GÜNEŞE EL SALLAYAN ÇOCUK

 korkut kabapalamut
 

AKROSTİŞLER

I

Periler ormanda başıboş dolaşan pelerinli soru işaretleridirler
Erken dalgalanan acemi bir deniz gibi mahcup
Rüyalarına girerler binbir gecedir koklanmayı bekleyen üşümüş güllerin
İğne deliğinden geçmeye çalışırken sarhoş bir evren.
Ay onlara verir hep, birazcık canı yansa da, küçücük bir parça koparıp kendinden.



II

iPinden kurtulmuş bir uçurtma gibi yitmesin kalbim,
sErin avuçlarında ürpererek gökyüzünün.
aRsız kuşlara av olmasın, üzerinde unuttuğum minicik böcek.
bİlmesin nedir, ne demektir, ölürken ruhu saran suya bağışık ateş.
kAlmasın, tek başına açan, tek bir boynu bükük soylu çiçek.




III

koParıp yalnızlık ağacından çok kadife bir yaprak, çağıltılarla
inEn sularına bırakacağım onu, o yokuş nehrin.
sıRf öyle istedi diye bir bronz peri ve 
anİden bir adım daha yaklaştı diye bana, yeşil bir deniz gibi.
ayA da sesleneceğim, boyasın diye baştan başa , gümüş gölgesi rengine, onun kanatlarını.. 


IV

sarP sokaklarında kayboldum, bombalanmış bir gülün.
derE yataklarında uyudum, kovulunca, koynunun ak kartonundan sevgilinin.
araRdı ama, sorardı beni uçurum kuşlarına, yarı tanrılarla akraba bir peri.
tarİf ederdi yolunu, her gün yeniden yitirdiğim bir deniz fenerinin. 
kanAtırken sırtımı, altımdan alay ederek geçen, çelik çakıltaşları o derenin.



V

P arlak bir yağmur damlası büyüttü beni, fanusunda saklayı P.
E lbette savrulara benzedim, üzerine biraz kar yağmış bir çekirgey E.
R eddettim güneşin sarışın oklarını, onlar hiç istemeden kanımı kurutu R.
İ nkar edilmiş bir tanrı gibi gördükçe insanları, böyle öfkel İ,
A man dedim, döneyim fanusumun rahmine, and içtim şemsiyelere yük olmamay A. 



VI

Peria, kimin parmak izleri var ruhumun buğulanmış camında ?
Peri mi, siren mi bu, bir mercan kayanın üstünde si-
Per kazarak bekleyen, Kü-
Pe diye iki istiridye kabuğu takmış kulaklarına. koparı-
P bir çiçek vereceğim ona, almak istemezse, kaldırıp atacağım zehirli sulara..
.


başa dön        ürün listesi       kütüphane





BİR GEZEGEN BATIK
 
Onlar hep beraber dans ederdi,
Işık kartonları altında,
Kahkaha kuşları altında, 
O uzak kuyuda.

Biz etmezdik,
Biz yalnızdık, 
Kederli ıslığının fırçasıyla resmini boyayan ressam gibi,
Sahipleri ölüp gitmiş bilge bastonlar gibi
İşte, buna benzer anlaşılmaz şeyler gibi.

Yeterdi bize çünkü ateşböcekleri
Yeterdi ay dilimi,

Rıhtımda,
Deniz yıldızlarından başka hiçbir şeyin kirletmediği
O uyumuş kumsalda dans ederdik biz.
Dudaklarımız iki ölü kaplumbağa,
Dikkatli öyle, öyle ağır,
Ve sessiz,
Kavrulan muzlardan bile.

Öpücüksüz
Ve sözsüz,

Ah, bilmiyorsun, bilemezsin hiç,
Batık bir gezegen gibi mağrurdu bizim sevimiz.

başa dön        ürün listesi       kütüphane





ÇAĞRI

Kırabilir isterse gümüş prangasını,
Kırabilir bu hasır bileklerim.
Parçalayarak göğün yaralı mukavvasını,
Yaratabilir sana kardan bir güneş,
Yaratabilir sönmüş bir yıldızın anısını..

