RÖPORTAJ

Semih Özcan   







AVNİ ODABAŞI :
"KARİKATÜR SIĞINDIĞIM BİR LİMAN VE DİRENME GÜCÜM OLDU…YOKSA CEZA ‘YATA YATA’ BİTMEYECEKTİ."

Mizah aslında Osmanlı’dan günümüze bu toprakların sığındığı tek liman. Ve muhalifliğin de en keskin kılıcı. Bu nedenle de mizahçılar üstündeki demoklesin kılıcı hiç eksik olmamıştır. Anlayacağınız bu ülke mizahçıları bir yanıyla sizleri gülümseterek düşündürürken öte yanıyla dramları, trajedileri yaşayan insanlardır.

Özellikle 40’lı yıllarda düzyazıda etkin olan mizah, 70’lerden sonra ağırlığını karikatüre kaydırmıştır. Özellikle de 80’li yıllarda toplumda neredeyse bir mizah dergisi patlaması yaşanmıştır.

Bunda 12 Eylül’ün içeri tıktığı, yok etmeye çalıştığı kesimin de büyük payı vardır. Çünkü gelenek değişmemiş ve karikatür bu kez 12 Eylül’e karşı bir savaşım aracına dönüşmüştür.

Ve gerek karikatürün birdenbire böylesine ön plana geçmesi gerekse ‘içerdekiler’ için bir direnme gücü kazanmasında dönemin en popüler dergisi Gırgır’ın ve onun yöneticisi Oğuz Aral’ın büyük rolü vardır.

Gırgır günümüze kalabilmiş, ustalık boyutuna varabilmiş önemli karikatüristler çıkarmıştır. Şu an tanıdığımız karikatüristlerin büyük bölümü Gırgır ‘okulundan’ yetişmiştir. Bunlardan en başta geleni Avni Odabaşı’dır.

Mizah bu ülke için ne denli öncü bir rol oynamışsa, yine yıllardır bu ülkenin kanayan en büyük sorunlarından biri ‘beyin göçü’dür. Özellikle 80 sonrasında genelde tüm sanat alanları sadece siyasal baskı görmemişler, sanatın tekelleşmesi, kapitalleşmesiyle ve artan ekonomik sorunlarla bambaşka boyutlara taşınmış, artık bu topraklarda soluk alamaz duruma gelmiştir. Ve sonuçta ‘beyin göçü’ kervanına son yıllarda sanatçılarımız da katılmak zorunda kalmıştır. Avni Odabaşı da yaşamını uzun süredir Almanya’da sürdürüyor. Özellikle 12 Eylül’le başlayan hapis yaşamı ve çıktıktan sonra da süren baskılar kendisine başka bir seçenek bırakmayan değerli karikatüristlerimizden. Ancak Türkiye’yle ilişkisini de kesmiyor, zaman zaman açtığı sergilerle adını duyuruyor.

Odabaşı, Süje’nin bu ayki konuğu…




[ Semih Özcan ]  Karikatüre ilk kez, içerdeyken, 1983 yılında başlıyorsun..Gırgır dergisinde.Bu ‘ilk kez’ çizgilerini yayınlama anlamında mı yoksa gerçekten karikatüre ilk kez içerde mi başladın? Daha önce hiç bu tür çalışmaların olmamış mıydı? Ve ‘neden karikatür?’…12 Eylül ve hapishane yaşamının bu seçimde bir etkisi oldu mu? Bir başka deyişle mizah o baskı ortamında sığındığın bir liman ya da direnme gücü müydü? Bir de bu seçiminde Gırgır’ın özel bir etkisi oldu mu?

[ Avni Odabaşı ] Evet, ilk yayınlanan karikatür başlangıç tarihi oluyor. İlk karikatürüm de İzmir Buca Kapalı Cezaevinde yattığım 1983 yılında Gırgır Mizah Dergisinin Çiçeği Burnunda Karikatürcüler” sayfasında yayınlandı.

Daha önce hiç buna benzer çalışmalarım olmamıştı. Ancak cezaevine düşmeden önceleri kendi atölyemde Tabela ressamlığı yaptığım dönemlerde bazen bir restaurant tabelalarına karikatüre benzer aşçı resimleri de yapardım. Yani resim yeteneğim vardı. Öğrenim yıllarımda da resim derslerim çok iyiydi.

