uzun zaman oldu kendimle konuşmayalı. bunca zaman neden sustuğumu
bilmiyorum. ya da şimdi neden konuştuğumu da. beni bu noktaya getirenin
ne olduğunu anımsamaya çalışıyorum. bu nedenler birden fazla da olabilir;
hepsi ya da hiçbiri de… sonuçta beni ilgilendiren şey ne konuşacağımdı.
neler söyleyeceğim, neleri zumlayıp detaylandıracağımdı. peki bunu
yaptıktan sonra bir sonuç çıkaracak mıyım bilmiyorum. ama bu yola girmeyi
o kadar çok istekliyim ki anlatamam.
ne yazacağımın, ne düşüneceğimin önemi yok. tüm bunları hangi sözcükler
ve görüntülerle ortaya koymam beni daha çok ilgilendiriyor.
kendime susalı kaç yıl oldu? sustuğum zamanlar boyunca neler yaptım ya da
yapmadım. insan kendine susunca kendini dinlemesi daha da artıyor.
kendimle ilgili neler dinlemiştim? bu durumda insanın hayatı sinema
şeridi gibi geçmiyor gözünün önünden. kolay değil çünkü o dinlenen
şeyleri yeniden düşünmek ve yazmak. hele hele yazmak… nasıl yazabiliriz,
her bir kareyi ya da düşünceyi anlamadan kalemin ucundan kağıda taşımak…
aslında yazmadığımızın farkına varıyorum. yazmıyoruz çünkü içimizde ve
düşüncelerimizde neler olup bittiğini anlamıyoruz. tam olarak içimizde ve
düşüncemizde nelerin olup bittiğini anlamaya başladığımız zaman
yazıyoruz. bu da çok sık görülen bir durum değil. öyleyse yazdıklarımızın
yüzde doksanı boş ve anlamsız cümlelerle dolu.
duygumuzdan ve aklımızdan geçenleri anlatmak en temel meselemiz olmalı.
yazdıklarımızdan kalan yüzde onu işleyebilir, geliştirebilir hatta daha
da zenginleştirebiliriz.
yazmanın derdi sevgilim sevgili, yazmanın nasıl bir dert olduğunu
yazamamanın derdi aslında. kendimize dayattığımız ya da doğrulttuğumuz
okların sızısını nasıl yazabiliriz ki. ya da sızıdan sonra bir araya
getirmeye çalıştığımız sızının sözcüklerini dilimizde tutabiliyor muyuz?
bizi meşgul eden onca şeyler neler? neye göre belirleyip karar veriyoruz?
bizi tutan, bize sımsıkı sarılan bu körlükler yüzünden büyüyemiyoruz.
büyümüyoruz ama küçülmüyoruz da. hep yerimizde sayıp günlerin nasıl
geçtiğini izliyoruz. aradığımız şeylerle bulduklarımız aynı değil.
aradığımız şeyin de ne olduğunu biliyor muyuz acaba?
bunları sora sora, düşüne düşüne ortaya bir şeyler de çıkıyor işte. adı,
türü ne olursa olsun bir şiir dizesi, bir roman cümlesi beliriveriyor
dilimizde. ardından hafif bir gülümseme ve derin bir nefes çekip arkanıza
yaslanmanız. işte, diyorsunuz, işte yazıdan giriş yaptım. umarım karşıma
çıkacak olan uzun bir koridor olur. o derin nefesin yolculuğu kısa
sürmemeli. ve bir keyfe dönüşecek kadar da zaman olmalı. uzun koridor
boyunca attığınız her adım size yıllarınıza denk geliyormuş gibi
olabilir. her adımınız bir yıla denk gelecek şekilde başlıyorsunuz
yürümeye. o bir adımda size bir yıl gelen adımda bazen pişmanlık, bazen
sevinç, bazen üzüntü ve bazen de yılgın hissedersiniz kendinizi. çoğu
zaman hayal kırıklığı ve pişmanlık öne çıkar. ama buna dayanabiliyor,
katlanabiliyorsanız işin o güzel tarafı görünür ve tekrar sözcüklerin
ucundan tuta tuta yazınız gelmeye başlar.
unutma! her adım bir yıla denk geliyor.
2.
neyi anlamak için yazarız? ve neler için savaşırız içimizde? içimizde
koparmak istediğimiz şeyler mi var? ya da korumak istediklerimiz mi?
kendimize ne tür sorular soruyor ve yanıtlarını veriyoruz. hangi sözcük
daha çok çekiyor içine? ya da hangi cümle hayatınıza ekleniyor? size
gelen, içinize giren sözcük uzun bir yolu aydınlatıyor sanki. karşınızda
birkaç parça aydınlık arkanızda da birkaç kör nokta… hangisinin izi
sürülmeli sizce? ya da üçüncü bir yol var mı? olmadığını düşünüp birinden
birini seçmek zorunda kalacaksınız. siz bu kararsızlıktan az önce
bahsettiğim sözcük sayesinde kurtulacaksınız. ve kör noktalardan
başlamayı seçeceksiniz. çünkü yazmak istediğinizi yazma anındasınız.
sonunda kağıtla kalemi tutuşturma anındasınız. gözleriniz içe dönük her
an içeriden gelecek sesin ritmini beklemekte. o titremeyi duyduğunuz an
kaleminiz kağıdın üzerinde uçuyor gibi hissedeceksiniz. başlayıp
bitirmeyi umduğunuz eser karşınızda sizi adeta selamlayarak sizi
gülümsetiyor. bir yazarın ya da bir şairin gülümseyişi artık
dinlenebilirim, uyuyabilirim sessizliğimde şimdi, anlamındadır.
bir de bunun tersini düşünelim: o sözcüğü yakalayamadınız ve birkaç
parlak aydınlığı seçtiniz… o birkaç parlak ışık sizin kabusunuz olacak.
aldandığınız görsellik sizi çıkmaz sokaklarda dolaştıracak. çünkü yazmak
istediğiniz yazdığınız değildir. sizin değildir, size hiç ait değildir…
bu anda inilti içinde nefesiniz gittikçe alıp verecek, alıp verecek ve
sonra bir yerde tıkanacak. kan ter içinde kalacaksınız. sonuçta
yazacaklarınız için o tılsımlı cümle ya da dizeyi hatta sözcüğü asla
yakalayamayacaksınız. ya eserden/konudan/düşünceden/duygulardan kopup
başka bir şey yazmayı deneyeceksiniz. ya yazmayı kurguladığınız metne
başka türlü bakmaya ya da ısrarla onu sürdürmeyi deneyeceksiniz. bunu
direnciniz gösterecektir. direnciniz yenilmemişse işin zor olan
kapısından ilk adımınızı atmışsınızdır.