İterek kokuşmuş sularını sürüngen denizlerin
Yerine bir okyanus gölgesi uzatabilir.
Delebilir duman edip dağların çeliğini,
Delebilir yazgının iki kat perdesini.

Sonra oturup biraz acılarımızdan konuşuruz..
Konuşuruz seninle kum fırtınalarından,
Yalnızlığından, güneş doğmadan önce saat kulelerinin,
Tozlanmış eski ayakkabı kutularından. 

Sanmam ki, günün birinde bu kadar genç ölüp gideyim,
Sanmam ki turuncu bir tren gibi yavaşlasın erincim,
Ortasından ikiye bölünen bir köprüye benzesin.

Gel, kan kardeşi olsun artık, yüreğinin ayrık otlarıyla lalelerim

başa dön        ürün listesi       kütüphane





ÇİVİ GİBİ BİR RÜZGAR

Bakır bir cezvede kahve yapmıştın bana,
Her zamanki gibi, hayalet kuşlar uçuşuyordu semalarında ruhumun,
Kaykılmış, alnımı ovuşturuyordum sıkıntıyla.

Yazmayı bekliyordum, hayatımı kurtaracak bir şiir..
İyiydin sen, halden anlar genç bir ece gibi
Çocuklar topaçlarını çeviriyordu çamurlu caddelerde;
Duyuyordum cızırtısını, buz gibi sulara batmak üzere olan güneşin

Duyuyordum, yelkenlerinde keten kelebeklerle geçip giden jilet gibi gemilerin
hışımla yarıp geçtiği suların ıslığını.
Kabusların, porselen yanaklı çocukların sesini.
Tapınırken kuşlarıyla orman, az bilinen bir tanrıya.

Dost !.. Bir gün çökerse karanlık bir çadır gibi,
Kapkara, kıl bir panayır çadırı gibi hayat üzerime;
Gene geleceğim aydınlık konağına senin.
Bir kahve yap bana diyeceğim, teklifsiz, demeden bir merhaba bile, 
Bir nasılsın bile demeden, şöyle bir dokunarak , bir zamanlar sevgiyle dokunduğum ruhuna, sevgiyle ve acıyla.

Belki bir şarkı söyleyeceksin avutmak için umarsız kalbimi;
Belki bir öpücük, belki bir bardak buz gibi su uzatacaksın bana;
Belki anlatacaksın tuhaf bir şeyler..

Saplanırken.. saplanırken şimdi omuzlarıma, paslanmış bir çivi gibi bu rüzgar.

başa dön        ürün listesi       kütüphane





GÜNEŞE EL SALLAYAN ÇOCUK

Raylarda kuşlar geziniyor
Elinden tutmuşum sıska hayaletimin
Bir çavdar tarlasında düşünü kuruyoruz başka bir kaderin
Ölümün avcunda plastik çiçekler
Kıvranıyoruz bir sağanak gereksinimi içinde

Bir yere oturuyoruz
Gömmüşler ayın iskeletini
Süpürülmüş bir rüzgar gibi uyuşuk kelebekler geçiyor gecenin köprüsünden

Uykun var, ağaçlara bakmak uyutuyor seni
Güzel bir çocukla gözgöze gelmekte
Bacakların öyle uzun ki yitiriyorum bileklerini
Hani bir çalarsaatten sular damlar ya bazen
Bir karınca aklındakileri okumuş gibi gelir ya 
Öyle çok korkuyorum karanfillerden

Gözlerim de milyonlarca küçücük sen dolaşıyor
Kimisi şarkı söylüyor, kimisi kavga ediyor benimle
Biri de yemek listesinden bir şeyler seçiyor

Bir çocuk güneşe el sallıyor.

başa dön        ürün listesi       kütüphane





İNANMAYACAK BANA HİÇ KİMSE..

