İLUYA
 mustafa yavaş
 
 
 
 
 
I. 

İkisini de kovdum bugün
Unutuştu önce gelen
Sallayarak kara bayrağını
"unutacak ne var" dedim
Sonra geldi hayalin
Ürperen gövdemde iç çekişleri
Üç-beş bira: susturdum onu da

başa dön        ürün listesi       kütüphane


 


II. 

Biri bana, iluya, diyor, senden ne iyi bir dost olur. Ama, diyorum, ben iluya değilim. Olsun, diyor, sen tastamam bir iluya'sın, tam da bir dost! Bir dost olarak neler yapabileceğimi sormak ister gibisinden bir şeyler geveliyorum. O bana, on günde bir görüşülebileceğini, bir ya da iki kere bira içebileceğimizi ve dertlerinin bazılarını bu diyalog içinde aktarabileceğini söylüyor. Kitap alışverişi de söz konusuymuş...

"Beni böyle algılaman için ne yaptım sana." Son sözüm bu oluyor. Onun son sözüyse "Ah iluya, senden çok iyi bir dost olabilirdi."

Bundan sonra, yani son sözlerinden sonra ben yanında yoktum. Ancak neler yaptığını adım gibi biliyorum: Ortada duran mizah dergisini kahkahalarla okudu. Şarkı söyleyerek mutfak işleri yaptı. Yeni bir konuk kapıdan içeri girdi. Az sonra da ona, iluya, dedi, senden ne iyi bir dost olur, ah, tam bir dost...

başa dön        ürün listesi       kütüphane

 



III. 

Sen çoksan, bu, zavallıların çokluğundandır.
Senin kayıtsız yüzünün şöleninde ben olmayacağım.

Her an ölüme daha yakın gibi görünür. Nedenini bilmediğim yeşil bir yıldız var göğsünde. İç konuşmalarını tüketmiş biri. Ve zavallı değil artık. Bir hüseyin aradığını söylüyor. Hayattaki karşılığını bilmediği bir hüseyin arıyor. Gözleri hep iç dünyasına çevrik. Sağır bir iç dünya: konuşmasız. İhanete düşmemiş. Çünkü katılmayı bağlanmadan hallediyor. Olabildiğince her yerde. Dış dünyası onu bir tilki olarak bağrına basıyor. Asla pazarlık etmiyor: kuyusu tıka basa erzakla dolu. Fiziksel ömrü için yeterli kuyuları var.

Şimdi, körolası, sallanan bir koltukta gidip geliyor. Hiç konuksuz kalmayışının sevecen, sıkıntılı koltuğu bu. Kimsenin kendisi için tek dize yazmayacağını bilen bir yüzü var. Ama kayıtsız. Yazısından çok kenar süsü olan bir defter tutuyor. Onun o değerli yaşamı aktarılıyor. Aldıkları, sattıkları bir bir işleniyor. Usta bir unutkan. Ki işinin ehli bir hatırlayıcı için bu gerekiyor.

Tanrı herkese koca bir gırtlak verir. Ve onbeş nota. Dileyen dilediği gibi haykırır, fısıldar. O her şeyi sonuna dek kullanmak yanlısı.

başa dön        ürün listesi       kütüphane





IV. 

Topu topu soysuz kaldım. Dokunaklı bir yaşayan değildim, asla. Bikaç küfür öğrendim. Sıra serzenişlere gelmişti ki, bahar çayırında eskimiş öküz kemikleri gördüm kendimi.

İlle de ihanete değinilecekti.
Terk edilen gemi görünce bindim. Kaptanı serseri tek sözcük etmedi. Batmaya doğru giderken biz, kitaplardakinin tıpkı bikaç bir şeyler dedi. Mutlaka gözü seğiren biri vardı o anda. Kalbi küt küt biri. Hülyalı biri. İyimser... Ve düşündüm ki, bırak umut seni yesin, sen onu tüketmeden. Tükenen ol ey umutsuz.

Sonra yeryüzü yasalarına çarptık. Her biri kurtardı paçayı. Bir bendim kalan. Tümüyle kaybedilmiş. Üstünde durmadım.

başa dön        ürün listesi       kütüphane


 
 


V. 

