KURGUSAL ÖYKÜ

Özgecan Dalkılıç  





 

YALNIZLIĞI ÇALAN ÇOCUK


Göç vardı, göç. Mevsim yazdı, dolu dizgin kar yağıyordu. Hiç üşümedi, ölesiye alışmıştı hiçliğe. Güneşin koynunda kandırıyordu, kar onu. Beyaz ama soğuk olmayan türden. Kendisine benzeyen esmer bir çocuğun elinden tutmuş yabancı sokaklarda dolanıp duruyordu. Kendisi için değildi. Kim olduğunu bilmediği ama kesin bir yakını olan birisi için. Sağ tarafta boyuna kaldırımlar ve dükkanlar… Dükkanlar oyulmuş mağaraların içine yerleştirilmiş kaldırımların altına düşüvermişti. Esnaflar,kapıların ağzında dedikoduya yatmış ayakta bekliyorlardı. Buyurun, diyen yoktu. Sessiz bir şekilde geçiyordu. Nereye gittiğini bilmiyordu. Kaygısız ve telaşsız…Sonra sarışın, uzun boylu bir adamın dükkanına girdi. O sırada elinde tuttuğu esmer çocuk kayboldu. Yine de hiç telaşlanmadı belki de neyi ve kimi olduğunu bilmediğindendi. Sanki adam çocuğu tanıyormuş gibi “Çocuk kayboldu.” dedi. Çocuğun gidişine aldırış etmeden çocuğu kaybeden:

_ Ben ev arıyorum, uzun zaman oturacak bir ev… Bana yardımcı olabilecek misiniz?

Gözlerini kısıp ışığı kırabildiğince kırıp elleri gözlerini ovalarken dükkan sahibi:

_ Elimde bir ev var; ama çok uzak.

_ Yeter ki bir ev olsun, uzaklığın hiç önemi yok.O evişimdi görmek istiyorum.

Adam ne olur, ne de olmaz demeden kadının eline anahtar yerine beş yaşlarında sarışın bir çocuk tutturdu. Gözleri mavi olmalıydı. Sarı saçlara mavi göz giderdi. Göremedi, gözlerini çocuğun. Çocuk dudaklarında hafif bir tebessüm:

_ Hadi abla, dedi. Hadi seni eve ben götüreceğim, uzun bir yolumuz var. Zor mu zor.

Çocuk,daha elini uzatmadan elini uzatıp çocuğun elini tuttu. Yolda boyuna yaşını aşan kelimeler ile konuşuyordu, çocuk. Dayanamadı sonunda uykunun diyarına gelen:

_ Sussan artık, dedi. Sussan! Sen hep böyle durmadan konuşur musun?

_ Olmaz, abla, dedi. Susamam. Bu semtte herkes, büyük küçük demeden konuşur. Burada herkes gürültü yapmak zorundadır. Bu semtin bir tek suskunluğa tahammülü yoktur.

_ Tamam, dedi. Lanet olsun, susma! Konuş konuşabildiğin kadar. Sonunda saçmalamak olsa da konuş, konuş, yeter ki sonunda ölmeyeyim.

Çocuk gürültü yapmaya devam etti. Onun aklındaysa sessizlik… İliklerine kadar işleyen ve her geçen gün yavaş yavaş öldüren sessizliği bir anlığına da olsa unutmaya, sessizlikten vazgeçemeye çalıştı. Sadece güftesini kendi bildiği şarkılar tutturmaya başladı.

Çocuk durmadan konuşurken, o bir taraftan şarkılar tuttururken karlı bir dağın eteğine geldiler. Semtten uzağa düştüler. Anlayamadı nasıl geldiler, hiç yorulmadan. Söylendi kendi kendine:

_ Belli ki konuşmanın ve şarkılar tutturmanın hatırına. Hatır… Hatır bilirler mi acaba bu semtte? Hatır, şu hiç bulamadığım beni her daim hiçleştiren hatır.

Çocuk yaşamış da görmüşçesine, küçümsercesine güldü.

_ Hatır sessizliğin olduğu yerde olur. Sana ne dedim ben, taaaa başında yola çıkmadan biraz sonra! Bu semtte gürültü eksik olmamalı. Burada sessiz kalanın gönlünü kırk satır ile lime lime ederler. Bu dağın uçurumu kırk satıra vurulmuş gönüllerle doludur. Her gece burada iniltiler kalkar. Hem de gerçekte yaşarken canlı kanlı çıkaramadıkları sesle inilderler. Onların cürmü sessizlik; cezası ise iniltidir. Oradakilerden biri de annemdir. Her gece buraya yaşıma bakmadan kendimi sıcacık uykuların koynundan alır da gelirim. Demem o ki sana asırlar gelen bu yol bana bir geceyi doğuran bir gündüzlük yoldur. Hadi, tut elimden! Şu dağı aşalım ki geceye kalmayalım. Daha ilk günden bu zulme dayanamazsın. Kaçar da yolunu bulamazsın. Tut elimi! Şimdi aşalım bu tek geçidi olan dağı.