Kırmızı bir yıldız gördüm dün 
Balkonda oturmuş rakı içiyordum erikle
Mavi bir uçak gibiydi nedense ay.

Gördüm ve el salladım hemen yıldıza
Sonra hiçbir şey olmamış gibi koca bir yudum aldım rakımdan
Bol tuzlu kocaman bir erik attım ağzıma.

Geceyi bir lastik top gibi sektiren imgelem
Ruhumu tutup elinden götürdü uzaklara
Tek kollu ahtapota, bambu ağacından bir sala
Soluk soluğa kaldığımı ansıyorum şimdi yalnız.

"Geceyi yöneten yasaları nerden bilelim", demişti
ihtiyar bir şair,
ve öyle zor bir soru ki bu, bağlıyor elimi kolumu.

İnanmıyorsun sen şimdi gördüğüme,
Dün gece içerken erikle rakıyı kırmızı bir yıldız,

Biliyorum, inanmayacak hiç kimse de..

başa dön        ürün listesi       kütüphane





İPUCU

Beni neon alevinde arama avlunun
Sokağın çerçevesinde arama
Yağmurun kuyusunda arama

Beni taşın içindeki boşlukta ara
Bulutun geçiciliğinde ara
Suyun içindeki duvarda ara.

başa dön        ürün listesi       kütüphane





KALE

Tırman yukarı, tırman ahşap kaburgalarımdan.
Ölü kelebeklerden bir şal olsun omuzlarında.
Ne olur, orada bir yangın çıkar gözyaşlarımdan,
bir avuç kanlı pirinç gibi serp umudumu, serp yalnızlığın unutulmuş kuyusuna.

Tırmanıp yukarı, uçsuz bucaksız uçurumlardan,
maskeli bir köpek gibi yitip gitsin karanlığım,
yitip gitsin avuçlarının donmuş sokaklarında,
bunak bir ressamın yanlışlıkla paletine kondurduğu,
ceninsi bir figür gibi kalmasın ama, ayakizlerinin ortasında.

Kalmasın, ne olur, ıslak kumları gibi plajdaki bir kalenin,
güzel bir çocuğun tek bir fiskeyle bozup, bir daha asla geri dönmeyeceği. 

başa dön        ürün listesi       kütüphane





KAN KAYBI

Ellerimin aynasına mı koyayım seni
Yoksa güneşin sapında ıslık çalarak gezinen
Üşümüş bir karıncanın bileğine mi

Bilmiyorum, bir uzak yol gemisinde kutlanan bir yaşgünü
Gibi bir şeyleri eksik tartıştığım yaşamın
Ama yine de kapa sen yağmurun kapağını
Bir köpeğin gözlerindeki siyah beyaz şehre taşın
Sakın açayım deme ölümün kara fiyonklu ambalajını

Azalıyor gözümde balkıyan o damalı ayın ışıktan efsunu
Hiçbir mor dalga kusmuyor, içinde bir avuntu çiçeği taşıyan
O saklı midyeyi
Kafamda, uçuruma doğru yürüyen kalabalık bir bando 
Dilimde, boyaları akmış bir gecenin zehirli şekeri

Olur, gerin şimdi bir uçurtmanın köşelerine iskeletimi.

başa dön        ürün listesi       kütüphane





KAR SOKAKLARI

Bir yaprak kımıldadı 
Ve ayaklarının dibine düştü
Yaşlı bir at gibi bilge idin sen

Ama ben bir bıçağın ucundaki kuş kanı damlasıydım
Bir kıymığın içindeki azıcık su
Bir lombozdum geceyi yırtan yük gemilerinde

Kendimi boyayamam hiçbir renge
Ödünç alınmış bir ıslık gibi yadırgıyor beni nisan
Soru imleri mi damlıyor yürürken gözlerimizden

Öyleyse git
Git bir Güney Amerika ülkesinin başkentine
İpek bir havluya sarın
Üzeri kuş figürleri ile işlenmiş
Bir şişe şarap da söyle kendine

Sonra soyun,
Gözleri kapalı bir ceren gibi titresin ellerin kar sokaklarında.

başa dön        ürün listesi       kütüphane





KUMSALDA

                     
İmge ormanları demişti Baudelaire,
                      İmgesiz düşünemez miyiz,
                      Sevemez miyiz ki, sözcükler seni almış kendi
                      ormanlarına. 

