ÖYKÜ

Hatice Çakı  





 

HALKA


İki elini öne doğru uzatır ve el ele tutuşarak, içten dışa doğru yayılan küçük bir halka oluştururdu. Bu halka hareketini yapmaktan çok hoşlanırdı. Halkanın içine gülücükler, çiçekler, sevgiler atılmasını beklerdi. Halka, ne zaman daralmaya başlamıştı hatırlamıyordu ama belki de kardeşini düşürdüğü gün başlamıştı daralma. Babasından gelecek cezayı bekliyordu, babası eninde sonunda her şeyi öğrenirdi, saklamanın bir yolu olmazdı. Hâlbuki annesi suçu üstlenmişti ama buna rağmen cezalandırılacağını biliyordu. Babası, kendisine su getirmesini istemişti. Daha beş ya da altı yaşındaydı ama korkusuna doğru yürüdüğünü bilecek kadar çözmüştü her şeyi. İtinayla sağ eline aldı bardağı, dökmemeye çalışarak yürüyor babasına doğru. Sağ elinde taşıdığı su bardağını uzatmasıyla, yüzünde hissettiği acıyı yaşaması ve buna rağmen yaşadığı iç rahatlığı peş peşe gelmişti. Sert bir rüzgâr saçını ters savurmuş ve dengesini kaybedince halka hareketi de kaybolmuştu.

Merdivenlerden aşağıya doğru yürüyordu ve her merdivende başka bir şey bırakıyordu. İndi ve indiği yerde gözlerindeki parıltıyı bıraktı. Sonrasında ellerindeki coşkuyu, engin kahkahasını, saçlarındaki bukleyi ve en sonunda da bir bez bebek bıraktı son merdivene. Adını unutan kadın, adının uzunluğu daraltıla daraltıla en sonunda iki hecenin arasına sıkıştı. Bu iki heceden yayılan küçümseme eklemine takıldı. Çocuğun seslenişinde yankılandı bu küçümseme ve gittikçe tüm çevresine dolandı. Günden güne adının uzun seslenişlerini unuttu ve çiçeklerden yansıyan adı gittikçe solmaya başladı. Sonra adını artık hatırlamaz oldu.

Başı dönüyor, hem de öyle alışıldık bir dönüş şekli değil bu, şimdiye kadar hiç yaşamadığı için bünyesi biraz şaşkın. Kaç gün geçti konuşmalarının ardından ama hâlâ içinde taşıdığı gülümsemeden bir eksilme olmadı. Artık gözlerini kapatmasına ya da zihnini yoklamasına gerek kalmadan adıyla birlikte bir kahkaha kopuyor derinden. Sebepsiz bir mutlulukla yataktan kalkmayalı çok uzun zaman olmuş. Adını unutan kadın, yıllar sonra kendisi gibi halkalarından yaralı birisiyle karşılaşınca ilk olarak birlikte mutsuzluklarını kırbaçladılar. Parmak ucunda yürüyerek bir ormanın kuytu köşesinde yıkık dökük bir evde buldu bu adamı. Adam, kapıdan içeriye girince güneş ışınları hücum etti. Gözleri kamaştı, güneşin yakıcı olduğunu unutmuştu. Bir güç doldu içine, bu sefer merdivenleri ikişer üçer atlayarak yukarı çıktı. Kılıcını kuşanır gibi kahkahalarını, güzelim buklelerini, gözlerinin ışıltısını hatırlayarak en güzel kıyafetini giydi. Bütün kimlikleri boş bir poşete koyarak, çöpe doğru tekmeledi poşeti, çöpe atacak vakti bile yoktu, biran önce koşmalıydı. Koşarken gayriihtiyari halka hareketini yaptı sonra korkuyla ellerini eski haline getirdi.

Bir tahterevallinin ortasında buldu kendini. Ne yana gideceğini bilemeden ortalarda gezindi bir süre. Sağa gitse soldaki düşüyor, sola gitse sağdaki düşüyordu. O da tahterevallinin ortasından atlamakta buldu çareyi. Şimdi sağ elinde tuttuğu bardağı düşürme korkusuyla yürüyor uzun yolda. Bu uzun yolun sonunda bir halka daha daralacak biliyor, bile bile korkusuna doğru yürüyor. Halka daralacaksa, yüzükten yayılır ilk kırılma belki korkularda kırılır, yeni yollara tek başına çıkılır ama yola çıkmadan bilinmez hiçbir şey. Şimdi sadece yürümenin saadetini yaşamak istiyor hesapsızca. Ceza gelebilirdi, suçsuz ya da suçlu yere, kardeşini düşürürken yaşadığı durum gibi ama cezayı aldıktan sonra ki iç rahatlığını da bilirdi, yeniden yaşayabilirdi, neden olmasın.


dizin    üst    geri    ileri  




 12 

 SÜJE  /  otuz birinci sayı