KISA ÖYKÜ

Melek Ekim Yıldız   







KISALTILMIŞ HİKÂYELER  (6)


I

Çeşni ve Çare...

İnsanların kendilerine ve diğerlerine söyledikleri / söyleyecekleri yalanların çeşnisi olmaktan kaçınmanın yolu yok, dedi.
Sesimi çıkarmadım.
Sürdürdü: ya da bizim başka birilerini günün birinde kendi yalanımızın çeşnisi yapmaktan kaçınmamızın.
Sustu.
Sustu ya, sen bir şey demeyecek misin bakışı gözlerinde.
Demesem de olurdu. Dedim ama.
Yanılıyorsun, dedim. Çaresi var o dediğinin.
İnanmaz baktı, ağzındaki minik hareket gülmeye hazırlıktı.
Neymiş o çare, diye sordu. Bana hiç güveni yoktu.
Sesimi çıkarmayayım, diye düşündüm o an. domuzuna susayım. Öyle susmak yapımda yoktu. Domuzuna konuşurdum daha çok.
Konuştum.
Çare, dedim.
Umursamaz bir kıvrılış - gerçeği, doğruyu ve yalanı dışarıda bırakan -
kendine.
İyi mi oluyor öyle, diye sordu. Dudaklarındaki alaycı kıpırdanış sinirimi bozdu bozacaktı.
Aldırmadım.
Kıvrıldım kendime.
İyi böyle, dedim.
Hangimiz çeşniyiz bilemeden uzunca baktık birbirimize. Ama, iyiydi öyle...



II

Bendeki Gece...

Çok görünürsün, dedim. Görünürlüğünden rahatsızlığımı eklemeye gerek yoktu.
Bu kez böyle, diye yanıtladı. Kendinden memnun gibiydi.
Bir gülümseme - biraz alaylı, daha çok sırıtışı andıran - ekledim zihnimden ağzına.
o an aklıma düştü sordum: Senin ağzın var mı?
Kuytularım var, diye atıldı. Senin daha çok işine yarıyor ya, kutularım var benim dedi.
İyi bilirim oraları, dedim. Saklamış ve saklanmışlığımın griliği.
Söz'ü süslemeden de edemezsin, dedi. Göremedim ya, gülmüştür bunu derken. kızmadım. Haklıydı.
Bu kez, bunca görünürlük neden'di aklımdaki soru. Kuytusuz bırakış durup dururken beni örneğin. Neden?
Yüzleşmek için, cevabı geldi.
Yüzleşmekten korkmazdım, yüzleşmekten korkandan korkardım olsa olsa.
Yüzleşmeler umurumda değil, dedim.
Onun umurunda olmalıydı ki biraz daha ışık kattı kendine.
Yapma, dedim. Sen, sen olmaktan çıkıyorsun.
Çıkalım ne olacak, havasındaydı besbelli. Orasına burasına - daha çok kendimden - gizlediğim ne varsa açığa çıkmaktaydı.
Yapma, dedim yine. Ses seda yok.
Gördüm tabii. Gözlerimi kapamanın faydası yoktu.
Endazeyi iyice kaçırdın ama, diye seslendim.
Yine gördüm. Görmem bir şey değil, başkaları da görebilirdi.
Bırak görsünler, dedi.
Bırakılır mı hiç?
Sordum: Bunu neden yapıyorsun?
Cevap yok!
Yapma, dedim.
Belli belirsiz bir kıkırdayış. Yok benim zihnimden değildi bu kez.
Bir de gülüyorsun, dedim. Telaşımı belli etmemeliydim. Telaşını belli etme, diye uyardım kendimi.
Telaşın gün gibi ortada, dedi.
Ne istiyorsun, diye sordum. Bir şey istediği belliydi artık.
Önce sessizlik. Sonra o kıkırdayış. Az sessizlik daha.
Dur bakalım, dedim kendime. Nasılsa diyecek derdini.
Biraz da ben saklanacağım, dediğini işittim nice sonra. Sende, diyordu.
Anlaştık, dedim sevinçle. Ne istese razı gelecektim.
O gündür bende.
Gece. Karanlığı ve tüm kuytularıyla. Şikayetçi değilim...



dizin    üst    geri    ileri  

 



 16 

 SÜJE  /  Melek Ekim Yıldız  /  yirmi beş mayıs iki bin on altı   / 16