SIĞINAK
ömer gençer


 
 
 
ben olmaktan geliyor düşlerim, 
biz olmaya koşuyor...





sığınak

birgün ağaçlardan başka 
kirli tuvalinde gezinen çocuk 
son ıslığını da çalıyor

sen gölgene sığmıştın
ben gölgeme sığınmıştım

ama 
-s u s t u k-

bulut gibiydi her yan
biz taş kesildik 

ama 
-g e l d i k-

şimdi 
bir tarafımız kaldı 
somut
artık simetrik değiliz

yalnız 
-a s i m e t r i k-

tamtamların anlamını 
bilmiyorum
henüz 
ama 
hissediyorum ki 
dönüyorlar başımda 

yalnız 
-r i t ü e l-

savruktur ses bu anda 
gözlerimizde 
uyumsuzluk yankılanıyor 
bana öyle geliyor ki 
bir biz kaldık 

yalnız 
-b i r b i z-

(kaybetmemeliyiz)

ağaçlardan başka kirli tuvalinde 
gezinen çocuğu unuttuk 

-son ıslığı bitmiştir artık-

ürün listesi       kütüphane




bilinmeyen tarihler

tüm mizanları yırttım, artık aklım kara
tüm günahları affettim artık, yatağım ıslak 
ve gülüşmelerimiz kaydı, artık tüm hatalarım o
sen kaldın bir yaprak artık, gözüm değdi yok oldun

daha gencim ve görkem ve tutku ve alım...

gelmişiz bir sağanağın altına yeniyiz, yıkanmışız, saydamız
o kalmış bir soluk, varlığım kalmış bir yel
karagözlü gece kalmış, sonradan sahiplendiğim
belkiyi kullanmıyorum artık, artık var elimde bileytaşından

henüz dans etmedim, henüz yüreğim vuruyor, henüz...

neden kar yağmıyor şimdi, neden üşüyorum tir tir
neden odam kapkara yanıyor, fesleğenim kokusuz
balığım hala suçsuz, tasma takmış geziyorlar 
hayret ki yine gün ağarıyor, hep bir neden var olup bitene

benim şimdi, biraz sen, belki birazda deniztaşı oldum
pürüzsüz

başa dön        ürün listesi       kütüphane




düşyaşam

kalem kanımı emiyor bağışla beni 
dizelerimin üstüne çöküp tapınırken
sessiz soluğunla dinleyip uyuyakalacaksın

b e n    u y u t a c a ğ ı m

korkuyorum. sen yoksan
nesneler de susuyor 
başka bir gövdede uyumana katlanamıyorum. 
kalem kanımı emiyor 
bir işkence bu 

d a y a n a m ı y o r u m
-sen de dayanamayacaksın-

kalem kınından çıkınca
işte bu ikircik olmayacak 

... ben kendime asiyim
sen putlaşmış gülüyorsun...

kaygı, istek, kargaşa, umut,
panik, devinim, k ı y a m e t

adı kalmadı.
bensiz gizli bir özne 
olmayacak

başa dön        ürün listesi       kütüphane




açılım

kilit etrafı döner zaman 
mekaniğin kısır dokusu devir

sen öyle sus 

kokusuz yakalanmışlık 
hissettirmeden ...

sen öyle sus 

söylenmemiş dil uçlarım 
düştü düşecek düş özlem
benliğim belleğim ben özlem

ah yitik zaman elleri 
imgelerim
soluğumdaki titreşim

-yaşam denktir elediğimiz sulara-
üstte kalan özlem altta kalan yaşam 
yarattığım denklemlerim...

daha geniş zaman ve 
daha gelecek zamanlarım var
-caklarımın ve -ceklerimin 
önüne alacağım yüklemlerim var 

daha beklemek için bir an 
sevinmek için anlarım var 

dönencenin çatal ucunda
tavan arası karanlığının
pencereyi kıracağı 
pencerenin kendinden geçip
beni kaçıracağı...

