-
SIRA DIŞI OLAĞANLIKLAR
(Sürgünlük Güncesi)
1992 - 2003
Sahne için tasarlanmış Şiirsel Gösteri
-
-
OYUNCULAR
1. Oyuncu : Yazar
2. Oyuncu : Yazarın İlk Aşkı, Kaldırım Yosması, Yazarın Karısı,
Şairin Karısı
3. Oyuncu : Sorgulayıcı, Şair, Erkek, Bir Adam
*Üç oyuncu için tasarlanmıştır.
**İkinci ve üçüncü oyuncunun dansa yeteneği olması
gerekmektedir.
BÖLÜM BAŞLIKLARI
- ÖN OYUN (Yazar)
- 1- OYUNLAR ÇOK ŞEY SÖYLER (ÖNCE İNSANDIM) (Yazar, İlk Aşkı)
- 2- OYUNLAR ÇOK ŞEY SÖYLER (SONRA YERİM SEÇİLDİ) (Yazar, Bir Adam)
- 3- KORKUM İLK KEZ DEĞİLDİ (Yazar)
- 4- GEÇİP GİDİLEN YAKIN UZAKLARIN ÖYKÜSÜ (Yazar, Sorgulayıcı, Kaldırım Yosması)
- 5- AİLENİN KUTSALLIĞI TARTIŞILAMAZ ! (Yazar, Karısı)
- 6- ALDANIŞ VE ALGILAMA ÇEŞİTLEMESİ (Yazar, Şair, Şairin Karısı)
- 7- BİR MUTLU ZAMANLAR DÜŞÜ (Yazar, İlk Aşkı)
- 8- OLAĞANLIKTIR YAŞAMIN ADI VE ALIŞMAK OLANLARA (Yazar, Karısı, Erkek)
- 9- SON SÖZLERİ İNSANA KARABASANLARI SÖYLEMEMELİ (Yazar, Kız, Erkek)
- İŞTE ÖYLE BİR FİNAL
ÖN OYUN
(Final parçasının müziğinin en ritimli bölümü çalmaktadır. Işık yavaş
yavaş aydınlandığında ön sol sahnede masasında oturan Yazar ortaya çıkar.
Elindeki eskizleri düzeltir. Ayağa kalkar, arka orta sahnedeki üzerinde örtü
bulunan bir kitabı açar. Kitabın başlığı "SIRA DIŞI OLAĞANLIKLAR"dır.)
YAZAR: Herkesin bir öyküsü vardır. Herkesin ve her şeyin bir öyküsü. Ben
sizlere, güncemi aralamaya başlamadan önce geçmişime, geçmişin öyküsüne dönmek
istiyorum.
Geçmişte bir dönemde, değişimin adını belirlemeye çalışırdık.
Çalışırdık ya ben onların yazarıydım.
Tabularımıza dokunmadan, tabuları yıkmaya çalışırdık.
Çalışırdık ya ben onların sözcüsüydüm.
Popülerliğe meydan okurduk.
Okurduk ya, ben de onların popüleriydim.
Geçmişten uzanan, bir yükselip bir alçalan uğultular vardır.
Uğultular vardır ya, benim kulaklarıma geçmişten seslenen hep budur.
( Gerilerden bir ses gelir. Bir protestodan yükselen bir ses. Bir siren
sesi yükselir. Bir ağıt şeklinde bir ağlama yüksekten başlayarak, yavaşça
azalır ve yok olur. Sonrasında sessizlik hakim olur.)
Ben, şu an sizlerden fiziksel olarak çok uzaklarda bulunan, çok uzaklardan
ahkam okuyan bu yazarın öyküsünün, böyle bir başlangıcı var. Bu öykü çok
yakınlarınızdan başlıyor. Hepimizin bir şekilde içinde yaşadığı, bazen kaçıp
kurtulmak istediği yakınlardan.
( Bir tren sesi gelir. Sonra ses kaybolmaya başlar. Hemen sesin bitimiyle,
bir füzenin düşüş sesi duyulur. Sesin bittiği anda, final müziği yeniden bir
bateri eşliğinde başlar. Yazar ara sıra müziğe bidonlara vurarak eşlik eder.)
Ah! Bir de dans edebilseydim... Dansın saran ve uçurtan büyüsünden dolayı
değil sadece; ya da dansın ritim içinde hazza ve zevkin doruklarına doğru yol
alan temposundan dolayı da değil. Saçma bir neden olarak gelebilecek size,
sevgili seyirciler fakat bu oyunda Yazar’a dans rolü yazılmamış. İyi dans
edebilme özelliğim olmadığı düşünülmüş, bu yüzden bana dans düşmemiş. Ah, bir
dans edebilseydim! O zaman kendi bunalımlarında boğulurken, başkalarının
bunalımlarını çözmeye çalışan yazar rolünü değil de, diğer oyuncu rolünü
oynayabilirdim ya neyse. Ah! Bir de dans edebilseydim... Sizlere o zaman
şarkılar da söyleyebilirdim.
( Fondaki müziğe ara verilir. Klasik sanat müziği tarzında bir şarkı gelir
fondan. Yazar konuşurken fonda bir süre kalır. Önce yavaşça yükselir, sonra
yavaşça kesilir.)
Uzaklarda yalnız kalanlar hep şarkı söylemek ister, bilmezsiniz. Şarkıların
ritminde ne keyiflidir, acıları karşılayabilmek. Her bir acı temposunda, siz
içten ritimlerinizle karşılık verirsiniz. Acı o zaman pes eder. Siz
kazandığınızı sanırsınız. Ya sevgili yalnızlık, o şarkısız nasıl çekilir. Bir
kez kendinizi bırakmaya görün, şarkılar her gece yoklar sizi. Karşılıklı bir
ilişkidir bu! Her çeşit fantezilerin üzerindedir ilişkiniz. Sadece aranızda
yaşanır... Nasılsa kimseler sizi duyamaz; belki de duymak istemez ya da
duymamalı...
(Ritmik final parçası gitar eşliğinde yükselir.)
Ah! Bir de dans edebilseydim... En azından kendim için de dansetmiş
olurdum, yetmez mi? Yazarlar kendisi için bir şey yapmazlar! Bu noktayı
atlamamalıyım. Benim dansım dahi bir şeyler anlatmalıdır. Yoksa dansa gerek
kalmayacaktır. Sanırım bu oyunun yazarı, oyundaki yazarına dans ettirmemekte
kararlı. Sonra buna nasıl bir açıklama sunmak zorunda kalacaktır? Dans eden
bir yazar! İzahı mümkün değildir. Hayat sayfamızı açalım şöyle, gösterimiz
başlamış olsun. Unutmadan sevgili seyirciler, Bu uzun konuşmaların hepsi, beni
tanımanız için değil anlamanız içindi. Sıkı durun, şimdi de geldi kendimden
söz etme zamanı.
(Sayfa açılırken müzik biter.)
bölüm başlıklarına git
OYUNLAR ÇOK ŞEY SÖYLER
(ÖNCE İNSANDIM)
YAZAR: Kendimi tanıtayım önce... Ben, uzun ve nemlenmiş zaman
aralıklarından sizlere seslenen yazar. Oldukça sempatiğimdir. En azından, bu
oyunun yazarı benim sempatik olmam için yeterince uğraşmıştır. Ben yazar,
yakın gurbetli ve çok özlemli zamanların yazarı. Ben benim dışımda dahi
anlattıklarımla bile kendine dönüşümlü ifadelerin sahibi; sevgisine duyduğu
özlemleri sevgili zamanlarda çekmesiyle kişiliğini bulmuş, bu yüce kişiliğin
yarattığı ozan yazar. Ben ozan. Geçip giden trenlerin öykülerini yazdım. Geçip
giden trenlerin ozanı. Bu ayrı bir öyküdür. Ben bendeki keşfettiğim benle,
sözcük aralarından sizlere seslenmemle keşfettim ozanlığımı... Parmak
uçlarımla kaçışan kızlar sevdim... Bu her koşulda güzel bir öyküdür. Güzel bir
öykü için gerekli iki temel bütün unsurlar içinde mevcuttur. Hem güzel kız
var; hem de kaçmak veya kaçışmak. Yaşamımız bu iki kelime etrafında kurulmuyor
mu? Bir kaçtığımız var, bir de yakalamaya çalıştığımız kısacası. Yani ben
yazar... Ben bendeki siz benimle ruhunu çıldırtan ozanlığıyla yazarım yazar...
(Işıklar kararır.)
YAZAR: Bu romantik bir zaman öyküsü değil... Işıkları istiyorum. Işıklar
lütfen... En güçlü ışıklar.
(Sahne aydınlanır.Sahneye bir kız girer.)
YAZAR: Şu an gelmekte olan bu güzel, benim ilk aşkımdır. Sır olmaktan
kurtulsun diye söylüyorum. Yazarların kadersizliği de budur işte. Onlar bütün
sırlarını açıklar. Kelimelerin arasına sakladığını sanır; ya da kötü bir
karaktere söyletir sözlerini. Hınzırca güler okuyucu. Sırrı yakalamıştır
çünkü. Oysa benim sırrım çevreme karşıdır. Yazmaya başladığım an kendimi
çırılçıplak hissetmeye başlarım. Kelimeler döküldükçe, giysilerim saçılır bir
yerlere. Savunmasız kalmaya başladıkça, kelimelerden duvarlar örerim kendime,
kendimi savunmaya başlarım. Şimdi dönüyorum sırrıma. Onu çok ama çok
sevmiştim. Çok yakın akrabalarımdan birinin kızıydı. İlk kez ona aşık
olmuştum. Hala da bir biçimde, bir şeylerini seviyorum onun.
(KIZ sahnenin ortasında, güzelliğin coşkusundadır. )
YAZAR: Benim sessiz aşkım gibi kalmamalı bu güzellik. Sessiz aşklar satır
aralarında güzeldir. İtiraf edilen aşklar, ancak yaşandığı oranda güzeldir.
Lütfen güzelliğin dans müziği, sayın müzikçimiz.
(Kız, çok ritmik ama yumuşak bir müzik eşliğinde dans eder. Müzik çağın
teknolojik
ruhunu yansıtmaktadır.
Dansın öyküsü:
"Kız güzeldir, masumdur; seksi çağrıştırmayan bir kışkırtıcılık vardır
ve de güzelliğin ifadesi."
YAZAR modern dans müziğine önündeki bir bidonla eşlik eder. Dans etmez ama
ritme uyar. Coşkusu dansın tamamlayıcı bir öğesidir.)
