POETİK METİN

Sabahattin Umutlu  







bir ihtimal daha var o da isyan mı dersin


                                                                   nesimi’ye. pir sultan’a. nef'î' ye..


                                        “hükmetmek bir zevk ve bir zaaftır.
                                         şeytan, iktidar hırsı olan bir melekti sadece.
                                         iktidarı arzulamak insanlığın uğradığı en büyük lanettir.”
                                                                                                                             e.m.cıoran

                                         “erk yani her türlüsünden ‘iktidar,herhalde çok başka bir şey.
                                          hele bir insanın ‘düşüncesi, mülkiyete ilişmişse,
                                          o insanın artık davranışları bile değişik ve bambaşkadır"
                                                                                                                              ece ayhan

                                         “hiçbir şeyim yok akıp giden sokaktan başka"
                                                                                                                          cemal süreya




edep biat edebiat

öyle biline gelir.edebiyat ile edep arasında yakın bir ilişki olduğu ve edebiyatın edebinin edepten geldiği. çok eski bir yanılsama. ve bu yanılsamanın tarihi iktidarların insanı tüm kurumlar dahil olmak üzere edebiyat yoluyla ehlileştirmeye hizaya çekmeye etkisiz hale getirmeye çalışmalarının yani biat ve itaat kültürü çalışmalarının tarihiyle özdeş.

edebin edebiyatla ilişkisi edebiyatın biatla ve itaatle ilişkisi olarak da okunabilmelidir. tersi de geçerlidir. iktidara karşı isyanın direnişin dahil olmamanın  itirazın tarihi. bir o kadar da mülksüzleşmenin..

iktidarlar bireyleri özneleri itaate ve biate zorlamanın yollarını iyi bilirler.

havucu sopası sürgünü hapsi cülusu ulufesi vb. yumuşak geçiş yolları.

tek koşulları mı. iktidarın meşrulaşmasını sağlayan her şeye ıslah olanlar korosuna dahil olmak edepli olmak itiraz etmemek uslu çocuk olmak muzırlık yapıp sorun çıkartmamak. kısaca icabet ve icazet.

edebiyatın ehillerinin ehlileştirme yoluyla iktidarın kapsama alanını daha bir genişletme ihalesi uzmanlarının itaatkarlığın terazisini elinde tutanların edebiyatla iştigal etmelerinin yeni bir adı konulmuş bu günlerde : edebiyata devlet desteği edebiyata teşvik fonu olarak da söylene gelen biat projesi. nedir mi amaçları. edebiyatın bir harfini atmakla işe başlayıp cülusun ve ulufeciliğin de katkılarıyla biat kültürü üzerinden muhafazakar ve itaatkar bir edebiyat ortamı oluşturmak. edebiyatın y sini atınca ne mi kalır. etrafı ayrık otlarından temizlenmiş zararsız bir edep biat edebiat.

önceleri gayet masum başlayan sonra ise tüm bu yapıp etmelerin bir itirazla karşılanacağı beklentisiyle bir türlü açıklanamayan icazetçi ehiller jürisi ve ehlileştirilme işlemine başlamaları için kulakları bir düdük sesine ayarlı seçilmişler korosu. olan oldu. yapılan itirazlar ve eleştirilere karşı muhafazakar koronun ağzı diline dolaşmış ehilleri ulufenin cülusun ve cürufun kokusunu alan koristler daha fazla tutamayarak kendilerini başladılar dökülmeye : ne yani “devlet edebiyatı teşvik etmesin mi?” “edebiyata destek şahane bir proje. biz 20 yıldır bunu bekliyorduk” diyerek iktidara olan liyakatlerini gönüllü kulluklarını erk’e onaylatmanın daha bir taçlandırmanın yolunu yordamını bulmanın şehvetini iktidarın edebiyat alanına nüfuzunun meşruiyetini sağlamanın orgazmını yaşamaktalar.

daha dün edebiyatta liyakatin iktidarla ilişkilenmenin tarihi bazen ulufenin cülusun ve cürufun tarihi olarak yazılıyordu bu gün ise muhafazakarlaşma adına verilen plaketlerin teşviklerin tarihi olarak yazılmakta. bir ihtimal daha var o da isyan mı dersin.biraz da ondan bahsedelim. iktidar ile direnişin nisyan ile hafızanın itirazın tarihinden.

edebiyatçının şairin iktidarla ilişkilenmesinin edebiyattaki hayattaki duruşuna göre bir karşılığı oluyordu. olmakta. yazdığı yergi ve hicivler nedeniyle sürgüne gönderilenleri öldürülenleri faniyi, nef’iîyi, pirsultan’ı enel hak dediği için derisi yüzülen hallacı mansur’u, nesimi’yi nasıl unuturuz. unutma.

bir yanda iktidara olan liyakatini artırmak için kasideler yazan baki ve nedim diğer yanda yazdığı hicivlerden dolayı ölümle cezalandırılan fani ve nesimi.
 


