KİTAP İNCELEME - TANITIM

Tahir Şilkan  





 

ROMANDA ESTETİK KALKIŞMA


Havada Bulut Yok için Ön Bilgi

Havada Bulut Yok, Cevdet Kudret'in 'Süleyman'ın Dünyası' başlıklı roman üçlemesinin ikinci kitabıdır. Kitabın ilk yayınlanış öyküsü ilginçtir; Aziz Nesin ile Kemal Tahir'in 1957 yılında ortak olarak kurdukları Düşün Yayınevi'nce 1958 yılında yayımlanmıştır. Aziz Nesin anılarında; "Havada Bulut Yok'u yayımlatmak istediğimde Kemal Tahir itiraz etti. Tartıştık; işin ilginç tarafı ne ben ne de Kemal Tahir romanı okumamıştık!" der. Roman, 1976 yılında İnkilap ve Aka Yayınları, 2006 yılında da Evrensel Basım Yayınevi'nde yayımlanmıştır.

Cevdet Kudret'in romanları edebiyat dünyasında sessiz kalınarak geçiştirilmiş, unutturulmak istenmiştir. Bunun nedeni konusunda, en somut tespiti Prof. Dr. Niyazi Berkes yapmıştır. "...Fakat birader, sen de amma anlatmışsın ha! Hiç böyle bir roman yazdıktan sonra Cumhuriyet Halk Partisi sana müteakip romanın için yer verir mi? İktidara yeniden geldiklerinde seni bir kaşık suda boğmazlarsa yine şükret..."


Dil - Anlatım

Havada Bulut Yok romanının diyaloğa dayanan, çok akıcı, yalın bir dili, sürükleyici, alaycı, betimlemelere dayanan etkileyici bir anlatımı vardır. Romanın belli bölümlerinde her biri ayrı bir hikaye olabilecek anlatılarla, çok iyi gözlemlenmiş, insanlar anlatılır. Sınıf Arkadaşları romanında olduğu gibi Havada Bulut Yok romanında da; olayları, roman kahramanlarının duygu ve düşüncelerini bilen bir anlatıcı anlatmaktadır.

Roman, romen rakamlarıyla 39 bölümden oluşmaktadır. Her bölüme yazarca verilen, anlatılan bölüme okuru hazırlayan bir başlık verilmiştir. Başlıkların altında, Dünya edebiyatının Turgenyev, Balzac, Moliere, Dante, Çehov gibi önde gelen yazarların kitaplarından alınan, anlatılan bölümle anlamlı ilişkisi bulunan alıntılara yer verilmiştir.

Romanın başında, 'Havada Bulut Yok' halk türküsünün ilk iki dizesine yer veriliyor.
"Havada bulut yok, bu ne figandır?/ Mahallede ölü yok, bu ne figandır?"


Karakterler

Süleyman-- Romanın temel karakteridir. Kayseri Lisesi edebiyat öğretmeni. İlk görevine başladığında 26-27 yaşlarında. Kendi halinde sessiz, dürüst bir genç. Az konuşan, insanlık düşüncesine sahip, yoksullardan yana projeler üreten, halka ve yoksul öğrencilere yardım için çareler arayan erdemli bir insan.

Basri Bulut-- Lisenin Resim öğretmeni, felsefeye meraklı, öğretmenler içinde tek kitap okuyan, kafayı Rousseau ile bozmuş, Bulut alkolik olması nedeniyle verilmiş lakabı, bütün parasını içki sofralarında harcayan, uyaklı isimler verdiği 3 çocuğuna ve karısını aç, sefil yaşatan, karısının tek elbisesini bile satıp içkiye veren, yaşama isteğini yitirmiş, karısını sözle kalsa da, öğretmen arkadaşına teklif edecek kadar ahlaki değerlerini yitirmiş, görev başında ölerek ailesine tam emekli maaşı verilmesini amaçlayan yozlaşmış insan.