Söndür ay ışığını cadaloz. Yeli ve fırtınayı istiyorum yanıma yamak. Artezyenlerin tanrısı beni yap.

Ak memeli tanrıçanın pembe gülüşünden ayrılalı beri, pembe bir utanç kaldı bana yaşam. Kızıl kaldım yaşamda, tembel ve unutkan. Bir cadaloz istedi bunu. Renk sınırında bir kızıl. Hiç olmayan ya da tükenmiş soyum bana bir şeyler demedi. Ya da bir savaştaydım, kalbur altlarının arasında. Atımın karnını tekmelerken bir at kafasıyla düşündüğüm.

Yenilen biz olduk cadaloz. Ay ışığını söndürmeyen sen oldun. Bulduğun ne ki şaşkın yüzümüzde. En güzel harpı ben çalabilirim artık.

Söndür yıldızlarını ve zaten bir yalan olan seraplarını yok et. Peygamberlere sunulan gerçeği istiyorum. Paranoya... Sizden su istiyorum. Sade su. Yanı başımda tükenişin krallığı biri var. Susması için kanıt istiyor. Cadaloz, bunu veremiyorum ben.
Ay ışığı ürkek yaptı beni.

başa dön        ürün listesi       kütüphane


 


VI. 

O sorar: Ben o vakit o yoldan geçerken sarı çiçek tarlanızda havlayarak koşan köpeğin oyun isteğinden böyle yaptığını bilemezdim, dahası sizin o pasaklı köpek olabileceğinizi düşünemezdim.

- Sarı çiçek tarlası ve köpek senin zıddın değildi ki öylesine sevimli buldun. Bütün çirkin görüntüler, ruhu zapt eden bir renk barındırdıkları için yasaldır. Gâyesini aşmış her nokta gayyâsını değiştirir, nilüferin açtığı gibi.

başa dön        ürün listesi       kütüphane

 




VII. 

İşlenmiş zekânız beni ele veriyor. Yırtıyor, atmıyorsunuz. Kölelerinizin mâtem yürümeleri bir gamze açıyor sizde. Denkleştiren adâletin masal oluşu sizce biliniyor. Ama güruh top olmaktan mest. Ama siz de şüphesiniz ta paranoyaya düşmüş. Sarayının dışına, ülkesinin dışına çıktığında böğüren musosunuz. Musoyu da anlatmıcam.

başa dön        ürün listesi       kütüphane


 



VIII. 

Geldin ve çiğneme tadını sundun çakılların. Ağzına sürülmüş biber biricik lezzetin. Dün nasıl olsa midene bulantı verecekti. Gözeneklerden düşecek gibi olduğunda asmanın uzuvlarıyla tutunuyor olmalısın.

Soluyorum, seni kaçmalara götüren nefes kokularını.
Sonra kayboldun, yasaların geldiği vakit.

Geldin ve olmamayı öğrettin ve kalmayı.

Gidiyorsun, bulaşmadığın cenklerden sonra kahramanlığa doğru.

başa dön        ürün listesi       kütüphane


 



IX. 

Yanında, elinin altında o; yine de her an kaybedecekmişsin gibi duyumsadığın.

İlk hızını verir, ihtirasla yola çıkarır seni. Aşağılarsın: rasgele yürütür seni. Başından def edemezsin, dip saçaklarıyla ağza alınmamak için verilmiş yargıya tutunan bu şeyi.

İşitirsin bir küfür gibi, ondan gelen sesi.

başa dön        ürün listesi       kütüphane


 



X. 

Geri çevir istediklerimin hepsini de. O kör koşunun sahibi bendim. Durmam için yapılmış bir yalvarıydı o. 

Sözümü sakınmamda erdem bulmuşmuş hani.

İşte yeni isteklerim, tümden gelircesine çıkarcı: ecdadımı da böbürlendirerek süründüren.

Açıkça, dilemiyorum eski dileklerimi.

Sen, sersemliğin sağduyusu, bütün bunları görerek kabardın.
 
başa dön        ürün listesi       kütüphane