BİR ÇANTALIK VE ANARŞİSTTİ AŞK
 
- Bir Aşk Üçlemesi -
 
ismail şenel

(ANTALYA 1998/2003)

 

Bir kız pencereden bakıyordu. Yağmur yağmıyordu. Kız pencereden bakmaya devam ediyordu. Sanki yağmayan bir yağmuru seyrediyordu. Bir süre sonra neden olduğu bilinmez, kız pencereden uzaklaştı. Kız daha sonra yeniden pencereye yaklaştı. Dışarı bakarken, gözleri üzgün ve donuktu. Şehirde hayat devam ediyordu.

Başlarken

O anın nasıl başladığını düşünmek kadar, o anın neden başladığını düşünmek de anlamsız göründü.

Sona gelinmişti; bir şeyler kesinlikle değişecekti.

Bazı anlar vardır, hayatta çok şey ifade eder; bir an vardır asla geri dönülemeyeceğinin habercisi oluverir.

O bir an da böylesi anlardan bir andı.

Bir yabancı insan çıkar karşınıza, uçup giden bir yaprak gibi bir an için yanınızdan geçer.

Asla ayrılamayacağınız biçimde o, hayatınızın bir parçası olur çıkar.

Çoğu zaman bilmezsiniz, bir insanın hayatına nasıl girdiğinizi.

Sonra bir anda çözülür her şey, her şey elinizin ucundan kaçar gibidir siz sadece bir anda sonucunu öğrenirsiniz.

Her şey sizinle ilgilidir ama dışınızdadır, saçma gelir şaşarsınız.

Kapınızı çalmakta olan duygunun ve olayların ne olduğunu bilmek istemezsiniz; yaşama bırakırsınız kendinizi.

Koşmak yakalamak istediğinizde her şey bitmiş olur, geç kalmış olduğunuzu anlarsınız.

Bir gün bir şeyleri ertelersiniz.

Kendinizle hesaplaşamazsınız bile.

Bir daha ve yeniden başlamasını beklersiniz.

Asla aynısını yaşayamayacağınızı bile bile.

Bir daha o an yaşanmaz.

Sonra açılmak, açıklamak istersiniz.

Yaşamak her rengi içeren asilliğinde kimi zaman fark etmediğiniz farklı boyutlarda, hep yeni bir fırsat verir size.

Hayat cesaretli insanlar için fırsatlarla doludur.

Her renkte değişen fırsatlarda her zaman bir tek engel vardır; dile getirilmesi zor bir engel.

Kendi içinizde hep dur diyen bir engel.

Kendinize bir soru sorarsınız sonunda...

“Bunca fırsat içinde ben kendime bir fırsat daha verebilir miyim?”

İşte en basit ve en sorumluluk yükleyen soruyla hayat yeniden biçimlenmeye başlar karşınızda.

 

Her şey bir bahar akşamı, bir parkta başlamıştı.

Bahar aşk için tehlikelidir;

hele bahar akşamları aşka davet için en tehlikeli anlardandır.

Parkın bir köşesinde bir genç kız, yanındaki aşığıydı muhakkak,

kimlik kartını düşürüvermişti.

Bu da, gizli bir öykünün üçüncü kahramanını onların bilgisi dışında

bu öyküye dahil etti.

Şu an ayrılık zamanıydı.

Her ayrılıktaki gibi yaşandığı anın güçlü, hatırlandığında hüzünlü anlardan biri.

Önce ayrılan iki kişiyi bir daha gördü.

Kendini düşündü sonra.

Sevinmekle üzülmek arasında bir duygu içindeydi.

Nihayet o gidiyordu.

Kendisinin sadece seyirci olduğu yabancı bir aşktı bu, bitiyordu.

Giden erkek, bavulunun içine sürgün, macera ve yorgunluğun yanı sıra

tamamlanamamış bir aşk öyküsü daha eklemişti.

Onun için hepsi buydu...

Sadece bu.

I

El sallarken gördüm sizi

Elinde bir çanta ve de bir bavul

Ayrıldığı aşkıydı ve de siz

Evet siz

Yıllardır susan bir volkan gibi patlayacaktınız;

Patlamadınız

Ayrılık gözyaşlarınız

Bir orman uğuldaması gibiydi;

Dingin

Ve bir mermi gibiydi;

Hızlı ve sessiz

- Bir kız vardı engellenen.

İçinden geldiği ama yaşayamadığı toplumun anlayamadığı değerleriyle ne olduğunu bilemediği isteklerinin çatışmasıydı engelleyen.

Elinde bir çanta ve de bir bavul

Konuşmuyor; bir an önce gelecek biraz sonrayı bekliyordu

Düşünmüyor; yaşanacak hayal ötesi isimsiz derinliklere dalıyordu

Üşümüyordu

Oysa hava soğuktu;

Kalbi ise daha soğuk,

Duygularıysa donmuştu

Gözlerinde ayıramadığı nefesiniz,

Silmeye çalıştığı geçmişi gibi havada şekilsizleşiyordu

Hayaller kurmuyordu;

İçindeki kaybedilmiş yıllarla biçimlenen yıkıntılarda en önce yıkılanlar onlardı

- Bir gezginci kişiliğin şimdiki zamanıydı engellenen.

Artık hiçbir şeye inanmayan, sadece aramak adına hayatı sallayan kişiliğiydi engelleyen.

