KIRMIZI BİR KARTOPU
 
 korkut kabapalamut
 



ARARKEN İTHAKA'YI

Duyuyor musun, 
Adamın biri takmış gitarına meridyenleri,
Çalıyor, başında defne dalı.
Çürük et ve yanmış sular gibi kokuyor
Ömrümün ovaları. 

Satranç oynuyorum bir budistle, Benares'te.
Yaylarına birer kayık takmış fırlatıyor
Kronos'un torunları.

Demlenirken kaçak çay gibi gizli gizli,
Burada, sevecen duvarları arasında odamın,
Gölgen, avcumdan kayan el bombası,
Durmadan kazdığım kör bir kuyu. 

Duyuyor musun beni, bir paratoner gibi
İterken bakışlarımı.
Sıkıntıdan ayıklarken ben, 
Kara çekirdeklerini ayın.

Ve Odysseus gibi,
Yelken direğine bağlayıp kendimi,
Bunayıp,sirenlere sorarken İthaka'yı

başa dön        ürün listesi       kütüphane





BİLİYORUM

Her şeyi bildiğini biliyorum.
Biliyorsun her şeyi bildiğini bildiğimi.
Bilmek istemiyorum, bilmeni istemiyorum oysa,
Bilinmesin istiyorum, bilinmezliğe çıkan
Ve asıl bilinince bilinmeyen şey.

Biliyorsun oysa, istiyorsun bilmeyi de.
Bildiğini bilmemi istiyorsun utanmadan.
Bildikçe ve bilindikçe ölmemi,
Kanamasını ellerimin,
Kanamasını bilindikçe kanayan her neyse,
Kanamasını artık kanayamayıncaya kadar kanayanın.

Bilmeni istemiyorum oysa
Bilindikçe susulanı.
Susuldukça bilinip, bilindikçe bileneni.
Bilmezlikten gelmeni daha iyi bildikçe.

Hiç istemiyorum oysa
Bildikçe bilmezden gelmeni.
Bildiğini bilmemi istemeni.

Ağladıkça bilineni ve bildikçe ağlatanı bilmeni istemiyorum.
İstemiyorum hiçbir şeyi bilmeyi ve bilmeni hiçbir şeyi bilmeni istemediğimi.

başa dön        ürün listesi       kütüphane





BÖYLEDİR BENİM YILDIZIM..

Benim yıldızım kendi kendisinin ülküsüdür; 
Bir kılıç gibi ışır, kadife külleri üzerinde gecenin. 
Mağrurdur, göğün tapınakları arasından geçerken,
bir kedi gibi paçalarına sürtünmez, daha iri yıldızların..

Benim yıldızım konuşur arada bir kendi kendine;
Ve kendi güzelliğiyle gözleri kamaşır..
Madem Ay aslında çok eski bir deniz yıldızıdır,
İyi geçinir, birer orak gibi uzanan kıyılarıyla okyanusun. 

Benim yıldızım arada bir flört eder bakire güllerle..
Tanrısızdır, -güler geçer meydan okuyuşuna alınyazısının-
Şarkısı gülüp oynaşan Sirenaların sesidir,
Ve gözyaşı döker bazan, boş kilisesinde kendi inancının.

Benim yıldızım canı sıkılan ellerin gibidir senin.
-Gizlidir, altın bir zincir gibi gecenin çekmecesinde-
Kendinden emin, bir mumya gibi renksiz gezegenler arasında dolaşır,
Dev bir kolye olup sallanır, sağrısında bir tayın.

