Doksanlı yılların başlarıydı. Çalıştığım firmanın sahibi telefon
açarak hemen Reyhanlı'ya şube açmamı istemişti. Gerekçesi özel
sektörcüye pek yakışmıyor: "ben orada askerlik yaptım!"
Reyhanlı neresi? Baktım haritadan; Suriye'nin dibi, Halep'e 60 km.
Nüfusu az. Gerisini gidince görürüz diyerek şoförümle yola revan
olduk. Karayollarının tabelalarını takip ederek "Şehir Merkezi" yönünü
bulduk. Bulduk da nereye gidip şube yeri arayacağız? Şoför bu manada
bana bakınca otomobilde, hiç duraksamadan söyledim:
"Heykele gidelim!"
Şoför kıdemli; leb demeden anlıyor kastımı. Öyle heykel deyip de
küçümsemeyin. Bir kere, heykel şehrin merkezinde olur. O merkezde de
devleti temsilen; Vilayet, Belediye, Emniyet ve PTT'den en az birkaçı
buradadır. Haliyle de bu devlet havzasında ticarî hareketlilik de
fevkaladedir...
Biz de öyle yaptık. Önce meydanda heykelin çevresini tavaf edip boş
dükkânlardan birini kiraladık. Yaptık kontratı. Sıra geldi şube
müdürünü bulmaya.
Firmanın patronunun bir felsefesi var, biz de istihdamda onu
uyguluyoruz. Bölge müdürlüklerinin olduğu iller dışındaki şubelerde
müdür olarak emekliler tercih edilecek. Niye? Niyesi şu patrona göre:
"Memur emeklisi yazı-çizi işini bilir, devlete 25-30 yıl hizmet etmiş;
bir itibarı, çevresi vardır. Bu yüzden de her şeyden önemlisi, nakit
girişin olduğu şube kasalarındaki nakit, istese de onu kötü yola sevk
edemez!"
Aile şirketine bağlı şube açmada istihdam perspektifi bu olunca, ilk
kez gidilen Reyhanlı'da müdür temin bürosu da yok ki... Tek yol, yemek
yediğimiz lokanta sahibinden emeklilerin müdavimi olduğu kahvehaneyi
öğrenip "Selâmün aleyküm!" deyip dalıyoruz içeriye. Çay içerken
garsondan öğrenip, emekli beyin masasına çöküyoruz.
Onun emekli olması yetiyor bize. Kiraladığımız dükkânın anahtarlarını
bırakıp, alacağı maaşını, şubenin tefrişi tamamlanıp açıldığında
yardımcılarımdan birinin birkaç gün yanında kalıp kendisine işi
öğreteceğini söyleyip vedalaşıyoruz. Sınırdaki tellerden Suriye'ye
baka baka geri dönüyoruz. Gönlümüz rahat, unutulmuş vatan toprağına
hizmet götürmüşüz; müdürü, sekreteri, kuryesi olmak üzere başlangıçta
üç kişiye istihdam sağlamışız, işler artınca yine birkaç kişi daha
nasiplenir...
***
Reyhanlı'da şube açılalı bir ay oldu. Müdürlükteki iç işleyiş
evraklarından görüyorum ki; bırak paketi, bir tane zarf bile
gönderilmemiş şubeden. Kira, elektrik, su, stopaj, personel ücretleri
vs. hepsi ödeniyor. Hatay'dan araç her gün Reyhanlı'ya kadar gidip
geliyor. Sonuçta burası şirket; amme hizmeti verecek değil ya!
Bir gün sabah erkenden şoförle direkt Reyhanlı'ya yola koyulduk. Şube
müdürüne görünmeden, şubeye fazla yaklaşmadan gizli gizli esnaf
ziyareti yapacağız. Dükkânlara girip çıkıyoruz. Aldığımız yanıtların
hülasası:
" Müdür bey hoş gelmişsiniz. Allah razı olsun sizden, şehrimize böyle
güzel bir hizmet getirmişsiniz. Vallahi, devletin postahanesinden,
otobüslerden yıldık, hoşşikçilik* değil hakikati söylüyorum."
Bu tür sözler iyi de bizim yaramıza merhem olmuyor. Soruyorum tabii:
" Madem öyle diyorsunuz, tam bir ay olmuş; bir tek zarf bile bizimle
göndermemiş-siniz. Bu nasıl oluyor?"
" Orası mühim işte! Sizin hizmetiniz yahşi, velâkin müdürünüz uyuz!"
" Bir şey mi yaptı?"
" Artık yapamaz, emeklidir! Senin müdür belediye zabıtalığından
emeklidir. Yıllarca esnafın anasını belledi. Şimdi sıra bizde!"
Bu sondaj çalışmalarından sonra bölge müdürü olarak yapılacak tek şeyi
yapıp; şube müdürünü bulduğum emekliler kahvesinin sandalyesine iade
edip yaslı gittiğimiz Reyhanlı'dan şen dönüyorduk.