Neden karikatür? Bu benim özel bir çabam ya da isteğimle gelişmedi. Tabi ki mizah dergilerini bir okuyucu olarak takip ederdim ama bir gün karikatür çizeceğim hiç aklıma gelmezdi. Dışarıyla bağımı sürdürmek adına çok mektuplar yazardım ve mektubun köşelerine bir şeyler çiziktirirdim. Bu daha çok bir hapishane penceresinin parmaklığına sarılan bir çiçek ya da cezaevi penceresinden dışarıya uzanan bir el resimleri olurdu. Sanırım bu benim tabelacılıktan gelen el esnekliğimi korumak adına bir şeyler yazmak resmetmek gibi içten gelen bir şeydi. Bir gün idamdan yargılanan bir arkadaş mektubumun kenarındaki çizdiklerimi görünce “ Bunlar çok güzel ve anlamlı çizimler, karikatür de çizsene” dedi. İşte o andan itibaren karikatür çizmek fikri aklıma düştü. Bende o yeteneği keşfeden arkadaş beni karikatüre teşvik etti. Ondan sonra mizah dergilerindeki karikatürlere okuyucu gözünden ziyade daha ilgiyle ve “Bir karikatür nasıl çizilir” gözüyle ve teknik olarak bakmaya başladım. Evet, sonrasında karikatür sığındığım bir liman ve direnme gücüm oldu. Bana dışarıya açılan bir pencere oldu. Yoksa “Ceza yata yata ” bitmeyecekti. Gırgır Mizah dergisinin elbette etkisi oldu. Çizdiklerimi önemseyip yayınlamaları ve “Çiçeği Burnunda Karikatürcüler” sayfasında çizdiklerime yapılan eleştiriler beni geliştirdi. Çok katkısı oldu tabi ki. Çünkü kısa sürede arka sayfada yayınlanmaya başladı karikatürlerim..

[ Semih Özcan ] Gırgır’ın etkisini özellikle sordum. Çünkü daha sonra yine Gırgır dergisinin öncülüğünde önce İstanbul’da sonra Ankara’da süren, ‘İçerden Dışarıya Sevgilerle’ karma serginiz oldu? Gırgır’ın daha doğrusu özellikle Oğuz Aral’ın karikatür dışında sizlerle, yani 12 Eylül döneminde içeride olanlara özel bir yaklaşımı, yakınlaşması oldu mu? Ve seninle birlikte çok kişi oradan yetişti ve şu an karikatür alanında önemli noktalara geldiler? Oğuz Aral’ın sizlere ve karikatüre olan katkıları hakkında ne söylemek istersin? Çünkü bildiğim kadarıyla Oğuz Aral sadece o dönem karikatür çizen gençlerle değil, 12 Eylül döneminde içeriye düşmüş insanlarla da yakından ilgileniyordu. Hatta İstanbul’daki serginin açılış konuşmasında, ki bu sergi daha sonra albümleşti, özellikle … bu sergi albümü, yalnız Türk Mizah Tarihinde değil siyasal tarihimizde de bir dönemin ilginç bir belgesi olacaktır'' demişti.

[ Avni Odabaşı ] Gırgır Mizah Dergisi yayın yönetmeni Oğuz Aral ile iletişimimiz sadece karikatür ile gelişti. Ona her karikatür gönderdiğimde uzun uzun mektuplar da yazardım. Uzun uzun mektup yazmamdan da yakınırdı.

Evet, o dönemde gerçekten 12 Eylül dönemi cezaevlerinde çok karikatür çizen vardı. Sanırım 24 cezaevinden Gırgır dergisine karikatürler gidiyordu. Oğuz Aral’da bunları çok iyi değerlendirdi. Zaten Gırgır dergisi içerde, dışarıda birçok kesime hitap bir mizah dergisiydi. Yelpazesi çok genişti. 400 bin trajlı dünyanın 3. mizah dergisiydi. En çok karikatür çizen de Çanakkale E Tipi cezaevindeydi. Ve biz orda “Karikatürcüler Koğuşu” bile oluşturmuştuk. Resim ve karikatürle ilgilenenler küçük bir koğuşta bir araya gelmiştik. Daha önce dışarıdayken karikatür çizen Erhan Başkurt, Bozkurt Bellibağlı ve cezaevinde karikatür çizmeye başlayan ben vardık. Ve o dönemde cezaevinin sosyal hizmetler uzmanı aracılığıyla Çanakkale’de bir okulun salonunda adımıza bir sergi de açılmıştı ancak bu sergi Valilik tarafından hemen kapatılmıştı. Benim Oğuz Aral ile yazışmalarım sonucu “İçerden Dışarıya Sevgilerle” adlı sergi düşüncesi ortaya çıktı. Ve bu Türkiye’nin tüm cezaevlerindeki karikatürcüleri kapsayan daha büyük bir sergiye dönüştü. Dünya ve Türk karikatür tarihine geçen etkileyici ve ses getiren bir sergi oldu. İstanbul ve Ankara’da açılan bu sergi binlerce insan tarafından izlendi. Böyle bir sergiyi organize eden, sesimizi karikatürlerimizle duyuran Oğuz Aral’ın bizlere en büyük katkısı budur. Daha sonra bu sergideki onlarca karikatürleri bir kitap haline getirerek, hem karikatür tarihine hem de o dönemin siyasal tarihine bir dönemi belgelemiş oldu.