YAZAR: Onu hep uzaktan sevmiştim. Yakınında hayaller kurar, uzaktan
severdim. Gözlerinde gülücükleri severdim. Ama daha çok uzaktan severdim. Bir
gün... Evet, bir gün...
KIZ: Nasılsın?
YAZAR: Herkesin başına gelebilecek o bir günlerden biri, benim de başıma
geldi. O anı düşündükçe bir yandan utanırım, bir yandan o ilk heyecanı bir
daha, bir daha yaşamak isterim... Memelerine dokunmuştum onun, memelerine. Ama
sadece dokunmuştum... Yani memelerine dokundum. İçim nasıl da gıcıklanmıştı...
KIZ: Ne yaptın?
YAZAR: Onun dokunmamdan zevk duyacağını sanırken, bir anda elimden
kaçarcasına uzaklaşması nasıl bir şok ise, durakladığımda durup gelmemi
beklemesi, anlaşılmaz ikinci bir şok tokattı.
KIZ: Orada durmuş, ne yapıyorsun?
(Kız, oyundan çıkarak bir yandan dansa devam eder.)
YAZAR: Peşinden gitmemi bekliyordu. Yerimden kıpırdayacak enerjim
kalmamıştı ki... Sonra onu seyretmeye koyuldum. Memelerinden uzaklaştı
bakışlarım. Nasıl uzaklaşabilirdi ondan bakışlarım? Ya kalçaları, ona
sarılmamak için sadece durumuma boyun eğip, öylece kalmalıydım olduğum yerde.
KIZ: (Dans ederken.) Kaçmanın en güzel yanı, yakalanmayı ummaktır.
Arkasında en büyük korku gizlenir. Ya unutulursam! Ya unutursa!
YAZAR: Nasıl unutabilirdim ki? İlk dokunuşumun hiç bitmeyecekmiş gibi
başlayıp da birkaç saniye içinde sona ermesini... Bu birkaç saniyeye dünyada
yaşayabileceğimi düşündüğüm bütün fantezileri yerleştirip, o küçücük zamanın
içinde kendimi avutmak zorunda kaldığımı. Bitmez fantezilerim içerisinde
kendimi o kalçaların aralarında kaybolmuş görürdüm... Bana ablalık da
satmıştı...
KIZ: Çok yanlış bir şey yaptığının farkındasın, değil mi?
YAZAR: Bazen de sıradan bir arkadaşlık taslamıştı.
KIZ: Arkadaşlar birbirlerine saygı duyarlar. Her ne kadar benim akrabam
sayılsan da, biz her şeye rağmen arkadaşız.
YAZAR: Bana sarıldığında, ya da sarıldığımızda, ellerimde beli
titriyordu...
KIZ: Daha sıkı sarıl! Elin nerede? Elini biraz daha aşağı indir.
YAZAR: Sonra ben utandım; kaçtım... Nasıl da kaçtım... Peki niye kaçtım?
İşte kendime de sorduğum bu soruyla yeterince ilk gençliğimi anlattım sizlere.
(Kızın Yazar’la anılarına da uzayan dansı devam etmiştir. Müzik daha da
hareketlenmişken, hareketler o oranda yavaşlamıştır. Kız bir yandan oyunun
içine sembolik olarak girerken, dansın içinde cinsel figür çağrışımlarına
henüz yaklaşmışken, derince soluk alarak sahneyi terk eder. YAZAR ona
bakakalmış olarak sahnenin ortasına gelir. Kız sanki elinin içinden
kaçmışçasına, ellerinin içine bakakalır. Müzik biter. )
YAZAR: Bütün hayatım boyunca kurtulamadım onun hayalinden. Önce bir hayaldi
kaçmak istediğim. Sonra kaçmak hayat biçimim oldu. Hep kaçmak istedim daha
sonra yaşadıklarımdan. Kaçmanın keyifli bir ara verme olduğunu keşfetmiştim.
Okuldan, derslerden kaçtım. Yorucu olduğuna inandığım işlerin hepsinden
kaçtım. Kaçarak hep kelimelere sığındım. İşte bu sayede sizlerle benim
sığınağımda bir araya geliyoruz. Kaçanların ille de bir sığınağı vardır. Durup
dururken de yazılmaz ki, bir bahanesi vardır süslü metaforların, bir bahanesi
vardır korkunç imgelerin. En başta kendini ifade edememe duygusunun
zayıflığından kaçmaktır amaç. Korkularımdan da kaçmak istedim.
( Bir önceki siren sesi önce uzaktan duyulur, sonra yaklaştığını gösterir
bir şekilde yükselir.)
YAZAR: Takiplerden kaçmak istedim. Kaçmak istedim. Kendimi bulmak adına en
önce. Evet kaçmak istedim. En anlamlısı güneşin gölgesine sığınmam gerektiği
anlarda, güneşe gölge yapanlar dediğim insanlardan kaçmak istedim. Kaçmak
istedim. Çünkü korkmuştum. Kaçmak istedim. Çünkü umutsuzdum. Kaçmak istedim.
Çünkü kaçmamı istemişlerdi.
(Müzik tekrar duyulur. Yazar bidonlardan birinin başına geçer.)
YAZAR: Ah! Ah, bir de dans edebilseydim... Şöyle bir dans ederek geçip
gitseydim uzaklara.. Sınırlar aşan uzaklara... Düşünebiliyor musunuz?
Sığınmacılar ofisinin önünde birisi. Fonda savaş tamtamları... Ara müzikte
gece baskınları siren havası. Kapının önünde her şeyi boş vermiş bir
sığınmacı. Koşuyor; zıplıyor ve tek ayağının üzerinde taklalar atıyor.
Demezler mi ki, “En iyisi siz dans tanrısının kollarına iltica edin!” Danssız,
uzaklara gidişin bir çok yolu vardır. Hepsi de kolaydır. Sadece üzerinden
atlamanız gereken ufak tefek engellerle düzenlenmiş yollardır. Bir ucu
geçmişinize takılır; bir ucu bu gününüzü bağlar. Ya yarınlar? Yarınlar
sığınarak yaşanmaz ki! İşte yaşamanın yeniden keşfini bu tespitle
başlatırsınız. Siz yine uzaklarda yaşamaya devam edersiniz. Kimilerinin
umutlarındaki, kimilerinin banal sıradanlıklarındaki uzaklarda...
Sorgulanmaların uzaklarında zannettiğiniz uzaklarda... Tıpkı kendi içimizde
kaybolup gideriz ya... İşte onun gibi... Şöyle bir dans ederek geçip gitseydim
uzaklara.. Sorgulardan uzak... Ama iç içe belki... Kurtulamadığımız, ama asla
da kaçamadığımız uzaklara... Dans ederek geçip gitseydim bir, geçip gitseydim
diye düşünürken herkes gibi, sonuçta uzaklara ben de gitmek zorunda kaldım...
Yıl, o malum yıllardı.
bölüm başlıklarına git
OYUNLAR ÇOK ŞEY SÖYLER
(SONRA YERİM SEÇİLDİ)
YAZAR: Yeni bir sayfa da böylece açıldı. Kaçma öyküm çok ilginç değildir
aslında. Hatta beklenen bir sonuç olduğu bile söylenebilir. Dışarıda bir ses
vardı. Çoktandır hiç durmuyordu bu sesler. Hiçbir şey söylemeyen; ama sürekli
yükselen sesler.
(Sokaktan yükselen sesler. Hiç durmayan sesler duyulur.)
YAZAR: Kimseyi beklediğim yoktu aslında. Çoktandır aramıyordu kimse beni.
Bu durumuma dahi şükretmem gerektiğini düşünüyordum. Eski aşkları hatırlamak
da yetmiyordu. Ne dostlar; ne arkadaşlar; ne de aileden biri.
(Dış kapının sesi gelir.)
YAZAR: Dışarıda bir ses var. Belli ki hatırlayanlar var beni. Kimseye
benzemiyor bahçe kapısına yaslanan. Geçen sefer bekleyen daha gençti oysa.
Gittikçe değersizleşiyorum demek. Bu defa bekleyen, yaşlı da denebilir ya,
orta yaştan biri. Belki de emekliliğini bekliyordur. Şimdilik sadece
gözlüyorlar beni. Arzu dolu bir genç kızı yeğlerdim bu saatte doğrusu. Gecenin
bir saatinde yaklaşan güneş gözlüklü biri. Belli kaçmam artık gerekti. Aksi
taktirde, birkaç kadrolu daha gerekecek, ya da bana kadrolu uygun bir yer
gösterilecek.
(İçeri bir erkek girer. Yüzü belli belirsizdir.)
BİR ADAM: Arkadaşlar beni gönderdi.
YAZAR: Kaçma vakti geldi, demek...
BİR ADAM: Kaçmak sana yakışmıyor.
YAZAR: Bunun cevabını vermek, hele öylesi bir anda vermek zor geldi.
Kaçmayı istediğim de kesindi. Kaçmak en azından bir eylemdir. Ben şu an hiçbir
şey yapamıyorum oysa.
BİR ADAM: Sen değil miydin bizi her an dirençli olmaya davet eden cesur
çağrılarla dolu satırların yazarı ?
YAZAR: Ya, önünde teslimiyet ya da kaçmak duruyorsa? Yok edilmekle kendini
reddetmek arasındaysa seçeneklerin?
BİR ADAM: Benim acıyacak kaslarım yok. Ben sadece yüreğimle mücadele
edebilirim. Yüreğimi sen besledin. Bunu ben senden öğrendim. Kaçmak yok diyor
yüreğim.
YAZAR: Ben beslediğim yüreklerden ayrı bir yüreğim. Ben siyah gözlüklerle
çepeçevre kuşatılmış bir dünyanın içindeyim. Bir şekilde hesap soranların
dışında, yalnız ve terk edilmişim.
BİR ADAM: Ya yalancısın; ya korkak... Ya kendini çok seviyorsun; ya da için
zayıflık dolu ve de nefret. Benim okuduğum Yazar, her zaman direnmeyi, yaşama
sarılmayı öğretmiştir bana.
YAZAR: Cevap vermek ne zordur, bazı anlar içinde. Doğrular geçici bir an
için artık geçersizdir. Ya da öyle olduğuna hükmetmek en kolay çözümdür.
Sonuna kadar arkasında durmalısın sözlerin. Ya da hazırlamalısın kendini, sıra
dışı olağanlıklara...
BİR ADAM: Oysa, istiyorsan eğer, yakıştırıyorsan eğer kendine, kaçış için
planlar hazır ve ben bunun için buradayım. Arkadaşlarla, sana her çeşit
yardıma hazırız.
YAZAR: Ben işte böyle kaçtım. Bir yanda siyah gözlüklüler... Bir yanda gözü
karalar. İçimde yalnızlık duygusu.
