-
- biliyorsun düşlerde bebelere sürünür oldu şahmeram
yılanların öcünü ucu yanık mektuplarla yalanlar alıyor en çok
çoğu zaman suskunluklara gebeyiz
azında ise kendi lavlarıyla eriyor dumanlı dağlarımız
Polonya da yahut şehrin en ihmal edilmiş çöplüğünde
ağlamaya terk edilmiş yağlı boya tuvaller düşüyor akıllarımıza
is,küf ve insan kokusundan ültrasonda görünmüyor acılarımızın ergeni
yaşar mıyım doktor bana gerçeği söyle repliğine
ne yazık ki yanıt vermiyor boş bakışlar
- ederi neydi şimdiye kadar olanların
ya bundan sonrakilerin adisyonda biriken kederi
bizi dinleyen herkese bahşiş bıraktık meyhanelerde
evet gülü düşmüş gül sapı anlamlarda gri sarhoşluklar yaşadık
sendeledik sersemledik
işgüzar söylencelere Tekirdağlı akşamlar adadık
yakın tarihlerini çetelelerle süslemesinler diye
yıldızları çocukların ulaşamayacakları yerde sakladık
cinaslı uyakların kordan sahile vurduğu demlerde
şiirler bizden biz şiirlerimizden utandık
şimdi ellerimiz titriyor kalem ne zaman kağıda yürüse
ne zaman bir şiire başlasak oturup düşünüyoruz
Robena yahut greziela dersinde tüm sınıf kopya çekerken
niçin hala efkarlı Ferdi şarkılarıyla
imge çalışır içimizdeki haylaz çocuklar
düşmanımız değildi belki savaştığımız tek kişilik ordular
lakin dost da kalamadık bunca enkaz arasında
çünkü kanamadan iltihaplanıyordu tenimizdeki yaralar
çünkü yaralarımızı tanıyamıyorduk
çünkü kendi yaralarımızı
bit pazarından aldığımız sterilize edilmemiş sevdalarla sarıyorduk
- adli tatillere denk geliyordu ardından davacı olacağımız her aşk
mübaşir re harfini söyleyemediğinden
adımızı okumuyordu nöbetçi mahkeme koridorlarında
en sevdiğimiz avukatların birinci dereceden ihmalinden
kapanıyordu dosya
kimimiz ihraç duvaklar içinde tutuksuz sevgili
kimimiz yalandan şiirleriyle müebbet forsa
- evet robin
ayın önüne bulut geçti yakamoz kayboldu
kız kulesi yeniden emziriliyor kentinden habersiz
büyüyünce kumarhane olacak bu asrın günahkar taşlarıyla
içelim en iyisi
evet
evet
evet
- yağmurları terk edilmiş sevda şiirlerinin saçaklarında
eski bir yanlışlığı özetlerken
herkes kendi ölüsüne ağlasın beyler
herkes kendi kokmuş kadavrasını
şarapların nafile yıllanmasından tanısın
yeni bir sevda için çok geç artık
yamalanan ertelenen yahut vazgeçilen ne varsa içinizde
papatya fallarında herkes onu arasın.
-
- (1998)
- başa
dön
ürün
listesi
- ah.. o uzak kıyılarda münafık yakamozlarla oyalanmasan
ah deniz kızlarına bu denli yakın olmasan
- yüzünü unutuyorum bazen
siyah beyaz film şeritlerinde izlediğim
güneyli bir figüran çehren
- perdelerimde ne sesin nede iç çekişin var
gülmelerin gamzelerinde kardelenleri açtırırken
yeni yetme imgelerim göçmen kuşların
kanat çırpmalarıyla üşür gitmelerinde
oysa hüznün bir sabahçı kahvesi açılmayan fallara
oysa hüznün bir mülteci varoluş küskün sahralara
- ah böyle soğuk taşlar arasında sıkıştırmasan kendini
ah böyle gökkuşaklarını karalamasan ellerinle
- sokağını unutuyorum bazen
gece bekçilerinin soğuk ve tütün kokan ellerinde dolaşırken
kendi kendimde kayboluyorum
kime sorsam bilmiyor
kime yalvarsam söylemiyor yerini
çöp varillerinde sürtük kediler uyuz itler
köşe başlarında mavi sirenler kırmızı düdükler yürüyor üzerime
apartman boşluklarında çürümeye mahkum bir hırsız
yahut hiçbir örgütün kodlamadığı silik bir militanım
sokak lambaları kararma triplerinde
- ah böyle emzirmesen acılarını
ah böyle ninnilerle uyutmasan koynunda
çocukluğunu unutuyorum bazen
kaldırımlarda parçaladığın dizlerin
- damla damla düşlerimi kanatırken
kendi trajedimi bırakıp palyaçon oluyorum..