                                                                                     
m.c.anday


Kumlar tenime yapışıp duruyor. 

Annabel Lee, teneke bir yaz ikindisinde çalıp duran sağır edici edici trampet,
Öykünüyordum kusursuz ayaklarına senin. 

Tanrısızdım evet, biraz da başım dönüyordu. 
Nerrandsula, muhteşem yosma, öyle sık ansıyordum ki seni.

Hep o yabani otları yiyorduk haşlayıp haşlayıp,
Daha iyi bir şey yoktu ki..
Bir mızrak gibi başımın üstünde vınlayan martılar,
Bana hiç söylemedikleri bir şeyler biliyordu.

Ah Aglee, öyle çok tekrarlıyordum ki ellerini,
O kızıl kumruyu bile bu kadar değil,
Yanan kordelaları bile bu kadar değil.

Ve Daisy, sevimli Daisy, avcumda taklalar atıp duran çıldırmış arı,
Öyle çok beğeniyordum ki seni,
Fındık yapraklarının yabani özsuyu gibi.

Gömdüktü o gün, gömdüktü değil mi söyle, kıyıdaki bronz iskeletleri.. 

aşa dön        ürün listesi       kütüphane





MADENKENT

Bronz bir orak gibi yanıyor güneşte
Madalyonu gözlerinin

Atlas perdeleri yüzünün
Bir iç çekişle kapanıyor
Koşuşurken gümüş atları denizin

İnanmaması gibi insanın
Bir sahibi olmadığına
Yeni bulduğu çok zengin bir madenin

Evet, karar veremiyorum
Bedenin sürüklerken bedenimi 
Dip sularına gecenin.

başa dön        ürün listesi       kütüphane





NAKIŞ

Ciğerlerimin tarazlanmış gölgesinden kalkan
Sarı naylon bir böceğe benziyor senin şımarıklığın

Kanımızdaki çengel bulmacanın
En kolay sorusunu çözüyorum
Yağmur söndürürken ışığını şerefine içtiğim sigaramın

Ben bir hasır şapkayım
Uzaydan gelen güvelerin kıtır kıtır yediği

Bir sarhoşun üzerine şarapla geleceğini resmettiği..

başa dön        ürün listesi       kütüphane





OLASILIK

Yorgundum belki
Ya da henüz yola çıkmamıştı bir tren.

Böcek ve kuş,
Su ve ateş gibi yarından uzaktı düşüncem.

Her zaman,
Biraz kor
Biraz kum olurdu avuçlarımın avuçlarında.

Kabul,
Yorgundum belki
Ya da siyaha boyanmamıştı hiçbir tren.

başa dön        ürün listesi       kütüphane





PAROLA

Göğsünün aydınlık yokuşlarını tırmanan,
mavi gözlü,
şımarık bir çocuktum.

Kuşlardan yapılmış bir anafor kulenin
coşkusuyla geliyordum sana.

Parola "yaşam" derken, yanlışlıkla vurulan bir askerin, 
dünyaya son bakışı gibi kederli bu akşamda. 

başa dön        ürün listesi       kütüphane





SERAMONİ

Sorduğun bir soruyu alıp saygıyla koyuyorum vazoya,
bir ihtiyacı var mı diye soruyorum her gün,
her gün ;ama her gün yağmur sularıyla boyuyorum onu,
sonra bir dağ çıkartıp cebimden, tırmanıyorum yorgun argın.