BİR ADAM: Bavulunu hazırladığın anda haber vermen yeter. Bir de nasıl bir
araç istersin? İstediğini seçebilirsin...
(Adam dışarıya çıkar.)
YAZAR: Ne çevrene aitsindir, ne de sana sahip çıktığını söyleyenlere.
Aslında kimse de yoktur çevrede. Seni var eden değerler teker teker
erimektedir. Kendini bitirmeye başlamakla herkese aitsindir. Başlarsın
sorgulanmaya... Hazırsın sorgulara... Ya da hazırlarlar seni..
BİR ADAM: (Dışarıdan seslenir.) Biz hazırız.
(Işık kararır.)
bölüm başlıklarına git
KORKUM İLK KEZ DEĞİLDİ
(Evin önü.)
BİR ADAM: Acele etmelisin!
YAZAR: Hep korkmuştum, bir yaşam boyuydu korkular... Polisler yok mu?
BİR ADAM: Orası halledildi.
YAZAR: Sevgili Babam diyemedim... Öğretmenim de sayın oldu... Mermiler ne
sayındır ne sevgili...
BİR ADAM: Şu ileride bekleyen bir araba var. Oradan deniz kıyısına
geçeceksiniz.
YAZAR: Ben ne arıyordum peki? Korkunun bataklıklarında gezerken, hep söz
ettiğim ne cinselliğim vardı; ne de kişiselliğim...
BİR ADAM: Bot hazır. Seni bekliyorlar. Sahi, senin için hazırlanmış
pasaport da içinde.
YAZAR: Oysa çok zamanlar korkmuştum... Karşı mahallenin çocuklarından...
Her an karşımıza çıkacak olmalarından. Her an karşımıza çıkacak olanlardan.
BİR ADAM: Bizim çocuklar karşı kıyıya kadar götürecekler seni. Sonrasında
her şey organize edilmiş durumda.
YAZAR: Ve de bizim çocuklardan... Dayanışma derdik, sevgi demezdik...
Günlerdir bekleyen polis nerede şimdi?
BİR ADAM: Onlar senin kalmandan korkuyorlardı. Mücadelenle diğer insanlara
ilham olacağından korkuyorlardı. En çok onlar seviniyorlar şimdi...
İstedikleri seni zaten sürgüne göndermekti. Bunu şimdi biz kendi ellerimizle
yapıyoruz.
YAZAR: Korku hep yaşamdan uzaklaştırırken beni, bir anda, ele aldığım bir
malzemem oldu... Ne ilginçtir ki, ben onlardan korkarken, onlar da benden
korkuyordu... Bu sahneye de dans gerekir. Ama kaçtığım korkularım için dans
gelsin istemiyorum, hayır! Dansı özgür bıraktım... Korku dışında başka
duygularla titretin beni... Titremek istiyorum. Hayatı hissetmek istiyorum. Ne
şekliyle olursa olsun, korkudan uzak hayat hissetmek istiyorum.
BİR ADAM: Hazırlar, el sallıyorlar.
YAZAR: Hazırlar, el sallıyorlar. El sallıyorlar. Dans coşkunun işidir.
Korkudan arındırın beni...
BİR ADAM: İyi yolculuklar. Çabuk dönersin umarım, Yazar.
YAZAR: Şehvet ile korku arası çok kısa bir mesafedir, oysa birbirine
ulaşılamaz şekilde uzaklardadır her şey şimdi. Ne çok yol var, alınacak.
Olsun! Yollar sürüp giderken, yolların ve sığınakların adı yoktur. Bir
yerlerde gizlenerek yaşamak adına, birilerine sığınarak yaşamak arasında bir
fark yoktur. Sığınmanın sınırlı bir yeri yoktur. Elveda bir adam ve elveda
ülkem... Elveda sınırlı geçmişim. Geleceğim, henüz seni bilmiyorum.
(Işık kararır.)
bölüm başlıklarına git
GEÇİP GİDİLEN YAKIN UZAKLARIN ÖYKÜSÜ
(Yazar kitabından yeni bir sayfa açar ve sahnede bulunan bir diğer masanın
önüne geçer. Kenarda durmakta olan bidonlara vurarak tempo tutmaya başlar.)
YAZAR: Sesler, ah bitmeyen sesler... Asla durmayın! Hep var olan bir
şeyleri hissetmeliyim. İşte, sonuçta gelmiştim yeni sürgün yerime. Her uzak
bir umut, her uzak bir bilinmez ve her uzak sonuçta bildik bir şeylerdir. Her
geçip gittiğimiz yerlerde tekrarlanan bir şeyler vardır. Sorgulanmak gibi...
İğdiş edilmek gibi... Sorgulanmak... Açıklamalarınız asla yetmeyecektir.
Onların istediğini de söylemek çözüm değildir. Sizi ele geçirmişlerdir bir
kere. Üzerinizde oynanacak her boyut ve her çeşitte oyuna hazır olmalısınız.
Kişiler ya da kurumlar tarafından üzerinize kurulmuş nice hesaplar vardır
daha, bilmediğiniz veya bilmek istemeyeceğiniz hesaplar.
(SORGULAYICI şefkati, ezmeyi, üstün olmayı, korkutmayı, öğüt vermeyi,
kuşkuyu kısacası toplum adına ne akla gelebilecek bütün dış faktörleri
simgeler ve oynar.)
SORGULAYICI: Kendimi tanıtmama müsaade ediniz. Her ne kadar beni tanıyor
olsanız da, görevlerimden bir tanesi de kendimi size tanıtmaktır. Yüksek
komiserya adına çalışıyorum. Sizin dosyanızın sonuçlandırılmasında en önemli
yetkiliyim. Dosyanızın önemi ve tanınan bir kişilik olmanız, bu dosya ile
bizzat ilgilenmeme neden oldu. Bir trenle gelmişsiniz buraya. Öykünüz
ilginç...
YAZAR: Bütün öykülerde bir ben vardır. Kendi yaşamımızda dahi sıkça
karşılaştığımız ben ve benler. Hep merak edilir benler ve siz yazar
kimliğinizle sorgular ve yazarsınız. Sizi çevreleyen bu yüzlerce ben, bu
yüzlerce benin sınırı ve dünyası, yazanı aşar ve ona koyduğunuz kurallar
çerçevesinde, o yazdıklarınız sizi yazmaya başlar. O yazılar bir yerde
hayatınızı biçimlendirmeye de başlar. Hayat karşınızda yeni bir sınav olur.
Hayat size sormaz, sadece zorlar. Kırılganlığınız böylece artık hayatınız
olmuştur.
SORGULAYICI: Ya zamanı ne yapacaksınız, Yazar. Hangi zamanda ve bu zamanın
neresindesiniz? Bizim zamanımıza geç kalmadınız mı?
YAZAR: Ben sizin bulunduğunuz bu zamanın değerlerini sadece kabul etmek
zorundayım. Şu an içinde bulunduğumuz zamanı sorgulama hakkım olduğuna da, bu
aşamada inanmıyorum. Zaman! Ne garip hep sorgulamaya çalışırız onu.. Zaman çok
geniş olmasına rağmen, ama bizimle ama bize rağmen, aynı anda dahi asla bir
tane diyebileceğimiz bir zaman yoktur. Şu an sizin zamanınız söz konusu. Hep
çok zamanlar vardır hayatımızda. Benim şu andaki zamanım teslimiyetin
zamanıdır. Yeniden başlayabilmek adına ilan edilmiş bir teslimiyet. Benim
yaşamım, hem şu an ve hem gelecekte, bir yazar olarak sanırım hep çok
zamanlıdır.
SORGULAYICI: İçten bir insansın, seni sevdim. Neden oraları terk ettin.
Bizden daha kötüydü değil mi ? Biz daha iyiyiz. Bizim sistemimiz en mükemmeli
değil mi? Biz en iyisiyiz, hı?
(Yazar cevap vermemek için uzaklaşır.Bir gidip bir gelmektedir.)
YAZAR: Asla onların savaşlarından söz etmedim sorgulama esnasında. Kaçmış
olduğum yeri sorgulayan ben aydın yazar, sığındığım ülkeyi, başvurum daha
kabul edilmemişken sorgulayamazdım ki. Silah kaçakçılıkları. Sömürgeler.
Neyden kaçtığımı bir an unutur gibi olmuştum. İşin gerçeği kullanılan
yöntemlerdi. Kimisi zorbalıkla işlerini hallederken, diğeri sadece işlerini
hallediyordu.
SORGULAYICI: Ama buralara yasal olmayan yollardan geldin. Bir suç işledin.
Bize sığınmış oldun. Sen şu an bir zavallı durumuna düştün.
YAZAR: Ben bu tür insanların bir daha olmaması için mücadele veriyordum.
Sığınan değil; mücadele eden insan istiyordum.
SORGULAYICI: Biz güçlü ve haklara saygılı devlet için durumunuz,
anlaşılabilir bir durumdur. Bilmen gereken bir tek şey vardır. Bu bizim
sistemimize karşı söyleyeceklerinle ilgili. Söylediklerinin etkisi, aşağıdaki
insanlar tarafından harekete geçmede kullanılacak bir etkiye sahip
olmamalıdır. Aslına bakarsan, burada bizimle ilgili hiçbir şey söyleme. Ülken
senin gibilerin ülkeleri bunun için yeter de artar bile. Bak yazılı
şartlarımızda bile bunları belirttik. Yine de sözle sana söylüyorum.
YAZAR: İnsanlar her yerde hep konuşsun, hep harekete geçsin diye
yazıyordum.
SORGULAYICI: Bu yüzden sana hoş görü göstereceğiz ve gösteriyoruz. Seni
bağrımıza basıyoruz. Bizdeki başkaldıranları da bir şekilde yola getiriyoruz.
Senin bunlara bulaşmaman konusunda seni uyarmak yine sadece bir prosedür
gereği görevimdir. Zaten sizin gibi bir aydın bize sadece hayranlık duyabilir,
değil mi? Biz çok geniş bir aileyiz. Herkese içimizde yer vardır. Ama baba hep
biziz.
YAZAR: İnsanlar her yerde ve her zaman, yola getirilen değil; kendi yolunda
ilerleyen insanlar olsun istiyordum. Kendi yollarında özgürce yürüyebilsinler
istiyordum.
(Sorgulayıcı bir anda sahnenin diğer ucuna geçer.)
SORGULAYICI: Sen... Yazar... Sen bana her zaman doğruyu söylemelisin. Benim
isteklerime uygun doğruyu... Çünkü geleceğin benim ellerimde. Gerçekte de
gelecek ben olmalıyım, sadece ben. Sen, ben olduğum sürece olabilirsin. Özgür
de olabilirsin. Benim kollarımda sonsuz derecede özgür.
