bölüşeceğiz onuru  /  biz özdeş türdeniz*




AMA ELİNİZDEN GELECEK Mİ?

Renkler serpiyorum bardağın içinden
kül rengi haritasına günün,
eğik çenesini okyanusun
donmuş bir balıkta gösteriyorum.
Okudum yeni dudakların sesini
ışıldayan pulunda balığın.
Ama siz,
çalabilecek misiniz
bir gece şarkısını
flütle?

Ruhun yıpranmış
                       kaldırımlarında
               şaklar ökçeleri delilerin
ağır tümceler
                 ortasında
                               asılı
                  kentler
ve bulutun kıvrımında eğik boğazları kulenin
                   buz tutmuş -
Benim ağlayan yalnız dörtyol ağızlarında
                    polisler
                    çarmıha
                                gerilince
                                                                          1913

Çeviren : Abdullah Rıza Ergüven  (1)

 

 ͠    ͠    ͠    ͠


ZÜPPENİN GÖMLEĞİ

Bir kara pantolon dikeceğim
kadifeden, şöyle bana göre.
Bir sarı gömlek üç arşın gün batımı.
Nevskiy'i boyunca dünyanın, bu zırva geçidi.

Bağırsın dünya, bu alık kadın, aldırma :
"Irzına geçiyorsun bu yeşeren baharın"!
Güneşe sırıtıyorum yüzsüz, bir daha :
Seviyorum çatlak r'leri, durmayı üstünde asfaltın!

Gök mavi mi mavi, alabildiğine,
ve kurmuş çilingir sofrasını sevgili dünya.
Size veriyorum bu kukla şiirleri bundan böyle,
diş çöpleri gibi sipsivri ve lâzım da!

Siz kadınlar etimi seven, sen de
sen de kız, süzen beni kardeş gözüyle,
gülüşlerinize boğun beni, ozanı-
takacağım onları çiçekler gibi züppe gömleğime!

                              1914
Çeviren : Abdullah Rıza Ergüven

 