- ilkin kimsesiz çocuklar çeviriyor etrafımı
ardından şarapçıların zulalarında tuzlu beyaz leblebiyim
tren garlarında İntiharistana giden şairleri caydırıp
fahişelerin vesikalarındaki soğuk damgaları kemiriyor dişlerim
- ama bir gece unutuyorum rolümü
repliklerim dilimle dişim arasında hükümsüzleşiyor
kaskatı kesilmişken orta yerinde sahnenin
günlerdir coğrafyanda biriktirdiğin bulutlar
suratıma bırakıyor yağmurlarını
özenle yaptığım makyaj dehlizlerime akıyor acıtarak
palyaçonu öldürüyor göz yaşların
en komik trajedisini tadarken yaşantısının
usulca gidiyor..
- çocukluğunu hatırlıyorum
adını,yüzünü,sokağını hatırlıyorum bazen
ve ne zaman tren garlarında makyajı akmış bir palyaço görsem
içim kanıyor koskoca bir şehrin kahkahalarından
düşlerim düşüyor kimsesiz çocukların akıllarına
üşüyorum..çok üşüyorum.
-
- (1998)
-
- başa
dön
ürün
listesi
-
-
-
-
-
-
- I.
- önce yapraklara yalvarıyordum
ardından sağrısında güvercinler ölmesin diye bacalara
sonbahardı acımı süpürmeye yanaşmıyordu çöpçüler
üstüm başım sararmıştı kurumuştum
sonbahardım yorulmuştum...
kırmızılar giysem de günler ağırdı
kangren özlemler içinde özlenilmeyendim
öleceğimi sanıyordum,ölemedim
az kalsın unutuyordum tarih bekleyen sancıları
az kalsın üstünü almıyordum yaşantımın
- karanlık odalarda hüzün senfonilerine tempo tutarken
milyonlarca desibel suskunluğunu yaşıyordum İsrafilsiz törenlerin
aklıma gelen tüm şarkılar ıslığımın özlerini dolduruyordu
oysa bir buğulansa camlar, camlarınız
bir görebilseniz parmak izlerimi hatıra defterlerinizde
ya çarmıha gerilecektim,
ya yoksul hicretlerim olacaktı nihavent şehirlere
toz duman içinde bombalar düşüyordu yaşanmamış öykülere
mavi yalanlarla kendimi ne kadar kandırmaya çalışsam da
ıslıklar,ağlamamak için kendini zor tutuyordu
-
-
- II.
- icarı için imgelerimi ipoteklediğim düşler tarlasını
kaya dikenlerinden koruyamıyordum
ellerime her kına yaktıklarında
lokanta nadasa bırakılan ağlayan çocuk resimleri gibi
tek kişilik ordulara karşı,mayın tarlasına dönüşüyordum
ki mayınlar en çok hüzzamlı hudutlarda yaşarlar
erliğin geçliğin yanlığın ve yanlışlığın sınırlarını hakir gördüklerinden
kime denk gelirlerse ona patlarlar..
- yılkı atların yelelerinden tutunarak geçiyorken geçitleri
eskizlerimi hangi yeddi emine bırakabilirdim
bilirsin her şiir birazda terbiyesizliğidir şairinin
birazda kendini bilmezliği,birazda muhanete düşmüşlüğüdür
bir şairin hem yazdığı hem boş bıraktığı sayfalar
- üstelik kız kulesi çok uzaktı meyhaneler çok
koşuversem pişmanlıklarımın bölünmez bir bütün coğrafyasından
ayaklarıma eski bir yanlışlık takılacaktı
belki yıkılacaktım ağzım burnum kan revan içinde
belki dilim dişim parçalanacaktı ,konuşamayacaktım
ama yine de Zühre için Tahir olmaktan
bir kez daha utanmayacaktım..