Nermin--- Öğretmen Basri Bulut'un dul kalan karısı, 27 yaşlarında, genç, üç çocuk doğurmuş, güzel kadın, kocasının yaşattığı yoksul ve acınacak hayatı aşabilecek güçten yoksun, ancak dul kaldığı zaman cesaretle davranabilen, iyi olabilecek özellikleri taşıyan kadın.

Remzi-- Sokak lambası ışığında ders çalışan, yoksul ancak okumak isteyen, bunun için her fedakarlığı yapan lise öğrencisi. Liseyi bitirdiğinde üniversite okuyabilmek için büyük şehirlere gidecek yol ve barınma parası için çalışmak zorunda olan genç

Yozlaşmış Öğretmenler-- Kitap okumayan, öğrenciye verebilecek hiçbir şeyi olmayan, terfi almak, müdür olmak için, kişiliksiz davranışlar gösteren, kahvehanede tavla-kağıt oyunları oynayarak zaman dolduran, lokantada içki içen, kitap, gazete okumayan, kimisi de ticarette , siyasette yol almak isteyen öğretmenler.

Taşra Bürokrasisi-- Düşünmeyen, emredileni ve söylenenleri yerine getiren, yeni ve sorumluluk, çalışma getirecek hiçbir yeni öneriyi kabul etmeyen, gününü dolduran, halka ve çalışanlarına mesafeli ve tepeden bakan, Okul müdürü, milli emlak müdürü, iskan müdürü, milli eğitim müdürü, bunların yardımcıları, doktor, veteriner, v.d.

Cevdet Kudret'in, taşra bürokrasisini anlatırken, mizahi tonu zaman zaman abartması, romanın gerçekçilikten aldığı gücü zayıflatmaktadır. Özellikle " iskan müdürü" bölümündeki anlatım...

Halkevi Başkanı-- Milletvekili olmak sevdasında uzun boylu, dazlak kafalı, halktan kopuk tek partinin düşüncelerini hayata geçiren Reşat Bey

Şehrin Yoksulları-- Şehrin yarısını oluşturan insanlar. Yoksullukları tespit edilmek için komisyon kurulan, Çekçekin Emine, Hasırcının Kadıncık Hanım, Nalıncının Firdevs Hala, Zelhana ile Oğlu, Çukurdamın Arif Emmi, Akkadın ile Oğlu gibi insanlar...

Şehrin Zenginleri-- Şehirdeki çok az bir nüfusu oluşturan , Rüstem Ağa, Gesili Kara Ali, Ratip Ferruh Bey, Sepçi'nin Dursun Ağa gibi şehrin yardım istenebilecek zenginleri...

Felsefe Öğretmeni Zühtü--- İlahiyat Fakültesi'nin kapatılması üzerine, felsefe bölümünü bitirmiş, ezberci, felsefe öğretmeninden çok din hocasına benzer tavırlar içinde, Süleyman hakkında muhbirlik yapma görevini layıkıyla! yerine getiren, karaktersiz öğretmen

Müfettiş-- Süleyman'ı soruşturmak için görevlendirilen, raporunu daha şehre bile gelmeden trende yazmaya başlayan, müfettişlik görevine mevkii sahibi bir adamın damadı değil de kendi başarısıyla, çabasıyla geldiğini göstermeye çalışan, henüz teftişe başlamadan evine götüreceği pastırmanın, halının temin edilmesi için uğraşan, Süleyman'ın meslekten atılmasını sağlamakla kendini vazifeli kılan, ufak,tefek yapılı, ince bıyıklı gençten bir adam


Örge

Havada Bulut Yok romanında olaylar nedensellikleri gösterilerek birbirine bağlanmıştır. Sınıf Arkadaşları romanın da olduğu gibi Bu romanın da teması yoksulluktur. Açlığın, alabildiğine yoksulluğun, sefaletin yaşandığı evler, ahırda, kilise yıkıntılarında süren hayatlar.

Cevdet Kudret, kendisinin bizzat tanığı olduğu olaylar ve insanları büyük bir gerçekçilikle betimlemektedir.

Yoksulluğu artıran, insanları açlıkla karşı karşıya bırakan neden, başlayan ikinci Paylaşım Savaşı'dır. Savaşın yol açtığı kıtlıktır.