YAZAR: Kendinizi asla satmayın diyordum. Yazılarımda hep kendi özgürlüğünüz
önemlidir, diyordum.
(Sorgulayıcı eline almış olduğu bir çubukla yazarın arkasına geçer. Ritim
tutmaktadır.)
SORGULAYICI: Yine senin kişiliğine dönelim Yazar. Niçin yalnız kaldın
yazar? Bak elime, ellerim hayata dair bir gitar çalar. Bunun bir de şarkısı
vardır. Evrensel ve geçerli bir şarkıdır bu...Yalnızlar yenilirler sonuçta,
yalnızca yalnızlar. Bak bana. Bana bak hele... İyice bak bana.
YAZAR: Sürüden biri olmak yerine, yalnız bir kavak olmak iyidir. Bir sürü
dalları vardır. Mevsiminde açan yaprakları. Her yerden görülür her çeşit
hareketleri.
SORGULAYICI: Ben hiç yenilebilir miyim? Milyonların temsilcisi, arkasında
milyonlar olan ben... Onlar gibi ben... Biz gibi ben... Popüler şarkıların
kahramanı ben... Sen... Yazar... Sana ancak tiyatro kahramanlığı yakışır...
Sayılı seyircili salonların kahramanlığı...
YAZAR: Parmak kadar da az olsanız, kendiniz olun insanlarım, sizler benim
yüreğimde saklı aşklarımsınız, derdim.
SORGULAYICI: Eminim ki, sana bunalım gerekir, bana biz lazım. Ben arkamda
milyonlarca insan olmadan, onlarsız yapamam. Bana biz yakışır. Şimdi cevap ver
yazar! Neden hep yenilenlerin yanında ve yenilenlerdensiniz? Yoksa sen de,
sıradanlıklara yanıt vermektense susmayı onur sayan gururlu savaşçılardan
mısın?
YAZAR: Milyonların içinde hiç olmak yerine, kendi yalnızlığında ben olmak
ne güzeldir oysa... Bilincinize verdiğim geçici rahatsızlıktan dolayı, tüm
okurlarımdan ne kadar özür dilemem gerekir? Yoksa özür dilemek yerine, bana
yeni okurlar ve yeni pencereler mi gerekir?
(Yazar, diz çöküp karar beklediği yerden, sessiz ve sakin bir şekilde ayağa
kalkar ve ön sahneye doğru ilerler. Lokal ışıklar açıldığında bir sokak ortaya
çıkmıştır. Sokağa bir kız, KALDIRIM YOSMASI girer. Kırıtarak Yazar'ın yanına
gelir. Yazar'ın arkasından yaklaşarak saçını okşar.)
KALDIRIM YOSMASI: Boş musun canım?
YAZAR: Ama sen! Sen bu olamazsın...
KALDIRIM YOSMASI: Ne diyorsun sen ya?
SORGULAYICI: Merak etmeyin küçük hanım. Bu yazardır. Sizi ilk aşkına
benzetti de...
KALDIRIM YOSMASI: (Kırıtarak) Siz nereden biliyorsunuz?
SORGULAYICI: Ben onun sorgulayıcısıyım. Bir sorgulayıcı aynı zamanda iyi de
bir eleştirmendir. Aynı zamanda toplumsal bir yargılama gücüdür. Onun bilinç
altını iğdiş etmek ve her şeyini ortaya çıkarmak için buradayım ben. Üstelik o
tüm öykülerinde zaten yaşamını anlatır.
KALDIRIM YOSMASI: Ay çok ilginç. Hep banal şeyler içinde yaşasam da,
ilginçliklere bayılırım.
YAZAR: İyi ama bu gerçekten o. Ben onun uğruna koskoca bir ilk gençliğimi
kaybetmeyi göze almışken, o...
SORGULAYICI: Sayın yazar, bir yazarın aşkı bütün öykülerinde kişilik
değiştirebilir Yine de söz konusu olan hep aynı aşktır. Değişen adlar,
olaylar, zaman ve sözcüklerdir. Bu yüzden bu role aynı kız seçildi.
YAZAR: Saçma. Her karakter aslında yeniden bir doğuştur. Sonra siz benim
hayallerime uzanıp, onunla oynama hakkını nerden buluyorsunuz.
SORGULAYICI: Burada bir başvuru söz konusu ve bu bana değil sana ait.
Sonuçta pek bir şey değiştirmez haklı olmanız. Bu kızlardan çok var bizde.
Üstelik özgürce kendilerini satabilirler de. Yalnız, başkasının onları
satmasına izin vermeyiz asla.
KALDIRIM YOSMASI: 100 kağıda sakso yaparım, sevişmek 150 kağıt.
SORGULAYICI: Gel bakalım yavru, şu kalçalarından ben de faydalanayım. Elim
adeta içinde kayboluyor. Bilirsin neden hoşlandığımı. Yeri ve zamanı değil şu
an. Biraz daha sürt göğüslerini, yeter.
KALDIRIM YOSMASI: Geçen gelen misafirlerine yaptığım muamelenin parasını
daha almadım.
YAZAR: Hayallerim iğdiş edilirken birdenbire, yeni bir dünyanın kapıları da
aralanmakta. Bir başka yerde, yaşama yine aynı öyküler ve aynı saplantılarla
başladım. Yalnız katı korku yoktu artık. Dışarıdan gelen korkular yoktu.
KALDIRIM YOSMASI: Sen gelmiyor musun, yazar? Grup olursa indirim de var...
YAZAR: Zorunlu kurallara uymama hakkı, sadece faydalanma hakkını elinden
alıyordu. Kendi kurduğun korkular vardı yalnızca. İçinde yaşattığın korkular.
Hak mahrumiyeti tehdidiyle örülmüş duvarlar içinde yeni bir yaşam vardı
önünüzde. Her yerde hep aynı öyküler yaşanmakta sonuçta. Farklı olanlar,
konuların işlenişi ve değişik isimlendirmeler. Lütfen artık müzikler
istenmeden gelsin. Bu toplumsallaşmış fuhşa ve bireysel kaçışıma ancak müzik
sanatsal boyut katabilir. Hah, şöyle. Artık ben de katılabilirim onlara. Ne de
olsa sanatsal boyut gerçekleşti.
(Yazar, birbirine sarılmış çiftin çevresinde dolaşır. Elini kızın sırtına
dokundurur ve çeker aniden. Işıklar söner isterik kahkahalar yükselir. Bir
anda ışıklar yükselir.)
SORGULAYICI: Yazar, başvurun kabul oldu. Seni kabul ettik aramıza. Yeni bir
topluma veya topluma hoş geldin.
KALDIRIM YOSMASI: Ay, şeyi de iyiymiş... İyi yaptınız, iyi!
SORGULAYICI: Sen akıllı birine benziyorsun. Sadece arkadaşça bir tavsiye
benimki, uyum gösterdiğin ve kendini bıraktığın sürece rahat edeceksin. Unut
toplumu bir süre. Hayatın seni götürdüğü yerde, sen kendine seçmeyi öğren
önce. Göreceksin, sonra yazılacak ne çok şeyler çıkacak. Hemen şu anki zamana
dönelim birlikte. Tadını çıkaralım, biraz loş bir ışıkta. Söyle de ışıklar
söndürülsün, ne de olsa bu oyunun yazarı sensin.
YAZAR: Lütfen ışıkçı söylenmeye gerek kalmasın.
(Işıkların sönmesiyle kahkaha ve müzik yükselir. Birkaç saniye sonra müzik
ve ses kesilir.)
bölüm başlıklarına git
AİLENİN KUTSALLIĞI TARTIŞILAMAZ !
YAZAR: İşte yeni bir sayfa daha sürgün hayatımda. Her uyum başlangıcında
seçilebilecek en kolay yolu seçtim. Korkularımdan sıyrılmak için bu en iyi
yoldu. Sıradan olmak, onlar gibi, bir başka deyişle diğerleri gibi olmak. Ben
bu en kabul edilir olan bu yolu seçtim. Bu yeni dünyada evlendim, o bir
zamanlar karşı çıktığım meşhur yapıyı, aile kurumunu ben de kurdum. Bu dönemde
işlerim kolaylaştı. Hayatım pratikleşti. Benim evliliğimin normal geçemeyeceği
belliydi. İlk kitabımın yayınlanışını ve o evliliğimdeki ilk kaçışımı
hatırlıyorum. Kolayca kabullenemediğim gerçeklerden kaçıştı bu. Ben çevremde
olanlara artık hükmedemiyor ve gelişmelere ulaşamıyordum; yaşamın sadece basit
bir uygulayıcısıydım.
KARISI: Benim bir tanecik kocacıcığım. Bu kitabınla bizim ülkemizde yazmış
olduğun ilk yapıtın yayınlanmış oldu.
YAZAR: İlkler hep çok zaman almıştır.
KARISI: Benim sana katkımın ne kadar önemli olduğunun farkındayım.
YAZAR: Nice yazarlar, karılarının ve dostlarının bilgilerinden ve
deneyimlerinden yararlandılar.
KARISI: Bunu bu akşam kutlamalıyız.
YAZAR: Bu nice yazarlardan her biri, yabancı ülkelerdeki yeni okurlarıyla
kendi kullandıkları dilin daha üst seviyesinde bir dille tanıştırıldılar.
Aracı çevirmenler, kendi düzeylerini de ilave ettiler bu yapıtlara.
KARISI: Çılgınca bir kutlama olmalı bu.
YAZAR: Hem yazar hem de okuyucular birbirlerine yabancıydılar. Çocukça bir
düzeyde oluşan bu safça çocuk hatası yanlışlarını görmediler bile.
KARISI: Bir ilk, ancak yeni bir ilkle kutlanırsa değerlidir.
YAZAR: Ortaya çıkan yapıtlar daha başkacaydı. Kısacası, onlar kendi
dillerinde başka, yabancı dillerde daha başkaydılar. Ben bunun farkında olarak
önce dilimi değiştirdim.
KARISI: Sen her zamanki gibi her şeyi bana bırak.
YAZAR: Kitapevinde kutlama yapılmıştı.
KARISI: O sekreter kızla da kutladın mı bari?
YAZAR: Tamam bir akşam senin istediğin gibi ev tarzı bir kutlama
yapabiliriz.
KARISI: Evde bir parti ve sen. Kitabınla yeni çizgimizi de başlatmış
olacağız. Hele senin başka yönlerini merak eden kız arkadaşlarım çok memnun
olacaklar.
