SERBEST YAZI

Salih Aydemir   







sevgilim sevgili,

 - dizi yazı -
birinci bölüm

yazma
(üç)
 

6.

nerede olduğunu sor kendine? evde miyim? kimin evindeyim ve ne yapıyorum? kimin evindesin, sor kendine yüksek sesle. duymuyorsan daha da bağır. çığlıklarını dinle... çığlıklarındaki titreşimlerin sana ne çağrıştırdığını düşün. nasıl bir hayalin içinde oynuyorum gerçeği, diye sor kendine yeniden. yine bir köprüye ihtiyacın var. ama bu kez bu köprü diğer köprülere hiç benzemiyor. attığın her adımda bastığın yer yanıyor. attığın her adım binlerce anını yok ediyor. buna karşılık yok ettiklerinin üzerine yeni şeyler koyman gerekecek. bine karşı iki bin yeni şey; iki bine karşılık eksi dört bin şey bulmalısın.

notalarını, harflerini bütün tozlarını çağır. her biri binlerce şeyle gelecek. kimin evinde olduğunu anladın mı şimdi? sözcüklerin evinde bir cümlenin odasında dinleniyorsun. içinin bütün çatışmaları geçmiş, sütliman bir yerdesin. rehavete kaptırma kendini. yoksa başa dönersin. aynı yolları bir daha yaşarsın. cümlenin odasında parantezin penceresinden bakıyorsun. günlerin önemi yok çünkü sen bir adımda bir yılı yaşıyorsun. ama günün hangi saati olduğu bence bilinmeli. ne dersin günün/gecenin hangi saati diyelim. sanırım bu konuda ayrılacağız. şöyle desek: gece içinden geçen şarkının son dizesinde sabahı ağırladı ve gövdesini sabahın kollarına bıraktı. yüzünde o beklediğimiz, gelmesini beklediğimiz o gülümseme…

unutma! her adım bir yıla denk geliyor.



7.

sağır da olsanız kalemin kağıtta çıkardığı sesi duyarsınız. duyarsınız çünkü onu hissedersiniz. sanki kağıtla kalem bir savaş halinde. sürekli birbirleriyle çekişiyorlar. kavga ediyorlar gibi. ya da kanıyorlar gibi. sağır da olsa duyduğunuz sesin sesinizle buluştuğunu hissedersiniz. ve kendi kendinize dökülürsünüz/mırıldanırsınız: sabah o an kendi yaşam sınırına gelmiş geceyi tüy yumuşaklığıyla onu kendi karanlığında yatırır. sabah gün değildir. gün öncesidir. gece sonrası gün öncesidir sabah. ve o yeni ölüm ve doğumların başlangıcı olan güne devrilir, erir. sabahın güne verdiği can kendi canıdır. yeni canı için ölür ve doğar. kaç canı ölmüş kaç canı doğmuştur, bilinmez. onda ölmek ve doğmak birdi. tek bir şeydi. iki olmayan bir’di o. ne birkaç parça aydınlık ne birkaç kör nokta idi o.

hangi harfi hangi harfe taşıdığınıza bağlı, hangi sözcüğü hangi sözcüğe teslim etmenize bağlı. hızlı bir trende tünele giriyormuşsunuz gibi. bedeninizi tünelin boşluğuna bıraktığınız gibi bir sözcüğe bırakıyorsunuz, bir notaya, bir renge bırakıyormuş gibi kendinizi… ve tünelden çıktığınızda başka biri oluyorsunuz. kendinizi öyle zannediyorsunuz. çünkü imge dünyanız sizi hala etkiliyor. etkisi altında tutmaya ısrar ediyor. işte o an kaleminiz uçuyor, notalarınız ahenkle savruluyor, fırçanızın her bir kılı birbirine dokunmadan renklerini buluşturuyor. anlamlar ülkesinden ilk kaçışınız değil. bunu defalarca yaptınız ama bu şekilde değil. çünkü siz buradan aldığınız yolla kendinizin ötesine geçiyorsunuz. o tüketim süresinde siz kendinizi başka biri yaptınız. sizi gülümseten biri yaptınız…

unutma! her adım bir yıla denk geliyor.



8.

işte bu anda nerede olduğunuzun önemi var. bilmelisiniz nerede olduğunuzu. çünkü içinizdeki şarkı daha da net gelmeye başlıyor içinize. aynı notaları çalıyorsunuz ama aynı şarkıyı söylemiyorsunuz. aklınızın bütün duvarları yıkılıyor ve sanki kendini patlatan bir su damlası gibi hücrelerinize giriyorsunuz. sizi siz yapan hücrelerinizdeki her şeyi duyuyor ve anlıyorsunuz. hangi harflerle yola çıktığınızı, hangi sözcükleri yük fazlası olarak gördüğünüzü biliyor ve geçtiğiniz köprülerden atıyorsunuz. attınız. sadeleştiğinizin farkında mısınız? sade, sıradan, doğal ve katkısız olduğunuzu görebiliyor musun?

bu da ilk adımınız. kaç adım atacağınız size bağlı. ve bu adımla kaç mevsim yaşadınız? ne kadar zaman geçmiş, değil mi? bize sanki böyle gelir. öyle düşünürüz ya da algılarız. zamanı mı geçiririz yoksa zamandan geçen hayat parçalarını mı? bizden geçen zamansa biz o zamandan nasıl geçiyor olacağımızı asla o anda bilemeyeceğiz. hep sonra farkına vardıklarımız dediğimiz şeyler işte bunlar. zamandan geçiş anlarımızı asla yakalayamayacağız. bunu anladığımız için yazıyor olabilir miyiz? içinde hangi şarkıyla yola çıkmanın pek fazla bir önemi yok. çünkü o anların geçidinde dinlediğin şarkı sensizliğin şarkısıdır. sessizliğinin şarkısı… bu şarkıyı asla ezberleyemeyeceksin. çünkü senin şarkın henüz çalınmadı. ya da çalmadın diyelim. çalman için dinlemen gerekiyor. çalmayı öğrenmek için değil çaldığının hiçbir şeye benzemesini istemediğin için.

yazdıklarını anlamak için metne girme vakti.

unutma! her adım bir yıla denk geliyor.

- sürecek -    

dizin    üst    geri    ileri  



 10 

 SÜJE  /  Salih Aydemir  /  yirmi yedi eylül iki bin on yedi   / 24