 ͠    ͠    ͠    ͠


PROLETER ŞAİRLERE MESAJ

Yoldaşlar, izin verin
                         maskesiz
                                   gösterişsiz
                                          yoldaşça konuşmama
Sizden daha yaşlı bir
                                                        yoldaşınız olarak.
Aptal ve duyarlıksız
                              biri olmadığımı
                                         söylemem de gereksiz.
Bezimenski yoldaş
                              Svetlov yoldaş
                                         Utkin yoldaş
tartışmaktan
                            kalayı döküldü
                                                 gırtlaklarımızın.
soluk soluğa kaldık
                                sahne utkularından.
Benimse, yoldaşlar
                               pratik bir önerim var :
gelin, donatalım
                                bir sevinçli sofra!
Serelim altımıza
                                 güzel sözlerden halılar
çok uzamış dişleri
                                  keselim testereyle.
Lunaçarski'nin dağıttığı
defne çelenklerinin
                                  katalım yapraklarını
                                           kardeşlik çorbamıza.
Ve karar verelim ki
                         haklıdır herkes
                                         kendince.
Her şairin
                    kendine
                                özgü bir sesi var.
Bölelim bir güzel
                     ortak şan tavuğunu
dağıtalım herkese
                      eşit parçalar!
Kinayeli sözlere
                      bir son verelim artık
zarif söz incileri
                      üretelim yoldaşlar.
Ve söz sırası
                   bana geldiğinde
                                   kalkıp diyeceğim ki:
- Size, burnu havada
                                 bir şiir allamesi
                                          gibi gelmekteyim, öyle mi?
Ve sözüm yabana
                                 hokkabazıymışım
                                                    içinde çıkılmaz şiirlerin.
Oysa bana, kardeşler
                                gerçekten
                                              tek bir şey gerekli :
Çok olsun iyi şair
                            çok olsun
                                       ve çeşitli.
Kendine daha parlak
                             paye kazanmak için
hoş geliyor çoğuna
                             napostu* şamatası
- Biz, diyorlar, biriciğiz
                            proleteriz çünkü.
Peki, ben neyim sizce
                            döviz kaçakçısı mı?
Kardeşler ben aslında
                            zanaatçıyım sadece
bu usanç verici felsefeden de
                            hoşlanmam.
Sıyırdım mı kollarımı
                            çalışmaksa çalışmak
kavgaysa kavga
                            buyurun hodri meydan!
Önümüzde dağ gibi
                            bir çalışma alanı.
Her insana bir şiir
                            ustası gereklidir.
Çalışalım kardeşler
                            canımız çıkasıya.
Niceliği artırmak için
                             yükseltmek için niteliği.
Ben komünle ölçerim
                              türünü şiirlerin.
Gönlüm, komüne
                              sevdalıdır, çünkü
Komün en yücesidir
                              yükseltilerin bence
en derinidir
                             derinliklerin.
Ve bağdaşmaz şiirle
                               dostluk da, akrabalık da
Uyak lifleri örülemez
                               başkasının kanatları altında.
Yoldaşlar, bırakalım
                               paye ve ödül dağıtmayı
yafta yapıştırmayı
                               bırakalım artık.
İstemem böbürlenmek
                                bilinenin keşfiyle
ırak olsun benden
                                yazarlık kibri de.
Savım şudur ki benim
                                kalkacaktır komünde memur
orada türkü ve şiir
                          olacaktır sadece.
Bir çift uyak gördük mü
                           hayrete düşüyoruz
bir şiir dehası bu
                           diyoruz mucidine.
Kimimiz kızıl Byron
               adını takınmışız
kimimiz olmuşuz
                    en kızıl Heine.
Korktuğum bir şey var
                     sizler ve kendim için:
ruhumuzun sığlaştırılması.
Layık görülmemeli
                   komünist unvanına
yalınkatlığı beyitçiğinin
                                  ve manzumecisinin safsatası.
Aynı davaya gönül verdiğimizden
                                            kuşkunuz olmasa gerek :
yürek hattında
               ayrılığımız yok.
Eğer siz
                değilseniz
                               bizden yana
ve biz
        sizinle
                  -birlikte değilsek
ne gerek var
               bunca çabaya?
Ve eğer size
                  çıkışıyorsam bazen
sitemle kalkıyorsa
                            kalem tutan elim
hani, derler ya
                              bunu ben
                                        alnımın teriyle hak ettim
sizden daha çok
                        uyak rendelemişliğim var.
Yoldaşlar, bırakalım
                         şu esnaf kafasını
- Şiirim dükkanımdır
                          küflü anlayışını -
Ne yaptımsa ben
                         sizindir hepsi :
uyak
         konu
                 söyleşi
                         ses tonu!
Ün denen şeyden
                         daha kaypak
                                       daha çürük
                                                    ne var şu dünyada
Onu mezarıma mı
                         götüreceğim yoksa?
Tüküreyim içine
                     en yüksek derecede
                                                 şöhretinin de
                                                                 parasının da
ve o türden ne varsa!
Şiir iktidarını
                           paylaşacağız diye
                                            niye dövüşmeli ki?
Yığmak varken üst üste
                                        okşayan
                                                  kamçılayan sözcük dizelerini
Ve gelin, kıskançlığı
                                adımızı, sanımızı
                                                      bırakıp dışarıda
bir bir yerleştirelim
                             komünün yapısına
                                                     o söz kerpiçlerini.
Yoldaşlar, gelin
                            uygunlaştıralım
                                                     adımlarımızı.
Ne işimize yarar
                              homurdanan bir kelin
                                                    uyduruk takma saçı!**
Dileğiniz sövmekse
                             düşman çok, bakın
öte yanında
                     kızıl barikatların.


Çeviren : Atol Behramoğlu (2)

 

 ͠    ͠    ͠    ͠
 

OMURGANIN FLÜTÜ


ÖNSÖZ

Hepinize birden,
sevenler, sevmiş olanlar,
sığınmış ikonalar mağarasına ruhun,
şarap dolu bir kadeh gibi bir şölende ben
kaldırıyorum şiirle dolu kafamı.

Düşünürüm sık sık —
ne hoş olurdu
bir kurşunla bitirseydim işimi.
Bugün
ne olursa olsun artık
veda konserimi veriyorum ben.

Ey bellek!
Topla beynin salonuna
sayısız sevgilileri dizi dizi.
Gözden göze gülüş boşalt.
Donat gecesini geçmiş düğünlerin.
Gövdeden gövdeye sevinç boşalt.
Unutamasın hiç kimse bu gecemizi.
Flüt çalacağım bugün
kendi öz omurgamla.