YAZAR: Biliyorsun değil mi? Bu yeni üretimim içinde yayınlanan ilk kitabım
olmasına karşılık, geride hazır onlarca yazılmış basılmaya hazır yapıt ve
taslaklar var. Artık yazdıklarım yaşadığım hayatla ilgili olmadığı gibi,
düşüncelerim de yazılarıma yansımıyor. Adeta kendimin modacısı oldum.
KARISI: Gece yarısını sabırsızlıkla beklemektesin umarım.
YAZAR: Bir zamanlar yazdığım tarzı bekliyorlardı. Bir daha aynı şeyleri
yazmam bekleniyordu. Bir daha ama bambaşka. Tıpkı ev gibi. Bir daha ama
bambaşka. Aslında hep aynı şey.
KARISI: Her şey umduğum gibi giderse, eğlencenin ve zevkin doruklarına
çıkarız.
YAZAR: Yeni bir şeymiş gibi, eski bir şeyi bir daha yaşıyorsun. Bir daha
ama bambaşka.
KARISI: Şair dostumuzu da çağırmalıyız. Gerçi partilerde çekilmez biri
oluyor ama bunun dışında onunla vaktin nasıl geçtiğini anlamıyorsun. Ayrıca
karısı da çok şeker bir şey.
YAZAR: Kimileri beyninde yüzlerce sıra dışılığı yaşatır durur. Ben beynimin
bana yaşa dediklerini açıkça yaşamak zorunda olan bir doğrucu muyum? Yoksa
kaçtıklarına bir daha dönmemek için hem sıradanlığa sığınan, hem de kendi
içinde sıradanlığı bozmaya çalışan değişim soytarısı mıyım? Belki de tüm
bunlar, bir kaçışın ardından açık bir boyun eğişti. Asla dönmemek adına.
Kendini koyuvermenin bir başka kulvardan onaylanmış bir başkaldırısı. Kibarca
teslimiyet.
KARISI: Sen kendini bana teslim et yeter. Ben her şeyi hazırlarım. Bir an
önce hazırlanmak için çıkmalıyım.
(Karısı dışarı çıkar.)
YAZAR: Beynimde hala ilk aşk yanılsamalarıyla yaşıyorum. Başka kadınlarla
yatıyorum. Beynimi ve uzuvlarımı sakinleştirmeye çalışıyorum. Her olağan erkek
gibi karımla evliyim. Karım da benim gibi. Kendimde çok şaşırtıcı
değişiklikler de yaşadım. Artık eskisi gibi kıskanmıyordum. Ne kazanacak ne de
kaybedecek bir şey var artık. Sadece yaşanması gerekenleri yaşıyordum. İlk
saflıklarımız sadece laflardadır, biliyorum. O saflığın ilk sevgilisi şimdi
başka kollarda. Beynin bir köşesinde bir anı. Herkes saftır, tertemiz. Bu
derinlerden gelen yansımayı kimse asla yıkamayacaktır. Artık korkuyu
yaşamamanın getirdiği harika bir boşalım bu.
(Karısı dekolte bir giysiyle içeri girer.)
KARISI: Herkes gittikten sonra, baş başa kaldığımızda göz alıcı karıcığın
sadece senin arzularının ve isteklerinin karşılayıcısı olacak. Başkaları
sadece elektriklenmemizi biraz daha kamçılayacaklar. Arzu bir kez daha
dudaklarımda başlayacak ve senin istediğin gibi ağzımın içinde noktalanacak.
Bunu düşünmek bile beni tahrik etmeye yetiyor.
YAZAR: Sarıl bana.
KARISI: Biliyorsun tembel elleri sevmem. Hah, şöyle.
YAZAR: Şu an bir şey yapamayız.
KARISI: Ellerini benim kontrolüme bırak. Bir üçüncü hiç de fena olmazdı,
değil mi?
YAZAR: Seni seviyorum. Ben her şeyi seviyorum. Kendimi ikna edebilmenin tek
yolu bu olsa gerek. Ya da sevmek hala tek silahtır.
bölüm başlıklarına git
ALDANIŞ VE ALGILAMA ÇEŞİTLEMESİ
YAZAR: Aslında garip bir hastalıktır alışmak. Çoğu zaman basit ve tehlike
dozajı belirlenmemiş bir ilaçtır... Kendinizi bir garip hissetmezsiniz ve de
kendinizi olduğunuz gibi hissetmezsiniz. Sadece bunun keyfi bile, kolay
reçetelerin en güzeli olan alışmaya yeterince bir ayrıcalık tanıyor. Alışmak
bir ilaçtır... Bazen kendinizi bile hissetmezsiniz. Onlar gibi olursunuz. Her
yana yayılmış onlar gibi. Sorunlarınızı unutursunuz, yetmez mi? Bir yanıyla
hastalıktır alışmak... Kurtulmak çok zordur. Kurtulmak istemezsiniz. Keyifli
bir hastalıktır alışmak... Çok zaman alır, etkisinden kurtulmak. Etkisinden
kurtulmaya karar veremeden daha, bir gün yolun sonuna yaklaştığınızın farkına
varırsınız. Sonuçta ben de herkes gibi yaptım. Alıştım. Tıpkı eskiden olduğu
gibi yeniden yeni arkadaşlıklar ve ilişkiler kurdum. Alıştım. Artık her şeyim
var. Arkadaşlarım, örneğin şu gelmekte olan şair gibi...
ŞAİR: Sevgili dostum. Yeni yazmış olduğun yapıtını ben de okudum. Zaman
kargaşanı ve yorumlamanı hala doğru bulmuyorum.
YAZAR: Şimdiki zaman yoktur dedim. Bu tezimde ısrarlıyım. Hep geçmiş zamanı
yaşıyoruz. Her şey geçmiş zamana hizmet ediyor. Buraya gelmeye niyetlenmem,
gelişim, konuşmaya başlamam, her şey ama her şey geçmiş zaman.
ŞAİR: Ben hep bu anı hayal ederim bilirsin. Bu yüzden duygusallığımı sadece
şiirlerimde bulursun.
YAZAR: Her şey geçmiş zamana hizmet ediyor. Zaman elimizden
kaçırıyor,yaşanacak anları. Bir saniye bile değil geçmişe uzanan zaman.
Gelecek zaman ise asla olmadı. Her şey geçmiş zamana hizmet ediyor. Hep
ucundan kaçırdığımız bir ip gibi gelecek zaman. Asla ulaşılamayacak. Şimdi
sana tekrar ediyorum, dostum. Yaşam çok boyutludur. Evet! Çok boyutlu ama tek
zamanlı!
ŞAİR: Aman be dostum bırak bunları. Ben sana başka bir şey itiraf etmek
için gelmiştim.
YAZAR: Zaman, geçmiş zamanın emrinde bir hizmetçidir. Öyleyse bu durumda
bize kalan...
ŞAİR: Karımdan soğudum. Onun varlığında şiir yazamıyorum artık. O sadece
bir yük. Tıpkı bazı zamanlarda kendi kendime yük olmam gibi.
YAZAR: Onunla yeniden başlamayı denedin mi? Yeniden keşfetmeye çalışmak
belki de sevmene fırsat verecek.
ŞAİR: Dostum aslında ben hep sever göründüm. Kendimden başka sevecek daha
değerli hiçbir şey bulamadım. Şiirlerimde hep bu sevilecek değerleri arıyorum.
Bu yüzden sevgilerin büyük şairiyim ben.
YAZAR: Karınla ilişkini nasıl sürdürebiliyorsun?
ŞAİR: Gerçek olan bir şey varsa onu hep arzulamış olmam. Nedenini bilmek
bile istemiyorum; ama nedense bu aralar onu arzulayamıyorum.
YAZAR: Yeni sevgililer bul demeyeceğim...
ŞAİR: Haklısın buldum, hep buldum. Bir süre yararı da oldu. Şimdi bana sen
yardım etmelisin.
YAZAR: Nasıl?
ŞAİR: Biraz sonra evden gideceğim ve sen...
YAZAR: Ama benim karım var ve...
ŞAİR: Benim neden olmasın? Sahip olmanın basit bir duygu olduğunu söyleyen
sen, bu basitliği sadece kendin için kullanacağın bir ayrıcalık olarak
görmeyeceksin, umarım. Hadi, hoşça kal. İhanetin arzuya etkisini bilerek
yaşamak istiyorum.
(Şair çıktıktan sonra, karısı sahneye girer. Sahnenin diğer ucundadır.)
YAZAR: Biliyorum bir şeylerim kaldı geçmişte, oralarda ve asla kopamıyorum.
ŞAİRİN KARISI: Ne çok amacım vardı. Denemediğim ne kaldı? Şimdi her şeyi
bitirmiş olmanın verdiği bir boşlukta, orgazmın doruklarındayım.
YAZAR: Bitiş sana nasıl zevk verebiliyor ki?
ŞAİRİN KARISI: Eskiden bedenimi taşımaktan yorulurdum. Şimdi ise her şey
yoruyor beni. Bedenimi ise saldım, serbest bıraktım. Daha sonra arzular öldü.
YAZAR: Arzular en fazla derin bir uykuya dalmış olabilir... En son seni
uyandıran ne oldu?
ŞAİRİN KARISI: Daha sen evlenmemiştin. O zamanlarda karınla yatmıştım. O
evlenecek birisini bulduğundan söz ediyordu. Sonra ondan da soğudum. Daha
sonra da bir çok deneylerim oldu. Hoşuma da gitti. Otursana, Yazar.
YAZAR: Ne aradığına karar verdin mi?
ŞAİRİN KARISI: Otur ki kucağında oturacak bir yerim olmuş olsun. Güzel!
Aradığım, şöyle bir el işte. Dokunan bir el, sonuçta bir titreme sarar
ardından her yerimi. Ver elini. Dokun bak... Nereme değsen hep aynı. Değişen
bir şey yok.
YAZAR: Hiçbir şey seni etkilemiyor o zaman.
ŞAİRİN KARISI: Beynimde yaşanmamış fantezi kalmadı. Boşaldım, tükendim...
YAZAR: Sana yardım etmek isterdim. Kadınlar her koşulda hoşuma gider ama...
Onları gerçekte ne derece tanırım bilemem... Son zamanlarda ben de sadece
yemekten zevk almaya başladım...
ŞAİRİN KARISI: Şu göğüslerime bak... Eskiden el atmak için arkamdan
koşanlara kızarken, elleri değsin diye göğüslerimi öne çıkarırdım. Hele bir
defasında utangaç bir gencin ellerini neredeyse zorla bacaklarımın arasına
sürdürttüm. Şimdi ise bunlar... Bırakma elini... Kemerlerime dokunma... Sok
ellerini... Kal böylece... Göğüslerime de dokun... Nasıl da sertleştiler değil
mi? Sert şeyler hep heyecanlandırır. Devam et!