Çocuk, geçidin üzerine tırmandı. Çocuktan aşağı kaldı. Yüksek yerden bağırdı, çocuk:

_ Şimdi dön bak arkana, dedi.

Bu semte geleli ilk defa telaşlanıp dönüp arkasına baktı. Baktı ki ne görsün. Semtin onca kalabalığı arkasına takılmış her biri her bir ağızdan bağırıyordu.

_ Haydi durma! Madem geldin diyarımıza sen de gürültü yap! Yap ki sarp tek geçit sana yol versin. Evin diyeceğin yere ulaşıver.

Çocuk yeniden konuşmaya başladı.

_ Tıka kulaklarını. Onlar söylemeleri gereken şeyleri söylediler, sana. Duyma onları! Onlara en yüksek sesinle şarkını söyle! Seni buraya gelmeden önce de bilirdim. Her zaman yapmak istediğin şey avazınca bağırmak değil miydi? Düşün ki şimdi hep yapmak istediğin şeyin eşiğindesin. Her şeyini, geçmişini silip de avazının çıktığınca bağırıp da geçiver. Bu sarp geçidin bir daha dönüşü olmasın. Düş artık kendi uzağına! Hep hatırla en yakınındakiler en uzağındayken en uzakta olduğun anlarda en yakınında olmasını istediklerinin yanında olmadığını. Her geçen gün seni daha da acımasızlaştırdıklarını. Yakına yakın yoksa uzağa yakın olmamalı hem de hiç olmamalı.

Zehir bir çocuğun dilinden de kusulurmuş meğer. Rüyaların diyarına düşen içindeki şüphelerini döktü.

_Sen çocuk değil, melun olmalısın!

Tam da bunları söylerken çocuk, geçidin öteki tarafına atladı, karların içine. Yeniden bağırmaya başladı, çocuk:

_ Hadi gel, korkularını yenerek gel, burası senin için yepyeni bir başlangıçtır.

Bunca duyduklarından ve söylediklerinden sonra çocuğun ardından geçidin üzerine çıktı. Öte tarafta çocuk karların içinde debelenip duruyordu. Karların içinde bir tane sarı çiçek vardı. Aynalısefa olmalıydı. Çocuk, çiçeği koparıp evini arayana uzattı.

_ Hadi gel! Başaracaksın! Bu geçit, kendini geçebilecekleri her zaman karlar içinde açmış bir çiçekle müjdeler. Senin nasibine de aynalısefa düştü. Seversin aynaları bilirim; hele ki seni parçalayan kırık aynaları daha da çok. Rüyaların ki daha bitmedi. Her rüyaya bir öykü düşer. Her rüya bir öykü bitirir. Biz hala rüyanın içindeyiz.

Sayıkladı, geçidin üzerindeki:

_ Evet, evet rüyanın içindeyiz, biz.

Gözlerini kapattı, hınca hınç insanlarla dolu karanlık bir geçitten atladı. Atladığı anda kendini yeni bir geçitte buldu. Ne kar ne çocuk ne de açmış çiçekler vardı. Ayaklarının üzerine düştü.

_ Heyyyy çocuk, gellll! Gel, nereye gittin, beni bir başıma bırakıp?..

Çocuğun kendisi yoktu; ama sesi ulvi bir yerlerden geliyordu.

_ Yalnız değilsin artık! Yalnızlığını çalıp gittim. Yalnızlık bana gerek. Kolay mı sanırsın uçurumların dibinde iniltilerle oturmayı ve bundandır bana gerekli olan tek şey : YALNIZLIK!

“İHANET ” dedi, geçidi geçen.

_ İhanet haaa! Hem de bu yaşta.

_ Yaş dediğin şey zamansızlıkta olmaz. Ve sakın unutma, sakın! Kimsenin kimseye faydası yoktur. Yanında iseler bil ki senden sonsuz alacakları parça parça kalbin vardır. Ki senin en başarabildiğin şey deşilmiş bir kalp ile yoluna devam etmeye hazır olman her zaman. Boş ver benim senden aldığım yalnızlığı da yoluna devam ediver. Almışsam bir yalnızlık, payına ne çok kalabalıklar düşecek bilmelisin ve yaşamalısın ölümsüz.


                                                     RÜYA  FABRİKASI  (Rüyaların İz(düş)ü_mü / 2) / Fatma’ma ithaf…


dizin    üst    geri    ileri  

 



 23 

 SÜJE  /  Özgecan Dalkılıç  /  yirmi altı eylül iki bin on dört     6