bir mülksüzleşme eylemi olarak şiir

o günlerden bu günlere geldiğimizde ise liyakatin biçimi ve adresi dışında değişen bir şey olmuyor. cumhuriyetle birlikte çankaya oluyor liyakatin tapınma biçimlerinin adresi. liyakat ölçüsü olarak tek parti ideolojisinin kurumlarına bağlılık ve meşruiyetini sağlamaya dayalı tapınma biçimleri baz alınıyor. edebiyatçı ve şairin iktidarla olan ve liyakate ve giderek enseste varan ilişkisi konusunda mülkiyeli mülksüz şair ece ayhan’a selam vaktidir. "devletle şairleri bir kaşık kalıbı gibi iç içe uyurlar" uyurlar uyumasına da uykuda durduğu gibi durmazlar.

“onlar- yani bizim sepici yahya kemal ve aynı meşrepten arkadaşları- eyüp sultan’da ‘cumhur si..şi’ yaparlardı.“ (bir sivil şairin ölümü / "son şiiler" / ece ayhan)

uyurlar ve derin uykularında devletin kendilerine bir makam bir mevki bahşettiği günlerin rüyasını görürler. bir taraftan “memnunuz cihandan ve hükümetten” diyebilmenin iç huzuruna uyanırlar. diğer taraftan “sanat şahsi ve muhteremdir”ci cephe ile post modern gericiliğin iktidarla olan gönüllü dansına icabet ederler. öyle olunca da yazılan şiirde de iktidarla, iktidarlarla olan derinlemesine bir çatışmanın örneklerine rastlamak pek mümkün görünmüyor. görünemez de.

bir de hafıza kayıtlarına bakalım öyleyse. yanık kara kayıtlarına hafızanın. 1989 yılında naki turan tekinsav ile sinema üzerine yapmış bir söyleşide söz şiire ve dergilere gelince dayanamaz ve şunları söyler:‘sanat şahsi ve muhteremdir’ depolitizasyonunu ileri süren çıkardıkları dergilerle kendilerini özdeş kılan ve sınıflarında amiral battı gibi şiircilik oynayan ve gerçekten ve her anlamda sıradanlıkları üzerlerinden akan ama kendi katmanlarında olduğu için bu zengin çocuklarını kollayan ve onların bedava dava vekilliğini yapanlar sizinle yukardan yukardan konuşabiliyorlar. meğer sözünün eri olmak hiç önemli değilmiş ! parayı veren düdüğü çalarmış ! önemli olan ölçüt eninde sonunda aşağı yukarı paraymış filan. evet evet, bunları ben de biliyorum. ve iç içe yakın arkadaşlarınız ıslah olanlar korosu da “kol kırılır yen içinde kalır.”

ece ‘nin bahsettiği malum çevreyi az çok tahmin edebiliyorsunuz sanırım. edebiyatı şiiri kültür endüstrisinin seyirlik bir nesnesine dönüştürmek üzere yola çıkan tekelci edebiyat kurumunun temellerinin atıldığı yerlerden. bir zamanlar bir sermaye grubu tarafından desteklenen (1987 ve sonrası ) kuşe kağıda basılı afili dergilerden gergedan. sonrası argos ve bazı bankaların finanse ettiği aries, sanat dünyamız, cogito ve kitap-lık olarak sürer.

tüm bunlar sürerken edebiyatın şiirin mülkiyetle ilişkilendirilmesi mülkiyete tabi kılınması çabalarının adresleri değişiyor o kadar. bir de aradaki işlemi sürdüren ehiller korosundaki koristler. sürüyor sürmesine de o “cumhur si..şi,, bazı pozisyonlar değişiyor. genç şairleri özendirme adı altında şiire ve “genç şaire" fena muamele yoluyla işlemde bulunan bazı jüri üyeleri ve plaketlerin üzerinde yazan bazı isimler.

oysa mülkiyetle ilişkisi hep sorunlu olmuş bir şiirden de bahsedebiliriz bu ülkede. iktidarın bahşettiği mevkii makam statü ve para pulla ilişkisi olmayan karaşın sivil şiirden. bir gölge gibi peşlerini takip eden yokluğun yoksulluğun mülksüz mülkiyelilerin şiirlerine bakalım.

ece ayhan’a cemal süreya’ya, sezai karakoç’a. denize sivil giren çırılçıplaklığın yalnayaklığın şiirini yazan mülksüz mülkiyelilerin kurulu zulmün yetiştirme yurtlarında ömrü heba olmuşların sarışın cumhuriyetin okullarından kovgun orta ikiden ölerek öldürülerek ayrılanların solgun bir halk çocukları ayaklanmasının şiirlerine.

ece ayhan bir gazetecinin kendisi ile yaptığı söyleşide :"ben ilk 31’imi jules verne okurken çekmiştim” diyor ve ekliyor :

“cemal süreya da bir karikatüre çekmiştir. yoksulluğa bak, o kadar yoksul ki, resim alacak parası bile yok"

“hiçbir semtte berberin olmadı,
954-1980 yılları arasında,
26 yılda 28 ev değiştirdin;
leke kuşağı nasıl bilmez seni!"