Güdücü Örge

Basri Bulut'un Evi-- Resim öğretmeninin geçirdiği kazayı haber vermek için gidilen evde tanık olunan, Nermin'in öğretmenlere anlattıkları, Süleyman'ın, Basri Bulut'un ailesine ilgi göstermesine yol açacaktır. On, altı ve dört yaşlarında üç kız çocuğu, üstünde giyilecek son elbisesi içki için satılmış genç bir kadın, açlık durumuna düşürülmüş öğretmen ailesinin hayatına olan tanıklık, Süleyman'ın içten, Nermin'e yönelik cinsel arzuyu da içeren ilgi göstermesine neden olacaktır.

Basri Bulut'un Ölümü-- Basri Bulut'un ölümünden sonra Süleyman 'Basri Bulut'un kendisine karısı Nermin'i mutlu etmek için onunla birlikte olmasını teklif ettiğini hatırlayacak; " kabul etseydim, ölmeyecekti" diye düşünecektir.

Nermin'le Süleyman'ın Başbaşa Kalması-- Süleyman, Nermin'in kaçırılıp bağ evinde çıplak oynatılacağını duyunca, kadını İstanbul'a gitmesi için ikna etmeye çalışacaktır. Evde Nermin'le karşı karşıya geldiğinde kadına sarılıp yatağa atmamak için kendini zor tutacaktır. O anda arkadaşı Nermin'in kocasının sözünü hatırlayacak, "...Eğer hoşunuza gidiyorsa..." ancak iradeli davranarak bunu yapmayacaktır.

Remzi'nin Sokak Lambasının Işığında Ders Çalışması-- Bu çarpıcı olaya tanıklığı, Süleyman'ın yozlaşmış öğretmenlere benzeyen, içki-kahve oyunlarıyla süren, tekdüze, anlamsız hayatına son vermesinin yolunu açacaktır. Remzi'nin durumundan, kendi çocukluğundaki arkadaşı Behçet'i hatırlayan Süleyman, Remzi'nin yaşadığı koşulları, düzeltmeyi kendisine ödev bilecektir.

Nermin'in Süleyman'dan Kendisiyle İlgili Cesur Davranışı Görmemesi-- Süleyman, Remzi'nin haber vermesiyle öğrendiği haber üzerine Nermin'in Kayseri'yi terk ederek İstanbul'a gitmesini isteyecektir. Nermin, kendisi için kaldığı Süleyman'ın beklediği yakınlaşma cesaretini göstermemesi ve önce kal deyip şimdi git demesini sorgulayacak, beklediği yanıtı ve hareketi görmemesi üzerine de İstanbul'a gitme kararını verecektir.



Nesnelerin Birliği

Cevdet Kudret, Havada Bulut Yok romanında nesneleri işlevli kullanmıştır. Romanda bütün nesneler işlevseldir. İşlevi olmayan nesne yoktur.

Kahve, Tavla-Kağıt Oyunları-- Taşrada, kamu görevlilerinin, öğretmenlerin yozlaşmasının temel nesnelerinden birinin kahvede oynanan tavla, domino ve kağıt oyunları olduğunu gösteren Cevdet Kudret, terfi alacak öğretmenlerin, okul müdürüne, okul müdürünün milli eğitim müdürüne oyunda bilerek yenilmesini, kişiliksizleşmenin somut bir örneği olarak gösterir. Yurt ve dünya sorunlarına ilgi duyan, gazete-kitap okuyan bir öğretmen olan Süleyman'ın da çevresindeki öğretmenlere benzeyerek, gazete bile okumaz duruma düşmesinin araçlarından biri kahvede oyun oynama alışkanlığı kazanmasıdır.

İçki Masası, Alkol Alışkanlığı-- Cevdet Kudret, romanda içki alışkanlığının yaratacağı sorunları çarpıcı bir biçimde ortaya koyar. Öğretmen Basri Bulut, genç karısının tek elbisesini bile satarak içkiye veren, evdeki yatağını satma noktasına gelen, üç küçük çocuğunun aç , ayakkabısız kalarak okula gidemeyecek duruma gelmesini umursamaz noktaya içki alışkanlığı nedeniyle gelmiştir. Süleyman'ın da yozlaşmasının nedenlerinden biri, içki alışkanlığı olmuştur.

