ÖYKÜ

Şeyda Gökoğlu   





 

SOKAĞIN SESLERİ


Açık pencereden gelen esintiyle havalanan tülün arasından sütçünün “süüüttt” sesi ve kornasının hızlı ve sık aralıklarla çıkardığı ses evin içinde önce odanın duvarlarına çarptı sonra kapıdan çıkıp, diğer odalara yayılarak açık pencerelerden sokağın gürültüsüne karıştı gitti.

Kadın kendi kendine mırıldandı, “Sayılı gün, sayılı nefes! Bağır bakalım.”

Odanın esintili penceresinin dans eden tülün arkasında elindeki oyuncağıyla dikilen ufacık bir insanoğlu yavaş yavaş ilerledi. Siyah çerçeveli gözlüklerinin şişe dibi camlarının arkasından fırıl fırıl dönen gözleriyle,

-Babane nefesini tut!

Kadın torununun ne demek istediğini anlamak istercesine şaşkın şaşkın çocuğa baktı.

-Nefesini tut, bırakma sakın!

-Nedenmiş o çokbilmiş?

-Konuşma dediğimi yap!

Kadın emri yerine getirdi. Nefesini tuttu, bırakmadı. Gelecek ikinci emre kadar nefesini tutmaya kararlıydı ama açık pencereden içeri dolan sesle tuttuğu nefesini bıraktı.

“Patteess. Kızartmalık pattess gedii! On kilo on lira!”

Kulaklarda saniyeler süren ekosuyla satıcı tekrarladı,

“Pattesss, sovan on kilo on lira!”

-Patatesçi geldi. Ne zamandır bekliyordum seslen şuna dursun.

-Babane sana nefesini tut dedim. Bak hızlı hızlı nefes alıyorsun.

-Ne varmış benim nefesimde?

-Sayılı günlerin azalır da ondan dedim.

-Fesuphanallah! Hadi seslen patatesçiye,

Çocuk babaannesinin dediğini yaptı.

-Patatesçi bekle sayılı günler geliyor. Gitme sakın!

Evlerin açık pencerelerinden sokağın gürültüsüne karışan seslere camiden yayılan sala sesi eklendi. Salanın bitmesini bekleyemeyen birkaç meraklı baş, pencerelerden uzandı.

-Huuu komşu! Kimmiş?

-Bilmem ki! Şimdi söyler salanın arkasından.

-Kuru Fadime’nin kocası çok hasta diyorlardı. O ölmüş olmasın?

-Belki de! Aman canım kadın iki nefes rahat etsin. Az mı çekti? Kadına gençliğini bildirmedi, şimdi vereceği bir tas suya muhtaç. Ömür dediğin nedir ki sayılı gün, sayılı nefes. Bu günlerin geleceğini düşünmeliydi.

-Ayy evet kızzz. Kadın herifin fenalığından bir deri bir kemik kaldı. Annem onun gelinlik halini bilirmiş. Bir bakan, dönüp bir daha bakarmış. Balıketinde güzel bir kadınmış. Yazık oldu işte!

Salanın arkasından yapılan duyuruyu dinleyen Kuru Fadime kendi kendine mırıldandı, “Sayılı gün sayılı nefes. Allah taksiratını affetsin.”Açık duran balkon kapısından dışarı baktı. İki komşusu pencerede laflıyorlardı.

-Kimmiş anladınız mı? Bu hoca da bir acele eder ki gören Azrail’den kaçıyor sanır.

-Fadime abla biz de anlamadık. İlahi güldürme şimdi konu komşunun acısı vardır. Kim olduğunu bilemedik. Ayyyyy ocakta sütü unuttum!

Telaşla içeri koşan kadının evinden gelen devrilen kapların çıkardığı sesle ürken sokağın kedisi uyuduğu ağacın gölgesinden zıplayarak fırladı. Kedinin yanında elindeki bebeğiyle oynayan küçük kız korkarak ağlamaya başladı.

-Allah belanı versin senin kedi gibi!

Koca beddua şişman kadının ağzından yerlerdeki taşların üzerine döküldü. Taşlar un ufak olup kum tanelerine dönüştü. Hırsını alamayan şişman kadın, ayağından çıkardığı terliği kedinin arkasından fırlatırken havaya kalkan toz taneleri terlikle beraber duvara yapıştı.

-Ağlama kızım, dövdüm ben onu.

Az önce korkudan fırlayan kedi yandaki bahçenin duvarından şaşkın şaşkın şişman kadına bakıyordu. Yavaş yavaş yürüyerek açık duran pencereye zıpladı. Pencereden gür çıkan kadın sesi,

-Dal, zel.. tekrarla!

En az üç beş çocuk bir ağızdan bağırarak aynı heceleri üzerine basa basa tekrarladılar,

- Dalll, zelll...!

Kedi pencerenin üzerine uzandı ve gerindi. Güneşin parlak ışıklarından yararlanmak için sırt üstü döndü. Tam pencerede güneşin keyfini çıkaracakken hızla gelip frenleyerek duran arabanın tekerleklerinden çıkan sesle irkildi. Merakla aşağı atlayıp evin arkasında kayboldu. Sesin geldiği yöne doğru koşan iki çocuk,

-Geldi, geldi. Koş koş. Siyah Ferrari’ymiş gördün mü?

Nefes nefese koşan çocuklardan diğeri,

- Ben onun kırmızısını gördüm oğlum.

Sütünü ocakta unutan kadının başı pencereden uzandı. Birilerine sormak için diğer pencerelere bakındı ama kendisinden başka kimse yoktu. Tam pencereden uzaklaşacakken karşıdaki evin gölgesinde oturan komşularını gördü.

-Gelmiş mi? Çocuklar geldi diye koşuşturdular da haberiniz var mı diye soracaktım.

-Gelmiş galiba.

-İyi, iyi. Kadıncağız pencerelerde bekleye bekleye bir hal oldu. Az sonra gideyim de bi gözün aydın diyeyim. Ne de olsa, on senedir görmediği oğluna kavuştu. Hem komşu hakkı! Sevaptır, iyi günde kötü günde dolaşmak lazım.

-Sen git, biz sonra gideriz. Ana oğul biraz hasret gidersinler.

-Siz bilirsiniz!

Aynı sokağa hızlı hızlı siren sesiyle bir ambulans yanaştı. Daha önce Ferrari arabayı görmek için koşan çocuklar bu sefer sokağın ters yönüne doğru koştular. Birkaç dakika sonra ambulans sirenini bağırtarak uzaklaştı. İki çocuk elleri ceplerinde geri geldiler. Sütünü ocakta unutan kadın seslendi,

-Ne oldu çocuklar? Kime gelmiş ambulans?

-İmam’a. İmam’ı götürdüler.

Açık pencerelerin birindeki tülün arkasından bir ses sokağa yayıldı,

-Babane sana nefesini tut diyorum!


Eylül' 2017 / Ankara


dizin    üst    geri    ileri  




 32 

 SÜJE  /  Şeyda Gökoğlu  /  yirmi yedi eylül iki bin on yedi  / 24