1

Geniş adımlarıma dayanmıyor yolların uzunluğu.
Nereye gitsem ki içimdeki bu cehennemle
Hangi göksel Hoffman
tasarlayabilir seni, olmaz olası?!

Sokaklar daralıyor sevinç fırtınasından.
Bayram dışarı salıyor eğlenenleri boyuna.
Dalmış gitmişim.
Katılaşmış ve sayrı düşünceler sızıyor,
kan pıhtıları sızıyor kafatasından.

Ben
yaratanım ya bayram eden her şeyi,
paylaşacak kimsem yok bu günü, bu bayramı.
Sırtüstü devrilsem de
çatır çatır kırsam Nevski’nin kaldırımlarında kafamı.

Küfür işledim işte.
Tanrı yok diye uludum.
Ama kızgın uçurumlardan Tanrı
bir kadın çıkardı, tir tir titreten bir kadın
karşısında dağları.
verdi bana, bildirdi buyruğunu :
sev bunu!

Tanrı memnun kendinden yana.
Gök altında, dik bir tepede,
sönüyor yabanıl, soluk bir adam.
Tanrı ellerini oğuşturuyor,
bekle diyor bana,
dur hele, Vladimir!

Odur o, ta kendisi.
kim olduğunu bilmeyesin diye sen
odur tasarlayan gerçek bir koca vermeyi sana,
piyanoyu insansı ezgilerle bezeyen.

Yatak odasından içeri dalsam,
istavroz çıkarsam yorganın üstünde,
bilirim ki buram buram
yanık tüy kokuyordur
ve kükürtlü dumanı şeytan etinin.

Bense tan ağarıncaya dek, buna karşılık,
çırpınır dururum dehşete düşüp
sevmek için götürmüş olmalarından seni
ve yontarım çığlıklarımı dizeler halinde
bir kuyumcu gibi, yarı kaçık.

Kâğıt oynamalı belki de!
Çalkalamalı şarapla
inildeyip duran yüreğin gırtlağını.

Gerekli değilsin bana!
İstemiyorum seni!
Benim için her şey bir
biliyorum.
geberip giderim yakında.

Sen gerçekten varsan
Tanrı,
Tanrım benim,
yıldızların halısını sen dokuyorsan,
günden güne büyüyen
bu ağrı,
bu acı bir armağanınsa, Tanrım, senin,
yargıçlık zincirini takın da
sana uğramamı bekle.
Gelirim ben tam zamanında,
gecikmem bir gün bile.
Dinle biraz
ulu işkenceci!
Sımsıkı bastırırım dudaklarımı.
Tek bir çığlık bile çıkmaz
kanatıncaya dek ısırdığım ağzımdan.
Bir kuyrukluyıldıza bağla beni, bağlar gibi kuyruğuna bir atın,
bas kırbacı.
Yıldızların sipsivri uçlarında parçalansın bedenim.

Ya da :
ruhum göçüp de dünyadan artık
çıkınca senin mahkeme-i kübrâna
şaşkın, suratı asık,
bir darağacı kur bana
samanyolundan,
as bir eşkıya gibi.

Yap aklına geleni.
İstersen atlara bağla beni, kopsun kolum, bacağım.
Ellerini, ey hakgözetici, ben kendim yıkayacağım.
Yalnız
— duyuyorsun ya beni!—
al götür başımdan
bana sevgili diye verdiğin baş belasını!

Geniş adımlarıma dayanmıyor yolların uzunluğu.
Nereye gitsem ki içimdeki bu cehennemle?
Hangi göksel Hoffman
tasarlayabilir seni, olmaz olası!



2

Ve gökyüzünü,
unuttu diye maviliğini dumanlar arasında,
ve bulutları, o paçavralar içindeki sığıntıları
tutuşturacağım en son aşkımla,
bir veremlinin yanan suratınca, kızıl sarı.

Sevinçle kapatacağım gürültüsünü
kalabalıkların,
unutanların dirliği, ev bark yüzünü.
Bir çift sözüm var
insanlar!
Çıkın siperlerinizden.
Sonra bitirirsiniz savaşı.