Elinde bir çanta ve de bir bavul

Kaybolmuş hayallerinizdi içinde geçip giden

Unutulmuş ve hafızalardan kazınılması zor anlardan

El sallarken gördüm sizi

Birden kaçmakta olduğunuz kendi içinizde gizlendiniz

Tekrar çatlayan kabuklarla geçmişinize aynen devam etmek istediniz.

Ne mümkündü!

- Bir girişimle başlayabilecek bir hayattı engellenen.

Kendi içindeki hesaplaşması tamamlanamamış unsurların kararsızlıkla bezenmiş tereddüdüydü engelleyen.

Bense bezgin bir sessizlik içinde,

Asla olmayası bir dahasız bir kararsızlıkla izledim sizi...

 

 

Yabancı

Yabancı bir adam ve yabancı bir şehir...

Her şehrin her zaman asla ulaşamayacağınız yabancı bir yönü vardır.

Ancak, yabancı bir şehri bir gün tamamen tanıyacağınızı sanırsınız.

Tanımaya başladıkça, tanıyamayacağınız yan uzaklaşır gider.

Çünkü tanıdıkça, sizi çevreleyen kendi duvarlarınız örülür ve yükselir.

Ve sonuçta yükselir önünüzde keşfedilmemiş noktalarıyla dolu bir şehir ve belirsiz bir gelecek.

Yabancı adam hep sığınacak bir liman arıyordu.

Diğer yandan hoyrat bir denizciydi ruhu.

İlk gençliğine sığmayan kavgalar ve bir anda neden kaynaklandığını anlayamadığı yenilgiler dayanma gücünü yok etmişti.

Bunun yanında kural tanımaz ve kendini savunan bir bayrak yükselmekteydi hayatında.

Her yerde artık ayrı bir öyküsü vardı.

Sınırlardan sıyrılmalar...

Ve sığınmalar.

Farkına varmadan sığınmalar bir güce; bilinçli olarak da anılara ve aşklara.

Her öykü yarım...

Yaşanmakta olan her an değerliydi.

Yine yeni yabancı bir şehirdi her şehir.

Başlamakla gitmek arasında bir yerde...

Dur denilmesini bekliyordu her yerde.

Asla dur denilmeyeceğini ‘git’ denildiğine anlıyordu.

Git denildiğinde durmaksızın hemen gidiyordu.

Yüreği taşınılamayacak kadar ağır ve kolayca incitilemeyecek kadar sertti.

Her şeyi kabullenecek kadar da yumuşak.

Aşk öykülerine asla hayır diyemiyordu.

Onun için aşk bağımsızlaşamamış anarşist bir sanattı.

Ne yaratanına saygı duyar, ne yaşatanına.

Sadece günü gelince kimine acı çektirirken, kimisi için çekip gider.

Giderken acısı kendisinden de keyifli.

Yabancı adam aşkı sorgulamaz bile..

Asla kavgasını bile etmez; aşk giderken kendisi hep kaçmış gitmiştir.

Çünkü kavgalar artık heyecanlandırmamaktadır onu.

Sonlarını hiç merak etmiyordu, yaşadıklarının.

Gittiği zaman gidiyordu sadece.

Gidiyordu şakasız ve kesin.

Hayattaki tek gücüydü gidişi.

İtirazsız ve istikrarlı.

Aşk kadar onu heyecanlandıran bir şey de, yeni bir şehirde yeni bir şey aramaktı.

Yine yeni yabancı bir şehre gelmişti.

Yeni bir deneme ve yine yeni bir aşk beklentisiyle...

Belki de asla ifade edemediği bir daha gitmemek ümidiyle...

Her gün aynı şekilde başlıyordu.

Hep aynı şekilde...

 

 

Adam izlerken yabancıyla kızı, düşüncelerinde geçmişe uzandı.

Geçmişinde yaşayamadığı ne çok maceralar vardı; yaşanmamış birikmiş.

Hep bekleyerek kaçıyordu.

Sevdiği hep olanaksız maceralardı, mükemmel bir bahane.

Tıpkı yine şimdi yaşadığı gibi.

Başkası yaşıyor; o gözlüyor ve sadece uzaktan paylaşıyordu.

Onların sevincinde yaşattığı kendisinin üzüntüsüydü.

Üzüntü ise varlığını hissetmede bir araçtı; herkesin paylaştığı tek şeydi üzüntü.

Mecburiyetsiz ve eylemsiz.

 

 

II

Deniz alışılmış biçimde dalgalarını yükseltiyordu kayalardan

Sizlere ulaşan ulaşılmaz seslerdi sadece;

İç içe girmiş ve kendiliğinden ayıklanamaz seslerle sarılıydınız

Ve artık yalıtılmıştınız asla bağlarınızı koparamayacağınız bu dış dünyadan

Sahil boyu yürüyen sizdiniz,

Sanki yıllardır yürümemişçesine hiç durmadınız

El eleyken ellerde bir gelecek kuracak gibiydiniz,

Geçmişi sanki yaşanmamış gibi bugüne gömecektiniz

Ve yaşanamayacak şarkılarla bir gelecek örecektiniz

- Bir kızın içinden bir ses yükseliyordu, kork demek istercesine:

Gününü yaşamak, yaşanmayan değerleri yerle bir eder. Değerler adına yaşamayın, ne olur! Yeter.

