Yatağında usul usul akan
Kömürde demirde eriyen can
Kesilen ayak kopan parmak
Kuş şenliği çalı duldası
Karda bir bir ayak izi
İşlendi bedenimize
Ağlaya ağlaya görmez olan biri
Gören biri susan biri
Apansız konuşan biri
Patlayan ses vurulan tay
İşlendi bedenimize
Yılgınlık düşsel olarak
Korkular suret
Yanıklar var anlamıyla
İşlendi bedenimize
Artık biz
Onların simgesiyiz
Şiirimiz kente yalınayak girecektir
͠ ͠ ͠ ͠
Konuş
Konuş sesin durmasın
Gün doğdu ve battı kuşluğu atladık
Uzun kuşluğumuzu, sen gelmeden önce
Ceylân yavrusuna bastı karanlıkta
Suyun gözesine düşen sarı yaprak
Dönendi dönendi akıp gidemedi
Deniz kabarmayı boşuna bekledi
Kumlar boşuna bekledi
Konuş, sesin durmasın
Uzun bir kuşluğu muştulayan sesin
Susup dinlemeye girdi rüzgar
Ağaçlar kulak kesildi ormanda
Tedirgin bekliyor tuzaklar
Sözlerin mavzer kurşunu
Kentin delip geçiyor duvarlarını
Dağlar çoğaltıp dağıtıyorlar
Konuş, sesin durmasın
͠ ͠ ͠ ͠
Sesli Ağıt
Kim attı bu tuzu çocuğumuzun sütüne
Sularımızı bulandıran kim
Hey kim var orda?
Masal mı yaşıyoruz bu kaçıncı çağda
Elmamıza tarağımıza zehir
Nerden girmiş olabilir?
Gün ışığı çağrısız geliyor odamıza
Kaldırıp götürüyor elimize bir kazma
Bir kalem veriyor zorla
Arabalar dolu geçiyor dolu geçiyor
İtiyorlar gidiyoruz yokuşlara koşulmaya
Kırk haramilerden kaçırdığımız geceyi
Ninnileyip uyutuyoruz kollarımızda
Oysa okşayıp sallayacaktı
Uyutacaktı kollarında kim kimi
Ölüleri yürütüp götürüyorlar
Uzun törenleri unutmamacasına
Yel mi çıktı bir üfleyen mi var
Oysa diriler dolaplarda
Bu soluğu uzun da kim
Düzgün dosyaları kıpırdatan
Hey, kim var orda?
͠ ͠ ͠ ͠
Atlı Arı
At adamı boyundan tanır
Onların hiç acelesi olmamıştır
Yere düşürdüklerini almazlar
İncesinin soluğu öfkelidir
Gövdesinde büyüttüğü erinci öteki
Yüzüyle satar
At adamı ellerinden tanır
Parmakları küttür el ayası enli
Bir sap nergis tutmamıştır.
Beylik silâhlarını ellik silâhlarını
Burunları gibi taşırlar
O yüzden
Şaşıdır nişan alışları
Keserler körpe söğüdü
Kurumuş dal yerine
At adamı gözlerinden tanır
Sinsi böcektir birileri, ötekilerin
Arılar konar kalkar bebeklerinden
Candır arıyla at arasında
Korkusuz soluklarla gidip gelen
Ölse kurşunlanıp ensesinden
Sürer at da, arı da, can da.
͠ ͠ ͠ ͠
Yol
Bana tarihini anlattın
Tarihimi onunla ölçeyim diye
Saatını söyledin saatıma
Dostum, eski arkadaşım
Şaşkın sular gibi dağlara dağlara
Mı gidelim dedik, gittik yoşuduk
Öyle iyi ettik
Çünkü sözler
Sözler davranırsa bizden önce
Tohum çürür yozlaşır tarla
Yabancılaşırız kendi toprağımıza.
Bir olduk kayayla sarmaşık
O yüzden
Çocuklarımızı örnek resimlerden seçmedik
Onlar kendileri geldiler
Onlarla birlikte bütün bir ülkenin
Kızlarını sevdik, oğullarını benimsedik
Çan sesleri, öncü gürültülerle
Yaşlandık gençlik içinde
Dostum eski arkadaşım
Dostum, eski arkadaşım
Bildin, korkak bir kâğıda
Yitik bir kalemle nasıl yazılmazsa
Bildin. Direnç yosunlu sarnıçlardan
Sızan sular gibi doldurmalı halkı
Yiğit bir kalem olmayla birlikte
Dağların bilge dervişi gezmeyi istedin
Demiri pasından ayırdı özverin
Varsılları gördük
Altın horozlar gibi susuyorlar
Dünyanın el altı yöneticileri
Onlarla kabarıp susmadık
Yoksulları gördük
Doğdukları yerlerde kalamazlar
Yoklukla beslenen kargış
Kocaman bir fırtınadır
Onları yurdundan sürer çıkarır
On beş yıl birlikte dönendik
Geldik sonra
Büyük kentlerin kapılarına
Kandan gölleri var
Çocuklarımızı bulduk atlayıp geçemiyorlar
Düşen oluyor, asılıp duranlar
Başlarında yurtseverlikten bir ayla
İkiye vurulmuş saçları
Kanı kanla yumazlar dedik
Bunu böyle belleyip bellettik
Şimdilik
Gün küçük dağların ardında
Ve yolumuz var daha
Her şey olgunlaşır
Çürüyüp dökülür zincir
En güzeli, yol yürüyüş öğretir
Dostum, eskimeyen arkadaşım
Gülten
Akın
23 Ocak 1933 Yozgat'ta doğdu. 1943‘te ailesiyle birlikte Ankara'ya
yerleşti. İlk şiirlerini lise dönemlerinde yazdı. 1955’te Ankara
Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Avukatlık ve öğretmenlik
yaptı. 1980 sonrası İnsan Hakları Derneği, Halkevleri, Dil Derneği gibi
kitle örgütlerinde kurucu ve yönetici olarak çalıştı.
“Uzun süre, hayatla doğa arasında tedirgin bir iç dünyanın duyarlığını
dile getiren, sonra objektifini bireysel inceliklerden kitle
sorunlarına çeviren şair.“ diye tanımlar onu bir yazısında Behçet Necatigil.
Asım Bezirci de "Akın, halk şiirinin ses ve deyiş
imkânlarından da aynı davranışla yararlanmaktan geri durmaz. Bu ölçülü
ve bilinçli yararlanmalara kendi birikmiş deneyleri de eklenince ‘yeni
ve güzel’ bir kuruluş doğar. Artık anlatım da eskisi gibi kapalı ve
parçalı değil, açık ve tutarlıdır. Halk ağzının tadıyla yoğrulan dil
temiz, işlek ve uyumludur." diye belirtir düşüncelerini onun şiiri
üzerine... Oysa, hiçbir dönem "kapalı ve parçalı" değildir
Akın'ın şiirleri. Onun şiirleri yalın yoğunluk'a ulaşmış bir dilin
(şiirin) temsilcisidir her dönemde.
Şiirleri birçok dile çevrildi. Çok sayıda şiiri bestelendi. Anlatı
türünde yazılar, oyunlar yazdı. Kimi kısa oyunları yurtiçinde ve
yurtdışında sahneye kondu.
Şiiri kendi yazın serüveninin ana damarı olarak gören ve "Hayatın ve
doğanın benden geçen şiirlerini yazıyorum" diyen Akın, Kasım 2015
yılında İstanbul'da yaşama veda etti.
(*)
Şiirler Kaynakça : Gülten Akın / Ağıtlar ve Türküler / 1976, Cem Yayınları