[ Semih Özcan ]  O sergide, yani içerden dışarıya sevgilerini, duygularını iletenler arasında kimler vardı başka? Anımsıyor musun?

[ Avni Odabaşı ]  O dönemde yattığım cezaevlerindeki arkadaşlardan birkaçını anımsıyorum. Erhan Başkurt, Bozkurt Bellibağlı, Cafer Solgun, Mithat Solmaz..

[ Semih Özcan ] 1986 yılındaki bu karma serginin hemen ardından yine aynı yıl ‘Dışarıya Merhaba’ adıyla ilk sergini açtın. Seni de bu serginin Ankara ayağında, Ankara Mülkiyelilerde açtığın sergide tanımıştım ilk. Ve o dönem seninle birlikte diğer Gırgır’da yetişen çizer arkadaşları da tanıma olanağı bulmuştum. Cumhur Gazioğlu, Serdar Kutca gibi.. Asaf’ı (Koçak) zaten daha önceden tanıyordum. O serginin çok yoğun bir ilgi gördüğünü biliyorum. Ve pasaport yasağının kalkmasının ardından ilk yurtdışı sergini 1998 yılında Almanya’da açtın. Ki bu sergiye Alman medyası da yoğun ilgi gösterdi ve sanırım Almanya’ya yerleşmenin kapılarını açmış oldu. Yine içerden esintiler taşıyan, özgürlük temalı bu çizgilerini ‘Düşünceme Dokunma’ adıyla Türkçe ve Almanca olarak bir albümde topladın. Karikatür sanatına verilen önem ve gösterilen ilgi açısından Türkiye ile Almanya arasında ne gibi farklar var?

[ Avni Odabaşı ] 1986 yılında cezaevinden tahliye olduktan sonra “Dışarıya Merhaba” adlı kişisel sergimi Türkiye’nin 36 yerinde açtım. Bu bir rekordu. Bu karikatür yolculuğum tam 4 yıl sürdü. İlk İstanbul’da Kadıköy Moda Sinemasında bu sergimi açarken Türkiye’nin birçok yerinde açacağım diye bir düşüncem yoktu. Ancak sergimin gördüğü yoğun ilgiyle kendi içinde gelişti. Anadolu’nun en ücra köşelerinde parklarda, sokaklarda, galerilerde, festivallerde açtım..

Karikatür sanatına verilen önem ve gösterilen ilgi açısından Türkiye ile Almanya arasında pek bir fark göremedim. Çünkü karikatür dünyanın her yerinde ilgi gören sevilen bir sanat dalıdır. Ruhu mizah, dili çizgiyse karikatür evrenseldir.


[ Semih Özcan ] Gerçi gençliğinin önemli bir bölümü Manisa’da geçti sanırım, örneğin ortaöğrenimini orada bitirdin ama doğum yerin Diyarbakır. Ve doğduğun topraklara 27 yıl sonra gidip 2015 yılında Diyarbakır’daki ilk sergini açıyorsun. Bunun, 12 Eylül döneminin baskısına uğramış olmanla yani siyasi baskılarla bir ilintisi var mı? Diyarbakır’da sergi açmak için niye 27 yıl bekledin?