İnsanlar koştu yanınızdan,

Sanki onların dünyasında yoktunuz

Denize kavuşmak ne güzeldi,

Sanki yerlerine asırlar sonra dönmüş fosiller gibi,

Aştığınız zamana ellerinizle değdiniz

Sadece hayaller ve zayıflıktan kaçıştı sizin için gelecek

Ve de hiç uzak değildi ellere kurulabilirdi istediğiniz gelecek

Ne de olağan üstü güzeldir o anları hayallerle süslemek

Denizde her şeyden uzaklaşıp derinlere açılarak tüm bunları hissetmek

- Bir adamın içinden bir ses yükseliyordu, kork demek istercesine:

Her hayal, intikamıdır elinden alınacak daha henüz yaşanmamış günlerin. Sadece yaşamına bak! Sahibi yok geleceğin.

Siz el eleyken geçmişten yürüdünüz

İnsanlar geleceği bekledi

Ben izlerken sizi zaman treninde bekleyen insanlar peronunda

Siz yine beni görmediniz

Geleceksiz bir seferde bir daha geri gelmediniz

- Benim içimden bir ses yükseliyordu, kork demek istercesine:

Bunu da boş ver, nasılsa yarın yeni bir şans gelebilecek. Seni görmüyorlar işte, gerekçesini araştırmaya gerek yok! Bir gün güzel bir mucize belki gerçekleşecek.

 

 

Siz

Genç kız şehrin azınlıklarındandı.

Bu kelimenin anlamını bile bilmezdi; şimdi de bilmezken yaşadığı bir süreç gibi.

Ailesiyle göçmen olarak gelmişlerdi bu şehre ve ülkeye.

Kendisi istese de değişimi, babası tarihin bir kesitine kilitlenmiş ülke imgesiyle, geçmişine bağlı kalmakta kararlı ve ısrarlıydı.

Yüreği bazen içine sığmaz gibi olurdu.

Nedenini bilmiyor ve sadece değişmek istiyordu.

Her şey ne kadar da yakındı oysa...

Bir o kadar da uzak.

Daralmış dünyasındaki tüm sınırlar boğarken onu; o dünyayı yok etmek istiyordu.

İçinde yaşattığı en büyük korku yakınlarının ve asla değişemeyen zavallı babasının kendi davranışlarından dolayı üzülmesiydi.

Bu korkuyla, küçücük bir dünyaya hapis olmuş bir korkak gibi yaşamaya mahkumdu.

En acısı, hisseden kendisi ve kabullenen kendisiydi kararını verirken.

Babası ifade edemese de kimseye, babasının son sığınacağı şehirdi burası.

Ne acıdır son şehirlerde, kabullenmek birdenbire...

Sorgulamasız ve anlamasız; sizin için geçmişsiz yeni değerlerdir yaşayacağınız. Değişmekten ve bu şehri kaybetmekten de korkuyordu, bir de bu şehirden.

Bilmediğinden değişmenin ne getireceğini, geçmişle yaşamayı çok daha kolay görüp, kabulleniyordu bir şekilde terk ettiklerini.

Genç kız ise iki arada kalsa da, babasının iki dünyasına da kapatmıştı kapılarını.

Ne geçmişlerini kabullenebiliyor, ne de bugünüyle barışabiliyordu.

Bilmediği ama hissettiği, büyük bir duygu harekete geçirdi onu.

Sessizliği içinde patlayacaktı.

Sessizliğin içten patlaması çok gürültülüdür.

Gürültüsü ya hayata katar sizi, ya da bilinmezler yoluna atar.

Çevresine kapattığı kapıları ancak, hiçbir yere ait olmayan birine, yabancı ve kendisine de yabancı bir adama açmıştı.

Hiçbir açıklama gerekmiyordu onunla birlikteyken.

Kendi dünyası gibi sessizce.

Korkakça bir heyecan ve mutluluk içindeydi.

Konuşmuyor ve sadece yaşıyorlardı.

Hiçbir yere ait olmamaktı ortak özellikleri.

Zaman ise hem geçmiş ve hem de bugünsüzlük içindeki bu ilişkiye bir mükafat, bir çıkış sunmuyordu.

Genç kız ya teslim olacaktı, ya da kaçacaktı.

Kaçacaktı asla dönmemecesine...

Kaçacaktı kendini mahkum eden duygularından, çevresinden ve en yakınlarından.

Oysa günlük çözümleri bulabileceğini, güncel hayata uyumluluğun yollarını arayabileceğini düşünmüyordu.

Düşünmek çok korkutucuydu ve yorucu.

Değişmekten de zor.

Kolay olanı seçti.

Önce sınırları kalın ve dar şekilde gizlice çizilmiş bir çerçevede yaşayacaktı, yaşayacaklarını.

Sonra sessizliğin patlamasını yaşayacaktı...

 

 

Kız ve yabancı adam için ayrılık zamanıydı.

Birisi tarafından izlendiklerini bilmiyorlardı.

Bilseler de o an umursanacak bir şey de değildi.

Hep birileri izlediği için kanıksamış ve

şu yaşadığı anlarında artık izlenmek bile anlamsızdı.

Ayrılan birini acılar içinde görüyor, avutamamanın acısını çelişkileriyle yaşıyordu.

İçinden gizliden gizliye keyif aldığı bu durumda,

gerçek duygusunu söyleyememenin ne acı olduğunu düşünüyordu.

O an hiçbir şey yapamıyordu sadece acısının bitmesini bekliyordu.

