ÖYKÜ

Hürriyet Bağcı   







Perihan ve Erdal


Perihan odun kırıyor kapının önünde. Nerden bulmuşsa bulmuş, dağ gibi yığılı kurumuş ağaç dallarını küçük parçalara bölüyor. Gecekondunun balkonundan izliyor Erdal onu.. Geçen ay kızıyla, Samsun yolunda karşıdan karşıya geçerken nasıl olmuşsa araba çarpmış, kızına bir şey olmamıştı ama Erdal’ın bacakları ve kaburgaları kırılmıştı. Bacakları alçıda ve beli sarılı aylardır evde yatıyor; böyle ara sıra balkona çıkıp mahalleyi seyrediyordu. Kazadan sonra patronu tazminatını verip işten attı onu, tıpkı 1800 lü yıllarda, kaza geçiren, hastalanan işçilerin işten çıkarılması gibi. 200 yıl geriye gidildiğini kimse fark etmedi bile.

Sebahat Abla, Erdal’ın annesi, çok iyi biri. Ailenin başına gelmedik kalmadı. Yoksulluk varsa başta, gerisi kendiliğinden geliyor zaten. Büyük oğlu Mustafa kamyon şoförü. Dev gibi cüssesiyle utangaçlığı tezat oluşturuyordu. Efendi bir çocuktu. Başı önde gidip gelir, kamyonu evlerinin önüne çekerdi. Daracık sokaktan çöp kamyonu geçemez, bağrış çağrış gece vakti, pazar yerine götürürdü kamyonu homurtularıyla birlikte.

Annesi onu kızkardeşinin kızıyla evlendirmek istemiyordu fakat oğlu onu seviyormuş; istemeye istemeye evlendirdi onları ve balkonun altındaki tek göz oda banyo tuvalet den ibaret ‘rezidansa’ gelin geldi. Yeni gelin bu rezidansı pek beğenmiyordu, pek mutlu değildi. Yoksulluk görmüş, kıt kanaat yaşamış, belki de evlenince rahat edeceğini hayal etmişti. Ev hayvan bağlasan durmaz cinstendi, rutubetliydi.

Bir yıl olmadan kavga ederek ayrıldılar kayınvalide ve kayınpederle. Başka bir yere taşındılar.

Mustafa çalışıyordu it gibi, annesiyle karısı arasında kalmıştı. Bir de çocukları oldu.

Bir gün bir haber geldi ki, Mustafa kamyonuyla bir direğe çarpmış, babasıyla annesi de yanındaymış, annesi kapıdan fırlayıp ölmüş.

Kimse inanamadı, hem Sebahat Ablaya hem Mustafa’ya ağladılar. Sonra bütün aile Mustafa'yı suçladı, sanki o isteyerek bilerek annesini öldürmüş gibi. Onu dışladılar, küstüler, attılar aileden. O ise bu dünyada en çok sevdiği insanı öldürmüş olduğunun yükünü tek başına taşımaya çalıştı. Bunu aynı kamyona binerek, çalışmaya devam ederek yaptı. Bir çocuğu ve karısıyla her gün kavga ettikleri bir yuvası vardı. Kendi karnını ve onların karnını doyurmak zorundaydı. Gelin o rutubetli, tek odalı evi beğenmemiş, kiraya çıkmışlardı, daha yaşanılır bir yere, ama kirayı ödemek zordu.

Annesi öldükten bir iki ay sonra babası evlendi. Evde küçük bir oğlan daha vardı, Sebahat ablanın üç oğlunun en küçüğü, 15 yaşındaki Veli. Bir oğul daha geldi, sonra da bir kız doğurdu yeni anne. Kurumlu bir kadındı, güler yüzü sahte geliyordu herkese.

Mustafa karısından ayrıldı, bu dünyada bir görüntüden ibaretmiş gibi kalakaldı. Döndü dolaştı, geldi o rutubetli çukurdaki eve attı canını. Babasına kira ödeyerek orada yaşamaya başladı. Ne girdiğini ne çıktığını kimse görmezdi. Kamyonu bazen evin önüne bazen pazaryerine çeker, sabahın köründe çıkar gecenin bir yarısı geri dönerdi. Ne yer ne içerdi? Babası olacak Hitler bıyıklı, karikatür tipli adam evlenir evlenmez saçını siyaha boyamaya başladı. Bir yaşama sevinci bir canlılık; balkonu yıkıyor, merdivenleri süpürüyor, küçük kızını kucağına alıp delikanlı gibi sokakta gezdiriyordu. Büyük oğlu Mustafa kömürlükten bozma nemli çukurun içinde yaşıyor ve ona kira ödüyordu. Adam bir hastanede hastabakıcılık yapmıştı yıllarca, oradan emekli olmuştu. O zamanlar sırtı kambur, iki yana devrile devrile yürürdü, kalın gözlüklerinin ardından iki yana baka baka gider gelirdi. İkinci evliliğini yapınca adam uzadı, meğer uzun boyluymuş, dik durmaya başladı ve dişlerini göstererek gülüyordu artık.

Sonra başka bir semtten daha iyi bir ev alıp bu gecekondu semtini terk edip gittiler. Yukarıyı da ortanca oğlan Erdal’a kiraya verdiler. Perihan pişirdiği yemeklerden kaynına da götürürdü çoğunlukla. Erdal da halini hatırını sorardı ara sıra. Kaza geçirip iki bacağı birden alçıya alınınca, üç ay evde yattı, dışarı çıkamadı Erdal.

Böyle olunca Perihan Ankara’nın köyünde oturan annesine daha sık gitmeye başladı, onlara tarla işlerinde yardım edip evine un mercimek vs. getirdi. Getirdiklerinin bir kısmını mahalledekilere sattı, çocuklarının, kocasının, kaynının karnını doyurdu.

Erdal’ın  kaburgaları kırık, beli sarılı, bacakları alçıda olmasa o odunları Perihan'a kırdırır mıydı hiç?



dizin    üst    geri    ileri  

 



 21 

 SÜJE  /  Hürriyet Bağcı  /  yirmi dokuz eylül iki bin on beş     12