Ne yapsa böyledir hep, kendi kendisinin ülküsüdür benim yıldızım. 

başa dön        ürün listesi       kütüphane





BU GÜN HİÇBİR ŞEY

Bu gün hiçbir şey düşünmedim
Temiz bir ay bekliyorum
Bildik bir gece

Denize indiriliyor dünya
Hafif bir kayık gibi
Akşamı dolgun dudaklarından öpüyorum

Bu gün hiçbir şey düşünmedim
Ayaktaydım ve uyuyordum o konuşurken
Ama görüyordum gözlerindeki karı
Sözcükleri şekillendirişini
Ve gerisini

Bu gün hiçbir şey alamaz göğün mutlu mavisini
Yarını koyamazlar önümüze
Dünün kementlerine takılmaz boynumuz

Şakacı yağmurlarıyla oynuyoruz bugünün

başa dön        ürün listesi       kütüphane





GİTME

Gitme
Bu ruhsuz koridorda
Gölgeme bırakma beni

Gitme
Bedenim devrilmesin hemen
Sen arkanı döner dönmez
Yokluğunun gömütüne

Gitme
Seni ilk kez özlediğim gün bu gün
Hiç olmazsa
Güneşin batmasını bekle

Gitme
Koparılmış bir yosun gibi
Yitmeyeyim 
Sensizliğin denizinde

Gitme

başa dön        ürün listesi       kütüphane





GÖSTER BANA !

Göster bana, görmek istiyorum !
Mephisto'nun bile gösteremediğini Faustus'a, alevler içinde,
İnferno'da..

Ve Hades'te, -o iki ölümlü denizcinin, Odysseus'un-
Uçsuz bucaksız bataklıklarda bana gösteremediğini..

Hadi göster, yeşil gözlü zebaninin,
-Hani gümüş bir üçgen sallanır ya kuyruğunun ucunda 
ve elinde mızrak tutar, deşmek için gözlerini günahkarların-
Göster bana, onun bile gösteremediğini..

Göster hadi, bekliyorum,-hani Virgile koluna girmişti de, 
cehennemin yedi kat dibine inmişti Dante- onun bile göremediğini
göster bana, kazanda kaynayan bir ölünün irinli gözlerinde..

Göster bana, göster hadi.. Ama korkarım
gülüp geçerim, -her ne ise bana göstereceğin o şey- 
Nasıl güldümse bir çok kez, Fortuna'nın kanlı oyuncaklarına.. 

başa dön        ürün listesi       kütüphane





GÖZLERİN İKİ GECE

Gözlerin iki gece
Mendirekte kırmızı bir güvercin dans ediyor 

Gözlerin iki gece
Kınından çekilirken o ıslak kılıç 

Gözlerin iki gece
Özür dilerim söndürdüysem kıvılcımlarını denizin

Gözlerin iki gece,
Arkaik güller, dikenli sarmaşıklar içinde.

Gözlerin iki gece.

başa dön        ürün listesi       kütüphane





HAİKULAR

(I)

Şaşkın kelebek
Konacak dal arıyor
Yanmış ormanda

(II)

Kayboldu yılan
Öfkeli bir fırtına
Koptu kopacak

(III)

Öleceği tuttu
Şarkını kesince sen
Şu ispinozun

(IV)

Yaban ördeği
Eğilip su içiyor 
Bitkinim ben

(V)

Bir yaprak düştü
Çıplak ayaklarına
Uyuyor atlar

(VI)

Cırcır böceği
Susuverdi birden
Ölmüş olmalı

(VII)

At arabası
Sallanarak geçiyor
Güneş batacak

(VIII)

Koruda ses yok
Su ateşe deyince
Uyanır yılan

başa dön        ürün listesi       kütüphane





HATA

Unufak edilmiş penceresi sevincimin
Sanki bir ispinoz şakıması imiş de durmuş,
Çöldeki bir mezartaşı şimdi kalbim

Bırak arada bir beliren boynuzlarımın
gölgesinden kaçan o gülünç kuşu
Bırak bir ahtapotun kollarının ucunda yanan maytapları

Yanlış anfide sınava giren çalışkan bir öğrenci gibi
Mutsuzum şimdi.

başa dön        ürün listesi       kütüphane





HATIRLATMA

Parmakların sevindirir beni
Gözlerini şaşkın şaşkın açışın
Yanan tüllere sarılmış 
Sapsarı güller gibi mağrur bedenin
Her şeyin sevindirir beni.

Senden bahsederim her rastladığım insana
Derim ki, dudakları kıpkırmızı bir müzik teli
İncecik iki deniz kabuğu omuzları
Ve söz geçirebilir o şımarık sulara.