Ama,
Baküs gibi kandan sendeleyerek
bir savaş başlasa bile,
hiç solmaz aşk sözleri.
Sevgili Almanlar!
Bilirim,
sizin dudaklarınızda Goethe'nin
Greten*’i var.

Fransız
gülümser süngü altında,
dudağında bir gülüşle düşer vurulan havacı,
bir anımsasınlar yalnız
ağzının öpüşünü
senin. Traviata.

Bana tat vermez ama
yüzyılların çiğnediği pembe et.
Başka ayaklara kapanın bugün!
Sensin övdüğüm elbet,
süslü püslü
sarışın yosma.

Belki de
bu süngü uçları gibi korkunç günlerden,
ağarınca yüzyılların sakalı,
kalan
yalnız
ikimiz olacağız,
bense kentten kente senin ardında.

Gelin gitmiş olsan da denizaşırı,
saklanmış olsan da gecenin inlerine,
Londra’nın sislerinde seni bulacaktır öpücüklerim yine
sokak lambalarının ateşten dudaklarıyla.

Aslanların nöbet tuttuğu
yakıp kavuran çöle yaysan da kervanlarını,
senin için
rüzgârın yırttığı kumun altına
sereceğim yanağımın yanan Sahra’sını.

Dudaklarına bir gülüş yerleştirsen,
baksan da —
ne yakışıklı boğa güreşçisi!
Bir anda
kıskançlık salacağım kulübelere,
boğa gözlerimde bir ölüm sisi.

Dalgın adımlarla geçersen bir köprüden
düşünerek —
aşağıda olmak ne iyi;
ben
kemerler altında akan Sen ırmağıyım,
seni çağırıyorum,
gösteriyorum sana çürümüş dişlerimi.

Tırıs giden atların ateşinde yaksan da bir başkasıyla
Strelka**'yı. Sokolniki**’yi,
yukarılara tırmanıp, ta yukarılara
seni bekleyen ölgün, çıplak ayım ben.

Güçlü kuvvetliyim,
gereklilik duyarlar da
buyruk verirlerse bana
git savaşta öldürt kendini! diye,
senin adın olur
ağzımdan son çıkan ad,
donar kalır bir mermiyle parçalanan dudaklarımda.

Başım taçlı mı ölürüm,
Saint-Héléne’de mi bilmem.
Ata biner gibi binerim yaşamın dalgalarına,
hem evrenin sultanlığına aday olurum
hem
kelepçelere.

Çar olmak düşerse bana,
senin yüzündür
güneşsel altınına sikkemin
basıla buyruğunu vereceğim şey
bütün halkına ülkemin.

Ve orada,
solduğu yerde herkesin tundurada,
ırmakla pazarlık ettiği yerde kuzey yelinin
adını oyacağım zincirlere Lili'nin
öpe öpe zindanın karanlığında.

Dinleyin, unutanlar göğün mavi olduğunu, hepiniz,
vahşi hayvanlar gibi
diken diken tüyleriniz.
Bu aşk belki de
son aşkıdır dünyanın,
yanar bir veremlinin kızıl rengiyle.



3

Yıl, gün, tarih, ne varsa unutacağım hepsini.
Tek başıma kapanacağım bir yaprak kâğıdın önünde.
Yaratsın insanüstü mucizesini
acıyla aydınlanmış sözcükler.

Bu gün, içeri girerken,
sezdim —
bir tuhaftı eviniz.
Bir şey saklıyordun ipek giysilerinin altında sanki
ve günlük kokusu yüzüyordu havada.

Mutlusun demek.
Ne de soğuk bu
«pek».

Aklın duvarını devirdi duyulan karışıklık.
Yana yana, ateş içinde, yığıyorum üst üste umutsuzluğu.

Dinle,
neye yarar, anlasana,
saklamak cesedi?
Sal başıma çığ gibi korkunç sözcüğü.
Hepsi bir bana,
kaslarının her biri
ötüyor
bir ses borusunun içindeymiş gibi:
öldü o, öldü o, öldü o.

Hayır,
bir şeyler söyle.
Bırak yalanı!
(Nasıl giderim böyle?)
Gözlerin oyulmuş yüzünün ortasına
iki mezar çukuru gibi.

