İki elini öne doğru uzatır ve el ele tutuşarak, içten dışa doğru yayılan
küçük bir halka oluştururdu. Bu halka hareketini yapmaktan çok
hoşlanırdı. Halkanın içine gülücükler, çiçekler, sevgiler atılmasını
beklerdi. Halka, ne zaman daralmaya başlamıştı hatırlamıyordu ama belki
de kardeşini düşürdüğü gün başlamıştı daralma. Babasından gelecek cezayı
bekliyordu, babası eninde sonunda her şeyi öğrenirdi, saklamanın bir yolu
olmazdı. Hâlbuki annesi suçu üstlenmişti ama buna rağmen
cezalandırılacağını biliyordu. Babası, kendisine su getirmesini
istemişti. Daha beş ya da altı yaşındaydı ama korkusuna doğru yürüdüğünü
bilecek kadar çözmüştü her şeyi. İtinayla sağ eline aldı bardağı,
dökmemeye çalışarak yürüyor babasına doğru. Sağ elinde taşıdığı su
bardağını uzatmasıyla, yüzünde hissettiği acıyı yaşaması ve buna rağmen
yaşadığı iç rahatlığı peş peşe gelmişti. Sert bir rüzgâr saçını ters
savurmuş ve dengesini kaybedince halka hareketi de kaybolmuştu.
Merdivenlerden aşağıya doğru yürüyordu ve her merdivende başka bir şey
bırakıyordu. İndi ve indiği yerde gözlerindeki parıltıyı bıraktı.
Sonrasında ellerindeki coşkuyu, engin kahkahasını, saçlarındaki bukleyi
ve en sonunda da bir bez bebek bıraktı son merdivene. Adını unutan kadın,
adının uzunluğu daraltıla daraltıla en sonunda iki hecenin arasına
sıkıştı. Bu iki heceden yayılan küçümseme eklemine takıldı. Çocuğun
seslenişinde yankılandı bu küçümseme ve gittikçe tüm çevresine dolandı.
Günden güne adının uzun seslenişlerini unuttu ve çiçeklerden yansıyan adı
gittikçe solmaya başladı. Sonra adını artık hatırlamaz oldu.
Başı dönüyor, hem de öyle alışıldık bir dönüş şekli değil bu, şimdiye
kadar hiç yaşamadığı için bünyesi biraz şaşkın. Kaç gün geçti
konuşmalarının ardından ama hâlâ içinde taşıdığı gülümsemeden bir eksilme
olmadı. Artık gözlerini kapatmasına ya da zihnini yoklamasına gerek
kalmadan adıyla birlikte bir kahkaha kopuyor derinden. Sebepsiz bir
mutlulukla yataktan kalkmayalı çok uzun zaman olmuş. Adını unutan kadın,
yıllar sonra kendisi gibi halkalarından yaralı birisiyle karşılaşınca ilk
olarak birlikte mutsuzluklarını kırbaçladılar. Parmak ucunda yürüyerek
bir ormanın kuytu köşesinde yıkık dökük bir evde buldu bu adamı. Adam,
kapıdan içeriye girince güneş ışınları hücum etti. Gözleri kamaştı,
güneşin yakıcı olduğunu unutmuştu. Bir güç doldu içine, bu sefer
merdivenleri ikişer üçer atlayarak yukarı çıktı. Kılıcını kuşanır gibi
kahkahalarını, güzelim buklelerini, gözlerinin ışıltısını hatırlayarak en
güzel kıyafetini giydi. Bütün kimlikleri boş bir poşete koyarak, çöpe
doğru tekmeledi poşeti, çöpe atacak vakti bile yoktu, biran önce
koşmalıydı. Koşarken gayriihtiyari halka hareketini yaptı sonra korkuyla
ellerini eski haline getirdi.
Bir tahterevallinin ortasında buldu kendini. Ne yana gideceğini bilemeden
ortalarda gezindi bir süre. Sağa gitse soldaki düşüyor, sola gitse
sağdaki düşüyordu. O da tahterevallinin ortasından atlamakta buldu
çareyi. Şimdi sağ elinde tuttuğu bardağı düşürme korkusuyla yürüyor uzun
yolda. Bu uzun yolun sonunda bir halka daha daralacak biliyor, bile bile
korkusuna doğru yürüyor. Halka daralacaksa, yüzükten yayılır ilk kırılma
belki korkularda kırılır, yeni yollara tek başına çıkılır ama yola
çıkmadan bilinmez hiçbir şey. Şimdi sadece yürümenin saadetini yaşamak
istiyor hesapsızca. Ceza gelebilirdi, suçsuz ya da suçlu yere, kardeşini
düşürürken yaşadığı durum gibi ama cezayı aldıktan sonra ki iç
rahatlığını da bilirdi, yeniden yaşayabilirdi, neden olmasın.