Her şeyin sevindirir beni
Derim ki, bir lama, öfkeden kudurmuş bir pars bile görseydi
gülümserdi ona.

Biliyorum, bazen kirli bir kesekağıdına dönüşür hayat
Öyle boş, öyle buruşmuş, öyle bırakılmış
Kayıp bir zamana
Ama sevindirir beni sesin
Bir şelale gibi yeşil tepelerden dökülen
Yanan avuçlarıma.
Ama sen zaten biliyorsun bunların hepsini. 

başa dön        ürün listesi       kütüphane





HENÜZ BİLEMEYİZ..

On yedisinde cılız bir öğrenci
Kafası gümrah bir orman gibi karışık
Önemli derslerinin hepsi kötü

Ama yaşgünü bu gün onun
Gerçi içindeki yalnızca iflah olmaz bir melankoli
O yabancı ve sefih adamın yanında
Ağlamamak için zor tutuyor kendini
Çıktığı tepeden şehri seyrediyor yaralı bir kurt gibi

Ama umudu yok diyemeyiz az da olsa
Yazgısı hakkında karar vermedi henüz belirli tanrılar
Yarın ne olup biteceği belli değil.

başa dön        ürün listesi       kütüphane




İKAZ

O zarfı sakın açma, içinden ölümüm çıkacak
Hamile bir kuş gibi yerinde sayacak ay.

Yanmış bir fil nasıl kokarsa
Sonum da öyle trajik olacak
Trafik ışıkları ilk kez mavi mavi yanacak

O zarfı sakın açma, içinden yalnızlığım çıkacak
Mükellef bir sofra gibi çağıracak seni yaz
Bacakların seni dinlemiyor olacak

Hırçın bir kuş nasıl kokarsa
Yaşamak öyle zorlu olacak
Deniz eksi otuz derecede kaynayacak

O zarfı sakın açma,
içinden gözlerin çıkacak.

başa dön        ürün listesi       kütüphane





KAÇIŞ

Al artık beni götür !
Hiçbir ipucu verme,
-Gaz lambasını söndür !-
Açık kalsın dünyayı saklayan perişan perde.

Patikalardan,
Karanlık kovuklarından geçelim gece hayvanlarının.
Ve düşlerinden, uykusunda yemyeşil bir geyiğe dönüşen
Ateşböceklerinin.

Bir sigara yak ve bana ver.
Adını unutsun ellerim,
-unutsun hiç durmadan !- 
simsiyah köpüğünde 
morarmış ellerinin.
- yıldızları da söndür !-

Bu bir sır !
-Gemiciler bile anlamasın !-
Süzülürken biz, 
Süzülürken sevgilim !
Böyle bir ağızdan aydınlık şarkılar söyleyerek,
Yanmış aynalarından
Bir uyku denizinin..

başa dön        ürün listesi       kütüphane





KAPI

Kadın durmuş adama bakıyor. Adamın gözlerinde bir şaşkınlık
ve kadın birazdan gelip kucağına bir uğur böceği bırakacakmış gibi
bir sevinç var. Konuşuyorlar sonra, sözcükler sevecenlikle dökülüyor 
dudaklarından, nasıl hoş sesler çıkarsa döndükçe tekerlekler,
beyaz bir bisikletten.. Artık umabiliriz, adamın önünde 
beklediği kapının hafifçe aralandığını ve uçtuğunu
armağan edilmiş o böceğin, rüzgarın ağlarına yakalanmadan.

başa dön        ürün listesi       kütüphane





KARŞILAŞMA

Duy uykusuz sesini yürüyen suyun.
Aşığın gözündeki kanlı alfabeyi gör,
Mermer bir tavda dövülürken anemik kalbim.

Gör ama, patikleriyle ordan oraya sekerken üşümüş peri,
Akort ederken ses tellerini bir kuş,
İstiridyeden başka bir şey koyma ağzına.