Derinleşiyor çukurlar.
Yok dipleri.
Günlerin yapısıyla birlikte
çöküyorum desem yeri.
Geriyorum ruhumu bir halat gibi uçurumun üstüne,
sallanıyorum atıp tutarak sözcükleri.

Biliyorum,
eskittin onun sevgisini.
Anlıyorum bu sıkıntıyı sayısız belirtilerden.
Gel, yenile gönlümde kendini.
Yüreğine ten cümbüşünü öğret.

Biliyorum,
değerini bulur kadın.
Ne ayıp,
beklerken
sigara dumanıyla giydirmem seni
Paris’in şık giysileriyle donatmayıp.

Götüreceğim aşkımı
geçmiş zaman havarileri gibi
geçirerek binlerce yerden.
Yüzyıllar ötesinde bir taç bekliyor seni
ve o taçta sözcüklerim
bir gökkkuşağı çizdiler ürpertilerden.

Yüzlerce tonluk oyunlarıyla
Pirrus*** yengisini kazanan filler gibi,
gümbür gümbür geçiyor dehamın adımlan beyninden.
Ama boşuna.
Koparamıyorum seni kendinden.

Sevin,
sevin.
ele geçirdin beni kıskıvrak!
Bugün
öyle kederliyim ki
dar atacağım kendimi kanala değin
suyun sırtaran ağzına sokmak için kafamı.

Dudaklarını uzatıyor yavaştan.
Nasıl da acımasız dudaklar.
Dokundum da buz kesildi her yanım.
Günahlı dudaklarla öpmüşüm gibi
soğuk duvarlarını bir manastırın, taştan.

Kapılar çarpıyor
birbirine.
İçeri girdi adam
sokakların sevinciyle sırsıklam.

Ve ben
ikiye yarılayazdım bir iniltiden.
Bağırdım ona:
«Pekâlâ!
Gidiyorum şimdi!
Pekâlâ!
Sana kalacak hanımefendi.
Pılıpırtı ver ona,
ipekler altında semirsin ürkek kanatları.
Gözünü dört aç da uçup gitmesin.
İnci gerdanlıklar bağla taş niyetine
karının boynuna!»

Ah, ne zordu
o gece!
Umutsuzluk kemerini sıkacağım, sıkacağım durmadan.
Hıçkırıklarımla, gülüşlerimle
duvarların ağzı korkudan kıvranıyordu.

Bir tayf gibi yükseliyordu alıp götürdüğüm yüzün,
gözlerinle aydınlatıyordun onu halının üstünde,
tasarlamış gibi yeni bir Bialik****
göz kamaştırıcı bir Sion kraliçesini.

Yüreğim parça parça
o kendimi verdiğimin önünde
dizüstü duruyordum.
Bütün kentlerini
bir bir
yitiren Kral Albert*****
armağanlar içinde yüzer benim yanımda elbet.

Güneşin altınıyla yaldızlanın otlar, çiçekler,
donatın ilkyazla doğanın bütün öğelerini tek tek!
Benim istediğim bir şey var ancak : zehir—
içmek, yalnız dizeler içmek.

Yüreğimde ne varsa
çalıp götüren hırsız, ey
şu deli gönlümün işkencecisi.
sevgilim, al bu armağanı,
yaratamam belki bundan böyle hiçbir şey.

Bu günün tarihi şenliklerle donanıp yansın.
Uyansın
haça gerilmeye benzeyen o büyü.
Gelin görün bir ara —
sözcüklerin çivileriyle
çivilendim kâğıtlara.

Çeviren : Sait Maden (3)


*
Faust'un kadın başkişisi Margerit’in adının küçültülmüşü.

** Strelka Leningrad yakınlarında, Sokolnikl ise Moskova yakınlarında gezinti yerleri.

*** Epir kıralı (M.ö. 318-272). 280’de Roma’ya sefer düzenledi. Herakleia’da, ordusundaki fillerden dehşete düşen Roma birlikle¬rini yendi.

**** H.N. Bialik (1873-1934). Şiirlerini ibranice yazmış İsrail ozanı. Şiir kitaplarından birinin Rusça çevirisi 1914'de Moskova'da yayımlanmıştı.