Mangaldaki Ateşin Küllenmesi-- Cevdet Kudret, mangaldaki ateşin eriyerek kül tabakasına dönmesi ile Süleyman'ın kitap-gazete okumayı bırakıp, kahve oyunları, içki içmek, çevresine olan ilgisinin azalması, dünyaya ilgisinin yavaş yavaş kaybolmasına benzeterek
anlatır.

Sokak Lambasının Işığı-- Mangaldaki ateşin küle dönüşmesi gibi yozlaşmaya başlayan Süleyman'ı bu gidişten kurtaran, sokak lambasının ışığında ders çalışan Remzi'yi görmesi olacaktır. Çocukluğunda arkadaşı Behçet'in de sokak lambasının ışığında ders çalışmasını hatırlayan Süleyman gerçek hayata dönecektir.

Yellenme-- Süleyman, Nermin'in evine Kayseri'den İstanbul'a gitmeleri gerektiğini söylemek için gittiğinde; Nermin'i ne kadar çok arzuladığını, evlenip mutlu bir hayat yaşayabileceğini, arzularının karşılanabileceğini düşlerken, bu düşünü sona erdiren nesne, Nermin'in kızının Yellenmesi ile çıkan ses olur. Bir osuruk darbesi ile tüm hayallerinin yıkıldığını, başına ağrılar girdiğini görürüz.

Öğretmen Maaşının Yetersizliği- Süleyman'ın düşlerini gerçekleştirmesinin önündeki en önemli engel maaşının yetersiz olmasıdır. Yetersiz maaşının da yarıdan fazlasını annesine gönderiyor olması, Süleyman'ın hayal kurmasını bile engelleyen nesnel gerçektir.

Elma-- Nermin'in evine baskın yapılıp kadının evden kaçırılacağını duyan Süleyman, son geceyi gelebilecek bir saldırıyı engelleyebilmek için kadının evinde geçirir. Evde geçirilen saatler içinde kadına duyduğu cinsel arzuyu frenlemek için çaba gösterecektir. Nermin, ikram etmek için elma getirince, Süleyman kutsal kitaptaki cinsel ilişki simgesi olan meyveyi yeme konusunda ikilem yaşayacaktır. Aynı ikilemi Nermin de yaşayacak, birbirlerini arzuladıkları halde birlikte olmazlar. Elma, cinsel arzuyu simgeleyen bir nesne olarak kullanılmıştır.

1935 Nüfus Sayım Sonuçları-- Süleyman, nüfus sayım sonuçlarını incelediğinde, önce büyük bir umutsuzluğa, sonra da bu sonuçlardan hareketle bir şeyler yapabilmek, cehaletle, yoksullukla mücadele etmek için harekete geçer. Bunu sağlayan Nüfus sayımının çarpıcı sonuçlarıdır.

Çul-- Halkevinin yoksulları tespit çalışmaları sırasında yapılan ev ziyaretlerinden biri, Çekçekin Emine'ye yapılır. Emine, evin geçimini sazlıktan ot biçerek sağlamakta olduklarını ancak bugün çocuğu hasta olduğu için gidemediğini, çünkü bir çulu olduğunu hem atın hem de çocuğun üstüne örttüğünü, çocuğun üzerine örtecek başka bir şey olmadığı için gitmediğini söyler.

Çimento Torbası-- İnşaat yaparken kullanılan çimentoların torbasını yoksullara zekat olarak dağıtan Gesili Kara Ali, evine yardım için gelen Halkevi Yardım Komisyonu üyelerini görünce, torbaları dağıtmak yerine yukarıdan atmaya başlar. Yoksullar, Gesili'nin evinin önünde atılacak çimento torbalarından kapmak için beklemekte, at! at! diye bağırmaktadır. İnsanlar bu çimento torbalarını yıkayıp temizledikten sonra giysi olarak kullanmaktadır.