Ve dinle, iblisler bir şeyler konuşuyor aralarında,
Dövmeli dillerinde kurumuş kan,
Ellerinde kocaman tespihlere benzeyen bağırsaklar var.

Ve bağışla, hiçbir ipucu bulamıyorsan sözcüklerimde,
Heybetine dair hissettiklerimin,
Yaralı bir ceylan gibi her karşıma çıktığında.

başa dön        ürün listesi       kütüphane





KENT
                                    Peria'ya ve Konstantinos Kavafis'e..

Bir kentin varsa; ve kentinde büyülerle uyutulmuş bir deniz,
bırakma asla..

Her gün yeniden aşındır sokaklarını.
Her yıl yeniden vurul, aklı beş karış havada kızlarına.
Ara sıra toprağını avuçlayıp minnetle kokla..

Bırakma asla; varsa kuleleriyle böyle bir kentin.
Madalyon gibi parlayan güneşiyle semalarında.
Tanış delileriyle; ve serserileriyle bilge yüzlü.
Kalbi delik bir kuş gibi mahzun olsun bakışın
yoksul çocuklarına.

Söz veriyorum, olursa benim de bir gün böyle bir kentim, 
sevinçten ağlayacak ve adını vereceğim ona..

başa dön        ürün listesi       kütüphane





KIRMIZI BİR KARTOPU

Güller var rayların sağında solunda
Çocukların gözlerinde hafta sonu sesleri
Hiç umulmadık bir anda karaya oturan 
şakacı bir gemi gibi 
varlığının kanat çırpan gölgesi.

Ben sadece denize verdiğim sözleri tutarım
Bir de krizantemlere belki
Öyle pek sık tıraş olmam
Bazen de bir ayakkabı gibi parlatırım 
Gözlerimin jelatin aynasını.

Köpekleri çok severim
Köpekleri okşayan güleryüzlü çocukları
Delileri severim
Yorgun yüzlerindeki
hiç farkında olmadıkları
Sarhoş gülümsemeleri.

Yalnızlığı severim
Arada bir hiç kimse görmeden
Akıllı dağlara el sallamayı.

Olur ya, günün birinde görürsem 
patates gibi soyduğunu
Çırılçıplak bir kızın
Kırmızı bir kartopunu
Bu da beni pek rahatsız etmez.

Yıldızları severim
Gökte bir hentbol topu gibi donakalmış ayı
Biraz kendini beğenmiş bulurum gerçi
Hiç konuşmaz insanlarla çünkü.

Vücudumdaki tüyleri severim
Saplanıp kalmış avare gövdeme
Seviyor olsalar gerek derim
Hiç bırakmadıklarına göre beni.

Zeytin ağaçlarını severim
Daha da çok esneyen gölgelerini
Kuşları hiçbir şeye değişmem
Hep özür diler gibidir sanki halleri.

Kılıç çekmiş yağmurları severim
Yağmurda ıslanmış parlak mandalinleri
Temmuzu severim,
Temmuzu ve üşümüş kardelenleri.

başa dön        ürün listesi       kütüphane





KÜÇÜK KIZ / THE SONG OF INNOCENCE

                                                        William Blake'e

Küçük kız, ne kadar güzelsin,
Nisan yağmurları gibi ışıltılı gözlerin.
Dansettikçe neşeyle, 
o kadar hoş ki alnına düşüşü,
kapkara perçeminin.

Öyle de mutlusun ki,
birazını bana verebilirsin.
Bilirim, başka bir dünyada yaşar çocuklar,
bir zamanlar ben de o ülke de bir prenstim.

Küçük kız, sarılıp öpmek isterdim seni.
O an, bir kapı açılırdı o masal ülkesine,
uzatırdı dallarını elma ağacı,
gülerek bilgece.

Hiç büyümemeni öğütlerdim sana,
Olabilseydi bu.
Ama o kadar esirgemez tanrılar,
biz ölümlü ruhları.

Oyna o zaman,
danset böyle küçücük bir melek gibi,
delice bir neşeyle.
Ve gördükçe seni, esrisin ruhum.

başa dön        ürün listesi       kütüphane





MUTLU OL ŞİMDİ !