***** 1914'deki Alman saldırısı üzerine Belçika’nın bütün kentleri birer birer düşmüştü.


 






 39 

 

Yıl Dökümü

1893 Vladimir Vladimiroviç Mayakovski’nin Gürcistan'da, Bağdadi ilçesinde doğuşu. Babası orman kolcusu.

1902 İlçenin bağlı olduğu Kutays ilinde ilk öğretim.

1905 Lise öğrencisi. Sokak gösterilerine katılma.

1906 Babasının ölümü. Ailece Moskova'ya taşınma.

1908 Sosyal demokrat (Bolşevik) partiye giriş. Gizli bir basımevinde yakalanış ve tutuklanma.

1909 İkinci tutuklanma. Moskova'nın Butirki cezaevinde on bir ay hücre hapsi.

1910 Özgürlük. Lise üçten ayrılma. S. Jukovski’den resim dersleri. Stroganov Uygulamalı Sanatlar Okulu’nda öğrencilik. Soma Resim, Mimarlık ve Yontuculuk Okulu.

1911 Yaşama güçlükleri. David Burlük*le tanışma.

1912 İlk şiirlerinin Burlük’e okunuşu. Kübo-fütürist topluluğa katılma (Burlük, Khlebnikov, Kamenski. Kruçonikh vb.) "Halkın Beğenisine Şamar" bildirisi. İlk şiirlerinin küçük dergilerde ve yıllıklarda yayımlanışı. Petersburg ve Moskova’da, yazın çev­relerinin toplandığı kahvelerde şiir okumalar.

1913 Tiyatro, sinema, fütürizm makalesi. «Kızıl fener» meyhanesinde hır çıkarma. Vladimir Mayakovski - Trajedi'nin Petersburg lunaparkında oynanışı.

1914 Fütürist arkadaşlarıyla Rusya gezisi: Sivastopol. Kişinev, Odessa. Nikolayev, Kiev, Minsk, Kazan, Penza, Rostov, Saratov, Tiflis.

1915 Finlandiya gezisi; yazarların ve sanatçıların oturduğu Kuokalla’ da kalış. Petersburg’a yerleşme. Osip Brik ve Lili Brik’le tanışma (Lili Brik Elsa Triolet'nin ablasıdır, yontucudur, Moskova sanat çevrelerinin önde gelen kişilerindendir o yıllarda.) İki kübist tablosunun sergilenişi. Uzun bir şiir: Pantolonlu Bulut. Bir uzun şiir daha: Omurganın Flütü.

1916 Silah altına alınır. Uzun bir şiir: Savaş ve Evren. Maksim Gorki’nin «Yılın Olayları» dergisinde işbirliği. Uzun bir şiir daha: İnsan.

1917 Halk Eğitimi Komiserliği’nin çağrısına, Aleksandr Blok, Meyerhold gibi ünlü sanatçılarla birlikte, Mayakovski'nin de uyması.

1918 Fütürist arkadaşlarıyla birlikte Halk Eğitimi Komiserliği’nin Toplumun sanatı dergisini yönetme; yazın, resim ve sinema komisyonlarına katılma. Devrime övgü, Solun Yürüyüşü şiirleri. Neptün yapımevinin birçok filminde baş role çıkış: Para İçin Doğmadı, Genç Kız ve Serseri vb... Gizemli Güldürü adlı oyununun Petrograd'da, Meyerhold eliyle sahnelenişi.

1919 Rus telgraf ajansı Rosta’da propaganda çalışmaları.

1920 Gizemli güldürü’nün Almanya’da, 2. Komintern Kongresinde oynanışı.

1921 150 000 000'nun yayımlanışı. Seviyorum, uzun bir şiir daha.

1922 Mayakovski’nin taşlama şiirleri konusunda Lenin’in övgüsü. Berlin yolculuğu.

1923 Şiir: İşte bundan. Lef (Sol Sanat Cephesi) dergisinin yönetimi (Eisenstein, Pasternak, Vertov ve Babel’in işbirliğiyle.) Beşinci Enternasyonal, şiir. Devlet dergileri için tanıtma çalışmaları (Mosselprom.)