Ambar- Erzak Vesikası-- Halkevi Yardım Komisyonu toplanan yardım paraları ve eklenen paralarla, buğday, un, fasulye, nohut, şeker, mercimek gibi satın alarak bunu Halkevi binasının erzak ambarına yerleştirerek, yoksullara dağıtmaya başlar. Bu iş, yoksullara dağıtılan fişlerin üzerine "verildi" kaşesi ile damgalanır. Halkevi'nde vesikaya bağlananlar günü geldiğinde erzak almak için Halkevi binasının ambarına geliyorlardı.

Yoksullara Erzak, Ekmek Dağıtılması-- Yoksul listesine yazılı olanlara yapılan erzak, ekmek dağıtımı, kendileri bu listeye yazılmamış olan Kürt vatandaşların Halkevi önünde gösteri düzenleyerek , " Biz de ekmek isteriz" demek suretiyle gösteri, ardından ekmek fırınına yapılan saldırıyı doğurur.

Süleyman'ın Kitapları-- Felsefe öğretmeni Zühtü, muhbirlik çalışmaları sırasında, Süleyman'ın dolabında yer alan kitapları da tespit ederek bir kağıda geçirir: Kağıttan okuyalım: Victor Hugo: Sefiller, Maksim Gorki: Serseriler, Ayaktakımı Arasında, Knut Hamsun: Açlık, ... Rousseou: Eşitsizliğin Doğuşu ve...

İstanbul Oteli-- Süleyman'ın Kayseri'ye ilk geldiği gün ile 15 yıl sonra, öğretmenlik görevinden açığa alındıktan sonra Kayseri'de son gecesi kaldığı otel.

Kaledeki Leylek Yuvası-- Süleyman'ın Kayseri'ye geldiği günlerde gördüğü leylek yuvası, 15 yıl sonra Kayseri'yi terk ederken de yerinde durmaktadır. Leylek göçmen kuşlarının simgesidir. Onun sabit bir yuvası varken Süleyman'ın yoktur.


Canlandırma

Duvar-- Ayşe trenden indi. Süleyman tekrar kompartımanın penceresine seğirtti.Şimdi karşı karşıyaydılar. Araya sanki duvar çekilivermişti, artık isteseler de birbirlerine sarılamazlardı...

Basri Bulut'un Sınıfta Ölümü-- Basri Bulut okula giderken yolda ağır ağır, kendini tarta tarta yürüdü; dersi üst katta idi; merdiven başında biraz durdu, gözleriyle basamakları şöyle bir hesapladı; sonra bütün hızıyla çıkmaya başladı; üst kata vardığı zaman nefes nefeseydi; bir çaba, bir çaba daha! Kendisini sınıfa atabildi, kürsüye oturduğunda artık ciğerlerine hava girmez olmuştu, bir şey söylemek istiyormuş gibi ağzı açıldı, boğazından "hık!" diye bir ses çıktı, sonra kürsünün üzerine yığılıverdi. Çocuklar koştu, müdüre haber gitti, bir anda okul altüst oldu. Kaldırıp öğretmenler odasına taşıdılar. Yüzünün gerginliği gitmiş; çizgileri yumuşamıştı. Dudaklarında sanki alaycı bir gülümseme vardı. Süleyman onu ilk gördüğü zaman bu yüzde hiçbir gülme çizgisi bulunmadığına dikkat ettiğini hatırladı.

Nermin'in Kalma Kararı-- Kocasının ölümünden sonra Nermin, İstanbul'da ablasının evine yerleşerek, bağlanacak ölüm aylığıyla, çocuklarını büyütebileceğini düşünür. Süleyman, beğendiği-arzuladığı-sevdiği Nermin'in Kayseri'den gitmesini istemez. Bunu hem sözleri, hem de davranışlarıyla, bakışlarıyla belli eder. Süleyman'ın gözlerinde kendisine ilişkin sevgiyi gören Nermin, olabilecek dedikoduları öngörmesine karşın Kayseri'de kalacağını, mücadele edeceğini söyler.

