ÖYKÜ

Melek Ekim Yıldız   







BİR İFADE AVCISININ HAZ NOTLARI

“Yüz bedenin ruhudur.”

Gerçek bir avcının erdemi basirettir. Sabırla nakışlanmış basiret, ulaşılabilecek tatminin sınırlarını belirleyebilme gücü verir. Gerçek bir avcıyım. Ve O’nu bu gece alacağım.

“ Şahane hayat yanılsaması” evreni ele geçirdi geçireli, avlanmak eskisi kadar basit değil artık. Avınızı saptamak bile günler gerektiriyor çünkü av alanı taklitlerle bezenmiş halde. Sahtelik gerçek bir avcıyı cezbetmez; gerçekliğin istisnaya dönüştüğü bir dünyada aradığını bulabilmenin verdiği hazsa emek vermeye değer.

Avlanmayı öğrendiğim ilk yıllarda, o özel parçayı beceriklilikle çıkarmakta olan anneme, “ Geriye kalanı neden almıyoruz” diye sorduğumu anımsıyorum. Annemin adamdan kalanlara tiksintiyle bakıp, “ geriye kalan beş para etmez” deyişini unutmadım. Haklılığını kanıtlayan ise, geçen yıllardı. Ustalığımı kazandığım yıllar boyunca bunu hiç aklımdan çıkarmadım. Geriye kalan değersizdir.

Şimdi oturmuş avımın değersiz bedenine bakarken titriyorum. O’nu bu gece alacağımın bilgisi soluk alabiliyor olmayı, dünyanın en kıymetli özgürlüğüne dönüştürüyor. Ah, bu ritüel! Ah, bu bedeni ve zihni hazla ava odaklayan arzu. O’na uzaktan bakıyorken inlememek için dudaklarımı ısırıyor olmak bile, arzunun tüm bedenimi sarmalamaya başlayışının kanıtı. Avımın verdiğim görüntüyü, tam da istediğim haliyle algılamakta olduğunun farkındalığıyla sevinç içindeyim.

Adını öğrenmeyi hiç istemedim. Adlar önemsizdir; belirleyici olan taşıdığı o nadide parçanın ruhunuza söyleyebildikleridir. Bu parçanın taşıdığı o devasa kibir, tembel gözkapaklarının arkasından “ bu benim işte, ulaşılmaz, farklı ve üstün” nidaları savuran bakışlar, sınırdalığın altını çizen o dudak büküşünü görür görmez, o yüzü yakında işgal edeceğim toprak parçası olarak ilan etmiştim bile.

Gerçekliğinden kuşku duymadım değil. Ama sahteliğin en çok yüzlere yapışan asalak varoluşunun, beni kandırabilmesi olanaklı değildi. O’nu izledim. O’nu dikkatle izledim. Yüzündeki her bir uzvu, her bir bakışı, dudaklarında oluşan her bir kıvrımı, gülümseyişini, uzaklara dalıp gidişini; belki eski ve üzgün bir anının belleğine düşüşüyle serin bir gölgeliğe dönüşen kirpiklerini. Ama en çok, o kibiri. O’nu özel, bulunmaz kılan o büyüklenmeyi izleyip, istedim.

Hüznü ve mutsuzluğu taşıyan parçalara ilgimi kaybedeli çok oluyordu. Onlardan bir tane edinmek her zaman mümkün. Başınızı ne yana çevirseniz varlar, üstelik mide bulandıracak ölçüde yalınlar. Ah, artık daha özgün daha bulunmaz olanın peşindeydim ve uzun zamandır şimdi iki masa ileride oturan ve izlenmenin şaşkınlığını üzerinden çoktan atıp, sergilemenin erotizmiyle güzelleştikçe güzelleşen bir ava rastlamış değildim. O serpildikçe, alacağım hazzın sınırı genişliyor ve dudaklarımı daha çok ısırmaya başlıyorum. Ah arzu! Haftalardır kemikteki ilik gibi ruhuma yapışmış sıkıntı şimdiden dağılmaya yüz tuttu bile.

Bana bakıyor, ifadesi kıpırdanıyor; gülümseyecek. Nihayet. Gülümsüyor. Büyük kaybının başlangıcı olacak bu gülüşün fotoğrafını zihnime kazıyorum. Harikulade albümün ilk parçası. Şu andan itibaren flaşlar durmadan yanıp sönecek, haftalarca belleğime minnettar kalacağım. Haz hesabı yapacak durumda değilim, Jeremy Bentham’ı da avlayabilmiş olma düşümü zor zamanlara saklayarak, artık harekete geçiyorum. Tebessümler karşılıksız kalmamalı.

Mücevherimi, o eşsiz parçayı incelikle çıkarırken, parmak uçlarıma doluşan zevkin zihnime ulaşana kadar geçtiği yoldaki her hücre, “ yol iksirin kendisidir “ cümlesine hakkını veriyor. İşimi görürken orada öylece uzanmakta olan cisimden yayılan kokuyu tolere edebilmenin başka bir yolu olsa da, o yol her neyse, onu istemezdim sanırım.

İşimi bitirip gitmeye hazırlanırken, kulağıma küpe o cümleyi hatırlıyorum:  “Avcının avına duyması gereken saygı, hanidir unutuldu. Av, avcıya boyun eğer ya da eğmez, ama saygısızca davranır mı?” Saygısız biri değilim, O’nun kulağına eğilip, içtenlikle teşekkür ediyorum.

İn’ime, “ethos” demeyi sevdiğim, yuvama girip şahanemi, geçen ay ressam bir kadından aldığım çocuksu gülümseyişin yanına asıyorum.


dizin    üst    geri    ileri  



  8  

 SÜJE  /  Melek Ekim Yıldız  /  yirmi yedi eylül iki bin on yedi  / 24