Tutulduğu kızı ufak bir dokunuşla teselli etmek bile uygun değildir o an.

Ona kalan bastırılmış duygularla sadece katlanabilmeyi ve beklemeyi başarmaktı.

 

III

 

- Bitirilemeyen değerler,

Alışılmış yaşamı çizgi dışı bıraktı.

Yakışıksız bir fotoğraftır tarihler albümünde korkaklık

Tek yaşamaya çalışan küçük insanların dünyalarında

Çıkıyordu ortaya aşksız ve kontrol edilemeyen zamansız anılarla karışık

Bir çantacığa sığdırılmıştı korku,

Bu kez yarım yamalak bir aşkta hayat bulmuştu

Gücünü ortaya koyamadığında tarih sayfalarından uzakta

Küçük günce aralarında bir fısıldamaydı oysa

Asla itiraf edilemeyecek bir şeylerden uzaklaşırken

Dönüşsüz ufak bir kaçamaktı korkaklık

- Dizginlenemeyen zamanlar,

Bir yaşamın zaman akışını kontrol dışı bıraktı.

Korku korkusuzca korkuyu da yaşatmadı

Başkaldırmakla baş başayken bile,

Korkuyla başkaldırmak yakışıksızdı küçük dünyanızda

Yaşanması zor değilken, yaşanmayanlar albümünde saklanacaktı aşkınız

Rengi gözlerden uzakta, sadece zamanla sararacaktı yasak anılarla korkakça

- Harekete geçirilemeyen girişimler,

Bir insanı hayatı değiştirebilecekken yaşamasız bıraktı.

Ben hep uzaktan sevdim sizi,

Siz terk edilirken kural tanımaz acılar içinde ağlamaklı

Elinde bir çanta içine sığdırdığı aşkıyla o geçip giderken

Siz kendinize de el salladınız

Ben zayıflığıma ağladım

 

Ayrılış

Yabancı adama orada kalamayacağına dair resmi tebligat yapıldı.

Onları kabullenmemek adına, itiraz hakkını kullanmadı.

Hiç itiraz etmiyordu yıllardır.

Onlara ihtiyacı vardı; fakat kuralları içinde başkalarını kabullenmek kendini reddetmek demekti.

Yalnızca o anki zaman dilimini ve olayları yaşıyordu.

Her şeyi aştığını sandığı anda, olaylar ve anlık duyguları teslim almıştı onu.

Kızın sahip çıkacak gücü yoktu, ne de bilinci .

Onunla gidecek yeni maceralara açılacak cesareti de yoktu.

Sessiz dünyasının sesli bir patlaması olabilir miydi?

Hissediyordu; henüz bilmiyordu, kendisine daha bunu sorma sırası gelmemişti.

Babası duymamıştı; duymak bile istemezdi yaşam oyununu bozacak hiçbir şeyi.

Yaşadığı küçük olaylarda hala baş oyuncuydu babası.

Yabancı adam arkasında bir kez daha birini bırakırken, gelecekte karşısına çıkacak yeni maceralara ve aşklara şimdiden hazırdı.

Aslolan sadece hayatın içinde akan zamanda birkaç anı daha yakalamak ve yaşamaktı.

Kız bir daha asla yaşayamayacağı heyecanları yaşamıştı, ya da böyle olduğunu düşünüyordu.

Konuşmak istediği hiç kimse yoktu.

Ben bu öykünün sadece kenardan seyredeni ve bekleyeniydim.

Ne beğendiğim ve çarpıldığım o gizemli ve silik güzele ulaşabiliyordum, ne de giden yabancıya bir yararım olup olamayacağını düşünüyordum.

O yardım istemiyordu...

Ben yardım etmek istemiyordum.

Bencilce onun gitmesi için bir bekleyiş içindeyken ben, çok kolay çözülmüştü bu zayıf halkalardan oluşan birkaç karelik aşk.

Zayıf ve zamana direnemeyen bir kız ve artık yerini belirlemekten korkan sürgündeki maceracı bir yabancı ve sırasını bekleyen ve meydan okumaktan uzak sıradanlığıyla yaşamasız üçüncü bir adam.

 

Yabancı adam artık gitmişti.

Ne kadar da kolay gitmişti.

Sanki hep yaşıyor ve hep bunu yapıyor gibiydi.

Kızın içinden geçmiş anılara bir an direnmek geldi.

Sonra vazgeçti.

Bu anlar hep sizi gerilere götürür.

Kurtulmak istersiniz.

Artan sadece acılardır ve avuntular.

O an yeniyi yaşamaya hazır olmadığınız anlardandır.

Yeniyi yaşamak istemezsiniz.

Düşünmezsiniz bile.

Geriye kalan kendi kabuğunda biriken avuntular ve özlemlerdir artık.

 

 

IV

Biliyordum

Kendi kurduğum perdeden üst kata çıkamayan beni görmüyordunuz

- Bir ses geliyordu derinlerden. Bu sese kulak verilirse eğer asla susmadığı bilinirdi.

Niye zorlanıyorsunuz ki? Neden?

Sizi belirleyen değerler, yeniden değerlendirilebilirdi...

Ne kadar da açtım

Size her şeyden sıyrılmış çırılçıplaklık içinde sarılmaya

Siz el ele gezerken

Ben ne kadar hasrettim

Ellerinizden insana uzanan bir yolda bir tene dokunmaya

- Bir ses geliyordu geçmişlerden. Bu ses duyulmak istendiğinde, asla susmadığı bilinirdi.