[ Avni Odabaşı ] 1986 yılında Türkiye’nin 36 yerinde açtığım sergimi, o dönemin sıkıyönetim, olağanüstü hal koşulları nedeniyle maalesef Kürt kökenli yurttaşların yoğun olduğu illerde açamadım. Başvurularıma rağmen bu illerde uzun süre sergi gerçekleştiremedim. Zaten politik karikatürlerim nedeniyle sergi açmam olanaksız oldu. Bu arada yurtdışına yöneldim. İlk yurtdışı sergimden sonra Almanya’ya yerleşme kararı aldım, sonra yurtdışında sergiler açtım. Ama doğduğum topraklarda sergi açamamak düşüncesi beni hep rahatsız ettiği kadar benim için de büyük bir eksiklikti. Bu da ancak çözüm sürecinin devam ettiği sürece denk geldi ve Diyarbakır Belediyesinin katkılarıyla bu sergimi Mart 2015 yılında gerçekleştirmiş oldum. Gördüğüm yoğun ilgi nedeniyle diğer bu tür illerde de sergi açmak düşüncesi doğdu. Diyarbakır’dan sonra sergimi Viranşehir Belediyesi sergi salonunda açtım. Ancak 7 Haziran 2015 seçimlerinin ardından çözüm sürecinin sona ermesiyle bu sergi projem de gerçekleşmedi.

[ Semih Özcan ] On dört yıl önce Evrensel gazetesindeki röportajında ‘’nerede sorun varsa orada karikatür vardır’ diyorsun. Ve mizahın ana hamurunun da insan ve toplumun çelişkileri olduğunu vurguluyorsun. Karikatürü sürdüren ve Almanya’da yaşayan bir sanatçı olarak; Almanya’da ne gibi sorunlar yaşıyorsun ya da Alman toplumunun sorunları ve çelişkileri neler? Bir de bizde genellikle sanat kolay kolay para getirmez. Almanya’da durum nasıl? Orada karikatürünle yaşayabiliyor musun? Yaşamını sürdürmek için gereken geliri başka kanallardan mı sağlıyorsun? Örneğin grafikerlik ya da illüstrasyon gibi… Çünkü grafikte de çok başarılısın. Hatta Diyarbakır ve en son 2015’te Bursa’da açtığın ‘Barış Karikatürleri Sergisi’ afişleri de sana ait ve çok profesyonel afişler..

[ Avni Odabaşı ] Tabi ki her ülkenin kendine özgü biriktirdiği ekonomik, sosyal, toplumsal, kültürel sorunları vardır. Ama sanırım en çok sorunun biriktiği ülke de Türkiye! Almanya’da daha çok yabancılar ve göçmenler üzerinden ırkçılık, düşmanlık üretiliyor. Karikatüre hiçbir zaman maddi anlamda bakmadım. En zor koşullarda hayatıma anlam katan karikatür benim için bir sanat olarak sürdü ve çizgilerimle insanlığa bir şeyler katmayı amaçladım hep. Bu anlamda karikatürü bir kazanç kapısı olarak görmedim.

Evet, reklam, grafikerlik, illüstrasyon yaparak maddi sorununu çözebiliyorsun.. Ancak bir dergi ya da gazetede çizerlik yapıyorsan bu senin maddi sorununu çözebilir.


[ Semih Özcan ]Gırgırdan günümüze karikatür anlayışında ne gibi değişiklikler ya da gelişmeler oldu? Ya da karikatürde temel anlayışın, tekniğin ne? Örneğin Oğuz Aral’la daha önce bu konuları uzun uzadıya konuşmuştum. Yazısız karikatüre şiddetle karşı daha ötesi ‘kara mizah’a külliyen karşı. Örneğin Tan Oral’la çizgisi hiç barışmaz. Fakat Gırgır ekibinden yetişenlerin çoğu günümüzde kendilerine özgü bir çizgiye erişen ve çokluk da yazısız karikatüre kayan bir çizgide. Soruyu bu nedenle de özellikle sordum.

[ Avni Odabaşı ] Oğuz Aral, dergi karikatürcülüğü yaptığı için öyle düşünmesi normal. Elbette kendi yarattığı ekol sürdüğü sürece var olacaktır. Karikatürü bir yerlere çekmeyi, sınıflandırmayı doğru bulmuyorum. Yok yazısız, yok konuşma balonlu, yok kara mizah, yok gülmece, yok düşündürücü vs. gibi adlandırmaları doğru bulmuyorum. Karikatür yakaladığın espriye göre kafanda şekillenir. Bazen yazısız bir karikatür çizersin, bazen o karikatüre bir söz de ekleyebilirsin. Yani vermek istediğin mesajla, esprinin güçlü olmasına bağlı.

Benim bu konuda anlayışıma gelince, daha çok çizgiyle anlatımı tercih ediyorum. Çünkü sırf çizgiyle anlatım beni hem evrenselliğe taşıyor hem de karikatürlerimi kalıcı kılıyor. Örnek: 30 yıl önce çizdiğim karikatürlerim halen güncelliğini koruyor..