Böyle böyle eriyor, bakışlarındaki kusursuz kaldırım,
Uyandırırken ay, o hasır sepetlerdeki horoz şekerlerini,
ancak unutabiliyorum, birer imge olarak, süte bulanmış dudaklarını.
Duyuyorum, birini tekmeliyor sabrı tükenen şair, bir muz ağacı büyüyor teninin adalarında.

Olabilir, bana kalmamış direnmek, etinin yanardağlarına,
bir ahtapotla tanışmak, bilinen nezaket kuralları uyarınca, 
İlkbaharın şarabı sızarken ağzının çatlaklarından, bir olasılık olarak. 

Ama kim izah edebilir ki bize yarını ?
Kurumuş kum mu, yoksa meyve şekeri gibi boyar mı ellerimizi, 
bir tabu gibi kolay kapanır mı kristal kapağı ?

Yanlışlıkla kendini sokan şaşkın bir yılan gibi can çekişiyorum şimdi.

başa dön        ürün listesi       kütüphane





SIR

Döndüm bırakıp abanoz yükümü
Öylece kaldığını görünce 
Döndüm de, birazcık kanı çekilir gibi oldu yorulmuş yüzümün.

İki karınca gibi miydik o büyük masal kitabında seninle
İki boş şişe gibi miydik yoksa, ağızları üstüste binmiş.

Kimindik, ıstavroz çıkarırken tepsisinde kımıldanıp duran ay
Boğazı kesilmiş bir kadının titreyen elleri miydik

Her balığın gözlerinde birer damla yağmur suyu bulunduğunu açıklarken
O çocuk derviş.

başa dön        ürün listesi       kütüphane




YAKARI

Bir küveze mi sıkışmış anemik kalbin
Gözkapakların birer böcek kabuğu
Delip geçecek gibi ışıklı etini, seramik musluktan inen parlak su

Bir tabağa koyup okaliptüs kokan yorgunluğunu
Sundum, içinde ıslık çalan binlerce dudakla gelen rüzgara
Diz çöktüm yarınının önünde, kendine senin bu gününü örnek almasın diye
Çıplak bir dalın sırtından kayıp savrulan bir yağmur damlacığı
Gibi bıraktım kendimi boşluğun aurasına

Öyleyse, burnumda kıpkırmızı bir atın ter kokusu
Geçirgen parmaklarımda evirip çevirdiğim kristal bir anahtar
Ve bir arının dilindeki ballanmış muz tadısın sen

Yıldızların birer sersem olduğunu sayıklarken
ellerinde sigaralarıyla çok yaşlı kediler.


başa dön        ürün listesi       kütüphane




ZORRESİM

Çocuk bir trenyolu çizdi defterine
Üçer ağaç koydu sağına ve soluna
Bırakıp kalemi bir an için elinden
Düşündü ciddi ciddi yattığı yerde
Şimdi bir tren gerek mi tren yoluna
Altı kuş olmalı mı altı ağaçta
Karar veremedi bir türlü
Hem kolay da değildi pek o kadar
Kaç vagonu olmalıydı çizeceği trenin
Yolcuların başlarını da çizmeli miydi pencerelerin içine
Kuşlar kaçmalı mıydı trenden korkup
Yoksa alışmışlar mıydı bu demir ata
Hem kaç türlü kuş vardı kim bilir
Hangisini çizmeliydi şimdi buraya
Hangisi öterdi en güzel
Hangisi yem yemeye yanaşırdı onun elinden
Küçük kız karar veremedi bir türlü
Hiç düşünmemişti bunları trenyolunu çizerken
Hiç çizmezdim dedi bilseydim
Bu kadar ağrıyacağını başımın
Kuşların ve trenin böyle sorun olacağını
Aldı kalemi eline
Ve koca bir çarpı attı trenyoluna
Büyüyünce de ne bir trene bindi
Ne de aldırdı gördüğü kuşlara.


başa dön        ürün listesi       kütüphane