Perihan odun kırıyor kapının önünde. Nerden bulmuşsa bulmuş, dağ gibi
yığılı kurumuş ağaç dallarını küçük parçalara bölüyor. Gecekondunun
balkonundan izliyor Erdal onu.. Geçen ay kızıyla, Samsun yolunda karşıdan
karşıya geçerken nasıl olmuşsa araba çarpmış, kızına bir şey olmamıştı
ama Erdal’ın bacakları ve kaburgaları kırılmıştı. Bacakları alçıda ve
beli sarılı aylardır evde yatıyor; böyle ara sıra balkona çıkıp mahalleyi
seyrediyordu. Kazadan sonra patronu tazminatını verip işten attı onu, tıpkı
1800 lü yıllarda, kaza geçiren, hastalanan işçilerin işten çıkarılması
gibi. 200 yıl geriye gidildiğini kimse fark etmedi bile.
Sebahat Abla, Erdal’ın annesi, çok iyi biri. Ailenin başına gelmedik
kalmadı. Yoksulluk varsa başta, gerisi kendiliğinden geliyor zaten. Büyük
oğlu Mustafa kamyon şoförü. Dev gibi cüssesiyle utangaçlığı tezat
oluşturuyordu. Efendi bir çocuktu. Başı önde gidip gelir, kamyonu evlerinin
önüne çekerdi. Daracık sokaktan çöp kamyonu geçemez, bağrış çağrış gece
vakti, pazar yerine götürürdü kamyonu homurtularıyla birlikte.
Annesi onu kızkardeşinin kızıyla evlendirmek istemiyordu fakat oğlu onu
seviyormuş; istemeye istemeye evlendirdi onları ve balkonun altındaki tek
göz oda banyo tuvalet den ibaret ‘rezidansa’ gelin geldi. Yeni gelin bu
rezidansı pek beğenmiyordu, pek mutlu değildi. Yoksulluk görmüş, kıt
kanaat yaşamış, belki de evlenince rahat edeceğini hayal etmişti. Ev
hayvan bağlasan durmaz cinstendi, rutubetliydi.
Bir yıl olmadan kavga ederek ayrıldılar kayınvalide ve kayınpederle.
Başka bir yere taşındılar.
Mustafa çalışıyordu it gibi, annesiyle karısı arasında kalmıştı. Bir de
çocukları oldu.
Bir gün bir haber geldi ki, Mustafa kamyonuyla bir direğe çarpmış,
babasıyla annesi de yanındaymış, annesi kapıdan fırlayıp ölmüş.
Kimse inanamadı, hem Sebahat Ablaya hem Mustafa’ya ağladılar. Sonra bütün
aile Mustafa'yı suçladı, sanki o isteyerek bilerek annesini öldürmüş
gibi. Onu dışladılar, küstüler, attılar aileden. O ise bu dünyada en çok
sevdiği insanı öldürmüş olduğunun yükünü tek başına taşımaya çalıştı.
Bunu aynı kamyona binerek, çalışmaya devam ederek yaptı. Bir çocuğu ve
karısıyla her gün kavga ettikleri bir yuvası vardı. Kendi karnını ve
onların karnını doyurmak zorundaydı. Gelin o rutubetli, tek odalı evi
beğenmemiş, kiraya çıkmışlardı, daha yaşanılır bir yere, ama kirayı
ödemek zordu.
Annesi öldükten bir iki ay sonra babası evlendi. Evde küçük bir oğlan
daha vardı, Sebahat ablanın üç oğlunun en küçüğü, 15 yaşındaki Veli. Bir
oğul daha geldi, sonra da bir kız doğurdu yeni anne. Kurumlu bir
kadındı, güler yüzü sahte geliyordu herkese.
Mustafa karısından ayrıldı, bu dünyada bir görüntüden ibaretmiş gibi
kalakaldı. Döndü dolaştı, geldi o rutubetli çukurdaki eve attı canını.
Babasına kira ödeyerek orada yaşamaya başladı. Ne girdiğini ne çıktığını
kimse görmezdi. Kamyonu bazen evin önüne bazen pazaryerine çeker, sabahın
köründe çıkar gecenin bir yarısı geri dönerdi. Ne yer ne içerdi? Babası
olacak Hitler bıyıklı, karikatür tipli adam evlenir evlenmez saçını
siyaha boyamaya başladı. Bir yaşama sevinci bir canlılık; balkonu
yıkıyor, merdivenleri süpürüyor, küçük kızını kucağına alıp delikanlı
gibi sokakta gezdiriyordu. Büyük oğlu Mustafa kömürlükten bozma nemli
çukurun içinde yaşıyor ve ona kira ödüyordu. Adam bir hastanede
hastabakıcılık yapmıştı yıllarca, oradan emekli olmuştu. O zamanlar sırtı
kambur, iki yana devrile devrile yürürdü, kalın gözlüklerinin ardından
iki yana baka baka gider gelirdi. İkinci evliliğini yapınca adam uzadı,
meğer uzun boyluymuş, dik durmaya başladı ve dişlerini göstererek
gülüyordu artık.
Sonra başka bir semtten daha iyi bir ev alıp bu gecekondu semtini
terk edip gittiler. Yukarıyı da ortanca oğlan Erdal’a kiraya verdiler.
Perihan pişirdiği yemeklerden kaynına da götürürdü çoğunlukla. Erdal da
halini hatırını sorardı ara sıra. Kaza geçirip iki bacağı birden alçıya
alınınca, üç ay evde yattı, dışarı çıkamadı Erdal.
Böyle olunca Perihan Ankara’nın köyünde oturan annesine daha sık gitmeye
başladı, onlara tarla işlerinde yardım edip evine un mercimek vs.
getirdi. Getirdiklerinin bir kısmını mahalledekilere sattı, çocuklarının,
kocasının, kaynının karnını doyurdu.
Erdal’ın kaburgaları kırık, beli sarılı, bacakları alçıda olmasa o odunları Perihan'a kırdırır
mıydı hiç?