(Yüksek bir müzik eşliğinde şair içeri girer.)
ŞAİR: Kalın öylece... Sönmüş bir yanardağın patlamaya hazırlanması gibi,
davetinize geleyim. Değersizleşmiş sıradanlığımda ihanet, ihanet sunun bana.
Hain keşiflerinizde sönmüş sıradanlığımı bir kez daha öldüreyim. Yokluktan
oluşan banalliğimi yok etme dersine verin her şeyinizi. Açlığınızı,
sıradanlığınızı, ihanetinizi, içtenliğinizi satın! Satın olduğu gibi... Satın
... Sizleri içiyorum şimdi... Üstünüzde yükseliyorum, adı konmamış tüm
ihanetler. Boğulası tekdüzeliğime daha derince bastır elini... Biraz daha...
Bırakma elini... Ya niye boş bu göğüsler?
YAZAR: Sıkıldım artık...
ŞAİR: Teşekkürler dostum. Yine bilineni bir kez daha keşfetmeme yardımcı
oldun... Bir günlük bir doygunluk daha... Tüketilecek bir doygunluk...
Tüketilecek bir ... Seni seviyorum karıcığım...
(Karı koca birbirlerine sarılırlar.)
YAZAR: Ben tarifi tamamlanmamış sadece basit bir insanım her şeyden önce...
bölüm başlıklarına git
BİR MUTLU ZAMANLAR DÜŞÜ
YAZAR: Kitabımın arasından bazen özel notlarım da çıkar. Düşlerim ve gizli
güzelliklerimle ilgili notlar. Geçmişten gelen ve beni hayata bir başka
yerlerden bağlayan çok özel notlar. Düşlerimden söz eden notlar. Yeni bir
dünyaya kaçmış olsam da, asla kurtulamadım bu notlardan veya bir başka
deyişle, düşlerimden, anılarımdan... Bana inanan ne çok insan vardı. Onları
yanıltmış mıydım? Gerçek olan, şu an yaşadıklarımdan keyif alıyor olmam.
(YAZAR bidonların başına gider. Kimi zaman biraz sonra başlayacak
müzikle uyumsuz, tempolar tutar.)
YAZAR: Onlara bunu yap diyebilir miyim? Onlarla ortak sorumluluklar taşıyan
hedeflerimiz bunlardan söz etmiyordu. Buraya gönderilişim benim daha rahat
etmem için değildi ki. Buradaki diğer binlerce insanın rahatlığı neden beni
rahatsız etmiyor? Onların buraya gelmeleri için benimki gibi olmasa da nice
nedenler vardır. Ben yine yaptıklarımla varım, yaşadıklarımla kendi
kişiselliğime dönmek zorundayım yine. Beni bunalımlarımdan ancak bu
kurtarıyor. Yazdıklarım hayat ve kavga üzerine, oysa günlük yaşamımda
olağanlıklarla boğuşuyorum.
( Fonda flüt eşliğinde güzellik dansının müziği.)
YAZAR: Neyse ki her fırsatta düşlerime hayat hakkı tanıdım... Her düş kendi
düşsel dünyasında yerini alır. Ah tek mutluluğum, düşlerimin merkezi hala o
çocukluk günlerimin bozulamamış saflıkları...
(Giriş sahnesindeki kıyafetiyle KIZ girer.)
YAZAR: Yooo, ilkel ve bilim öncesi çağlara dönük düşlerim yok. Zamansız,
tanımsız çıkışlarım, sizleri istemiyorum. Sizler her koşulda, her yaşta bir
kez daha, bir kez daha yaşanabilirsiniz.
(YAZAR, KIZ ile göz göze gelir. KIZ onu görmemektedir.)
Sen çocukluk aşkım. Hayallerime giren her defasında hep çocukluk aşkım
olmuştur. Belki de tek masum ve çıkarsız aşkım bu aşkımdı. Ey çocukluk ve
çocukluk aşkım! Ne size, ne yıllara doyabildim. Ah o ellerin... Hala aynıdır
değil mi? Güzel küçük ellerin. Onlara sadece öpücükler borçluyum. Onlara
sadece öpücükleri yakıştırabilirdim. Yine gidiyorsun işte!
( YAZAR, arkadaki kitabın önündeki tabureye oturur. Lokal nokta ışıkta
kalır. Şiir ilerledikçe, ışığın alanı genişleyerek, pembeden başlayarak
değişime uğrar. Müzik devam etmektedir.)
Hayal etmek bile yeter...
Tek boyutlu derin açlığım.
Hayallerim, size düşman, nice çok boyutlu açlıklar keşfettim.
Hepsiyle yaşadım yan yana...
Koşmak geliyor içimden şu an.
Geçmişime bir daha yakalanmamak üzere.
Ayaklarım beni dinlemiyor.
Ellerim, siz bırakmayın beni!
Böylesine bir hareket ve yine de başım dönmüyor...
Gövdem benden daha aç olamazsınız yaşamaya...
Yaşamak...
Yaşamak, ilk kez ilk aşkımda ne çok sevmiştim seni.
(KIZ dans etmeye başlar.)
Ne acılar çektim hayatla birlikte ve ne çok sevdim seni hayatın içinde.
İlk gençlik kavgalarımda da güzeldiniz.
Ta, o kaçılmaz korkulara kadar.
Anılar ve hayat her zaman içiçe görünür yaşamın bir yerlerinde, sevgiye
inat kendine yer ararken bir yerlerde.
O bir yerlerle asla buluşamazsınız.
Dokunulması olanaksız ama bitimsiz bir beklentidir bu.
Hayatı seversiniz.
Memleket misiniz, nesiniz?
Hep size dönmek istiyorum.
Yoksa sadece basit bir sevmek misin?
Aslında hiçbir zaman sevilemeyen düşler gibi gitmek ister misin?
Düşler hep böyledir.
Bir anlıktır ve bir anda coşturur.
Tüm yaşamı anlatır ama çekip gider, sonra sen çekip gidersin...
Ben yine yapayalnız kalırım.
Sesimi bile duyamadığımı düşünürüm sadece.
Sesim kaybolur ve anılarım uçuşur.
Ben yine dalarım gelecek yeni anılara.
Ben dalarım ve susarım.
(Yazar sahne kenarındaki bidonlardan birinin başına geçer.. KIZ dansa
ara verir. YAZAR’ın oturmuş olduğu tabureye oturur. Yazar, kızın
tamamlayamadığı cümlelerde bidonlardan çıkarttığı seslerle eşlik eder. -Adeta
açıklamalar ve bahaneler bir kuru gürültüdür düşüncesi ifade edilmektedir.-
)
KIZ: Düşünü ben yazdım onun. Kızlar hep bu yüzden vardır. Önce bir düş
yazarız. Sonra...
Düşüne ben yazıldım. Ben yazılmamışsam düş değildir. Çünkü...
Kavgalarının asıl nedeninde benim olduğumu söylerler. Kavgalardan hiç
haberim bile olmaz çoğu zaman. Bu demektir ki...
Doğrusu bütün düşlerde benim adım yazar.
(Yazar sahnenin ortasına döner.)
Benim de düşlerim var, ille de birilerinin yazılıdır adları düşlerde...
Ne tatlı bir hainliktir, birilerinin kıvrandığını bilirken açık açık,
düşünmeden düş kurmak ve düş kurdurmak ..
(KIZ çok yumuşak hareketlerden oluşan (fonda flüt) güzellik dansının son
kısmını yapar. Saf temiz. Güzelliğinden gelen bir çekicilik. Işıklar kararmaya
başlar.)
YAZAR: Bütün düşlerim, gerçeklerle kurulan bağların pencereleridir ve
gerçekteki sıkıntılarımın tek panzehiri olageldiler.
KIZ: Öyle bir sıcaklıktır ki tarih boyunca kadın adımız, hep hayata sıcak
gelmiştir.
Ve düşe davettir gülümsemelerimiz.
YAZAR: Davetlerin en sorgusuzudur bu gülümsemeler. Ne pahasına olursa
olsun, kabulümdür.
KIZ: Ben ya da bir gelecek...
Tatlı bir düşle yaşanmayı bekleyen umutlar hep benimle gelecek...
Düşe davettir gülümsemelerimiz.
YAZAR: En keyifli acıları bu davetlerden çektim. Ah kahrolası, ne güzelsin!
KIZ: Tatlı bir düş gelecek...
Hayat tatlı akacak.
Sarılacaksınız ona.
Bir daha bırakamayacaksınız.
YAZAR: Hey, şarkıların en güzel nakaratı güzellikler, her defasında aynı
beklentilere düşeriz. En güzel zayıflıktır bu, en yüksek kabullerimle zayıflık
da kabulümdür.
KIZ: Sarılacaksınız bana.
Bir daha bırakmayacağım sanacaksınız.
Aslında sadece düşlerdir sizi bir daha bırakmayacak olan...
Adımın anlamı düşe davettir.
YAZAR: Ne mümkündür, katılmamak davete!
( Müzik biter. Sadece lokal ışık kalır ve azalmaya devam eder.)
KIZ: Hep bir düşümüz vardır.
Hep bir düşümüz .
Düş hayatın ta kendisi değil midir ki?
YAZAR: Bir yandan ve de aynı zamanda hayatın anlamı...
KIZ: Hep.
Hep bir düş vardır.
Bir düşümüz ille de vardır.
YAZAR: Sarılmak ve bir daha ayrılmamak gibi... Deliriyorum her halde,
düşlerimle sohbete başladım. Şimdi bile ne çok arzuluyorum onu...
(Işıklar kararır.)
bölüm başlıklarına git
OLAĞANLIKTIR YAŞAMIN ADI VE ALIŞMAK OLANLARA
YAZAR: Ne kadar uzaklaşmayı deneseniz de bir yerlerden ve geçmişlerden asla
uzaklaşılamayacak şeyler hep insanla ilgili var olmuştur. İnsan ile insani
olan hep içlerde bazen gizlenen bir yerlerde hep var olmuştur. Sadece ilişki
biçimleri, zaman ve ifadeleridir değişenler.
(ERKEK sahneye girer. 'Erkekliğin Dansı'nı yapar. Erkeksi bir gösteridir
bu. Müzik daha vurgulu ve daha ritmik. Dansın sonunda ERKEK tabureye oturarak
koltuk biçimini alır. )
YAZAR: Aykırılık adımı siliyorum. Ya da ben silineceğim.