Sen miydin, o paslı kurşunları sabırla ayıklayıp etimden,
Gecenin tabutuna fırlatan.
Gözü dönmüş yağmurlardan kaçırıp bedenimi, 
Dalgaların usulca sokulduğu o geniş mağaralara taşıyan.
Arada bir martıların soluklandığı ve suyun dev baloncuklarla
köpürdüğü o kutsal kıyıda..
Ve kat kat sararak mor irinlerle çiçeklenmiş yaralarımı,
şişmiş yanaklarımı milyonlarca kez öpüp..
Sen miydin duman tüten sıcacık gözyaşlarını ustaca gizleyip, 
oradan geçen ıslak bir kirpiye gülümseyen ve bakışları arada bir bulutlara takılıp,
yabancı denizlere itilen.
Ve ilaçlı sargılarla sararak bedenimi, yorgun yıldızlara ninniler söyleyen,
bütün bir evreni yalınayak yürümüş..
Sen miydin arıtarak gecenin kapkara nemini ve sabırla işleyerek yosun iplikçiklerini
ayın gergefinde, kendi tanrılarına dualar eden..
Bak, ayağa kalktım artık, tunç zırhlarımı giyindim ve ağır kalkanımı kaldırdım göğsüme.
Başardın.. Biraz mutlu ol şimdi.

başa dön        ürün listesi       kütüphane





SARHOŞKAR

Yoktum ben
Kanayan yanağı günün
Yoktu

Hani ezbere yağar ya bazen kar
Öyle sürükleniyordum peşinden

Sonra bir yasemin ağacı gibi
Koktu ay

Hiç sorma
Bilemez ki tanelerinin sayısını
Böyle döne döne yağarken
Sarhoş kar 

başa dön        ürün listesi       kütüphane





SEN ÇOK YAŞA KRALIMIZ !

Savaş bitti.
O korkunç salgınlar da.
Yana yakıla gömdük ölülerimizi.
Erkekler kireçle örterken taze mezarları,
ağıtlar okudu kadınlar.

Kırık kargı,
ve hedefini bulmamış oklar
kaldı orda burda.
Binip tez yürüyüşlü gemilerine,
çekildi düşman.

Kralımızın sarayı yıkık.
Tapınağın duvarları çatlak çatlak.
Uğursuz bir baykuş ötüşü gibi
kulaklarımızda hala
savaş çığlıkları.

Yenildik.
Öfke doluyuz şimdi.
Çünkü kazanacağımız vaad edilmişti bize.

Bütün bilicilerimiz, 
ve tekmil yöneticileri
ulu kralımızın,
çok yakın demişlerdi artık zafer,
muştuluyormuş bunu 
en yüce tanrılar.

Öldü hepsi.
En çok da buna üzülüyoruz.
Kalmadı tek bir veliahtımız bile.

Gerçi kızgınız hala,
aldatıldık düpedüz.
Ama bu yüzden bağırıyoruz yine de:
SEN ÇOK YAŞA KRALIMIZ !

başa dön        ürün listesi       kütüphane





SERZENİŞ

Gülüyorsun bana
Biliyorum
Yıkık bir sur gibi çıktığımda karşına
Tırnakları sökülmüş bir şimşek gibi
Çakarken ben

Yıkık bir sur gibi sayarken
Ezilmiş yosunlarımı
Kartallar cesetlerini ararken 
Okçularımın
Çamurlu sularla dolan
Hendeğimde

Gülüyorsun
Keyifle boyarken kusursuz dudaklarını 
O zarif eldivenlerini geçirirken ellerine
Son kez kamaşırken gözlerim
Güneşin şarapnelleriyle

O zarif eldivenlerinle kapatarak ağzını
Gülüyorsun
Bir kanyondan düşerken ben
Kaktüsler bile bakamayıp
Çevirirken yüzlerini

Gülüyorsun bana
Biliyorum
Katılıyorsun gülmekten
Bir savaş arabası gibi öfkeli
Geçerken önünden
Yenik bir komutan gibi mırıldanarak

Bir savaş arabası gibi
Tökezlenirken ben 

Elimde kırılmış kargımla beklerken ölümü

başa dön        ürün listesi       kütüphane





SÖYLEYECEĞİM ŞARKIMI..