daha sınırlarım var 

o zamanlar düş 
bir kuytudaydı sıcak 
o zamanlar özlem 
bir dahadaydı sinmiş 

daha dahalarım var

başa dön        ürün listesi       kütüphane
 
 



dörtse dört, elde kalan daha...


ne varsa benden size, ne varsa gömdüğümüz
ve varsa sevincimiz, çığırtkan yüreğimizde saklı

-sizde ıssız yazlar vardı, ellesem yakardınız

artık mumyalanmış bağırtılarımız ve 
gece bekleyişimiz, 
artık sorumsuzuz
ne birbirimizdeyiz, ne de imlerimizin izindeyiz
yıpranmış bir kaçış işte bu kalan
yok artık ne ellerimiz bileklerimize bağlı, 
ne kaşımız gözümüzün üstünde, 
ne de içeriz aşktan delinesi... 
birgün bizi de savurur o masallardaki esinti
belki de bekleyişimizi kanıksarız.

bir hesap yaptık kendimizce eşitini ben beklemedim
ne olduk olası uslanan usumuz ne de fırtınada 
geceye yakarışımız var.

yukarıda açıklanan metinde 

a. iyi güzel çirkin
b. sevgi ve umut 
c. varoluş ve biz

dahası yok, dahasına gerekte yok

başa dön        ürün listesi       kütüphane



hoyrat


TUTKULAR

kırmızı giysili prenseslerin ayaklarından 
ve resimsiz albümlerden çıktım.
artık şehirde sönen ışıklar çoğalacak
ve ben yitmeden gireceğim kapılardan.
işte döndüm!
şarkılar söyleyerek geçeceğiz 
ağlayan körpe sokaklardan 
kelebekler sömürecek duygularımızı 
kandan, kirden ve yazgıdan oluşan 
belleklere işleyeceğiz
ülkelerin onaysız tarihlerini.
işte döndüm yine 
ardımda kalan görüntüleri unutmadan
ve utanmadan gözyaşlarımdan 
gelecek misiniz benimle?

sizin yüreğinizdeki sunağı hiç 
keşfetmemiş olsam 
yine salıversem çığlıklarımı... 

artık benim olmayan anahtarları 
geri vermek için de dönmeyeceğim
ama biliyorum, 
içindeki beni almak öyle kolay olmayacak
ve döneceğim birgün.
 


KORKUTMALAR 

BİRİNCİ HÖT

sevgi, kin ve servetten öcünü almadın
artık ürperen her nesne kendi karanlığında 
ve çatlak gövdende varolacak
çekindiğin her kavrayışında beyninin kılcal 
damarlarındaki kanın çürüyecek, 
ayak direyeceksin, sürecek...

İKİNCİ HÖT

kendi içinde tükeniyor kaygı.
parmaklarını yeniden say, hep aynı sayı
ışığın içini duyumsa, bakışlarını ötesine bırak 
belleğini boşalt, saydam kaftanı kuşan 
kırık aynaları, düşleri ve tarihleri terk et.
şimdi daha iyisin.
 


ÜRPERİŞ

yaşam son sözdü
karanlıklar arasından seyrelterek 
geçirmekteydik sözleri.
uyumlu ama ayrıktı düş. 
türetiyorduk tüm imgeleri 
kendinden ama yansımasız parçacıklara 
zordur yalancısı olmak bir şehrin 
kolaydır ama yabancılamak 

yürekler çırpınıyor esinti renginde 
acı veren bakışlar sızıyor yaşamlara 
daha yavaş dölleniyor uçucu her nesne 
birbiri ardına sıralanıyor sesler
yükseklik kaybediyor bir çift göz 
ve usulca kapanıyor gövdesine bir balerin. 

-varsayıyoruz- dedin 
renklerden ve özdekten yerküreyi 

 

SON 

her tükeniş bir varolmayı yaratmıyor mu 
kendinde? şimdi bu anahtarlar benim kapımı 
açmıyor. yoksulluğun üstüne birde yoksunluk 
ekledim. tanrılar unuttu kendilerini. tanrılar 
umuttu. çoğalıp bırakıveriyoruz kararsız, sinsi 
boşluğa asılı kalan sessizlikle birlikte. kağıtlar 
tüketiyor kendini, yaşayan soluklar gibi, tüm 
anakaralar hatta renkler gibi. yalnızca sayısal 
değerler katılıyor şimdi. anımsıyorum da 
çığlıklarınızı ne de şen ve uğultuluydu.