Niye zorlanıyorsunuz ki? Neden?

Sizi çevreleyen zamanlar, zamanla değiştirilebilirdi...

Ben kendi duvarlarını kırmaya çalışan bir kahramanlıkla hayaller kuruyordum

‘Siz aşk kokulu fısıltılardan oluşan buharlar arasında koşuyordunuz

Ben üzerime düşen gölgelerinizin üzerinde ellerimi gezdiriyordum

Ve dudaklarınız elimi dolduruyordu

Nefesiniz kalbime akan yolun ilk durağında elimi ısıtırken

Ellerden ara durak dudaklarıma akıyordunuz ’

- Bir ses geliyordu kaybedenlerden. Bu ses susturulmak istenmezse eğer asla susmadığı bilinirdi.

Niye zorlanıyorsunuz ki? Neden?

Sizi durduranlar, yaşayarak aşılabilirdi...

Gizlice sınırsız bir tutkuydu artık

Bilmeden kalbime girdiniz

Ben severken sizi hep usulcacık

Siz beni hiç görmediniz

Ben en önce yokluğunuzda yokluğu sevdim

 

 

Ben

Bu üç kişi dile getirilmemiş ortak noktalara sahipti.

Birisi yurtsuz ve maceracı, hayat hep akıp gidiyordu onun için.

Diğeri ürkek ve zamansız, zaman onu ya geride ya da belirsizlikte bırakıyordu; hayat onun için de hep akıp gidiyordu.

Ben ise toplumla çatışmalar içinde yerini bulamamış yaşamasız bir yorgundum; hayat benim için de hep akıp gidiyordu.

Ne topluma aittim ne de kendime.

Eylemsizlik ve kararsızlık içinde kıvranırdım.

Bir nedeni yoktu bu durumun.

Değiştirme isteklerimi frenliyordum.

Daha iyisini bekliyordum.

Daha iyinin ne olduğunu bilmeden, sorgulamadan.

Zamanın içindeydim ama geçiciydim.

Bu öyküde biz, ‘yaşamaktan kaçma’ ya da ‘tam yaşayamama’ adlı ortak bir noktada üç ayrı kutupta insandık.

Onlar iki kişi buluşmuşlardı, bana beklemek düşmüştü.

Yine beklemek.

Sünepe sinmişliğimi atarsam, hayatı yaşardım.

Oysa yaşarken gelecekten korkarım.

Bilirim sünepeliğin isyanı gürültülü ve kirlidir.

İlk patlaması kendi içinde, uzun ve derincedir.

Onu temizleyecek tek şey çarpıcı bir değişimdir.

Bu yüzden kendimi bu öykünün içinde bulmuştum.

 

Kız bir kez daha yalnızdı.

Ben yine kararsızdım ve düzelmesini beklerken onun, durumuna üzülüyordum.

Ben onu beklerken, o değişebilirdi; ya ben hazır mıydım değişmeye?

Kendinize üzülmeniz gerektiği yerlerde başkasının acısını hissetmek gariptir.

Güzel de bir kaçış yoludur başkasının acısı;

kendinizle karşı karşıya gelmenizi engeller.

Onu anlamak acınızı da bastırmaz.

O anda onun acısı üzerine kurulan bir umut vardır.

Utanılası bir durumdur yani.

Ne insan olmanızı engeller, ne de mutsuzluğunuzu..

 

V

 

- Yıkarsınız, kendinizi de yıkarsınız...

İsyan treni yola çıktığında ilk kez öne çıkan zayıf bir benlikti

Raylar boyu döşenmiş kural zincirleriyle kırılmaktaydı

O söz dinlemez anarşist bir ruhla özgür,

Teslimiyeti kabullenip gitmeyi seçmişti

Sığınması reddedilmiş göçmen bir genç umutsuzluğu gibiydi,

Çıkmıyordu sesiniz

Boğumsuz aşılması kolay bir sınırdaydınız

Boğuluvermişti o kanatsız kırık aşkınız

- Arkasından koşarsınız, kendinizi yakalayamazsınız...

Yaşama küskün tuğlalarla işçisiz evler yaptınız

Her yanda kapılar açılırken yeni duvarlar yükseliyordu aranızda

Duvarların yıkıldığı bir çağda

Kabullenerek küskün tuğlalarla yine ağlamanızdı beni üzen

Ben sessiz duvarlar içinde ve sıramı beklerken

 

- Kaçırırsınız, kendiniz de kaçarsınız...

 

 

KABULLENİŞ

Genç kız yaptığı kaçamakta ilk kez heyecanı ve ışığı keşfetmişti.

Duvarlar dışına duyduğu aşk heyecanı dışında , şimdi bu ayrılığın burukluğuydu içinde.

Kendini harekete geçirecek kaynak bu pasif kıpırtıydı.

Patlayacak bir şeyler vardı demek ki...

Kıpırdıyorsa, değişebilirdi...

Duvar dışı sahnesinde sıradanlık oyunu oynanırken, evet gerçekti yaşadıkları, hissettiği ise burukluk.

Hep kabullenmişti geçen zamanı.

Asla karşı gelmeyi düşünmemişti.

Şimdi bir şeyler vardı karşı gelmek istediği.

Hayatta ilk kez kendisini, karşı çıkacak bir şeylerle ve en önemlisi kendi enerjisiyle karşı karşıya buluyordu.