Şarkımı söyleyeceğim gene,
Damlarken kırmızı gözyaşları sakız ağacının.
Ve eşlik ederken masmavi bulutlar çevik kayığıma.

Şarkımı söyleyeceğim ben,
Altın sikkeler yağarken avuçlarımıza.
Muz ağaçları, nilüferler gerinirken yakışıklı güneşin altında.

Söyleyeceğim şarkımı hiç durmadan,
Aldırmadan gecenin delik deşik avuçlarına.
Ve kapkara dumanına kötücül mumların.

Biliyorum, söyleyeceğim şarkımı,
Karla kaplı yamaçlarına bilge dağların.
Dalgalara, yeniyetme yapraklarına dev ağaçların.

Hiç durmadan söyleyeceğim şarkımı,
Yanan avuçlarına, kapkara gözlerine, korlaşmış yüreğine.
El sallayarak, kahkahalar atarak şımarık bir çocuk gibi.

Söyleyeceğim şarkımı.

başa dön        ürün listesi       kütüphane




SUNAK

Günün birinde bir at, gelip de bir şey isterse senden, ver mutlaka.
Yarım kalsın, yarasanın gözündeki o eskil kıvanç..

Mermer basamaklarında sürünürken bir tapınağın,
tükür, ezberlediğin o işe yaramaz sureyi.
Hangi yargıya varacaksa varsın Tammuz'un yasası, bırak..

Unutma.. Günün birinde bir at, gelip de bir şey isterse senden,
bir uçurtma gibi rüzgara kapılıp gitsin bitkin tenim.
Gelirse..
Dudaklarına mavi ruj sürmüş o at.

Kör kuyusunda bekle beni o çocuk ormanın.
Bekle, nasıl beklerse okunmayı özleyen o müthiş kitap.
Minerva, yanaklarını okşasın benim olan senin..

Ama gelirse bir at..

Gelir gibi, sislere gömülmüş o mağrur denizin 
Pruvasından sökülüp martı..

Oyalanmayı bırak, Akhalar bilmiyordu biraz bile bağışlamayı.
Ne de yaşayamadığı yazgıyı yiğit Hektor'un.

Ama gelirse,
dudaklarına yaldızlı rujlar sürmüş o at,
paramparça et bütün hıncınla, parçala,
kendine hazırladığın o mermer sunağı..

başa dön        ürün listesi       kütüphane





UĞRAŞ

Kapısını çaldığın ağacın sütüyle beslenir
Kırpılmış kalbim

Yakamda tozları toprakları bir dünya savaşının
Bir geyiğin avcunda bulurum aşınmış falımı

Sen ki kefene sarılmış bir fidanın
Hüznüyle çıkıp gelirsin

Ben bitlerini ayıklarken kırçıl yağmurun.

başa dön        ürün listesi       kütüphane





YARINA KALAN

Birisi odamda ezberlenmemiş bir şarkı unutmuş..
Yanmış filizleri, kabına sığmayan rüzgarın.
Kanayan karnını sarmalamış da güneş
Zor tutuyor kendini,bir ayçiçeği tarlasına düşmemek için.

Yağmur ! En uzun soru işareti hayatımın,
Ve Mayıs, bir mısır koçanı mı, üzerinden yaralı bir dünya geçmiş.

Nedir ki bütün bunlar,
Bir aynanın içinden geçerken, yüzü buruşan yalancı melekler
Gibi sevilmeyen insanlar.


Nedir ki geriye kalan, 
Küçük kuş öldüğünde,
Ya da boğulduğunda kendi kanlı köpüğünde sürüngen yılan,

Nedir ki yarına kalan ?

başa dön        ürün listesi       kütüphane





YAS

Öldüm...
Çarpışırken Hektor'un saflarında,
At yetiştiren İlion'da.
Adımı bile unuttum, 
Saplandığı an kalbime tunç bir kargı.
Sanki bir kuş, öleceğimi anlayıp
Gözlerini kapattı.

