nerede olduğunu sor kendine? evde miyim? kimin evindeyim ve ne yapıyorum?
kimin evindesin, sor kendine yüksek sesle. duymuyorsan daha da bağır.
çığlıklarını dinle... çığlıklarındaki titreşimlerin sana ne
çağrıştırdığını düşün. nasıl bir hayalin içinde oynuyorum gerçeği, diye
sor kendine yeniden. yine bir köprüye ihtiyacın var. ama bu kez bu köprü
diğer köprülere hiç benzemiyor. attığın her adımda bastığın yer yanıyor.
attığın her adım binlerce anını yok ediyor. buna karşılık yok
ettiklerinin üzerine yeni şeyler koyman gerekecek. bine karşı iki bin
yeni şey; iki bine karşılık eksi dört bin şey bulmalısın.
notalarını, harflerini bütün tozlarını çağır. her biri binlerce şeyle
gelecek. kimin evinde olduğunu anladın mı şimdi? sözcüklerin evinde bir
cümlenin odasında dinleniyorsun. içinin bütün çatışmaları geçmiş,
sütliman bir yerdesin. rehavete kaptırma kendini. yoksa başa dönersin.
aynı yolları bir daha yaşarsın. cümlenin odasında parantezin
penceresinden bakıyorsun. günlerin önemi yok çünkü sen bir adımda bir
yılı yaşıyorsun. ama günün hangi saati olduğu bence bilinmeli. ne dersin
günün/gecenin hangi saati diyelim. sanırım bu konuda ayrılacağız. şöyle
desek: gece içinden geçen şarkının son dizesinde sabahı ağırladı ve
gövdesini sabahın kollarına bıraktı. yüzünde o beklediğimiz, gelmesini
beklediğimiz o gülümseme…
unutma! her adım bir yıla denk geliyor.
7.
sağır da olsanız kalemin kağıtta çıkardığı sesi duyarsınız. duyarsınız
çünkü onu hissedersiniz. sanki kağıtla kalem bir savaş halinde. sürekli
birbirleriyle çekişiyorlar. kavga ediyorlar gibi. ya da kanıyorlar gibi.
sağır da olsa duyduğunuz sesin sesinizle buluştuğunu hissedersiniz. ve
kendi kendinize dökülürsünüz/mırıldanırsınız: sabah o an kendi yaşam
sınırına gelmiş geceyi tüy yumuşaklığıyla onu kendi karanlığında yatırır.
sabah gün değildir. gün öncesidir. gece sonrası gün öncesidir sabah. ve o
yeni ölüm ve doğumların başlangıcı olan güne devrilir, erir. sabahın güne
verdiği can kendi canıdır. yeni canı için ölür ve doğar. kaç canı ölmüş
kaç canı doğmuştur, bilinmez. onda ölmek ve doğmak birdi. tek bir şeydi.
iki olmayan bir’di o. ne birkaç parça aydınlık ne birkaç kör nokta idi o.
hangi harfi hangi harfe taşıdığınıza bağlı, hangi sözcüğü hangi sözcüğe
teslim etmenize bağlı. hızlı bir trende tünele giriyormuşsunuz gibi.
bedeninizi tünelin boşluğuna bıraktığınız gibi bir sözcüğe
bırakıyorsunuz, bir notaya, bir renge bırakıyormuş gibi kendinizi… ve
tünelden çıktığınızda başka biri oluyorsunuz. kendinizi öyle
zannediyorsunuz. çünkü imge dünyanız sizi hala etkiliyor. etkisi altında
tutmaya ısrar ediyor. işte o an kaleminiz uçuyor, notalarınız ahenkle
savruluyor, fırçanızın her bir kılı birbirine dokunmadan renklerini
buluşturuyor. anlamlar ülkesinden ilk kaçışınız değil. bunu defalarca
yaptınız ama bu şekilde değil. çünkü siz buradan aldığınız yolla
kendinizin ötesine geçiyorsunuz. o tüketim süresinde siz kendinizi başka
biri yaptınız. sizi gülümseten biri yaptınız…
unutma! her adım bir yıla denk geliyor.
8.
işte bu anda nerede olduğunuzun önemi var. bilmelisiniz nerede olduğunuzu.
çünkü içinizdeki şarkı daha da net gelmeye başlıyor içinize. aynı
notaları çalıyorsunuz ama aynı şarkıyı söylemiyorsunuz. aklınızın bütün
duvarları yıkılıyor ve sanki kendini patlatan bir su damlası gibi
hücrelerinize giriyorsunuz. sizi siz yapan hücrelerinizdeki her şeyi
duyuyor ve anlıyorsunuz. hangi harflerle yola çıktığınızı, hangi
sözcükleri yük fazlası olarak gördüğünüzü biliyor ve geçtiğiniz
köprülerden atıyorsunuz. attınız. sadeleştiğinizin farkında mısınız?
sade, sıradan, doğal ve katkısız olduğunuzu görebiliyor musun?
bu da ilk adımınız. kaç adım atacağınız size bağlı. ve bu adımla kaç
mevsim yaşadınız? ne kadar zaman geçmiş, değil mi? bize sanki böyle
gelir. öyle düşünürüz ya da algılarız. zamanı mı geçiririz yoksa zamandan
geçen hayat parçalarını mı? bizden geçen zamansa biz o zamandan nasıl
geçiyor olacağımızı asla o anda bilemeyeceğiz. hep sonra farkına
vardıklarımız dediğimiz şeyler işte bunlar. zamandan geçiş anlarımızı
asla yakalayamayacağız. bunu anladığımız için yazıyor olabilir miyiz?
içinde hangi şarkıyla yola çıkmanın pek fazla bir önemi yok. çünkü o
anların geçidinde dinlediğin şarkı sensizliğin şarkısıdır. sessizliğinin
şarkısı… bu şarkıyı asla ezberleyemeyeceksin. çünkü senin şarkın henüz
çalınmadı. ya da çalmadın diyelim. çalman için dinlemen gerekiyor.
çalmayı öğrenmek için değil çaldığının hiçbir şeye benzemesini
istemediğin için.