İlk adımda olmak istediğim hedef çok yalındı. Bir insan olmak. Ben insanım.
Evet, insan.
Yalnızlıktan ağlarken tek başıma, asla yalnız olmadığımı anladım. Benden
istenilen herkes gibi olmak; uyum göstermek ve alışmaktı.
Alışmak. Çok basit bir ifadeyle hepsi bu.
Kimi zaman yapılması gerekir denilenlere alışmak...
Yasaklara kimi zaman...
Alışmak.
Olanlara...
Emirlere...
Yapıp da yapmak istemediklerimize...
İsteyip de söyleyemediklerimize...
Alışır gibi yapmak ya da?
Ben insanım.
Benden istenilen alışmaktı ve uyum göstermek.
Sevgili karıcığım!
Hoş geldiniz!
Otur şöylece koltuğa. Bilinçaltının biçimlendirdiği en kusursuz koltuk
buydu. Bunu ne ilk bilenim, ne de dahi olmamı gerektirecek bir
çetrefillikteydi düşüncelerin.
İstendiği gibi...
İstediğin gibi...
(YAZAR bidonların başındadır. Kadın kucağına oturduğu erkeğe sarılarak
arkasına dolaşır. Onun saçını okşar..)
KARISI: Vücudumun bekçisi yoktur. Ya da niye vardır?
Yaşayan eylemlere karşı bekçilik olur mu?
Neye hükmedebilir ki bir koca? Sadece bir kocayken hele.
Bilinç benim, düş benim. Düşüncemin ta derinlerinde yaşatırım sanır, oysa
çok daha yükseklerden ihanetlerime boyun eğdiririm.
YAZAR: Hep anlamak ve her şeyi irdelemek, ne ağır bir yüktür.
KARISI:Vücut kimin?
Gerilmiş kaslarda durdurulmaz arzular kimin? Bu iki olgu yan yanayken
açıkça, kim doyuracak açlık çığlıklarını?
Dünya umurumda değildir.
Vergisini veren ben isem, kendi arzularıma hakim olmamdır esas olan.
Susturmam; doyurmak zorundayım, vücudumu ve beynimi kemiren bu
kemirgenleri.
YAZAR: Her şeyi tanımlamak, beni fazlasıyla aşar. Her şeyin hesabını
vermeye kalkarsam, ne geçmişime, ne bugünüme hesap veremem. Beynimin
kemirgenlerini ben de susturamam. Bu da bir yazarın sessiz kabulleniş ve
kaçışıdır.
KARISI: Ben önemli değilsem eğer bu toplum kimin?
Bir yerlerde bana bir şey kalıyor mu?
Ya sokakta sallanan kalçalar kimin?
Ya ıslıkların memeleri?
Kimin?
YAZAR: Bazen benim de susmam gerek...
KARISI: Bastırılmışlıklar...
Başkaldırılar kimin?
Vücut benim, arzu benim; bu keyif bu bilinç benim, bu düş benim. Siz orada
ve ben buradayken neyi durdurabilirler ki?
YAZAR: Bazen kaçmak beynimizde tamamen yasallaşır.
(Koltuk pozisyonundaki erkek ayağa kalkar. Kadın Yazar'ın elinden
tutarak ayağa kaldırır. Koluna girerek yürümeye başlar. ERKEK, kadının
kalçalarını ve vücudunu dokunmaksızın okşar.)
KARISI: Namus hepimizin silahı.
Yasaklar bir beyin askeri.
Gözler soyar bizi.
Eller sarar.
Duyar ya da duymaz başkaları.
Biz ta derinliklerimizde duyarız her şeyi.
O bakışları...
O dokunuşları...
O kabarışları...
Beyinde yasak, gülünç bir şey; ben emrime aldım askerleri.
(Yazar karısını ve erkeği arka sahnede bırakır. Ön sahneye doğru ilerler.
Arkada çağrışımsal rahatsız etmeler. Devam et dercesine bakışmalar. Yazar
nokta ışıkta kalakalır. Bir süre durur.)
YAZAR: Madem ki istenen alışmak.
Alışmak alışkanlıklara.
Kuralları yazılır alışkanlıkların.
Sen bir yanındasındır; istenenler bir yanda.
Yeniden yazılır elbet yazılacaklar varsa ve istemesen de alışırsın...
Sıra dışı alışkanlıklara...
Sıra dışı alışkanlıklara da bulaşır ve alışırsın.
(Yazar yavaşça sahneden dışarı çıkar. Erkek ön sahnede erkeksi gösteriye
devam eder. Kadın onu hayranlıkla izlemektedir.Küçük ritmik hareketlerle
erkeğe eşlik etmektedir. Yazar bidonların başından ayrılır.)
YAZAR: Son söz henüz söylenmemiştir daha.
Hep güzel bir son söz bekleriz.
Oysa karabasanlar sarar bizi...
Son sözümüze fırsat ararız.
Alışkanlıklar değil, beklentilerdir hepimizi belirleyen.
Hayat yaşanırken ta derinlerde,
Adını bir şekilde koyarız nasıl olsa.
Karabasanlar yeni güzelliklerdendir.
Ve cevap onlara verilmelidir.
(Işıklar azalırken final sahnesinin müziği en yüksek ritimle başlar.)
bölüm başlıklarına git
SON SÖZLERİ İNSANA KARABASANLARI SÖYLEMEMELİ
(Karanlıkta devam eden müzik sahne boyunca hep sürer. Davulun ağırlıklı
olduğu yüksek ritimli bir parçadır. Önce bölüm başlığı okunur. Karanlığın
içinden sesler yükselmeye başlar. Işık daha sonra yavaşça gelir.)
YAZAR: Ben karabasanlarımlayım hep...
KIZ: Sen bizim kontrolümüzdesin...
ERKEK: O bizim kontrolümüzde evet...
YAZAR: Ben, kimi zaman da biz olmak noktasına geldiğim anda, tekrar kendim
olma mücadelesi veririm. İşte bu anlarda karşılaşırım karabasanlarımla...
KIZ: Sen benim olmalısın... Sen bana gereklisin...
ERKEK: Ve de herkes bize gerekli...
YAZAR: Herkesten kaçarken özümüze sığınmak en kestirme yoldur oysa. Öze
dönmek yeniden yaratılmaktır. Ve yaradılışımızda bir günah efsanesi vardır.
İşte bu noktada günahlardan kaçamayız asla...
KORO-KIZ/ERKEK: Günah kişilerindir toplumsal günah olamaz... Tövbe,
tövbe... Değil mi yani?
YAZAR: Silkinip kurtulmak varken karabasanlarımızdan veya tamamen barışıp
yan yana yaşayabilecekken, onlarla boğuşuruz durmadan. İlk çözüm aşamasında
birer kimlik bulmak gerekliliği çıkar karşımıza...
KORO-KIZ/ERKEK: Kim? Kiminle? Niye? Kime ne? Yani kadın, yani erkek... Öyle
değil mi yani?
YAZAR: Bir yerler bulmuşuz yaşanacak.... Rahat bırakılmayız ama mekanlar
bizim seçeneklerimizdir bir yandan, oysa mekanlar kişiliklerimizi belirler,
nasıl derler hani, en babasından.
KORO-KIZ/ERKEK: Kültür belirlerse sizi, diyelim ki kültür ne gerekli? Dil
kendini ifadenin ilk adımıysa, herkes hem fikirdir itirazsız, dili
yozlaştırsak ne olur? Falan filan... İşte, Yazar sana basit bir çıkış yolu.
Falan filan. İşte yorgunluk gerektirmeyen yaşamanın formülü! Kabullen! Falan
filan. Değil mi yani? Ne olacak yani?
YAZAR: Boğulur gibi oluruz kalabalıklardan. Asıl boğucu olan lafların
kalabalığıdır. Neden susmaz kalabalıklar? Ayıkla, ayıkla kelimeler bitmez.
Tarihe taşınır kimileri. Duvarlara kazınır. Taşınan bu kelimelerle bütün tarih
bizi yazar. Tekrar ve bir daha işlenir konularımız. Biz bu konuların
kahramanıyız, oysa konular bizim eserimiz olmalıydı. Bizim esirliğimiz niye?
Asla tarihten bir eser yoktur yaşanan güne. Beklemeye dayanamaz hayat. İnadına
yaşamak gerek. Ve inadına... Artık yapmadığım için gerisini söylemiyorum.
(Yanıp sönen ışıkta bir daire oluşturarak dönmeye başlarlar.)
KORO-KIZ/ERKEK: Tek tek günahlar kimin? Tek tek suçlar kimin? Kimin yani?
YAZAR: Hep tek bireyleri incelerken ben, tek tek suçlu aramayın diyorum
açıkça satırlarımda...
KORO-KIZ/ERKEK: Öyküler hep tekleri işler
Sayın yazar bu işe ne der?
Ne der? Değil mi yani?
YAZAR: Toplumsal topallaşma beni ve rolümü gerekli kılmıştır. Ben gören
gözlerin aracısıyım. Görmek istemeyen gözler asla beni görmezler. Oysa
görmeyenlere en azından çığlıklarımla ulaşabilmeliydim. İstekler ve arzular
birer birey çığlıklarıdır. Duyduğum gibi aktarırım. Görmek görevi ortada ve bu
görevi isteyen sahiplenir.
KORO-KIZ/ERKEK: Bu vücutlar bizim
Kullanımını birileri belirler
Kuralları çizer biri
Biz fişekleriz içlerden geçenleri...
Birileri gerekli değil mi yani?
Sen yazarsın, bizlere uygun yazmalısın.
Öyle değil mi be yani?
YAZAR: Korkularla geçti büyük çoğunluğu, bu zapt edilemez hayatımızın. Ben
karabasanlarımlaydım hep...
KIZ: Sen bizim kontrolümüzdesin...
ERKEK: O bizim kontrolümüzde evet...
YAZAR: Karabasanlardan kurtulamadığım anlarda yazmaya başladım hep. Hep
korkularla geçerken bu güzel ve tatlı kısacık hayatımız, hep aynı soruyu
sordum kendi kendime. Yıllarca... Korkuların askerleri kimin için çalışır? Ne
kadar çok askerler vardır böyle, hepsinin rengi bir başka ve adı daha da
başkadır. Üniformalılar en azından açıkça adını koyarlar. Ya adını
koymayanlar...
KORO-KIZ/ERKEK: Bilinen öyküleri bizim için değiştirsene Yazar!
Sıradan adam! Öykü ve yazar unuttu seni.
Sen tam bizim istediğimiz gibisin...
Öykünü kendin yaz.
O zaman Yazar seni daha çok yazar.
Belirginleşen kimlikler öyküleşir böylece.