Önce ayrılığı kabullenmişti.

Tekrar yalnız kalmayı kabullenip kabullenemeyeceğine emin değildi; düşünmesi bile yorucuydu.

Yalnız kalmaya ne çok ihtiyacı vardı, yalnız dünyasında.

Sadece yabancı adamın yanında olmayı istiyordu, en çok bunu istiyordu.

O ise gitmişti, alışık olduğu şekilde kabullenmişti bir kez daha, bilinmeyene yol almayı, hem de çok rahatlıkla.

Genç kız ise yaşamasaydı bu kısa süredeki sıradan yaşayamadığı heyecanları, yeni bir pencere asla aramayacaktı; yeni bir pencere asla aralanmayacaktı.

 

 

Şimdi benim sıramdı yaşamam gerek.

Sönmüş bir aşkın üzerinde yaşam kurmak zordu,

adı konmayan ve onarılması gereken yıkıntılar vardı.

Böylesi bir anda bir şey vardır tam önünüzde hep kaçmakta olan.

Hani dokunsanız eliniz değecek...

Dokunamazsınız, sadece beklemek düşer size.

İçinizde sizi durduran güçlü bir güçsüzlük vardır.

Adını koymazsınız.

Ya bilmezsiniz ya da bilir de kendinizden bile gizlersiniz.

Bunu kabullenmek acı verir.

Ya da bastırır gerçekleri çözümsüzlükler deposuna,

arsızca sıranızı zorlamaya koyulursunuz;

artık hiçbir şeyi sorgulamaya gerek bile kalmaz.

İkisi de sevimsizdir yani.

Değiştiremezsiniz, sıradanlığı kabullenir, beklersiniz.

 

VI

Hüzünlüdür herkes tren yola çıkarken

Ama o giden trenin içinde yine başarmıştı üzülmemeyi

Sadece bir burukluk
Ve bir kez daha kanatlanmış özgürlüklerin önünde alacağı yollar vardı önünde

Ayrılık saatiyle gelen bir geçmişin bitişinde

Gözü kapalı bir özgürlük ve de gözleri kapatılacak bir teslimiyeti vardı elde

Ve tatlı ve kimsenin bilmediği mutlu bir burukluk vardı

O trenin içinde yol alırken,

Sıyrılmıştı bir daha sadece sorguların birinden

Elinde bir çanta ve de bir bavul

Öylece gitmişti

- O size bir gece için çoktu.

Bir yaşam için sizde yeterli zaman yoktu.

Aramak için zamanınız hiç yoktu.

Siz

Duyamadığınız sesime eğer kulak verseydiniz

Dingin şarkılarla asla dünya yüzüne çıkmamış melodiler dinlerdiniz sözlerimde

Ne de kolaydı

Bulmak beni sessizlik melodisi içinde tekrarlanan bölümlerde

- Sizin değerler karmaşasında değerleriniz çoktu.

Onun artık değerleri yoktu.

Geçmişle uzlaşmak için değer yargısı hiç yoktu.

Elinde bir çanta ve de bir bavul

O başarmıştı sığdırmayı içlerine

Kendisi dışında kırık bir kabukla bir aşkı

Ve asla değişmesi için mücadele etmediği,

Terk etmek isteyip de terk edemediği bir dönemi

Önemli olan şimdi sadece karşılayabilmekti geleni

- Harekete geçmemek için bahaneler çoktu.

Geçmişti bir dönem, yaşanmış ve adı konmuş bir an yoktu.

Değişmek için herhangi bir an istemekten başka bir zaman yoktu.

 

 

Belirsizlik

Sıradanlığın en güzel tarifidir belirsizlik.

Yaşamanın önündeki en tehlikeli bahane.

Bazen bir nedensizlik vardır hayatta; her şeyi ertelersiniz.

Bu sisi dağıtmaya çalışırsınız, nafile...

Beklentiler hayat üzerine olur kimi zaman;

Sanki yaşanacak anın dışında bir başka an var gibi ararsınız.

Beklentiler kimi zaman insanlar üzerine olur.

Olmayan insanlar hayal edersiniz.

Yanınızda yaşasa zamanla asla dayanamayacağınız insanlar istersiniz.

İnsanlar vardır, hep birilerini bekler başlamak için.

Hep birilerini bekler, yaşamsızlık duvarlarıyla çevreli dünyasında sevmek için.

İnsanlar vardır, sorumluluk almaktan kaçar.

Ben... daha kendimi anlamamıştım ki.

Beklemekle birikir belirsizlik.

Bir gün anlaşılmayı beklersiniz.

Beklemek, bir gün asla anlaşılmamak olur.

Bir gün sevilmeyi beklersiniz.

Beklemek, bir gün asla sevilmemek olur.

Hareketsizlik her şeye hakim olur; bir şeyler yapmak için adım atamazsın.

Çevreniz doluyken, kendi dışınızda en güzel fırsatı ve insanı beklersiniz; hep beklersiniz nedensiz.

Bir anda çok şey geçip gidiverir.

Ben... kendimi anlamamıştım ki.

Belirsizlik belirginleşirken, dünyanız küçülür aynı ölçüde.

Sonra yapılacak her şey belirsizleşir.

Böylece nedensiz ve belirsiz yaşamanın yolu açılır.

 

 

Her ikisinin ayrı yönlere gittiği ve görünürdeki her şeyin bittiği anda,

benim ikilemim başladı.