şiirde yoksulluk imgesini sıklıkla kullanan ve yaşatan şairlerimizdendir cemal süreya ve ece ayhan. her iki şairin de poetikasının oluşmasında şiirlerindeki yokluk yoksulluk ve yoksunluk halleri mülkiyetle kurdukları ilişkinin sıkışmışlığın çıkışsızlığın iki nefes arası kalmışlığın o acıtıcı temanın sahici birer yansıması olarak da okunmalı okunabilmelidir.

mal mülk ev bark ile kurulan ilişki aidiyete dayanmayan yersiz yurtsuz bir ilişkidir. bu ilişkideki çıkışsızlık ve ait olamama durumu hem yaşamın zorluğu hem de baştan yapılan tercihlerin bir sonucu olarak görülmeli. görülebilmelidir.

şimdi kısa bir anekdot :1971 yılıdır ve cemal süreya darphane müdürlüğü yapmaktadır. muhalif kimliğinden yazılarından şiirlerinden rahatsız olan iktidar sahiplerinden dönemin bakanı darphaneye teftişe gelir, kendisi darphaneyi gezen bakan onu görevden atmak ister, ancak bir neden bulunması gerekmektedir. ankara’ya döner ve : “darphane pislik içindedir, bu nedenle görevden alındınız” diye bir yazı gönderir. cemal süreya yazıyı imzalamaz. bir yazı da o yazar : “bakanlık yüksek katına, siz geldiniz, darphane kirlendi, o nedenle istifa ediyorum” der imzalar ve gönderir.

sonrası malumdur. iktidar karşısındaki tercihinin sivil duruşunun bedelini fazlasıyla öder cemal süreya. ve tüm poetikası şiirin buralardan oluşur.

bir kısa anekdot daha. ece ayhan ve annesi çanakkale yalova köyündeki evlerinde birlikte yaşamaktadırlar. kıştır. evde yok denecek kadar az eşya bulunmaktadır. yer yatağı. piknik tüpü. yakacağı olmayan teneke soba ve tek bir battaniye. annesi 35 kiloya kadar düşmüştür. evde olan tek battaniyeyi annesine verir ece ve kendisi ise ısınmak için köyün kahvesine gider ve fakat çay parası olmadığı için uzun süre duramaz. eve döner.

dibe vuran yoksulluğa yoksunluğa rağmen iktidarlar karşısındaki duruşundan ödün vermez ece. köşe başlarına tutan ehlileştirilenler ve ıslah edilenler korosuna kötülük dayanışmasına karşı haklılığın inadıyla direnir. direnilir.
 



öyleyse geziden gidelim

bitmeyen zulmü iktidarların ve o an orada olan ve orayı terk etmeyen ayak direyen direniş. bir de böyle bir tarihi vardır hafızanın direnişin şiirin.

gezidir. hafızadır. auradır. temsil edilmeyen üstü çizilen hal ve gidişi sıfır olanların karaşın, yoksul çocukların tüzüklerle çarpıştığı yerdir. şiirleridir hakikatler buluşmasının o karnavalesk ütopyanın. tüm var oluşuyla sokağa çıkan direnişin dili olan şiirler.

iktidarın zulmüne bedenler üzerindeki tahakkümüne karşı bedenlerini siper eden çocuklardır. polisin yakından hedef gözeterek attığı gaz kapsülleriyle yakından vurulan

gözleri kör edilen çocuklardır. fidanları gezinin. on beşinde bir fidandır adı berkin elvan. belki az okumuş belki ortaokul terk bir mevkii bir makamla biatla itaatle alakası olmamış mülksüz mülkiyetsiz çocuklar. “ne oldu lan… büyük adam olamadıysak hayallerimizi de satmadık ya…” diyen çocuklar…

velhasıl dizeleridir gezinin. kitapta durduğu gibi durmaz. sokakta durduğu gibi duvarlarda. ağaçlarda parklarda görülmüştür. hafızadır. yanık da olsa birikir.

varlıkları liyakatleri olan iktidarlar karşısında eğilip bükülen biatın ve itaatin gönüllü kullarına tüm ehlileştirilenler ve ıslah edilenler korosuna kötülük dayanışmasına karşı haklılığın inadıyla ve hep bir ağızdan diyoruz ki : sürer sürmesine de o “cumhur si..şi"...

“buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında
bir teneffüs daha yaşasaydı
tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür
devlet dersinde öldürülmüştür"



“velhasıl onlar vurdu biz büyüdük kardeşim"

defteri kapat şiir sokakta "düzayak çivit badanalı kent"

bir ihtimal daha var o da isyan mı dersin.


dizin    üst    geri    ileri  

 



  3  

 SÜJE  /  Sabahattin Umutlu   /  yirmi altı eylül iki bin on dört     6