ÖYKÜ

Naim Kandemir   





 

ŞİMDİ SIRA BİZDE!


Doksanlı yılların başlarıydı. Çalıştığım firmanın sahibi telefon açarak hemen Reyhanlı'ya şube açmamı istemişti. Gerekçesi özel sektörcüye pek yakışmıyor: "ben orada askerlik yaptım!"

Reyhanlı neresi? Baktım haritadan; Suriye'nin dibi, Halep'e 60 km. Nüfusu az. Gerisini gidince görürüz diyerek şoförümle yola revan olduk. Karayollarının tabelalarını takip ederek "Şehir Merkezi" yönünü bulduk. Bulduk da nereye gidip şube yeri arayacağız? Şoför bu manada bana bakınca otomobilde, hiç duraksamadan söyledim:

"Heykele gidelim!"

Şoför kıdemli; leb demeden anlıyor kastımı. Öyle heykel deyip de küçümsemeyin. Bir kere, heykel şehrin merkezinde olur. O merkezde de devleti temsilen; Vilayet, Belediye, Emniyet ve PTT'den en az birkaçı buradadır. Haliyle de bu devlet havzasında ticarî hareketlilik de fevkaladedir...

Biz de öyle yaptık. Önce meydanda heykelin çevresini tavaf edip boş dükkânlardan birini kiraladık. Yaptık kontratı. Sıra geldi şube müdürünü bulmaya.

Firmanın patronunun bir felsefesi var, biz de istihdamda onu uyguluyoruz. Bölge müdürlüklerinin olduğu iller dışındaki şubelerde müdür olarak emekliler tercih edilecek. Niye? Niyesi şu patrona göre: "Memur emeklisi yazı-çizi işini bilir, devlete 25-30 yıl hizmet etmiş; bir itibarı, çevresi vardır. Bu yüzden de her şeyden önemlisi, nakit girişin olduğu şube kasalarındaki nakit, istese de onu kötü yola sevk edemez!"

Aile şirketine bağlı şube açmada istihdam perspektifi bu olunca, ilk kez gidilen Reyhanlı'da müdür temin bürosu da yok ki... Tek yol, yemek yediğimiz lokanta sahibinden emeklilerin müdavimi olduğu kahvehaneyi öğrenip "Selâmün aleyküm!" deyip dalıyoruz içeriye. Çay içerken garsondan öğrenip, emekli beyin masasına çöküyoruz.

Onun emekli olması yetiyor bize. Kiraladığımız dükkânın anahtarlarını bırakıp, alacağı maaşını, şubenin tefrişi tamamlanıp açıldığında yardımcılarımdan birinin birkaç gün yanında kalıp kendisine işi öğreteceğini söyleyip vedalaşıyoruz. Sınırdaki tellerden Suriye'ye baka baka geri dönüyoruz. Gönlümüz rahat, unutulmuş vatan toprağına hizmet götürmüşüz; müdürü, sekreteri, kuryesi olmak üzere başlangıçta üç kişiye istihdam sağlamışız, işler artınca yine birkaç kişi daha nasiplenir...

***

Reyhanlı'da şube açılalı bir ay oldu. Müdürlükteki iç işleyiş evraklarından görüyorum ki; bırak paketi, bir tane zarf bile gönderilmemiş şubeden. Kira, elektrik, su, stopaj, personel ücretleri vs. hepsi ödeniyor. Hatay'dan araç her gün Reyhanlı'ya kadar gidip geliyor. Sonuçta burası şirket; amme hizmeti verecek değil ya!

Bir gün sabah erkenden şoförle direkt Reyhanlı'ya yola koyulduk. Şube müdürüne görünmeden, şubeye fazla yaklaşmadan gizli gizli esnaf ziyareti yapacağız. Dükkânlara girip çıkıyoruz. Aldığımız yanıtların hülasası:

" Müdür bey hoş gelmişsiniz. Allah razı olsun sizden, şehrimize böyle güzel bir hizmet getirmişsiniz. Vallahi, devletin postahanesinden, otobüslerden yıldık, hoşşikçilik* değil hakikati söylüyorum."

Bu tür sözler iyi de bizim yaramıza merhem olmuyor. Soruyorum tabii:

" Madem öyle diyorsunuz, tam bir ay olmuş; bir tek zarf bile bizimle göndermemiş-siniz. Bu nasıl oluyor?"

" Orası mühim işte! Sizin hizmetiniz yahşi, velâkin müdürünüz uyuz!"

" Bir şey mi yaptı?"

" Artık yapamaz, emeklidir! Senin müdür belediye zabıtalığından emeklidir. Yıllarca esnafın anasını belledi. Şimdi sıra bizde!"

Bu sondaj çalışmalarından sonra bölge müdürü olarak yapılacak tek şeyi yapıp; şube müdürünü bulduğum emekliler kahvesinin sandalyesine iade edip yaslı gittiğimiz Reyhanlı'dan şen dönüyorduk.

*Hoşşikçilik: Yalakalık, yağcılık, dalkavukluk.


24 Şubat 2016


dizin    üst    geri    ileri  

 



 33 

 SÜJE  /  Naim Kandemir  /  yirmi beş mayıs iki bin on altı   / 16