Tam bitti diye sevinirken, başlamak için tam zamanıdır hani,

başlamamak için bir bahane ararsınız bazen...

Bir haber gelir, durumu da kurtarır ve değiştiremezsiniz.

Kaybolmuştur genç kız.

Kimliğinin yanında olup olmadığını düşündü bir anda.

Sonradan’ ne önemi var’ diye düşündü.

Kimlikli ya da kimliksiz gitmişti.

Geçip gitmişti kendi elleriyle, kendi yeni çizgisine;

bilirsiniz artık beklemek kendinize karşı terbiyesizliktir.

Saygı duymak adına büyüyen eylemsizlik ve hareket geçmedeki gücün kaynağında yatan arsızlık ikileminin yarattığı çelişkinin isyanı yayılır içinize.

Kimse anlayamaz acınızı açıklanmamış bir aşktır yaşanan;

bir daha ve asla aynı biçimde yaşanamaz.

 

VII

 

O an sanki sonsuzluğun sessizliğiydi

Beklemek uygundu belki tamamen ifadesiz

Acılarınız açıklanamaz ancak yaşanırdı

Ben çabuk diner ummuştum

Keyfini mecburen yaşamıştım çoğu kez acılarla zamanın

Acıların en beteri, terk edişten hemen öncesiydi

- Dışarıdan bakılsaydı eğer söylenecekler basitti:

Kızın yaşamak istediklerini yaşamak istemekten başka ihtiyacı olan bir hak yoktu.

Kızın değerleri değiştirmeye ise yetecek gücü yoktu.

Sonra sesi geldi kaybolup gidişinizin,

Yaşarken asla duyulmamıştı değil mi ?

Acılar içinde siz kıvranırken

Sadece sessizliğinizi ben değildim ki duyan,

- Dışarıdan değerlendirilseydi eğer değerlendirmeler basitti:

Bir insanın yaşadığı zamanı kabullenmek gibi bir mecburiyeti yoktu.

Başka bir zamanda yalnız kalmamak adına davet gibi bir açılımı yoktu.

Bir öpücük sessizliğiydi dönüşsüz terk edişiniz,

Hayattan kaçarken bir yandan,

Gürültülü bitişleri yeğlenirdi nedense

Yeni terk etmiştiniz, ben daha yerini bulamamış bir yolcu gibiyken bir trende

Terk edilmek bile değildir sessiz kabullenişlerdeki

Ben ve ulaşmak duygusuydu o an kaybeden zayıf direnmelerimde

Dönüşümsüz yaşamasız

Ne çok beklemiştim sizi

- Dışarıdan bakılsaydı eğer söylenecekler basitti:

İçinizden geleni yapmaktan daha doğal bir hak yoktu.

Kişinin güçsüzlüğünü kendisi değiştirmesi dışında bir seçeneği yoktu.

 

 

Anılar

Yabancı adamın gözünde anılar diye bir şey yoktu.

Anılar yürüyüş yolundaki engeller ve yorgunluk anlarının molalarıydı.

Her şey yaşanmış ve bitmiştir.

Hesap verilmesi gereken şeyler asla yoktur.

Her şey sadece yaşanması gerekli yaşanmakta olan bir olaylar dizisidir.

Hayatsa zorlar ve durmaksızın bedeller ödetir.

Genç kızın hayatında ise en değerli şeylerdir anıları; yaşamadığı anların renklendirilmiş ve detaylandırılmış yoğunluklarıdır.

Muhafazası ancak kendi varoluşuyla mümkündü.

Benim için sadece içinde yer almak istediğim özlemlerin ve ulaşılmazlıkların teğet geçtiği anlardı anılar.

Yaşanılmazlıkların ortak noktasında hayatla buluşmuş; kimi zaman coşkuların, kimi zamansa hayatın anlamı.

Yeniye adım atarken ayağınıza dolanan ayak bağı, korkuyu yok ederken bazen umutla beslenen hayatın tek dayanağı.

 

Her şeyin bittiğini gördüğünüz anda, geriye kalan anılara sarılmaktır.

Kelimeler boşalırken, hayatın kadehi önünüze gelir.

Yudumlarsınız sırtınızdan uçup giden anıların hafiflik duygusunu.

İçinizde şarap tadında bir burukluğu kalır yaşamasızlığın.

Boşalmış bir kadeh kadar hüzünlüdür katlanacak anılar.

Yaşamayı tekrar beklersiniz.

Garsona seslenirsiniz ‘nerede kaldı şişem’ diye.

Yaşamak için kararınızı şimdi verirsiniz.

Dolu bir bardağı bir yudumda içmek ister gibi.

Mezesiz ve sek.

Yaşamanın adını tekrar koyarsınız.

Bu defa ertelemesiz ve arsız.

Asla bitmeyecek bir bardağı sonsuza dek yudumlar gibi.

 

 

VIII

 

Karanlıktı gittiğiniz yer, bilinmez

Kimliksiz geçebilirsiniz, sorulmaz

- Size, terk edemediğiniz değerlere hele bir sorun denildiğinde, sizin değeriniz neydi onların yargı penceresinde denildiğinde, cevabınız... gerçek değerimdi olmalıdır.

Bir de gelen yanıt “Hayır, var olmam için, var olmamanız gereklidir!” olduğunda, ne acıdır... Yapmanız gereken sözlerin dışındadır.