Öldüm...
Nasıl öldümse artık en arka sıralarda.
Belli ki Danaolar kazanmaya kararlıydı,
Dokuz yıldır sürüp giden bu uğursuz savaşta.

Karım boşluğa dikmiş gözlerini,
Kapıdan içeri girmemi bekliyor.
Bile bile gencecik gövdemin 
Troya surları önünde cansız yattığını.

Öldüm...
Doyursun diye Paris, Akha'lı bir kadının kollarında,
kahrolası şehvetini.

Yakarıyorum şimdi gök gözlü Tanrı'ya: 
Bir an evvel göndersin onu yanıma Menelaos,
Çok uzun sürmesin karımın yası.

başa dön        ürün listesi       kütüphane





YASAKOYUCULAR

Bırak, yapsın yasaları senatörler. 
Katılsın preatorlar ve muzaffer Cesar'da onlara,
Bir yaz günü, Senato'da.

Roma, altın bir sandalet gibi ışırken karşımızda,
Bırak, savaş açsınlar Mısır'a,
Yıkılsın Kleopatra.

Biz yüzdürelim zeytin ağacından küçük kayığımızı,
Lirimizi çalaraktan antik sularda.

Yasa koyup savaş açan o asık yüzlü adamlar giderken her akşam, 
Torunlarına maymun taklidi yapmaya.

başa dön        ürün listesi       kütüphane





YOLCULUK

             ...Ölümsüzlüğü aramışım, laf,
                Nasıl yaşardım aramasam; 
                Hem o ölümsüz denen yaşıyor mu sanki ?..

               
M.C.Anday -  Ölümsüzlük Ardında Gılgamış


Güneşte yıkanırken çıplak tenleri,
ölümsüz gibidir her çocuk.
Yarı-tanrı nehirlere dalar çıkar,
sırtında bir kolye gibi su damlaları.

O Hellen göğü, içinden kuyruklu yıldızların geçtiği çember-güneş,
nerede şimdi ?
Nerede bir söylence gibi yaşayıp tükettiğim çocukluk ?

Ne zaman sönse şimdi erincin mumları,
yaralı bir hayvan gibidir insan.
İnsan, bir oyuncaktır canı sıkılan tanrıların elinde;
ve çocuktur bütün tanrılar, bilirsiniz işte.

Gılgamış, kendisi için mi aradı o kayıp otu ?
Öyle olmadığını söyler durur,
ama tamahkar bir çocuk değil mi insan, bilirsiniz işte.

Ne zaman konsa alnıma, bir arıya dönüşüp mutluluk,
bir çocuk olurum yine, unutup yerini ölümsüzlük otunun,
küçümserim ölümle, çıktığı yolculuğu Gılgamış'ın.

başa dön        ürün listesi       kütüphane





YÜZ

Bir sigara
Bir sessizlik
Bir şarkı.
Ayda mumlar yandığında.

Nehrin yapraklarını beyaz avcunda tutan ve gizleyen.

Çıplak kalçaları donmuş rüzgarda,
Bir sandalyede.

Biriyle konuşuyor o şimdi.

başa dön        ürün listesi       kütüphane





ZAMANLAMA

Koparıp bütün nasırlarını ceviz ağacının
Dudaklarının tohumunu ektim köpüklü toprağa
Çekip gitmiş bütün o kuş sürülerini geri çağırdım
Yağlı gölgesinde sigara sardım unutkan ağustosun

Birazdan saat oniki olacak
Oniki küçük yağmur yağacak ağaçların teline
Yumurtalarını soyarken o rugan köpekler
Oyuncak gitarımı çalacağım ben de

Her şey biraz kendi yatağına uzanmış olacak
Şiir yazarken jelatin kelebekler
Bir kan birikintisinde boğulmuş olacağım ben

Bir cıva damlası gibi şeklini ararken hayat

 
başa dön        ürün listesi       kütüphane