-
- (Şırnak-İstanbul1998)
- başa
dön
ürün
listesi
-
-
-
-
-
-
- gördüm.. büyüdükçe boyları ve yaşları
değişiyor güney doğulu çocukların
bir askerin çektiği fotoğrafa bakış açıları..
ben de senin yaşlarındaydım başını öne eğen çocuk..
birileri deklanşöre basarken tüm dünya beni seyrediyor sanırdım.
lakin sırtımda duran tüfekse bana bakmaktan kaçtığın
unutma ki güzel kardeşim
ben buraya gelmeden önce
sırtımda gördüğün tüfekle
kendi çocukluğumun devlet töreniyle kurşuna dizilişini gördüm
/doğduğum kasabada 23 Nisan bayramını -uygun adım yürütülüp-
kutlarken çocuklar
-
- (Şırnak 1997)
- başa
dön
ürün
listesi
-
-
-
-
-
-
-
-
- geçmişi sorgulayarak yaşıyordu, bundandı böylesine uzaklaşması umutsuzlaşması... herkesi yerinde bildi, oysa bıraktığı
yerde bulamıyordu yenilgilerini bile,kopan kasetten yere düşen hüzünlü şarkılar gibiydi içinde sararan fotoğraf özlemi...
belkilerden kurulamayacak kadar uzun köprüler kurdu geç kalmış tesadüf trenlerine...kurumuş karanfiller geçen anları geçmeyen zamanlarla buluşturdu... nereye kadar diye unutulan sorulardan arda kalan tanıdık iltihaplı yaralardı içini acıtan,kırılganlaştıran..yine vakti geldi kaptan bak yine kovulduğun vapurlar Aralık 1993 yılını taşıyor..bak martıların muhanet tarihine katil yosunların istenmeyen ilticası yakışıyor..sen terkedilmiş dubalara mezuniyet balolarından kalmış fotoğraflarını yapıştırırken, bilmediğin denizlerde o deniz kızı mavi saçlarını onarıyor...Ey düşler ve karabasanlar arasındaki daracık geçitlerin yıldırılmış müdavimi, Ey zehirli sarmaşıkların altında tiner çektiğini inkar eden sokak çocuğu,bana son intiharımın haklılığını rivayetlere dayandırmadan anlatabilir misin? Duvarlar...maarif takvimleri,ece ajandasında yitirilen üçyüzaltmışbeş şiir,dudaklarını kaybetmekten korktuğu için öpüşmeyen ve sırf bu yüzden tüm öykülerden kovulan alkolik adam,söyleyin ...bir şairin tüm hayatı eskizlerinde mi gizlidir? En olmadık saatinde gecenin,uyanıyor ve ambulans sirenlerini resimlemeye çalışıyorsa sebepsiz,yaşadığı bu trajikomik senaryo gereksiz midir
- başa
dön
ürün
listesi
-
- çoğuldun
hep. en tutulmaz yenilgilerinde bile kalabalık kaldın içinde. iç çekişlerinde soysuz gelgitlere gebeydi marmara.
o şehir, o kaldırımlar ... içinde hıçkırıklara kurduğun mermer köprüler.
oltu tespihlerine sığdırdığın jiletsiz şiirler.. ve rutubet.. ve her yere sinen sıkıntılı pazar kokusu.
üstelik oksijensiz bırakılıyordu istavritler kız kulesi açıklarında,
şaraplar aşklardan önce yıllanıyordu .. ılıktı ve mantarı içinde ufalanıyordu...
şimdi kadıköy utansın tanıklığından.. şimdi idealtepe.. turuncu otobüsün kalktığı o duraktan şimdi hepiniz utanın..
farzedin ki bu şiiri ben bir sokak şairine adadım.. farzedin ki bu şiir bir sokak kedisinin romatizmasından çalındı..
başka ne anlamı olabilir..
- başa
dön
ürün
listesi