1924 Lenin’in ölümü üzerine ağıt: Vladimir İlyiç Lenin.

1925 Amerika, Fransa gezisi. İzvestia muhabirliği.

1926 Sovyet Rusya kentlerinde, 1930’a dek sürecek olan tartışmalı konferanslar. Şiir Nasıl Yazılır, bir deneme. Amerika’yı Keşfim. Yazar M. Gorki’ye Mektup. A S. Essenin’e.

1927 İyi: bir şiir. Prag. Paris, Berlin yolculuğu. Pravda’da çalışma.

1928
Yeni «Lef». Paris yolculuğu. Tatyana Yakovleva ile tanışma. Aragon ve René Clair’le karşılaşma.

1929 Paris yolculuğu. Tahtakurusu oyununun Meyerhold eliyle sahnelenişi.

1930 Proleter Yazarlar Derneği üyeliği. Resim sergisi. Meyerhold tiyatrosunda Banyolar oyunu. Avazı Çıktığı Kadar, bir şiir: 14 martta intihar.*


Bir başka büyük ozanın, Essenin'in 1925'te canına kıyması üzerine kınayıcı bir şiir yazan Mayakovski, görünür nedeni aşk olabilecek bir iç karışıklığı sonunda, aynı yolu seçer. Cesedinin yanında şu mektup bulunur :

Hepinize!... Ölüyorum, ama kimseyi suçlamayın bu yüzden. Dedikodu etmeyin. Merhum nefret ederdi bundan.

Anneciğim, bacılarım, yoldaşlarım; bağışlayın beni, iş değil bu (kimseye de salık vermem), ama başka bir çıkar yol da kalmamıştı benim için.

Lili, sev beni.

Hükümet yoldaş, ailem şu kişilerdendir: Lili Brik, annem, bacılarım ve Veronika Vitoldovna Polonskaya. Geçimlerini sağlarsan ne mutlu bana.

Bitmemiş şiirleri Briklere verin, bulunursa.

İş işten geçmiş ola

                                derler ya hani,

günlük yaşamın akıntısına çarparak

parçalandı aşk teknesi de.

Yaşamaktan alacağım ne kaldı ki,

artık anımsamak boşuna

acıları,

felâketleri,

karşılıklı haksızlıkları.

Sizler mutlu yaşayın yeter.


................................................

Bu mektuptaki dizeler ozanın ölümünden sonra bulunan bitmemiş şiirlerinden birinde de geçiyor (bu parçada anılan kişi Lili Brik’tir)

"Saat ikiye geliyor. 
                Belki yattın artık.
                                  akıyor Samanyolu
                                                 gümüşten bir Oka**gibi.
Artık bütün zaman benim,
                                    ve telgrafların şimşekleri
uyandırmayacak seni
                                  bundan böyle,
                                              üzmeyecekler.

İş işten geçmiş ola
                                 derler ya hani,
günlük yaşamın akıntısına çarparak
                                                 parçalandı aşk teknesi de.
Koptuk birbirimizden
                                 seninle.
Artık anımsamak boşuna
                                       acıları,
                                               felâketleri,
                                                       karşılıklı haksızlıkları.

Bak,
            nasıl bir dinginlik sarmış evreni.
Gece
      nice bir
             yıldızla yükümlemiş
                                        gökyüzünü.

Ayağa kalkılan
             saattir bu, konuşulan saat
yüzyıllarla,
                tarihle,
                          evrenle..."***


 

*   Claude Frioux: Maiatovski, par lui-même adlı yapıttan.
**  Volga'nın kolu.'•
*** Elsa Triolet, MaiakovsM — Vers et proses adlı yapıttan.


 Hazırlayan :  : Sait Maden / Vladimir Mayakovski / Varlık Yayınları / 1984
 


Kaynak :
    (1) BEN - Mayakovski  / Hazırlayan : A. Rıza Ergüven / Gerçek Sanat Yayınları / 1989
    (2) ÇAĞDAŞ RUS ŞİİRİ ANTOLOJİSİ / Hazırlayan : A. Behramoğlu / Adam Yayınları / 1987
    (3) ŞİİRLER / Vladimir Mayakovski / Çeviren : Sait Maden / Varlık Yayınları / 1984


*  Ağız Dolusu şiirinden alıntıdır.  (Çev. A.R. Ergüven)


dizin    üst    geri   


 SÜJE  /  Vladimir Mayakovski  /  otuz mayıs iki bin on yedi /  22