Nermin'in Kayseri'de Son Gecesi-- Süleyman'ın günaşırı ziyaretleri Kayseri'de, Nermin hakkında dedikodular çıkmasına ve hakkında kaçırılıp, uygunsuz davranışlar yapılması planlandığını öğrenen Süleyman, Nermin'e, Kayseri'den İstanbul'a gitmelerini söylemesine neden olur. Süleyman, birlikte olmak istediği halde yetersiz maaşını düşünerek harekete geçmez. Nermin de Süleyman'ın gelecekleriyle ilgili harekete geçmemesi ve sevgisi ile ilgili kendisinden beklediği yanıtı vermemesi üzerine Kayseri'yi terk etmeye karar verir.

Cevdet Kudret, belleklerden silinmeyecek bir anlatıyla, Nermin ile Süleyman'ın Kayseri'deki son gecelerini anlatır.

Yoksullara Çimento Torbası Dağıtımı-- Gesili Kara Ali, yaptırdığı apartmanların inşaatından kalan çimento torbalarını, yoksullara yardım, zekat olarak dağıtmasını çok etkileyici bir sahne olarak anlatır. Gesili Kara Ali, arka arkaya torbaları atınca, halk çılgınca bir çabayla, çimento torbalarını kapmak için uğraşır. Birbirlerini yumruklayan, tekmeleyen, deviren, çiğneyen, boğazlayan insanları, çocukları, kadınları, birbirlerine yaptıklarını, insanların onları seyretmeleri anlatılır. Müthiş bir görsellik içerisinde canlandırılan çimento torbası dağıtımı...

Ekmeğe Hücum--  Yoksul listesine, yaptıkları gösteri sonrasında yazılan ancak kendilerine ekmek verilmeyen Kürtler'in Ekmek fırınına saldırısını Havada Bulut Yok' romanından bir alıntıyla aktarmak isterim.

"Ekmek! ekmek!
Koruyucuların başı seslendi: Karnesiz ekmek verilmez!
Başkan bize söz verdi, bize de ekmek verilecekmiş.
Baş koruyucu tersledi.
Hadi bakalım. Çekilin buradan.
Fırın camının arkasında dizilmiş kırmızı kırmızı ekmekleri uzaktan görüyor, fakat koruyucu zincirini yarıp da kendilerine vaat edilen nimete el süremiyorlardı. Bütün kuvvetleriyle bağırdılar:
Çekilmeyiz! Ekmek isteriz!
Baş koruyucu da bağırdı:
Ekmek Yok! Anladınız mı?
İşte o zaman bir kıyamettir koptu. Birkaç metre ilerdeki camın arkasında kırmızı kırmızı duran, yine de "Yok" denen ekmeğe doğru hep birden saldırdılar. Kadınlar tırmalıyor, erkekler yumruk vuruyor, çocuklar ısırıyor, koruyucular sopalarını sağa sola , öne arkaya sallıyor; kafa, omuz, göğüs, büyük, küçük, kimin neresine gelirse şişiyor, yarılıyor, kanıyor; elbiseler parçalanıyor, saçlar yolunuyor; ağlayan, inleyen, bağıran birbirine karışıyor; düdükler ötüyor; fırına kadar yaklaşabilenler yumruklarıyla camı kırıp kaptıkları birer ekmeği pençe gibi kıvrılmış parmaklarıyla sımsıkı kavrayıp ağızlarına götürüyor, bunu geri almaya çalışan bir el olursa ikisini birden ısırıyor; kimi zaman ekmek yere düşüyor, çizmeli bir ayak hızla üstüne basıp eziyor, çamura buluyor, fakat düşüren el yine uzanıyor, alıyor, ağzına götürüyor, çamur, kum, taş, ne varsa hepsini birden ısırıyor; çiğnemeden yutarken gözleri yuvalarından fırlıyor; ağız, çene, burun kapkara bir çamurla sıvanıyor."