[ Semih Özcan ] Almanya dışında sergi açtığın başka ülkeler de oldu mu? Nerelerde açtın? Bir de aldığın ödüller var? Hangileriydi onlar?

[ Avni Odabaşı ] Ulusal ve uluslararası yarışmalarda 4 ödül aldım. Çok uzun süredir yarışmalara da katılmıyorum. Çünkü yarışmadan yarışmaya masa başına oturup karikatür çizip, ödül peşinde koşmak bana pek anlamlı gelmiyor. Karikatürlerimi anında insanlara ulaştırmak için sergiler açmayı tercih eden biriyim. İzleyiciler hem beni, hem de karikatürlerimi orijinal olarak görüyorlar, tenkitlerini ve övgülerini yüzüme söyleyebiliyorlar. Bu benim açımdan daha etkileyici olabiliyor. Yani ben sergiciyim.

Karikatürlerim Amerika'nın Türkiye'de çıkardığı "Dateline Turkey ", Yunanistan'ın,"Anti ve Pontiki", Küba'nin "Detede", Kıbrıs '"Akrep" Dergisinde, Almanya'nın "Frankfurter Rundschau " ve "Die Tageszeitung" gazetelerinde ve Fransa'nın "Amnesty Internatonal" broşürlerinde, İtalya'nın "Premio Satira Politica", Kore'nin " Taejen" karikatür albümlerinde yayınlandı. İtalyan göçmen dergisi "Emigrato"nun düzenlediği "Göçmenlik ve Mizah " konulu uluslararası karikatür sergisinde yer alan bir çalışmam, kartpostal olarak basıldı.


[ Semih Özcan ] Türkiye’de sanatın yaşadığı sorunlar ortada. Sadece siyasal sorunlar değil, ekonomik sorunlar özellikle yaşadığımız günlerde önemli yer tutuyor. Kitap basmanın durduğu noktadayız. Gazeteler, dergiler için de durum böyle. Karikatürün de ondan farkı yok. Bir zamanlar Gırgır’ın açtığı yoldan birçok mizah dergisi ortaya çıkmıştı. Şimdi çoğu kapandı yani mizah dergisi de yok. İşin ilginci eskiden karikatüre gazeteler oldukça önem verirlerdi, şimdi oralarda da gerilere düştü. Eskiden çok sayıda sanat galerisi vardı, hatta ben bir ara Ankara’da 186 sanat galerisi saymıştım, şimdi onların da büyük bölümü yok oldu. Türkiye’de karikatürün geleceğini nasıl görüyorsun? Daha doğrusu görebiliyor musun? Bu sorunları aşabileceğine inanıyor musun? Benzer sorunlar Avrupa’da ya da dünyada da var mı ya da oralarda da farklı sorunlar mı var? Kısacası karikatürün ve genelde mizahın şimdiki ve gelecekteki sorunları sence neler? Çözüm olarak ne yapmalı ya da yapmamalı?

[ Avni Odabaşı ]  Digital teknoloji günümüz yaşam biçimlerini kültürden sanata kadar tüm alanları etkiledi. Bu hızlı teknolojik gelişme beraberinde avantajları ve dezavantajları da getirdi. Geleneksel yöntemler kullanılarak üretilen sanat eserlerinin yerini şimdiki gelişmiş teknolojik aletler aldı. Bilgisayarın ve cep telefonlarının devreye girmesiyle birlikte öncelikle gerçeğin anlamı, içeriği, konumu tümden değişti. Sanallık, artık her alanda ve düzeyde yerleşik olan gerçeğin yerini aldı. Her çağ kendi yaşam biçimini oluşturmaya başladı. 21. yüzyılın şekillenişinde etkili olan bu teknolojiler kendine özgü medyasını yarattı. Sosyal medya denen bir yaşam biçimi oluştu. Ya bu çağa uyacağız ya da gelenekçi tarzımızla direneceğiz! Ama nereye kadar?!

[ Semih Özcan ] Son olarak karikatürle ilgili gelecekte düşündüğün projeler, çalışmalar var mı?

[ Avni Odabaşı ] Tek düşüncem, 12 Eylül döneminden beri gözüm gibi koruduğum çalışmalarımı, o dönemden elimde bulunan mektupları, görselleri, belgeleri bir kitap haline getirmek ya da bunları bir kuruma bırakmak..


dizin    üst    geri    ileri  



  8  

 SÜJE  /  Avni Odabaşı - Semih Özcan  /  yirmi beş eylül iki bin on sekiz  / 30