Renkler hizmetimize girer.
Değil mi ki yani? Ayyy ve ay!
YAZAR: Benim öyküm herkesin yaşadığı parçacıkların bir görünümüdür.
Gerçekte yakalayabildikleri noktalar kadardır... Ne bir eksik ne bir fazla...
KORO-KIZ/ERKEK: Tek tek günahlar kimin?
Tek tek günah aramayın bizde...
Yani!
KIZ: Bana aşık olurlar hep
Ve bazen, sık sık yani aşık olurum ben
Ya benimle evlenilir
Ya da benimle aldatırlar bazen
Ya da benimle aldatırlar
Aldatmak arzuların yaşama kamçılarıdır,
Asla acıtmaz...
Yok eder sadece...
Ne tatlı, değil mi?
Ne yani?
Karabasanlarında erkeklerin korkusu, kızların böyle konuşması değil mi?
Ee Yazar, öyle değil mi, be yani?
YAZAR: Bu bidonlara vururken duyduğum ses, karabasanlarımdan daha korkunç
değil... Olmayan insanların boğulası bağırtılarını bile bastıramıyor bu
sesler. Ben sesinizi boşluktan aldım. Suçlular ve günahkarlar sarmış havayı.
Onlarsız hayat özlemiyorum doğrusu. Onlara övgüler de dizemem elbet.
Yakarışları kulaklarımdan hiç gitmiyor. Kendilerini suçlu görmemek için
desteklerdir arananlar. Her çağın yeni bir desteğinde doğar yeni bir yazar.
KORO-KIZ/ERKEK: Tek tek suçlar aramayın, sadece anla bizi, bize sadece
hizmetin gerekli...
ERKEK: Benim zaaflarım, zayıflıklarım, korkularım ve korkuttuklarım insan
adımdır. Yarattığım kahramanlar vurulsa yada vursa da bu yüzden, bilirim ki
ben insanı yazmaktayım.
YAZAR: Karabasanlarınız terk etse de sizi, yalnızlıkları içinde yaşarken
yazar, başkalarının çığlıklarının sözcüsü olmak zorundadır. Ben sürgünlük
güncemden uzanmaya çalışırken beni seçenlere, sadece masumiyet aramayın
hayallerinizde, diyebiliyorum.
KORO-KIZ/ERKEK: Öyküler hep tekleri işler Yazar.
Genelleşen aykırılıkları da öykülesene....
Topal toplumsallaşmaya takmışsın bir kere...
Şimdi buna gerek var mı yani?
YAZAR: Kimileri öykülerini yaşar . Yazarın işidir bu, yazar. Ben hem yaşar;
hem de yazarım. Hayattan tat almaktan uzaklaşmaya başladığım anlarda, hem
yaşar; hem de yazarım. Bu bidonlara vurur gibi... Bir şeylerden bir ses
çıkartır gibi... Ses çıkmaz ama ben duyarım. Sizler de duyarsınız benimle
belki? Ya da duyar gibi yaparsınız...
KORO-KIZ/ERKEK: Bu istek, bu arzu, bu vücutlar ve bu toplum bizim ve bütün
karabasanlar hep çevrenizdeyiz.
YAZAR: Ve sevdim...
Ve korktum..
Ben bunları hep yazdım.
Anladım ki insan adımdır korkum.
Ve sorgulandım. Böyle bir ad bulamadım yaradılışımda. Ya da öyküler
henüz bunu anlayamamışlardır hala.
Göç ettim veya sürüldüm.
Anladım ki korkaklık adımın güzel sıfatlarından biriydi göçmek ve ya
sürgünlük.
KORO-KIZ/ERKEK: Yazar, itiraf etti işte! O da bizim istediğimiz gibi
korkmuş işte... Ne güzel, yani!
YAZAR: Her yazar en önce sıradan bir insandır, kendine de itiraf etmek
istemediği bir gerçektir bu. Sadece yalnız başına kaldığı anlarda en
derinlerinde hissettiği en acı gerçek. Her yapıtı bu gerçekten uzaklaşmak için
attığı bir adımdır. Ben de her sıradan insan gibi yaşadım bir çok şeyi. Karım
aldattı beni. Nice kocalar da ben aldattım. Kurallar koydular bana. Nice
kuralları da yıktım. Farkında değildim, doğru bu bir itiraftır. Bazı kurallar
da ben çıkardım. Ağladım, ahladım suçlu aradım. Anladım ki buydu benim insan
adım.
KORO-KIZ/ERKEK: Herkeste tek tek günah vardır. İşte yazar sen de, sen de
bir suçlusun işte! Biz demek masumluk demektir sonuçta, benleri sorgularız
biz. Suçlarda bile, suçlar aramayız bizde, teklerdedir bütün suçlar, bütün
bireylerde yaşam bulur suçlar. Hep dönmek gerek bize... Bizlere dokunulmamalı,
asla suçlar aranmamalı. O zaman suçlular aramayız ki!
YAZAR: Karabasanlardan kaçmak kurtulmak isteseniz bile, içinizden bir ses
yükselir; susmaz asla...Bir yanardağ cinselliğimiz gibidir bu ses. Söner ve
patlar, ısıtır da bazen yaşamımızı. Bazen ortalığı yakıp geçirir. Hem
biyolojiktir yaşanan, hem de sosyal bir sonuç. Ben aldatılmış bir yazarım,
aldatmayı anlamlar defterinden silmiş; toplum ve zamandan yalnızlığa sürgün
yazar... Ben...
KIZ: Sen... Evet sen...
ERKEK: O... Evet o...
YAZAR: Üstümüze gelir hayat, üstümüze gelir yarattıklarımız. Üstümüze gelir
düşmanlıklar... Üstümüze gelmez mücadele gücümüz. Ya biz sahipleniriz. Ya da
kaçar gideriz. Sonra kekelemeler başlar hayatımızda. Ben ya da biz...
KIZ: Sen beni... Sen bana...
ERKEK: Ve de ben seni ben sana..
KIZ: Ben onu... Ben ona... Ooh, oh!
ERKEK: Ve de ben onu ben ona.. Yaaa!
KORO-KIZ/ERKEK: Tek tek günahlar ne güzel. Tek tek suçlular hep belli.
YAZAR: İşte işin aslı bu galiba...
KORO-KIZ/ERKEK: Tek tek günahlar ne güzel. Tek tek suçlular aramayın.
YAZAR: Benim öykülerim hep tekleri işler. Tekleri genelleştirmeyiz asla. Bu
istek bu arzu, bu vücutlar bizim, öykülerim asla durmayacak bende. Bilinen
öykülerim değişmek zorundadır. Değişenler öyküleşmeyi bekler. Ben duramam.
Ağrısı içimde sadece beni kavurur. Değiştirmek gelir içimden. Değiştiremem.
Değişemem. Ama bir şeyler hep değişir. Ben en yüksek ses tonumdan kahkahalar
atmak isterim; ama atmam.
(Müzik ve seslerin doruğunda ışık kararır.)
bölüm başlıklarına git
İŞTE ÖYLE BİR FİNAL
(Önce bir uçağın havalanma sesi gelir. Yazar havaya bakakalır.
Arkasından diğer sesler gelir... Tren, otomobil... v.s. Yazar hala havaya
bakmaktadır.)
YAZAR: Asla bitişler dorukta olmamalı.
Ben her tren yola çıktığında,
her uçağın havalandığını gördüğümde,
parçalandığımı hissettim.
Benden bir şeyler hep kopup gitti.
Bitişler asla dorukta olmamalı... Aldığım ders budur hayattan. Bitişler
asla dorukta olamaz. Sakince... İçeri gel!
(Kızın gelişiyle bir ambulans sesi yükselir ve durur.)
Gel bakalım, güzel kızımız. Her rolün altından kalkabilen güzel kızımız.
Ve sen...
Sayın erkek...
(Keskin bir fren sesi duyulur.)
Ben her tren yola çıktığında,
benden hep bir şeylerin kopup gittiğini hissettim.
Küçük korkular değildi yaşadıklarım.
Korktuğumu itiraf ediyorum.
Korku dolu sorgulamaların beyin bekçileri !
Sizlerle her çeşit coşku ve acı yaşanır...
Her sahne, her duygu, her olay yaşanır...
Her karakter hayat bulur sizde...
(Bir bebek ağlaması sesi gelir ve zamanla yavaşlar.)
Asla bitişler dorukta olmamalı...
Ben her tren yola çıktığında,
Hep geri dönmek istedim...
Yooo, geriye değil!
Geri dönmek istedim.
Her yazar her yerde yazar...
Her yerde yazardır.
Asla ayakları kendi içinde yaşattığı kokularla bezenmiş topraklardan
kesilmediği sürece.
Evet delikanlı sen gidebilirsin....
Erkekliğin dansından ufak bir figür lütfen!
Bir kez daha...
Ayaklarım beni hep aynı noktalara çekiyor.
Çekiyor...
Evet geri dönüyorum.
Buradan da kopamam artık.
Şimdi sıra sende güzel kız...
İlk aşkımı bir kez daha anımsayayım.
Ben her tren yola çıktığında,
Geri dönmek istedim.
Geri dönüyorum.
Sen dansa devam et...
Sakince....
Ama hep çekici kal!
Sevebilme yeteneği bende kalsın.
Biliyorum artık...
Asla hiçbir şey bitmez.
İlle de bir şeyler bitecekse bitişler dorukta olmamalı...
Biten her şeyin devam eden bir yanı vardır elbette.
Bu yüzden bitişler asla dorukta olmamalı...
Bitişler dorukta olmamalı asla...
Son sayfanın son satırı bu işte!
Yaşamak dorukta olmalı; bitişler asla!
(Işıklar kararır.)
bölüm başlıklarına git
Müzikçiye Notlar
1-Kızın Dansı; Ritim-davul ağırlıklı, elektronik müzikten örnekler mevcut; ezgi aynı ritim
değişken
2- Arzunun Müziği; "Kızın Dansı"nın ezgisi; kimi uzayan parçaları da bulunan, kesik ikinci bir
baskın ezgiyle bütünleşmiş.
3- İhanete Alkış; Ritimli, basit bir disko dans müziği
4- Düşe Çağrı; Flütle yapılmış, şiddetten arındırılmış, "Kızın Dansı"nın ezgisi
5- Final Parçası; Kızın Dansının ezgisinin marş ritmine dönüşmüş, ezgiler yükselen duyguların
ifadesine hizmet edecek, ayrıca ritimsel yapı resitatif seslendirilişe açık
olacak.
** Sahnenin iki yan ucunda iki bidon düşünülmüştür.
başa
dön
ürün listesi kütüphane
|