Çatışkı

Süleyman'ın İç Çatışkısı-- Süleyman, Öğretmenlik görevini yürütürken, öğrencilerine, yoksullara, öğretmen arkadaşlarına, onların ailesine, çevresindeki insanlara, elinden gelen yardımı yapmaya çalışan idealist bir öğretmendir. Evlenmek istemektedir; ancak aldığı maaşın önemli bir kısmını, İstanbul'daki annesine göndermesi nedeniyle çaresizdir. Bu nedenle fazlasıyla arzulamasına karşın Nermin'e duygularını söyleyemez, gitmesini hiç istemediği halde gitmeleri gerektiğini söyler. Onunla birlikte olmak istediği halde olamaz.

Süleyman, Remzi'ye iyilik ettiği için mutlu olmasına karşın, çocuğun gözlerinde gördüğü minnet duygusu nedeniyle mutluluğu gölgelenecektir. Süleyman bu minnet duygusunu karşılıklı bir alışveriş gibi gördüğü için çatışan duygular yaşayacaktır.

Nermin'in İç Çatışkısı-- Nermin, Süleyman'la birlikte olmak ister, ancak Süleyman'ın gözlerinde bu arzuyu görmesine karşın sözlerinde bu isteği görmediğinden, istemediği halde Kayseri'den gitmeye karar verir. Süleyman'ı arzuladığı halde, harekete geçmez, hareketin Süleyman'dan gelmesini ister.

Basri Bulut'un Çatışkısı-- Basri Bulut, ailesine yaptığı davranışların alçaklık olarak niteleneceğini bilmektedir; çaresizdir, hastalık derecesinde alkoliktir. Ailesinin kurtuluşu için karısını Süleyman'a teklif edecek kadar alçalır. Ancak Süleyman'ın bu teklifi reddetmesi üzerine kendini öldürme planını uygular.


İtki

Süleyman---Nermin'le birlikte olmak ister, Kentten gitmesini istemez, zarar görmesini de istemez. Yoksul öğrencilere barınacak bir yurt temin etmek ister, bunun için girişimlerde bulunur. Yoksullara yardım için Halkevi'nde çalışmaya başlar.

Basri Bulut---Resim öğretmeni görevi başında ölerek, ailesine bağlanacak aylığın tam olmasını ister, bunu başarmak için çaba gösterir.

Nermin---Kayseri'de kalarak, kendisine Süleyman'la yeni bir hayat kurmak ister.

Müzik Öğretmeni Şadan---Mebus olmak ister, bunun için etkili konuşma eğitimi alır, toplantılarda öne çıkarak konuşmalar yapar, kendini tanıtmak, göstermek ister.

Remzi---Sokak lambasının ışığında ders çalışarak, ahırda barınarak okumak, kendini ve ailesini yoksulluktan kurtarmak ister.


Zaman

Roman, İkinci Paylaşım Savaşı'nın öncesi ve sonrasını da kapsayan 15 yıllık bir süreci anlatır.


Öznel Zaman

Nermin Kayseri'den ayrılma kararını verdikten sonra, Süleyman akşam size gelirim diyerek okula gidecek, öğleden sonraki zaman Süleyman'a hiç bitmeyecekmiş gibi gelecektir. Ders çok uzun, teneffüs sıkıntılı, hava aydınlık bir türlü kararmıyor gibi gelecektir. Oysa zaman her zamanki gibi akıp gitmektedir.


İzlek

Havada Bulut Yok, Üçlemenin ilk kitabı gibi bir yoksulluk anlatısıdır. Bu kez anlatıyı ilginç kılan , bu anlatının kentte yaşamış bir anlatıcının , taşra şehrindeki yoksulluğu anlatmış olmasıdır. Eğitimli olmanın mutlu bir azınlığın sahip olabileceği bir ayrıcalık olduğu, insanlar arsındaki uçurum olduğu ortaya konulur. Kitap- gazete okumayan, içki-kumar, kahve alışkanlığının yozlaştırdığı öğretmenler ve taşra memurlarının hayatı anlatılırken, Kürtler ve Ermenilerin görmezden gelindiğinden de söz edilmektedir.



dizin    üst    geri    ileri  

 



 23 

 SÜJE  /  otuz altıncı sayı