şimdi bu anahtarlar senin kapını da açmıyor. 
geri dönmeyeceğimi bilsen de içindeki bana 
bak, bakma istersen.

ama sustuğun her sözcük eksiltecek seni.

başa dön        ürün listesi       kütüphane

 


körebe

yükseliyor günler bir ah bile yazıktır artık
imgesidir onların yüzüne bulaşmış iğretiler 
ve tütsülenmiştir, sırıtan süslü ambalajında 

ey! zamanın boşluğunda gezinen kör dilenci 
orada bekliyor seni izdüşümün ve 
hiç dokunmamış bir el 

sür. yoksa doğumun sancılanacak 
güncelerimizde 
unutacağız böylesine kesin bir yaşamı.

ölüm ve ayrılık kuşakları 
izimiz silindi şimdi 
koskoca bir yazıydı alınlarda 
"şer ve söz adına"

katli vacip'tir duvarların artık, sınırların 
nedensizdik bugün ve sonluca karanlıklarda 
yaz ve unut evetleri 
bir daha hiç bitmeyecek gibi 

bırak gün doğusunda kalsın çerçeven 
bırak tüm zamanların tarihini düşüneyim

başa dön        ürün listesi       kütüphane

 


sevişken


gözlerinle aramızda simsiyah gece
yusyuvarlak bir ay
belki yarımdır bana ayırdığın ses
belki sustuğumuzdur
içimizde ezilen karanlık

gözlerinle aramızda karmaşık bir evren 
bir yığın insan 
belki geleceğidir bir yolcunun
- öyle oturmuş bekleyen -
yorgun bacaklarında parıldayan bıçak 

gözlerinle aramızda yıllar var
saatleri bile umursamayan tarih 
ve her zaman sıcak 
bakışlarından süzülen şiir
benim seni okuduğum her kitap 
senin benden aldığın gözlerin.

yalnızlığımı çürüten bir sis
ürkek, sıkılgan, ters sokaklar 
bir sözcük de benim için türese şimdi.

başa dön        ürün listesi       kütüphane


 

usanç

köşebaşlarında dilenciler
dilenciler dillenirler
soytarıdır dilenciler

ben yokum!..

sürgünümden boşanmış keman 
üçetekli bir çingene gördüm
başladı yine aynı dans

ben yine yokum!..

gökte bulut parlayacak 
nefesine sokuldum uyuyorum
-uyandım-
şimdi de sen yoksun!..

ben yokum, sen
yoksun
değil, şu var ki 
taş üstünde 
beklemekten 
yoruldum.

başa dön        ürün listesi       kütüphane
 
 
 
 

kırık


kırıldı yüzüm, içeride kaldı ışık
yalnız, küçük sızı
ve yok oldu biçim 
eğri, umutsuz, incecik çizgi
bulanıktı önceleri yazı
eğimden hız alıp yuvarlandı
ta ki kırmızıyı görene dek
beyazı ve gülümsemeyi
sevgi bu kadar abartılabilir
gözlerle bu kadar sevişilebilir

başa dön        ürün listesi       kütüphane
 





sus.unut.yaşa.m

                               
Züleyha'ya 

burada bırakılmış bir sandal 
çarpıyor kıyılara. kadını 
anımsatıyor en çok yakamoz
çırpındıkça. dudaklarının 
arasındaki ince düz pürüzsüz
çizgiye yazacağım. unuttukça 
eksiltiyoruz ömrü. bir yapıtın
arasına saklandık. yalnız
ağlamayı unuttuk. gelgitten 
yavaş çarpıyordu yüreğin.
seni sevmek gelmiyordu 
usuma. gözlerin koşan bir 
çocuğu andırıyordu en çok. birden 
düşüveriyordu çocuk yakamozun
tam ortasına. tek ses yoktu
şimdi. "Brecht hala şiir 
yazıyor mu?" diye sormuş 
gibi bakıyordun şimdi.
- yazıyor - dedim
anlamadın. işte bana 
bakıyordun sonunda...

beni geceden kaçırıp delinin
ellerine gizlediler. ben -elden ele- 
bütün sırlarımın liflerine karıştığı andı 
yaşadım.