Yazlık bir parktı, kalabalıklara karışmıştınız;

Önümdeydiniz

Düşen kimliğinizdi, benim asla bulamadığım hani;

Siz o an karanlıktaydınız

- Size, yaşayamadığınız zamanlara dair soru sorulduğunda, sizin yeriniz neresiydi onların yargı penceresinde denildiğinde, cevabınız... yaşamayı denediğim anların tümüydü olmalıdır.

Bir de gelen yanıt “Hayır, var olmam için, yaşamamanız gereklidir!” olduğunda, ne acıdır... Yaşamanız gereken zaman hayallerin dışında, hemen şu andır.

Size seslendiğimde, hayata sesleniyordum oysa,
Siz sadece geri istediniz

Paylaştığımız o ilk andı,

Kaybolan kabullenişlerimdeki hayat gibi,

Kayıp haberinizse geleceğe meydan okumaya başlamaktaki niyet gibi,

Bu kayıpla değişmeye kararlıkta bir son final gibi,

Sanki, gittiniz gibi...

- Size, sizi engelleyen olgular nedir denildiğinde, sizin mücadeleniz neydi onların yargı penceresinde denildiğinde, cevabınız... değiştirmeye çalışıp da değiştiremediklerim olmalıdır.

Bir de gelen yanıt “Hayır, var olmam için, değiştirmeye hala ihtiyacınız yoktur!” olduğunda, ne acıdır... Yapmanız gereken kendi değerlerinizi sorgulamanın çok dışındadır.

Bir çantacık aşktı sizinki, bitti

Bir gezegenlik aşktı benimki

Sadece yıldızlar arasına gizlenmiş gezegenlerde geçerli

Gelmek istesem de peşinizden şimdi

Elimde bir çanta ve de bir bavul

Artık her şey anlamsız ve de boş

Çünkü ben gizlerken kendimi, gidenler treninde siz beni tanımadınız

 

 

Biterken

Yabancı adamın kızın kaybolduğundan hiç haberi olmadı.

Yeni bir şehirde başlamış olan aşkı, yeni bir aşk denemesiyle sona ermişti.

Artık kendisi de emindi, bundan sonra da bir daha ve bir daha arsızca ve utanmasızca deneyecekti.

Onun aşkı anarşistti.

Özgürlüğünün tek gücü; tek yaşam yoluydu.

Ondan öğrendiğim bu oldu..

Bir de arsızca ve utanmasızca yaşamak.

Umursamazlık içinde yaşanan sadece anlar ve aşklar vardı.

Sadece yaşanan anlarda kalan keyifli umursamazlıklar.

Sorumsuz, sorunsuz ve sonsuz.

Umursamazlık gerçekte onun hep ayakta durmasını sağlıyordu.

Genç kız asla bir daha yeni maceralara girmeye cesaret edemeyeceğini düşünüyordu.

Yabancı adamın aşkının ona heyecan vermesi, genç kızın hayatının tek tatlı anlarıydı.

Bu anıları korumak için gitmesi gerekiyordu; hiç kimsenin bilmediği sessizliklere doğru gitmek.

Sessizliğin nasıl patlayabileceğini öğrendi.

Onun patlamasını kim bilir, kaç kişi duydu?

Beni üzen ise, kız artık bu şehirde kendisiyle ilgilenecek başka birisinin daha var olduğunu bilemeyecek olmasaydı.

Teslimiyetçi sessizce yaşayışa karşı, arsızca ve utanmasızca yaşamak istiyordu artık.

Sünepeliğin engelleyen isyanı silindi.

Değişirken unutulması gerekenler vardı; unutabilmek en büyük erdemdi.

Yeni öykü sayfaları açmayı beklerken, ben bir daha sessiz öykülerin sessiz kahramanı olmak istemiyordum.

Kim bilir, belki büyük bir aşk veya kavganın kahramanı olmamın sırası gelmişti.

Oysa bu bir çantanın ve bir bavulun içine sığdırılacak küçük sıradan anarşist bir aşktı.

Aşkına sahip çıkamayanların küçük dünyalarında geçen kural tanımaz küçük bir aşkın öyküsü.

Bense dersimi aldım artık, aşk anarşistti; kural tanımaz.

Bir dersi daha vardı bana, korkarak ve ürkek yaşanmazdı.

Beklemek asildi belki, ama sadece yaşamın dışında kalmak demekti.

Artık bir aşk veya kavganın izleyicisi değil; büyük yaşamanın ve büyük yaşamların kahramanı olarak yaşama zamanım gelmişti.

Sessizliğin patlamasını bir daha beklemeden, seslerin sessizliğinde bir daha, bir daha deneyerek...

Arsızlık ve utanmasızlık içinde özgürlüğü öğrenirken, değişmeyi yaşamak.

Ben bunu şehrimden gitmeden de yapabilirdim....

Ben bunu şehrimden gitmeden yapacağım.

 

 

Ertesi gün, aynı kız pencereden bakmaya devam etti. Bu kez yağmur yağıyordu. Kız pencereden bakmaya devam ediyordu. Bu defa yağmur yağmış olmasına rağmen yağmuru seyretmiyor, başka bir şey düşünüyordu. Bir süre sonra, düşündüğü şeyden dolayı, kız aniden pencereden uzaklaştı. Bir daha asla pencerede gözükmedi. Şehirde hayat yine devam ediyordu.

başa dön        ürün listesi       kütüphane