romanında bunu belirtmekten, Şahin Doğu (Yılmaz Güney) 'nun yaptıklarını anlatmayıp, okurun gözünde kendi öznel değerlendirmesinin kalmasını sağlar. Şahin Doğu'nun görevliyi vurup tutuklanmasından önce, oyuncu, senarist ve yönetmen olarak Türk sinema tarihinin en görkemli filmlerini çekmiş olduğunu anlatmaz ama kariyerinin başındaki vurdulu, kırdılı filmler, silah tutkusu, kumar ve kadınlara düşkünlük anlatılarak o görüntü ile bitirilir roman.

Lütfi Akad ve Ertem Göreç'in sinema emekçilerinin haklarını toplu sözleşme masalarında savunan sinemacılar olduğunun anlatısı yoktur, Yeşilçam Dedikleri Türkiye'de, onun yerine sinemamızın klişe anlatımları vardır. Yönetmenin yatak odasından geçmenin kadın oyuncular için zorunlu olduğu. Refik'i romanda yer alan neredeyse bütün kadın oyuncularla "yatıran" bir sinema anlatısı.

Kadınlara ilişkin ezber, tüm kadınların aynı olduğu vurgusu, tüm kadınların her an başka erkeklerle "yatacağı, birlikte olabileceği" söylemi de nesnellikten uzaktır.

*

Vedat Türkali, Yeşilçam Dedikleri Türkiye'de 1960-1980 arasındaki sinema dünyasından hareketle, ülkede yaşanan gelişmeleri anlatmaya çalışır. Ancak anlatımının nesnel olmaması, anlattıklarının gerçekliğini zedeler. Romanda, bu umudu güçlendiren unsur olarak, işçi sınıfının örgütlü mücadele vermesinin gerekliliği vurgulanır. Ancak, bunun gerekleri güçlü biçimde anlatılamamıştır. Geçmişte yaşananlardan ders alınarak, örgütlenilmeli sözleri yüzeyde kalır.

*

Demokratik bir ülke, sosyal, siyasi hakların özgürce kullanımı ancak işçi sınıfının örgütlü mücadelesi ile başarılabilir. Yeşilçam, ülkede yaşananların somut bir aynası olarak anlatılmasına karşın bu ayna gerçekleri olduğu gibi gösteren bir yansıtıcı olamaz. Vedat Türkali, ülkedeki olay ve olguları öznel bir yaklaşımla sergiler. Sömürü, ahlaksızlık, erdem, dostluk, dayanışma... Hayatın her alanında yaşananlar sinema dünyasında da yaşanmaktadır. Ülke değişip, dönüşürse sinema da değişecek bu değişime hizmet edebilecektir. Ancak, Vedat Türkali, geçmişte sinemaya verilen güçlü emeği, sendikal örgütlenme çabasını romanında yansıtmaz. Romanın nesnellikten uzaklaşması, yazarın toplumsal çözümlemelerini gerçeklikten uzaklaştırır.
 

dizin    üst    geri    ileri  




 33 

 SÜJE  /  otuz dördüncü  sayı