-beni
dedim
sözcüklerinde de gizleyen biri varsa işte
ben o sözcüklerden oluşacak hiçbir
tümceyi tamamlamayacağım.

-senin
dedim
her dokunuşunda kalıtsal bir duyguyu
işleyen ellerin varsa durmaksızın 
ben de her gülüşünde hak etmediğim 
bir kazancı paylaşırım doğaya ilişkin. 
ve şehir her baktığında utanacak 
biraz senden biraz kendinden 
ve biraz da gece yaşam öyküler...
şımartılmış bir hüzün içinde.
 
 


unut.yaşa.m

-peki 
dedim 
güzelliğinin rengini bu kadar 
canlı tutan bir tını var mıdır
ve var mıdır uyur durumda 
güzü bu kadar anımsatan biri.

-çiçek 
dedim 
bir insan yaşamı bu kadar 
sıkı tutabiliyorsa çelimsiz
elleriyle ondan gizli 
söylenecek her şarkı bir 
aldatmadır. attığı her
adımdaki atonal duygu bu 
insanı nasıl böylesine 
yıpranmamış bir gerçekliğe 
bırakır. elde edilmemiş bir 
mevsime böylesine öykünür.

-çiçek 
dedim
dudaklarındaki ince çizgiyi 
çıkarmadan uyuyamazdın. 
bir akrobat gezinirdi saydam
teninde. geceye gizlerdin 
bakışlarını. huysuzlanırdı
gece. sen sesini unutmadan 
ve yüzünü hüznüne yansıtmadan 
yaşayamazdın. 
belki de
beş yaşındaydın. bilmezdim
beş yaşını ama bir çocuğu 
andırmıyordun. bir elinle 
çıplaklığını bir elinle 
çürük sakızını tutuyordun
ve sudaki görüntünü kazırken
taşlıyorlardı yüzünde unuttuğun 
gülümsemeyi. yarım yamalak bir 
ezgiydi artık her neşe.

 
 

yaşa.m

kimse "ben senin yaşındayken"
diye başlamamıştı sözüne. düşürüp 
kırmıştın yaşamını da annen 
süpürmüştü bir köşeye. ayaklarına 
batmıştı çocukluğunun izdüşümü.
yürürken dingin bir kent arar
gibiydin artık. sıkıştırılmış 
bir sevgiyi bulmalıydın insanların 
yüzlerinde. senden de açılan bir kapı 
varsa yerküreye kızgın bir kalem 
topallayarak gidebilirdi ancak 
mutluluğunu adayacağı evine.

gövdende beliren her çizginin 
bir adı vardı belleğimde 
ki her kör dokunuşumda içimde 
sızlayan bir yeri duyardım.
-ben
dedim.

 
 

.masak

gelgitten yavaş çarpıyordu yüreğin.
ben hiç aldatmadım der gibi 
bakıyordun. -ceklerin ve -caklarından 
masallar anlatıyordun.
-beni
dedim
sözcüklerinde gizlemeyen biri 
nasıl olurda gözlerini bacaklarına 
gizler ve sudaki görüntüsünü nasıl 
bu kadar benzetebilir yüreğine. her
kör dokunuşumdan kalan izi nasıl 
barındırabilir bunca zaman ve bir
genç kız nasıl kendini kollamadan 
düşürüverir sevincini kirpiklerinin
arasından...

-sen 
dedin
yüzünü yeniden biçimlendiriyordum
ellerimle. böyle anlarda uyumsuzluktu 
ölüm. 

başa dön        ürün listesi       kütüphane