"İnsanın doğa
duygusu, insani doğa duygusu, dolayısıyla doğal insan duyusu, insanın
kendine özgü emeğinin ürünü olmadığı sürece, duyu ile zihin arasındaki
soyut düşmanlığın sürmesi zorunludur." (1)
(...)
"Nesne; insanın
kendisi için insani bir nesne ya da insanın kendisi nesnel bir insan
haline geldiği zaman, insan, kendi nesnesi içinde yitirmiyor kendisini.
Bu da ancak, toplumun bu nesnede insan için bir varlık haline gelmesi
kadar, o nesnede insan için toplumsal bir nesne haline geldiği zaman,
insan kendisi için toplumsal bir varlık haline geldiği zaman mümkün
olmaktadır. O halde, bir yandan, ancak nesnel dünya, insan için toplumun
her yerinde, insanın özündeki güçlerin dünyası haline (insani gerçeklik
haline, bu nedenle de kendi özündeki güçlerin gerçekliği haline) geldiği
zaman, bütün nesneler insan için kendi kendisinin nesneleşmesi haline,
onun kendi bireyselliğini doğrulayan ve gerçekleştiren nesneler haline,
onun kendi nesneleri haline gelmektedir, yani insanın kendisi nesne
haline gelmektedir. Nesnelerin insanın kendi nesneleri haline geliş
tarzı, nesnelerin mahiyeti ile ona özünde karşılık veren gücün mahiyetine
bağlıdır; çünkü, olumlamanın tikel, somut biçimini belirleyen şey, bu
ilişkinin belirleyici mahiyetinin ta kendisidir. Göz için bir nesne,
kulak için olandan başkadır, gözün nesnesi de kulağın nesnesinden
başkadır. Özdeki her gücün kendine özgü özelliği, kendine özgü özünün ta
kendisidir, yani kendi nesneleşmesinin, kendi nesnel olarak somut, canlı
varlığının kendine özgü biçimidir. Onun için, insan nesnel dünyada sadece
düşünmeyle değil, ama bütün duyularıyla da olumlar kendini." (1)
(...)
"Toplumsal insanın
duyuları, toplumsal olmayan insanınkilerden farklıdırlar. Ancak insanın
özdeki varlığının nesnel olarak ortaya açılan zenginliği sayesinde
insanın öznel duyarlığının zenginliği (müziksel bir kulak, biçimdeki
güzelliği görecek bir göz, kısacası, insana haz aldırmaya yeten duyular,
insanın özündeki güçler olarak kendini olumlayan duyular) yetişmiş ya da
ortaya çıkmıştır. Çünkü sadece beş duyu değil, ama zihinsel denilen
duyular da, pratik duyular (istek, sevgi, vs.), tek kelimeyle, insani
duyular da, duyuların insani mahiyeti de kendi nesnesi sayesinde,
insanileştirilmiş doğa sayesinde var olurlar. Beş duyunun oluşması,
şimdiye kadarki dünya tarihinin sonucudur. Kaba pratik gereksinmenin
tutsağı olmuş bir duyu, kısıtlı bir duyudur."(1)
(...)
"Hem kuramsal, hem de pratik bakımdan, insanın özünün nesneleşmesi,
insanın duyularını insani kılmak için olduğu kadar, insani ve doğalsal
özün tüm zenginliğine karşılık veren insani duyuyu yaratmak için de
zorunludur." (1)
(...)
Sanatsal Yaratı ve Estetiksel Algı
"Üretim, ihtiyaca maddi bir
nesne sağlamakla kalmaz, o maddi nesne için bir ihtiyaç da doğurur.
Tüketim, kendi ilk doğal kaba ve dolayımsız halinden sıyrıldığı zaman (ki
onun o durumda kalışı üretimin hâlâ ilkelce kaba oluşuna bağlıdır) bir
talep biçiminde nesne yoluyla ortaya çıkar. Nesneye duyulan gereksinme, o
nesnenin algılanışından doğar. Sanatın nesnesi de (herhangi bir başka
ürün gibi) sanat duyusu olan ve güzellikten haz alabilen bir izleyici
kitle yaratır. Onun için, üretim, özne için bir nesne üretmekle kalmaz,
ama nesne için de bir özne üretir." (2)
(1) Karl Marx, 1844 Ekonomi ve
Felsefe Elyazmaları. (2)
Karl Marx, 1857-58 Ekonomi Elyazmaları'na “Giriş”.
Alıntı Kaynağı : Sanat
ve Edebiyat / Marx - Engels - Lenin / Çeviri :
Aziz Çalışlar / Evrensel Basın Yayın, 1996